me Saman, henüz darülfünuna deva- Kayapa, tamamen masum ve İg€- ot bir gençtim; Girdiğim yeni b $ bana bir çok yeni arkadaşla ağ > çocukluğumdan beri bir has- ka, halinde beni saran meçhul ve tak ci seylere karşı duyduğum me- İbi ç© tehalikün sonsuzluklarmdan : kina yasını daha tatmin etmek im- i kazandırmıştı, i ha lamen yabancısı olmadığım bu fa rastladım. Bunlardan en aka ka çeken bir artisti: bir n » Benden bir hayli yaşlı ol- rağmen ruhen çocuk mu kal- aki i nedir bilmem, hemen her yaş- Üy, sanlarla kolayca ahbap olabi- * fakat hepsine, bihassa dikkat 8 yabancı kalıyordu. yarı, çak #inirli, çok neşeli bir : Onunla alâkadar olmamın se Şimdi aradan vakit geçtiği iyi bulabiliyorum: Evvelâ » Sonra bohem'di. Daha son aa $ey biliyordu ve, zannederim. lag biri için bunlar kâfi se N yam arkadaşım da - aramızda- va farkına rağmen ona böyle di- Maggi “bana, diğer tanıdıkları ara Seki bir yer vermiş, hattâ hir , Üni farla alâka göstermişti. Yi Mi da seleplerini şimdi daha bi “biliyorum: Evvelâ tükenmez », erse; LE #2hibi, cocuk, resim amatö- i tabiatlı olmak gibi bir çok ladrm, Arkadaşım, bir mü- Galatada bir evi - hem de ta > olduğunu söylemişti. Er- ©“ Sabah sabah Karaköye geğ- Tİ â Pikan onun elleriyle, ayaklarını | — » Het şey yoluna girecektir, ize bunu vaadediyorum. ğe hayatımda başka başka | tk | aş KAHRAMAN KIZ ti “rare. mm — i tık, ler üzerine Raskas kapıyı sem tim. Maksadım, ressamın evini bul mak, bu vesile, ile, çok az bahsettiği eserlerinin büyük kısmını görmekti. Ben, tabisten çekingen, başkasını rahatsız etmek endiğesile rahatsız bir adamım; nasilsa merak ve tecessii- süm, görmek ve tanımak, bilhasa bir serseri ressamm evini çalışmasını, hususiyetini öğrenmek, yabancısı ol « duğum bir hayata girmek hevesi galip gelmişti. Köprüyü geçerken. bu iki hissin mücadelesi altındaydım. Aksi ibi hava da kapalıydı. İnce bir yağ- murun ıslattığı asfaltı adımlıyor, mü- şambamdan kayan damlaları, önüm - Gen küçük ayakları, pembe bacaltlari- le, gecen bir kadınım eteğini, Ütüsüz ve çamurlu bir pantalonu seyrediyor - dum. K Köprü bitti, Karaköye geldim. Saa- te bakt m: sekiz. Belkide e zendi. Köşeleri döndüm, Yüksekkaldirımı çık maya başladım. Yokuş, bana, sanki hiç bitmiyecekmiş intibamı veriyor - du, Her zaman önünden geçtiğim, içi- ne bakmadığım bir şapkacı dükkânı- nun önünde durdum. Evini soracak - tm ressamın. İçime bir ürkeklik gel di. Neyse, biraz sikmtılı oldu ama bu işi de hallettik. O kadar silik bir in- son tesirini bıraktığı halde, her gün münasebette bulunulması imkânsız bir dükkâncı terafından bile tanınmasını hayretle karşıladım. Beş on adım yukarda, dar bir soka- ğâ saptım. Eermutad çöplerle dolu, çamurlu bir sokak. Evi, eski. Kapıyı çaldım. Yer yer dökük sıvalar biraz daha döküldü. Bi- nanın manzarası insana kasvet ve 2- talet veriyordu, Bir ipin çekilmesile, iptidai mekanizmanm işlemesi neti - cesi, kapı kendiliğinden açıldı: mera - kımm bütün aclığıyla, önümde beli - da Kiörideki oyunu kaybettiniz madam... beş kişi var. — Ne istiyorsunuz?. — e << —n—m—— <<< <<< <<< — Mukavemete lüzum yok.. Yanımda on Düşes dehşet içinde kekeledi: — Belki de sizi kurtarmak iştiyorum, HABER — Alsam postası j Yazan: i i Zahir Güvemli i ren, karanlık denecek derecede loş taşlığa girdim. Mutad hayatımın dı - şında olan yenilik karşısında duydu - ğum hazzı ve hattâ heyecanı, haddi zatında o ksdar mühim ve büyük ol- mamakla beraber, tasarlayın... Karanlık, ker şeyi bana göstermi - yordu. Duvarların boyalı, boyaların, karışıklığı içinde nizamlı olduğunu farkettim, Tahta bir merdiveni, sükü- tu delen gıcırlılarından ürpermeler duyarak çıktım. Karanlık bir sofadaydım. Başımın üstlinde tozlu, az ışık veren bir ampul sarkıyordu. Sofaya açılan camlı bir kapı gördüm. Ondar başka bir kapı da yoktu. Cama, uzunca bir tereğd - düdden sonra, parmağımla vurdum. Aşağıdanberi hâkim olan süküt hâlâ devam ediyordu. Ses yok, Kapıyı it - tim, açıldı. Bu oda,.. Odaya girince gayriihtiya- ri titrediğimi farkettim. Niçin? Hiç... Bilmem... Bu oda da loştu. Gölgelerle | doluydu. Köşede alçak bir ka ryola ya» nında kapalı ve perdesi inik bir pen- cere gözüme çarptı. Sonra pamuklar- la dolu bir sedir. Kumaş ve yastık yı. ğımları arasında bir sedir. Ortada bir Şövale... Duvarlarda iriliufaklı çıplak kâdın resimleri, desenler... Ressam arkadaşım, karyoladaydı. Yüzü sarı ve zayıf görünüyordu. Uyu- yordu galiba... Ya kapıyı kim açtı?.. Ona doğru yürüdüm.. dalgmdı. Uya - Dik ve dalgm... Beni görünce gülüm- sedi. Elbisesile uzanmıştı. Niçin gel- diğimi sorunca gülünç bir şaşkınlığa düştüm. Bir suç işlemiş kadar... Ar - kadaşım gülüyordu.” Sedire iliştim. Ressam bir kelime söyledi: — Cenda?.. Bakındım, arkamda bir hareket ol- du. Döndüm. Oda o kadar İoş ve, se- dir o kadar yastıkla doluydu ki, bun- ların arasından, girdiğim zaman asla şunlar yazılıydı? “Marşönuardayım.. Sizi bir an evvel görmem lâzımdır. Blüsda mısınız? Eğer değilseniz, Şeverni &ize yâzdıklarımı bildirecektir, .Eğer oradaysanız, sizi eden mektubu açmak oldu, Mektupta İ İ farketmediğim birisi doğruldu. Bu, bir kadındı. Een, sadece yüzünü far- kedebiliyordum. Yüzünü... Sarı ve şef- faf, bir vahşi hayvanı andıran yüzlü- nü... Saçları karmakarışıktı. Bir yır- tici hayvan gibi doğruldu. Yalnız göz- leri nekadar bulanıktt, Ona baktığım- dan dolayı duyduğum şaşkmlık öyle büyüktü ki, bunu düşününce yüzüm kıpkırmızı oldu. Yanaklarım ve boy- numun yanmakta olduğunu hissettim. — Cendal. Arkadaşıma döndüm, bir şey söyle- meli mi diye düşünüyordum. O, ka - dım, © kadar yakınımdaydı ki, etinin sıcaklığını hissetmemek için biraz kı- mildasam ucunda bulunduğum sedir- den düşecektim. İçim karmakarışık hislerle dolup dolup boğalıyordu. — Cenda, bu, sana söylediğim en genç arkadaşımdır. Ne kadar kabili- yetli olduğunu senin de itiraf ettiğin çocuk.. İşte bu... d Sonra yataktan atladı. Dağınıklık içinde kolayca yürüyerek demin gür. mediğim küçük bir masaya doğru git- ti. Birden geri döndü: — Cigaram kalmamış... Şimdi geli- rim... Merdivende gıcırtılar. Kapının ka - pandığını bütün sıhhatiyle duydum.. O zaman, sıkmtı boşaltmak ister gibi derin bir nefes bıraktım... Omuzuma sürünen kemikli fakat yumuşak bir el, beni daldığım süküttan kurtardı. Bu- Tanık gözleriyle bana bakıyordu. Sag- larr.. bir arslanm yelesi gi Gözleri, ağzı... Bütün bunları görüyor, tuhaf bir heyecanla titriyor ve taş gi- bi, susuyordum... Rüyadaymış gibi konuştu: — Bana, senden bahsetti. İyi arka- dasımızmış. Bu sözlerin sükünetimi kazanmam hususunda sihirli bir yardımı dokun- du. Bu sefer cesaretle gözlerimi yüzü- ne kaldırdım ve budalaca, sersemce (Lütfen saylayı çeviriniz) KAHRAMAN KIZ 293 Raskağ, gece yarısı hândan çıktı, şa- toya kadar koştu ve orada, kapının &- nünde öyle müthiş gürültüler yaptı ki, onu derhal karakola götürdüler. Onun istediği de zaten buydu. Raskas karakol kumandanına kardi « İkş, Podı ve yukarı çıkan merdiven - ia fıkmağa başladı. İkinci basama- Kak inde durdu, Kandili yere br- leri ği en ıslatmış olan soğuk ter- tip merdiven sahanlığın- İnandı Yeğâne kapıyı açtı ve ayni — yg Pağirdi: Tayaş, SİVArırm size, madam, beni ci- Düşey dur etmeyin!, Yu Dn dö Şevröz, hizmetçi kızın Tibo Şi almasını bekliyordu. Kapr a- Sting, 3da, 0, yazıyordu. Casusun ae doğ ca başın: çevirdi ve kendi- U Uzanan tabancayı gördü. aiyeyi e Oturmuş olduğu sen- İŞ hiddetinden kızarmış bir kel Raskasm üzerine yürüdü. etmeden, vakur bir edayla Ve dudakları titriyordu: Baker e doğru" GÜRES dö Şevröz'ün kendisi. yaklaştığını görünce çabu- NN w a dedi, bir tek adım fazla ta m Esasen bir ta . <ellâdın baltasından da- Ya pe Beraber Raskas kolumu Nis, gehesi sapsarı kesli- geriledi. Onu dehşet NE Mözüygy >< değil, Raskasın ça baltası! Bana) diye ba- a Morg madam?.. Siz vaki Lo Pakaş tonlar ailesinç mensup- hayatına sui- 0 bulundunuz... Siz i yy gelkatli bir sesle şöyle dediz A şöyle, hiddete, korkuyu (lü- Şi yok, li | Madamtl., Sizi kral namına tevkif edi- yorum! Fakat sizi tevkif etmekle, size belki de, kardina! için barışmak fırsatı veriyorum... Mari dö Şevröz sert bir tavırla: — Aslâr. dedi. — Kardinalle barışmazsanız, hiç ol- mazsa, belki kralla barışırsınız.. Size bir şey söyliyeyim, madam. Ben, bu anda yapmakta olduğum âdi iş gibi, ba- yağı işlerde kullanılan zavallıdan başka bir şey değilim. Fakat Roman » Monba- zonlar ailesine mensup birisini tehdit etmek cesaretini göstermek, ona taban- ca çekmek ve ona tevkif edildiğini söy» lemek için hakikaten Raskas olmak Jâ- zımdıt!,, Küçük casus bu sözleri gururla karı- şık büyük bir tevazu içinde söylemişti. Gururu onun av köpeği İnsiyakından, tevazuu ise belki de Molüs ve Tranka- velle temasından ileri geliyordu. Ve Raskas devam etti: — Ben hiç bir kıymeti olmıyan bet- baht bir adamım, fakat bu devrin işleri- ni iyi bilirim. Sizinkilerin nerede ol- duklarını söylememi ister misiniz? Din- leyin madam: Monsenyör dük d'Anju kısa bir müddet sonra dük d'Orlean ol>- cak. Düşes, Raskasla münakaşaya girişti- ğinin farkında olmadan devam etti: — Aslâ! Prens asla matmazel dö Monpansyeyle evlenmiyecektir. — Prens tamamiyle teslim olmuştur. madam. Size yalan söylemekte ne isti- fadem olabilir? Kraldan ve kardinaldia af dileği ve sizin Paristen kaçtığınıza göre ya Marşönuarda, yahut ta, Şever- ninin şatosunda bulunccağınız; da © haber verdi. , nerede görebilirim? Bunu, mektubu ge- tiren adama söyleyin, ona itimat ede bilirsiniz.. Şale nerededir? Zavallı, Şa- lel Ona nasıl hüber vermeli? Allaha 1s- masladık aziz amcazadem.. Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum. Çabuk hava- dis verin: Yeni bir plânım var.. MARİ,, Raskas bu mektubu okuduktan sonra masası başına geçti; “Muhterem ve mukâddes peder, “Bir kaç kişiyi ele geçirmek için bir hayli masraf ettim. İki defa dövüşmek me:buriyetinde kaldım ve kolumdan ya ralıyım.. Hayatım size ölttir ve yaram fena halde canımı yakmakla beraber fa- aliyette bulunmama mâni olamıyor. Be- ni, izi Üzerine attığınız mahlüku bul- dum. Marşönuardan biraz mesafede, or- manın yanında, bir av köşkünde ikâmet ediyor. Bu eve gireceğim ve onu göz- den kaçırmıyacoğıma emin bulunüyo- rum. Bâna işaret etmiş olduğunuz yük- sek zevatla muhabere etmeğe çalışıyor. Bu muhabereyi kesiyor, mektupları ele geçiriyorum, Muhterem ve mukaddes peder, altın kesesinde vukubulmüş boş» Yuğu doldurmak Iâtfunda bulunmanızı ve bu mütevazi, sadık ve * şunu cesa- retle söyliyebilirim - kıymetli hizmet- kârınızın hürmetlerini kabul etmenizi rica ediyorum.,, RASKAS,, Küçük casus bu mektubu memnuni- yetle tekrar okudu ve neş'eli bir tavırla şöyle dedi: — Her şeyden bahsettim. Yaranın iyi bir tesir yapacağını zannediyorum, Asil kadının bulunması ise onu büsbütün es. vindirecektir. mp süs İNİ; BİMS dl adedi, nalın adâmiı olduğunu bildirdi. Kuman- dan da bunu haber alınca, yatağından Gırlıyarok aşağıya indi.. Raskas, ona, kardinalın kendisine vermiş olduğu ve- sikayı gösterdi ve kumandan soğuk bir tavırla sordu: — Pekâlâ! Ne istiyorsunuz?. Raskas ayak uçları üzerinde yüksel- meğe çalışarak yavaşça cevap verdi: — Bu mektubu derhal Parise götüre- cek bir adama ihtiyaç var!.. Kumandan da bağırarak, zabite: — Patise gitmek üzere bir adam ha- zızlayın!. . Diye emir verdi ve Raskasa arkasını dönüp gitti, On dakika sonra bir süvari, Raskasın. yazmış olduğu (mektubu sür'atle Parise doğru götürdü. Düşesin mektubuna gelince, casus bunu itinayla katlamış, kapamış ve cebine koymuş- tu. Bundan sonra hana koştu, atını ahır- dan çıkardı ve, dört nala, çok iyi tanıdı- ğı Şeverni ikametgâhma gitti.. Orada, kendisine kapıyı açan hademeye mösyö dö Şeverniyi görmek istediğini söyledi ve hademenin tereddüt ettiğini görünce, düşes dö Şevröz tarafmdan gönderildi. ğini ilâve etti. Biraz sonra, Raskas, dö Şeverninin kuzeni olan genç bir asilzade karşısın» da bulunuyofdu. Şeverni - şüphesiz hâ- diseye karışmamış olmak için - seyaha- te çıkmıştı. Fakat giderken Blüadeki ikametgâhını Vandomla Burbonun em- rine bırakmıştı. . Raskatın karşısında bulunan genç & silzade Vikont dö Drue'ydu. Yirmi iki yaşlarında olan bu genç asilzğde, he- men her genç asilzade gibi, az çok dü- şes dö Şevröz'e âşıktı ve Rişliyöye kar. A A MA