ş 4 ŞUBAT — 1938 Yozan: Benanm annesile bu kadar resni ol ı'tillm bilmiyordum. Onu çok sayıyor Ve bu kadar masura bir suale onün ya- €evap vermekten bile çekiniyor- - Bve gekliğimiz zaman hava tamamen tı. Ayrılırken yemekten sonra 4:::::”"-1; bir yere gidip oturmayı Yiktım, g:: İ.“İaî'gî,'; hy:::ıkn;ı BKK S q.:;nn numaralarını seyrederek eve 'ihnınh aramız, günden güne İ y ordu. Annesinin de beni sevdi _: İtimat ettiğini anlıyordum. Doğru- Dü söylemek lâzım gelirse bu dindar Üü Sen de seviyordum. Çok iyi li iyi, çok “t::a:.ıp"' kendi halinde bir kadın- Benanla aramızlaki gizli rabıta gün- Zeçtikçe kuvvetlendi. Vrüt 'a plânımda kendimi muvalfak Yiz A XÇe seviniyor ve diyebilirim çi se- den kabıma sığamıyordum. Bir _.de, Onu annesiyle birlikte sinema- ak a türdüm, Arasıra, annesi, o ve ben, ":;ıhrı gezmiye gitmekte devam edi- Cektike :'l' akşam gene sinemaya gide * *”En onları sinema kapısında ü ğîuhim. Sözleştiğimiz — saatte " &'m yerde bulundum. Az sonra %'* başına çıka geldi. Bu ilk de- &« olan bir haldi. Garibime gitmiş- î'*“ hayretimi saklıyamamıştım ; köş Ânneniz nerede? diye sordum. Wn“tün gök yorulmuş, idiye cevap Çıkmadı, beni gönderdi. Ho, * nasıl oldu? Sizi yalnız birak- Bi *Nan gülümsedi: > wÇ ATlk, dedi, aize itimmdı var. Yok- Sl“— haddime... n kimi, Büya girdik.. Seyre başladık. I- Mize p, Güyet ciddi oturuyor, biribiri ’th.r #ey söylemiye cesccet edemi- o ir u E:.“Cmu bu kadar masumane geç- Yütak döndük, Ayrıldık. İkimizin de Giheti, Timız binalarımızın arka Güğu geE- Pencerelerimiz açık bulun! türat konuşulanlar mükemmeleri Yandış tan da iş'dilebiliyor. Ben s0- . Yatağıma girdim. Ttk 'ü;l'h. odalarında, annesine, güle- harı Rinl Anlttığın: işidiyordum. On €rken uyumuşum, İK 4 ... Ma ._;::9 kızla aramızdaki mektuplaş- $e Hzftı. Biribirimize söylemiye Vörduk #eyleri mektupla anlatı %CE B“ Sıralarda onlar, artık İzmire Biş “€re bulunuyorlardı , Benanla sözleşerek, ertesi ü ;:: Sa birde buluştuk. Saray Gniğti y tüna gittik, O burasını çok Bi kaat Deniz kateli ha kenarında sed üstünde- Muk__ Meriyelerden birine gidip d bta biz; î':î:. “ıduiu için köşede bu- ki; Ku a :N!u. ir kaç çiftten başka n Ş bale ai GA biraz alışmış olduğu, r’hıu * kadar sıkılmadığını w"'"f' | Fakat burda yanıldığımı Tp 'de bile iki o'g""“ ciddi meseleler i kelimeyi yanyana geti- 'Yordu. Ne var bunda.. Ben de ;mmı sizin kadar değil.. 'kınıştım, Nihayet işte o beni hıuıık N imtihan verinceye B n"'*hi Kendisinden v Sonra kalktık, Evleri- Yi lük. » Evleri: 0% Ye Y“'hckun sonra tekrar N İzmire Gdönmelerine bir gün Ranımder "—n"nnın:n Kenan Çinili — Melekzad Çinili ( ERKEK — KIZ ) Aramız günden güne İyileşiyor Artık Benan'la sık sık mektuplaşıyoruz Biribirimize söylemeğe çekindiğimiz Şeyleri mektupla anlatıyorduk (Ferefime ve Iklibas hakkı mohinzdur) — Numara 61 — kala kendisinden bir kâğıt aldım. Git. meden önce benimle bir defa daha görüş mek istediğini vaktim müsaitse sast bir de tramvay istasyonunkla beklememi is- tiyordu.. Yazdığı saatte bulundum. Birlikte tramvaya bindik. Vapur biletlerini ala- cağını söylediği için Karaköyde indik. Bensa: —Siz, dedi, zahmet etmeyin, acen- teye ben gider, biletleri aldıktan sonra da yözıhaneye uğrar seni alırım. Benanın yazıhaneye gelmek stemesi ilk defa vaki olan biş şeydi.. Bu da gösteriyordu İi artık bana itimadı var- dı. — Pekâlâ, dedim. Ayrıldık. Ben yazıhaneye gelince ha- nın atansörcüsüne: — Biraz sonra sarışın, genç bir kız kgelip beni arayacak. Asansöre bindir ve yanıma getir, dedim. Ben işlerimle meşgul olurken kapı du. İçeriye gülümsiyerek Benan gizdi. Biraz oturduk, Ben işlerimi gör- düm. Sonra beraberce çıktık. — Nereye gidelim, dedim. Bilmem neresini istersiniz? . — Sarayburnuna .. Orası benim çok hoşuma gidiyor... — Hay, hay... O, bugün, her zamankine yordu., Dalgın ve kederliydi. Sarayburnunda oturduğumuz sirada gözleri mütemadiyen Marmaraya da- hıp gidiyordu.. — Benan hanım, dedim. İzmiri çok göreceğiniz gelmiş anlaşılan.. Gözleri- niz denizden ayrılmıyor.. — Bilâkis, dedi, hiç özlemedim.. Böy le olmasıma rağmen nedense gözlerimi deniz çekiyor, . Benanın, beni içten içe sevmiye baş- Tadığını anlamamak çocukluk olurdu. Bunu ara sıra gözlerimin içine bay - gin bakmasından ve bu bakışlariyle ba- na bir çok şeyler anlatmıya çalışmasın- dan anlıyordum.. Plânım buraya kadar değil miydi? Işi buröya katlar getirdikten sonra onunla alay ettiğimi, kız olduğumu söylemiye- çek miydim? İşte bunu yapamıyor ve suçlu bir adam haliyle yalnız uvaşımı ö- nüme eğmekle iktifa ediyordum. Bana hazin bir sesle bir şok çeyler- den bahsettiğini ve benim bunlara ce- vap verdiğimi biliyorum.. Fakat bunlar neydi, nelere aitti. Bunu hatırlamıyo « rTüm, .Yalnız bir tek sözü hâlâ kulakla- tımdadır; — Kenan Bey, sizinle ilk defa burada anlaştık.. Son defa da burada konuşu- yoruz. Temenni ederim ki mezarı da burası olmasın.. . Bunu o kadar içten ve ©o kadar acı bir lisanla söylemişti ki ben cevap ve- recek bir iktidarda olmdığımı anlamış- tıimm.. Sanra kalktık. Tramvaya gidiyorduk. Ona: — Gâliba, dedim, burası onların de- Kil, benim mezarım olacak.. — Bu da nasıl lâf rica ederim. (Devamı var) Daktilo aranıyor benzemi- | Ankarada büyük bir mali mücssese için iyi türkçe bilir, herhangi bir ma- kinede yanlışsız ve seri yazar, en az ll se veya kollej mezunu bir bayan memur aranıyor. Talip olanların evrakı müsbiteleri i- le (Yenişehir posta kutusu 2 - Ankara) adresine müracaatları. Tercih edilenin iktidarına göre ma- aş verilecektir, HABER — Aksam postast 3 tondan faz'a yüklü kamyon- ların geçmesine neden müsaa- de ediliyor ? Henüz yapilan yol bu kadar yükü çekemiyecek vaziyette midir ? Trakyaya işliyen kamyon goförlerin- den yedi sekizinin imzasını taşıyan bir mektup aklık. Bunda hülâsaten şöyle deniyordu; “Bizler her gün İstanbula Trakyaya, muhtelif cins yükler taşımaktayız, Yol- lerın bozukluğu yüzünden senelerden beri bu işi ne büyük müşkülâtlarla çar- pışarak yaptığımızı tasavvur — edebilir- siniz.. Sorn zamanlarda, Trakya, yeni bir asfalt yol kocanınca, buna ilk sevinen biz olduk. Ve bir müddet hâakikaten te- miz, güzel bir yalda gidip geldik, fakat kışbasar basmaz evvelâ henüz yapılmış olan aslaltların bozulmağla yüz tutmatı neş'emizi kaçırdı ve daha sonra da öyle bir müşkülâtla karşılaşmağa başladık ki, şimdi ne yapacağımız; şaşırmış bir vaziyette bulunuyoruz. Kırklareli vilâyeti birdenbire bir ya- sak çıkardı ve kamyonların üç tondan fazla yük taşryarak Lüleburgaz kazası içinden göçmesini menetti. Bu pek garip bir emirdi. Buradan yüklenen bir kamyon, Lü- le burgaza kadar rahat rahat gidiyor, Hattâ Lüleburgazdan sonra Edirneye kadar gene hiç bir sorgu ve suale ma- ruz kalmıdan yol alabiliyor. Fakat Lü- lebargazda gazip bir kontrole tâbi tu- tuluyordu. İlk zamanlar kısmen hafif tatbik edilen bu kontrol gitgide tahâm- mülsüz bir bal aldı, Yolun kenarına bir baskül memur kondu. Şimdi bu yoldan ekseziyetle gece ya- rısı geçen kamyonlar teker teker çevri- Hip malları tartılıyor ve eğer yükün üç tondan fazla olduğu anlaşılırsa, fazla kısım orada yol ortasında aşağı indiri- Tp bırakıldıktan sonra kamyonun yo- luna devam etmesine müsaade ediliyor, fakat üstelik on lira da ceza yazıhıyor, Malların fazfasını yol ortasında bırak mak ne kadar mânasız ise, tartma şekli de o kadae garip ve usulsüzdür. Kam- yonların ne kadar yüklü olduğunu, göför terin ellerindeki faturalara bakarak an lamak çok kolay kabilken, bunlar hiç nazarı İtibara alımınadan, bu gün şöyle bir usul takip edilmektedir. ve bir Kamyonda meselâ ceviz çuvalları yüklü ise, bu çuvallardan biri baskülde tartılıyor, sonra kaç çuval olduğu sayı- lryor ve yoçılan hesapta mal, üç tondan fazla tahmin edilirse, bir kaç çuval, o- rada yol üzerinde kalmağa mahküm e- diliyor, , | ünün meselesi | İi —.. Cina meviesi | — L Trakyaya işliyen otobüslerden ve kamyonculardan bir kaçı. Tabil diğer mallar da ayni şekilde müuzmele görmektedir . Böyle bir vaziyet bizlere, ne kaklar zarar ettiriyorsa, tüccarları da o kadar fena bir mevkide birakıyor. Kırklareli vilâyeti, böyle bir emir vermeğe niçin lüzum görmüştür? Bir türtü âtlamrıyo- n n > SAAT S RRAR Acaba yollar fasla yüke tahammül edemiyecek bir vaziyette mi yapılınış- tır? Yoksa hükümetin bu şekilde ümu- mi bir emri mi var? Eğer hakikaten bu yollar üç tondan fazla yüke dayanamıyacak kadör fena yapılmışsa, mesele derhal meydana vu- rulmalı, işin mes'ulleri anlaşılmalıdır. Yoksa bugünkü garip hali havasa lasmuza sığdıramıyacağız... Bu mektubun müuhteviyatı bizi ckdlden şaşırttı, ve böyle bir işi evvelâ bizde havsalamıza sığdıramadık. Derhal tah- kikat yaptık ve yozılanların tamamen doğru olduğunu hayretler içinde öğren- dik. , Yukarıda anlattığım vaziyetten son- ra kalktım, hemen Trakyaya işliyen kamyon ve ötobüslerin durduğu Demir kapıya gittim. Fakat buradza içeri gir- mek bir mesele idi. Daha yolün ağzın- da, bir yığın adam: — Çorluya 50 kuruş... — Silivri 38 kuruş... Ve ilâh ilâh.. diye insanm âdeta gırt- lağına yapışıyordu. Neye uşradığımı şa şırmıştım. Bereket tacudık bir şolör im. gdadıma yetişti, önüme düşüp bana yol gösterirken? — Artık bu rekabet kepazelik oldu, diye dert yanmağa başladı. Fiyatları yüzde elli kırdıkları yetişmiyormuş gi bi, bir de gelen geçenin yolunu kesiyor- lar... Bugün gene iyi zamanda geldiniz.. Düne kadic daha beterdi bur; hali, kaymakama şikâyet edildi de şimdi yo- lun başında polis noktası bekliyor, ve bir çokları bu yüzden kepazelikten çe- kiniyorlar. Yoksa eskilen Demirkapı- dan daha içeri girerken, insanı âdeta parçalarlardı . Konuşa konuşa kamyoncuların ya- nına gelmiştik.. Bilâistisna hepsi de ba- na mektupta yazılanları yana yakıla tekrar ettiler, yapılan hareketten hepsi nin sekizer, onar adet ceza zaptı - bi- rikmiş oldğundan ve bu vaziyete derhal bir nihayet vermenin gerek şoförleri, gerekse tüccarlatı zarardan kurtaraca- ğından üuzüun uzuün bahsettiler, İçlerin- den birisi de; l İ I | Trakyanın yeni asfalt yolunda — Hiç bir şey olmasa, eşyaların tartılmasında adalet gözetmek lâzım - dır ki yolun ortasma ufacık bir baskül koymakla bu iş görülemez. Hem eşyayı, arabadan indirip bindirip tartmak gö- rülmüş şey değildir. Oraya otomatik bir baskül yapılmalı, kamyonlar yük- leriyle beraber, girip - tartılmalıdırlar, diyordu. Fakat öbür şoförler, tartılmak işine kat'iyyen yanaşmıyor, böyle bir vaziyeti ne şekilde olursa olsun şiddetle protes- to ediyorlardı. Demirkapıdan matbaaya dönüp te bu satırları yazarken kendi kendime şöy le düşündüm: Anlatılan şekil cidden garip bir vazi- yettir. Yeni cafalt yolda, hangi sebep le üç tondan fazla yük taşınması mene- ilmiştir. Ve böyle biz karar vermek salâhiyetini kim kullanmıştır. Bunu efkârı umumiyeye izah etmek Ve yeni asfaltin çürük yapıldığı etrafın daki dedikoduların mahiyetini açıkça anlatmak lâzımdır, Çünkü duyup âğrendiğimiz? şu vazi- yet, bir kaç goförün derdi değil, bütün memleketin alâkadar olacağı bir hüdi- sedir. HABERC Istanbul radyos 4 ŞUBAT CUMA 18,30 Nebil oğlu İsmall Hakkı refakatile türk musikisi ve halk şarkıları 19,00 (Ço. cuk terbiyesi) Ali Kâmi Akyüz 19,30 Bey; oğlu Halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil 19,55 borsa haberleri 20,00 Noc. metlin Rıza ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve halk şarkıları 20,30 ha. va raporu 20,33 Ömer Rıza tarafından arabca söylev 20,45 bayan Muzaffer Güler ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve balk şarkıları (saat ayarı) 21,15 Münir Nuretlin ve arkadaşları tarafından türk müusikisi ve halk şarkıları 21,50 orkestrat Mozart: La Nocoe de Figaro 2 — Kamsak: Vienne a minvit fantasie 3 — Tsehalkovsky: Rornunce 4 — Rubinstein: Toreadar et Andalouse 5 — Ponehielli: Gioconde, 22445 ajans haberler! 23,00 plükla solo. lar, opera ve öperet parçaları 23,20 sön haberler ve ertesi günün programı 23,80 SON. BÜKREŞ:; Romen havaları 20,40 meşhur kemancı ların plâkları 21,20 plâkla öopera, BUDAPEŞTE 18,00 Çelo konseri operadan temsil — nakli 24,05 sigan örkestrası BERLİN: 19,00 hafif müzik — 20,00 caz — plâkları 20,80 piyano konserl 21,00 radyo orkes. trası 29,30 klasik konser ROMA: 20,90 hafif müxzik 22,00 orkestra konseri 24,15 cazband. VARŞOVA: 18,15 müzik 19,y5 «keç 28,30 Stokholm den hafif müzik nakli 21,00 senfanik kon ser, 19,00 plâk - 20,30 29,285 — carband HABER Istanbulun en çok satılan kakiki akşam — gazetesidir.', İlânlarını HABER'e verenler kâr ederler.