4 Şubat 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—Zf/ KÂYEY | ARA suratlı, iri boylu bir ha- Temağasına benziyen Arab ne- kulîîlg'mda mektebe götürüldü- Ellnu şimdi bile hatırlıyabiliyo- k hefer güçlü bir adamdı. Ka- i nal'lnm kanırışile beni sımsıkı Odiştı. Parmak kadardım. Ya- ıy dof“t ya beşti, Silkiniyor, kıv- Şta sallanan kısa çoraplı IIıım bacaklarımla havaya tekme- Yordum. Sokaktan geçenler h“k'YOr gülüyordu. Kulakları- Yanlar, suratlarını ekgşitenler Tdu, ” gb | il 'I' ih' t |) | ga | fGl &|. bİP I, n’ Mf ;ır İ he Pa ab &mirber, mektebe varıncaya t Ş, ' Kân ter içine batmıştı, Güneşin h. “İYah suratı parıldıyordu. Ya- a. hdan şırıl şırlı ter süzülüyordu. İF kere bile kızmamış, azarla- *ke ' beni... Ne iyi bir adamdı! . tepte - ilk günüm pek acı geçti. ; kmtm!mış bir fare ancak be- T sıkilabilir: sa,bah;prda.n ak- * kadar o sokak senin bu s0- » Çığrışarak, çırpımarak şim- ;::“aeak" komşunun güvercin- 4, di kim yaynıktıracak? “Hü- " in karşısındaki duvar dibine t İT saçlı deli “Mariça” yı kim Utacak? & İn en boş bir köşesine büzül- Imı omuzlarımın arasına V. Ellerimle yüzümü kapamış- HABEâ ıı w tlun en çok satılan hakiki ğe Eazetesıd:r İlânlarını € Tverenler kar ederler. y W -- & Hüf —. A A /.—- LLFTE a Bukalemun renklı at tım. İçimi çeke çeke ağlıyordum. Bir az sonra, saçlarımda bir el dolaşmış- tı. Başımı kaldırmıştım. Karşımda simsiyah cübbeli, simsiyah çember sakallı bir hocafendi duruyordu. — Ne ağlıyorsun yavrum? ııııı Kesik kesik hıçkırıyordum. — Sen kimin oğlusun, bakayım? Kesik kesik cevab veriyorum: — Ba.., ba... baba... mın... — Baban kim? — Ba.., ba... baba... — Zabit mi? — Hın... — ÂAdı ne? — İsmail bey... — Senin adın? — Niyazi... mum... kılıcı var.. — Haydi, şimdi de, neye ağladığını | söyle çocuğum... | Şurada burada gezip dolaşamadı- ğım, komşunun güvercinlerini yay- nıktırmadığım için ağlıyorum mu di- yecektim ? — Annemi göreceğim geldi de!... Diye, bir yalan uydurdum. İri boylu hocafendi, kıllı, damarlı elinin ayası ile - dişlerini göstermemeğe çalışır gibi - sakallarını, bıyıklarını sığazlı- 'yor, kahkahalarla gülüyordu. Ah, ne iyi bir adamdı! Artık ağla- mıyordum. Fiyongu çözülen enli, ma- vi kordelâmın uçlarında gözlerimi ku- ruluyordum. Kıpkırmızı yüzlü, siyah çember sa- kallr, dev boylu hocayı belki o gün se- vecektim. Demir kapılı, geniş bahçesi- nin etrafiı yüksek duvarlarla çevrili KA'H'R*KM'AN KTZ Yazan: Reşai Enis “üntaSUSAMaK #ttacananana d mektebe belki o gün ısınacaktım. Ya- rım saat sonra, mektebin yamrı yum- © — — — ru, büyük, çıplak divanhanesinde, bir yığın gözün önünde falakaya yıkılan koca bir çocuk, beni siyah çember sa- kallı hocadan da, mektepten de;, buz gibi soğuttu. Kıllı, damarlı elinin ayasile - dişle- rini göstermemeye çalışır gibi - sa- kallarını, bıyıklarını sığazlayarak kah- kahalarla gülen deminki iyi hocafen- di, falaka değneğini ne imansız bir kuvvetle savuruyordu! Simsiyah göz- leri ne korkunç bir hal almıştı?! Ali hoca (bak, ismini hâlâ unutma- mışım!) bir ömür adamdı da... Durup dururken göğsünü şişirir, Oomuzlarmi koltuklarımı kabartırdı. Kırmızı ya - naklarını gösterirdi: bütün ömrü zey- tin ekmekle geçmişti. Fakat; bu gücü, bu kuvveti, bu iri gövdeyi, bu kıpkır: mızı yanakları, zeytin ekmek ona pek âlâ vermişti. (Bunları ne diye anlatır- di? kimbilir?) Çocukken en sevdiğim bir şey de a- ta binmekti. Bu aşırı at sevgisi, başı- ma ne işler açtı, ne işler!... Ankara- daydık. Babamın güzel bir atı vardı. Uzun boylu, doru bir at... Tüyleri par- laktı; güneşin altında, bukalemun gi- bi, renkten renge girerdi. Seisin üşen- meden, ince ince ördüğü parlak, si- yah, uzun yeleleri göğsünün ta aşağı- larma kadar inerdi. En hoşuma gide- ni boyun kırışı ve aksırarak, kıç ata- rak, şaha kalkarak kişneyişiydi. Çok- luk, kısrak sürüleriyle karşılaştığı za- man azgınlaşırdı. Ve, onu zaptetmek, kendine getirmek için öfkeli babamın parlak, dikenli mahmuzları lâzımge- lirdi. Dokuz yaşımdaydım. Babamın uzun boylu, doru atına binmeme izin yoktu. Dokuz yaş ufak sayılmaz. Ama, pek cılızdım. Sade, sipsivri bir boy... Ba- zan Receb, atı daireye - babama - gö- türürken beni önüne bindirirdi. Ne yüksek bir attı yarabbi! “Kırgız” im sabah, akşam tımarla- rında mutlak ben de bulunurdum. O azgın hayvan, kaşağının bir düzüye giden ahenkli tıkırtısıyla sanki ken- dinden geçerdi; krmıldanmazdı. Ayak- ları yıkanır, tırnakları temizlenirken bazan huysuzlanacak olurdu. O za- man Receb, geniş kara avuçlariyle sağrısına, boynuna şamarlar indirir- di: — Diha Kırgıza! Diye haykırırdı. Recebin çatal sesi bir büyü tesiri yapardı; ve, koca at, olduğu yerde boynunu sallar, yeleleri- KAHRAMAN KIZ ni oynatır, homurdanır kalırdı, Rüyamda hep bukalemun renklt Kırgızla uğraştığım bir gecenin saba- hr, şafak sökerken yataktan fırladım: Kırgızı kaıçn'aca.lgnn. Şöyle bir “Keçi- ören” e kadar gidip gelecektim. Dolu- dizgin koşturacaktım. (Sıska mıska, çelimsiz melimsizdim ama, ata iyi bi- nerdim.) Kırgız, azgın bir hayvandı. Onu babamıdan başkası güç kullanır- dr. Receb bile; boş bulunduğu bir gün, onun hışmma uğramıştı. İçimde korku vardı. Atlar, binicilerin kudretlerini lâhzada anlayıveren bir garib mahlük- lardır. Öyle pek de tavşan yürekli de- ğgildim. Kırgız, azgındı mazgındı ama, suyunca gidersem huysuzlanmazdı el- bet... Reşat ENİS Sonu yarın 285 Bti yi vokütdü ve bir ses — Niçin arıyordun? Beni öldürmek | )| yalnız gelmiş olması ona imkânsız gö- Onlz Yöyü heyecan ve şaşkınlık içinde gidip gelen bakarak kendi ş ' - Yle dedi: hizmetçi kızı gördü. Mutfakta Panarın için değil mi?, Intikam almak istiyor- ründü. Demek yanında adamları vardı M M’ Şale .: Bun ha? ve bu adamlar muhakkak ki, şuralarda, j Gö » İÇ. K karısı harıl harıl yemek — pişirmekle SD Tak: — ygtr k iz içinde gizlenmişlerdi. Şale g| ** SÜÜ Gçü ve cez döğrü Bir'lü- meşgüldü. Hizmetçi kız, şişeleri açmak- SA TCt Hak t AĞ B aa SedlEri biş Vlr adat Za Hlrgini ; hı,,_, bir adam gördü. Ayni za- la meşguldü. Bütün bu şaşkınlık, he- tırdattı: ğ ! yava.şça, < İti Sez. İt IJ' ı“lwe hat fizası yerine.geldi ve bütün yecan ve faaliyet, salondaki masalardan — Sizi öldürmek istemiyorum.- lerini topladı ve, dizleriyle, ata, hazır rp. ğı bağırdı: ,birine kurulmuş bir yolcuya hizmet et- — Pekâlâ, Şu halde ne istiyorsun? olmasını işaret etti. At î)unu anlîımış b ö I.a Vuytt, . “mek içindi. Bu yolcu yalnızdı. Fakat en Belki af dilemek istiyorsun. Öyle mi? lacaktı ki, atılmağa müheyya bir vazi- '. ___;mh âyni tavırla: aşağı Deş kişinin gürültüsünü yapıyor - Hayır Luvinyi, senin Flöride yaptığın yet aldı. K | Şue ©! dedi. du ve zengin bir adam gibi hareket edi- alçaklık affedilmez. Bir Şale, çılgın nazarlarla zulmetleri a» DA ı hğa k“lhp düşmanmın boğa- yorkdu. gün seni affetmiştim. — Se- raştırldı. Bir tek kurtuluş çaresi kal- üzere büyük bir gayret Lüvinyi bu adama ni silâhmdan tecrit etmiştim. Ö zaman mıştı, bütün hıziyle, Lüvinyinin adam- *İ ün. Bl'le aı t tekrar yatağına düştü; kendine şöyle dedi: seni öldürmem lâzımdı. Fakat ben o za- larını yararak kaçmak! Şale, derhal * “mıng: di ki, artık hiç bir zaman; — Bu adamı tanıyorum ömma, nere- man çok mes'uttum ve üstelik senin ağ- müthiş bir mahmuz darbesiyle atının ? R. Bir yükünü, kaldıramıyacak- den?, Evet!.. Tâ kendisi! Kardinalın ladığını görmüş sana acımıştım. O za- belini deldi. ; K Lüvin en fazla tercih ettiği casus Raskas! A- man yapmam icap eden şeyi şimdi ya- Hayvan, müthiş bir hamle ile ileriye T Hîdi Orkunç bir tebessümle *: ı"'“'-lll:n. dedi, rahat dur Şa- caba beni gözetlemek için mi buraya süsi elçisine yapılan bu hizmeti bir gör- pacağım. Kendini müdafaa etmeğe ka- doğru atıldı. Şale ölümden değil, tevkif- ff üe;— geldi?. rar vyertdin mi7. ten kaçıyordu. Atının sıçrayışr cidden Fi h“k x darıan hastalığın ça- Raskas avazı çıktığı kadar bağırıyor- Lüvinyi: müthişti. Fakat bu sıçrayış olduğu gibi _"' Nlıh. Sen en aşağı on gün du: — Hayır!.. kesildi. Atın hamlesiyle beraber, Şale r İ %q" %n ki, bu zaten çoktur, — Becetiksiz herif! Lokantacı değil, Diye cevap verdi. Şale de hiddetle iki kolun kendisini sardığını hissetti.. ğ %3& ümitlizîi.k Bi; arabacı!. .ÂAh! Kardinal hazretleri, hu- bağırdı; Bu Lüvinyiydil!.. : ttti * içinde inledi. Lüvinyi SA Clleı-ım “'ez'*ııı ' :F;ur;: %:u'yük kardmaı teslim edeceğim anı a beklediğimi k% N;- uı, Ğegıl mi? Seni sapasağ- ımı etmek istiyorum. t“dq ükn““mı muhafaza et aks- Ve ayaklarını tekrar riyetinde kalacağım.. h”taı h% Vi eg !“sr;:aıç. bırak ben seni k yemin ederim ki, bu adar iyi tedavi edile- fazla & hldı_ ö z dlnlemedi ve yeniden ba q"le Mağ) 'hiye“k u üp mkıbme tasavvur e- Yler Yemek üzere, lokan- Onuna indi, Bu salona "I & vere bir Vâaziyette karısına ancı Panar'ı ve ayni se, topunuzu ipe çektirir! .. siymiş! .. di hazır olacak.. beklemeğe alışmadım! kendine göyle diyordu: — Büyük adam tavri kadar da kolay bir iş! Ah! durdu ve sordu: — Beni tanıddınız mı?. | Raskas hayretler içinde: Panar da inler gibi mırıldanıyordu : — Amenm yarabbim, kardinalin elçi- Ve yerlere kadar eğilerek ilâve etti: — Monsenyör, bir dakika sabretmek lütfunu gösterin, tavuk kızartması şim- — Canım acele etsinler! Ben böyle- Raskas gözlerini garip bir şekilde et- rafta dolaştırıyor, mükemmelen eğleni- yordu. Hem atıştırıyor, hem İde kendi takınmak ne Korinyan, şimdi burada olsaydı! Zaferim ve mu - — Mösyö Şövalye dö Lüvinyi! — Şu halde seni boğazlamak mec- buriyetinde mi kalacağım? Fakat ma- dem ki alçaklığını inkâr etmiyorsun, mademki af diliyorsun, mademki İdö- vüşmek istemiyorsun, ne diye beni arı- yordun?. — Sizi kral namına tevkif etmek için.. Lüvinyi bu sözleri söyliyerek hare: ketsiz kaldı.. Fakat bütün adalelerı ger- gin duruyordu... Şale bu sözlerin mânasını tobii anla- dı ve sinirli, bir kahkâaha attı. Fakat bu kahkahayı atarken, dehşetin de içine işlediğini hissediyordu. Tevkif etmek! Bastiy hapisanesinin korkunç hücrele- rini, Grev meylanında kurulan darağa- cını görür gibi oldu. Bir irade gayreti sayesinde vaziyeti, iyice tesbit etti: Lüvinyinin adamları!.. Bu adamlar neredeydi? Şalenin kafa- sınlla kendini tevkife gelen ve kendisile dövüşmekten ictinap eden Lüvinyinin Lüvinyi, Şaleyi yakalamak için atla- mamişti. Atlarının yanyana durdükları- nr söylemiştik.. Bunun için Lüvinyinin kollarını uzatması kâfi geldi. Çarpışma müthiş oldu. Lüvinyi eğe- rinden düştü: Sol kolu Şalenin boynu- na indi. Atlar bir an kişniyerek tepin- diler, sonra, Şalenin atı, gecenin karan- lığı içine daldı. İki rakip yere yuvarlanmışlardı.. O zamon ulumayı andıran vahşi bir sevinç nidası duyuldu Lüvinyi, sukut esnasın- da kafası bir taşa çarpmış olanŞalenin baygın bir halde hareketsiz -kaldığını görmüştü. Lüvinyinin atr olduğu yerde kalmış, boynunu uzatarak soluyordu... Lüinviyi de kendisini bitap hissedi- yorldu.. Kolundaki sancılar, başka bir lr. kı Üm bir nazar atfetti vaffakıyetimle onu bir sinek gibi ezer- Hücüm etseydi, yaralanabilirdi. Lü- zaman olsaydı muhakkak onu inim inim lîîn_ Padı'lqtan sonra dışarı- dim. İ vinyiye refakat eden alamlar da onu ya- inletirdi. Fakat bu defa bu acıları hkis- halde acıkmış oldu- Lüvinyi ilerledi - Raskasın önünde kalaıyıp kardinalın önüne atacaklardı .. setmiyordu bile, , Çılgın bir sevinç için- deydi... Şölenin üzerine düşmüştü. Ve onun boynunu sıkmakta devam ediyor- du. Fakat Şalenin artık kımıldamalkdığını

Bu sayıdan diğer sayfalar: