Ekspres, istasyondan ayrılmıştı. Ar- kasında uzayıp giden keskin bir çığlık- la âdeta uçuyordu. İkinci mevki kom- partimanlardan birinde, yaşlı bir erkek- le güzel bir kadın vardı. İkisi de oku- mağa dalmışlardı. Kadın okumakta ol- duğu kitabı yanına bırakarak : — Bu sefer ki yolculuğumuz pek ten- ha geçiyor, değil mi, baba? dedi.. - Bak bu istasyondan da kimse binme- &. Halbulı ben kalatalığı çok — seve- Tim.. “Baba,. diye hitap edilen adamı iyice dalmış bulundu çu gazetesinden — başını kaldırarak sızıa baktı. — Çocuğ gibi düşünüyorsun, Peri- ban, - edi - kalabalık bir tren - kadar, İoscu sıkan sinirlendiren bir şey var Kudır, acaba? Bak şamdi ne kadar ra- batız.? Tüsü, . Bu esnada kompartimanın kapısı a- Sıldıi.. Elinde valizini tutan bir a- Gam kasketini çıkararak: — Müsaadenizle, girebilir * diye sordu. « Yaşlı adam canı sıkılarak; — Buyurun. . Dedi. Çantalı adam içeriye girdi.. Ko- Saman siyah paltosunu, pötikare kas- ketini çıkarıp astı .Sonra pantalonunun kemerini düzelterek kapı — tarafmdaki “nya oturdu, Gena kadın tekrar kitabını eline al- Tuş, ÇO -« okuyordu. Fakat, hakikatte Kargısindali adam; tekik emek için fır- “Mat kufhuryordu. Yeni gelen adam oldukça gençti. Sim Siyah saçları, biraz dağnıkça idi. Ko- Yü renkli gözleri garip bir şekilde par- rdu, Çirkin olmamasına rağmen, örkunç bir görünüşü vardı. Garip bir miyim? 82 HABER — Akşam postası şekilde neles alarak, cebinden bir ciga- ra aldı, Elini ceplerine götürdü. Sonra, ayağa kalktı. Paltosuna baktı. Kibrit a- rıyordu. Her tarafı karıştırdıktan sonra, yaşlı adama dönerek : — Kibritinizi lütfeder misiniz? - dedi ve Perihana hitap etti. - Cigı dzi ra- hatâız edecek mi?, Perihan, yüzüne bakat bu garip gözlerin karşısında, arkasının karın- calandığını hissetti. Tuhaf bir sesle ce- vap verdi : — Hayır, tahatsız olmam, efendim., Kibriti ve mi.saadeyi aan adatıı tnem nun bir halde yerine oturdu. Başını ar- kasına dayadı, dumanlarını havaya xa- vurarak cigarasını içmeğe başladı. Kompartimana garip bir sessizlik çökmüştü, Yeni gelen adamm hali, ba- bayı sinirlendirmiş, kızm da merakını tahrik etmişti.. Her ikisi de ellerindeki kitaplara dalmış gibi göründükleri hal- de fikren, mütemadiyen üçüncü yolcu ile meşguldüler, Fakat adam oralarda değildi. Yalnız başına imiş gibi hareketler yapıyor, ce- binden çıkardığı bir takım kâğıtlara esrarengiz işaretler çiziyordu. Bir açalık, koridordan ince, uzun bir adam geçti. Geçerken, komparti- manda oturan garip yolcuya eliyle bir işaret yaptı. Bu içarete cigaralı adam başını sallıyarak mukabele etti, Bir Jâhza da verilen bu işaretler, Periha- nın, kitabın satırları üzerinde imiş gibi görünen gözlerinden kaçmamıştı. O onda merakı fena bir korkuya tahavvül etti.. Acaba bu adam kimdi? Bit katil veya hırsız mı?. Çünkü koridordan ge- çen adam da, insena itimat telkin ede- cek bir tip değildi. Peihan başını ki- tabından kaldırarak babasma baktı. O da şüpheli bir vaziyette görünüyordu . “Ne yapalrm?,, der gibi biribirlerine KAHRAMAN KIZ “Yazan: ı Leman Karamanoğlu bakıştılar. .Adam ayağa kalkarak pen- cerelerin perdelerini kapamağa — başla- dı. Ve onlara dönerek; — Dışarıdan geçenler, insanı rahatsız ediyorlar. Böyle yapmak daha doğru- dur, değil mi?, Dedi Perihan titrek bir sesle söylendi: — Açsanız daha iyi olur. Geleni ge- çeni görmekle insan valçit geçiriyor. Adam garip bir tebessümle genç ka- dıma baktı: — Bilâkis fena alur, zannederim.. - diye cevap verdi. - Çünkü gece yarısı tenha vagonlar daima tehlikelidir. Bil- hassa göğüslerinde, bileklerinde, iğne, bilezik taşıyanlar için.. Perihan bayılacak gibi oldu. Babası tuhaf tuhaf öksürmeğe başladı. Hakika- ten, genç kadının göğsünde irice bir iğ- ne ile, bileğinden bür kol saati vardı. Gülmeğe çalışarak : — Amma bunlar yalancı elmas efen- dim. - diye kekeledi - Hakiktflerini al- mağa iktidarımız olmadığı için bunlar- la kendimizi aldatıyoruz. Adam yere eğilmiş, çantasından bir şeyler çıkartıyordu. — Orası bana ait değil, , Dedi. Bu esnada ceketi kanapen'n kenarıma ilişti. Pantalonunun üst kçsmı meydana çıktı. Baba, kız, arka cepte iri- ce bir tabanca gördüler. Adam bir şe- yin farkorda değildi. Ceketini düzelte- rek yerine oturdu, Çantadan bir kitap almıştı. Elini cebine götürdü, — Gözle- rini ondan ayırmıyan Perihan bu hare- keti görünce, gayri ihtiyari: — Baba! - diye bağırdı. « Adam cebinden bir çikolata paketi gıkarmıştı. Genç kadına ve babasına u- zatarak sordu : — Almaz mısınız?, Reddetmeğe çekinerek birer çikolata aldılar, tekrar arkıcı bir süküt başladı. Ekspres o uzun çığlığı akislendirerek uçuyordu. Baba, kız birar sakinleşmiş gibiydiler, Elindeki kalın kitabı dikkat. le okumuğa boşlamış olan adam, biraz sonra, kitabını parmaklarının üzerine kapatarak, yaşlı adama döndü. — Ben cinaf romanlara bayılırım, Siz ne fikirdesiniz?, Diye sordu. Yaşlı adam tolüşla ce- vap verdi; — Ben, ben cinat romanlardan nefret ederim.. Sinirleri bozan hikâyelerdir, KAHRAMAN KIZ bunlar.. Elimde kuvvet olsa, bu nevilen * yazıları okunmaktan menederim. Adexn iblisane bir tebessümle: — Yanılıyotsunuz.. - dedi. - Bili insanı eğlendiren şeylerdir bunlar.. Me- selâ, şimdi okuduğum bu roman, o ka- dar güzel ki, isterseniz biraz anlata- yım: Gece yarısı, bir Avrupa ekspresi, hu- (Lütfen sayfayı çevirinle) ——— ——” Yinyanun, kardeşçe bt ihitimamla Kkont Gö Şaleyi tedavi ettiği “Aşk Perisi,, 3- Gındaki hana bir nazar atfedelim. . Marinin, han içerisinde, serbest oldu- Gunu söylemiştik., Lüv.ayinin, bulun- Güğu haleti ruhiye içinde Marini u Nüutmuş olması çok muhtemeldi. Esa Sen gayet zeki bir kız olan Marin de ;-'u:.-k isted ği zaman göze görünüyor u , Artık düşes dö Şevröz'ü düşünmü- Yordu. Sıri vazifesini yapmak için, han Sahibi Panara, Bojenside bulunan asil #adelerin isimlerini sordu, fakat bunla fin içinde tanıdık bir isim bulamadı. rağren, bu sadık hirzmetçi kız kont dö Şaleyi kurtarmak suretiyle, ha Timuna ve onun Aşıklarına hizmet et Teyi kafasına İyice yerleştirmişti. Dört gün müddetle Marin, — Korin ç kendisine bir haber getirmesin. b'uedi. Sonra, artık, bunu düşünm: Beğe başladı. Anlatazağımız hâfise, kardinalm Nant'a hareketlerin 'den beş gün sonra vukubuluyordu luıo Sabah Marin, Lüvinyiy; hanm a Unda gördü. Lüvinyi atını ahırda î'hfmı ihtimamla tetkik ediyordu. Bu tetkik Bittikten sonra, ata koşum vuru _'—'ıv.:yi de Panar'a bazı talimat Bidi, sonra handan çıktı. Nereye hüe'Ym'ılı;.’ Marin bu suöli düşünmedi t hazırlanan bu hareketin, Ö Şalecin vaziyetini muhakkak ş:'“î'"'uccğinı anladı. Onu kurtarmak hıd:hduı daha iyi br fırsat buluna- '“’"_l- dö Marin avluya indi ve kendisini Blü- Kaş,, Pttirmiş olan arabayı hazırlattı. . SF ğı'; bir plân yoktu. Sadece KA kendine, Lüvinyinin ilk defa u- _.;“’İ'H! ve derhal faaliyete — geç- , öngeldiğini söylüyordu.. ."':'mhem edecekti? Bunu da Yar, Yordu. Kalbi heyecan — içinde ı.._""*du- Elleri titriyordu. Şüpbe, ti hizsadivarda « Birdenbire, bir köşede, bir sürü cs- ki demir parçaları arasında bir kıskaç gördü ve derhal kazarını verdi. Bu kıskacı aldı ve doğru Şalenin odasına çıktı. Evvelâ, Lüvinyinin dışarıdan tak- tırmış olduğu iki sağlam sürmeyi çekti. Sonra yüktek sesle şöyle dedi: — Müösyö 1ö kont! Benim.. Sizi kur- tarmağa çalışacağım, .Eğer kabilse ba- na yardım edin! . N De-'n de söylemiş olduğumuz — veç- hile, Lüvinyi handan çıkmıştı. Gayet sakin görünüyordu, Ve hattâ çehresin- de bir sevinç Hadesi görünüyordu. Fa- kat bu ıstırap çekmiş çehreye dikkatli- ce bakılınca, oruda ayni zamanda meş'um bir mâna da ökunuyorldu, Lüvinyi dürt köşe sağlam bir evin önünde durdu.. Bu binaya vali konağı nmekle beraber orada vali yoktu. Sadece, Blüa şatosuna tâbi bir zabit v edu Bu zabit, eskiden bir çok ihtiras. lar beslerken, nihayet sakin -!r hayata boyun eğen yaşlı bir adamdı. Geld ği haber verilen kralım adamımı büyük bir heyer--') we ümitle kabul eğti. Elini uzatarak İüvinyiye doğru yürüdü, fa- kat onun elini sıkmak istemed ğini görünce satardı ve hafif bir hiddetle şöyle dedi: — Mözsyö, öyle zannediyorum ki, si- ve elimi uzatmak şerefini bahşettim!. ,Lüvinyi korkunç sükünetiyle sor: lu; —Eht. — Hayatımda ilk defa olarak, uzar- tığım bu el reddediliyor! Bu hükaret., — Bu hakaret size yapılmamıştır. — Kime şu halde?. — Kendime.. Zabit biradım geriledi.. Lvinyiye dikkatle baktı. Bir deliyle mi konuş- tuğunu kendi kendine sordu. Ve kendi kendine sorduğu bu sual yüzünden de okunmuş olacaktı ki Lüvinyi İâkayt bir tavırla omuzlarını kaldırdı. — Mösvö, dedi. Deli olayım veya ol tü ve ben onu öldürdüm.. Dövüşecek misiniz, mösyö?. Rişliyö ter içinde kalmış olan çehre- sini seri bir jestle sildi ve sert bir baş bareketiyle menfi cevap verdi.. Anmals: — Möayöler, dedi, dük dö Rişliyö dövüşmekten imtina cediyor. Bunun için, kendisini öldüreceğim, Trankavel bir haceket yaptı. Molüs yerinden kımıldamadı bile, Annals. mütemadiyen gerileyen kardinalın üze- tine yürüdü. Elinde kaması vardı. Çeh- resi garip bir hel almıştı. Şüphesiz, kardinalı öldürmeğe armetmişti. Çıl- gın bir evlâtlık hissi onu çileden çıkar- mıştı. Korkunç derecede sakin bir ses- le: — Dük dö Rişliyö, dedi, sizi anne- min rubu öldürüyor. . 'Tam bu anda bir ses şöyle dedi: — © ruh affediyor!.. Bu seste öyle hazin, öyle âlicenap bir ifade vardı, ki salonda bulunanla - rın hepsi içlerine kadar ürperdiler ve ayni zarmanda, biraz evvel, <kardinali görmek üzere kampa girmiş olan süva- rinin, yani Liyon başpiskoposu, Lüi &ö Rişliyönün sakin ve vakur adımlarla içeriye girdiğini gördüler. Annals, gerilemişti.. Belki içinde bir şey kırılmıştı.. Lüi dö Rişliyö: — Kızmım, dedi, beni çağırdınız. Li- yondan derhal kareket ettim. Sizi Pa riste aradım, sonra sizi takip ettim, çünkü bir tehlikeye maruz bulunduğu- nuzu düşünüyordum. Şimdi işte bura- dayım ve sizi başkalarmdan ve kendi- nizden kurtarmak için size yardım et- meğe hatırtm, Katdeşim, endişeye lü- zum yok.. Ve siz mösyöler, misafiriniz sizin için mukaddeetir. Kardinalin dudaklarımı garip bir te- bessüm buruşturdu. Molüs te sakin bir sesle şöyle dedi: — Mönsenyör, kardinal ne bizim w safirimiz, ne de esirimizdir. Biz bura- da sadece şahit olarak bulunuyoruz. Trankavel de, âdeta kamçi tesiri ya: parı bir sesle : — Monsenyör, dedi, kardinalın dü- düğünü geriye vermemizi emredin de, onun bu düdüğü ne için kullanacağını görürsünüz. . Başpiskopos şefkatli bir tavırla; — Süküt, mösyöler! Dedi.. Bu, ölü- nün kıziyle benim aramda clar bir me« seledirl. « Annasin gözlerinden iki yakıcı göz yaşı düştü ve genç kız yavaş, fakat &- deta sert bir sesle göyle dedi: — Mademki bu, benimle aizin halle- deceğimiz bir meseledir, söyleyin, han- gi bakla beni hareketten menediyor sunuz. Annem affetmemiştlir.. O inti- kam ve kin için yaşadı. İntikam hissini bana aşıladı. Senelerce kendimi, kan görmeğe, ürpermeden ölüme bakmağa, kılıç kullanmağa alıştırdım. Vurmayı öğrendim.. Aylarca gözetledim, bekle « dim, ümit ettim, ıstırap çektim.. İşte nihayet intikam zâamanı geldi. Hangi hakla benimle bu adamm arasına giri- yorsunuz?. Başpiskoposun çehresini harikulâde bir şefkat ifadesi sartlı, Annalse, baba açkiyle dolu bir narar atfetti ve göyle dedi: — Eğet sadece insan olsaydım, size derdim ki, intikamı zayıflara brrakın; af belki intikamnlarm en korkuncudur; fakat ben sadece insan değilim, ayni zamanda din adamıyım.. Eğer sadece din adamı olsaydım, size tekrarlardım; İntikam salarını Tanrıya bırakın ve siz sadece afletmek suretiyle intikam alın. Fakat ben bir din adamından dahâa fazla bir şeyim, ben zevçim, ben baba- yım! . Ve o zaman bu güzel ve asfi çehrede- ki şefkati ulvt bir haşmet istihlâf etti. Başpiskopos âdeta büyüdükçe büyüdü. — Bu hususta ancak ben hüküm ves