Saat çalınca hı:."”'““"d" Erkek ellerini ce- qnu“mlmüı. odada enine boyuna böum 'Yor, Kadın koltuğa ilişmiş ince D Parmaklarını cigara iskemlesi - &lurl: hareketlerle vuruyor. kek :urdu. Çatık kaşları altında eskin nazarlarını kaldırdı; # kadına bakarak: — Aramızda hiçbir. şey kalmadı —ı:r“::hbut yerine kin.. Aşk yeri- n.:::"' Siyah kadife gibi yumuşak &.h gözlerini — pencereye çevirdi. && Wııırlık omuz başlarını hafif- — Şi halı “'İhln?.a:ğ seni tutan yok ki, gi- Ha İ W ag'ek avurdlarımı çiğniyerek sinir- larla yürümeye başladı. timiz; | PSini sen söndürdün. Saade Gi Sen yıktın, aşk &öl 'Huı.ı ın, ımzi sen sön - Kadın müstehzi: beçy 'et dedi. Zaten daima ben ka Atliyim, Bifnda bi Eğer bu geçen seneler N defa olsun kusurunu ka Sİseydin ! İı;k Sözünü kesti: İne başlama eaki masallara! ya, mademki aramızdaki özülmüştür, anlaşmaya değ - At hâlâ aklım ermiyor. O Sin beni atlattır. Ve neden bü- — Paki Bo p unutulmuş eski hikâyeler, eşelemiye- lim... Şimdi erkeğin gözleri büyümlş, şa- kakları gerilmişti. Kadına doğru iki adım attı: — Yoksa onu seviyor musun? Kadın güldü: —— Canım, sana ne, Seviyorum, sev- miyorum. Mademki alâkamız kalma- mıştır, sormaya hakkın var mı? Erkek daha ziyade yaklaştı: — Elimden bir kaza çıkabilir... — Of, ben seni nekadar yanlış ta- nrmıştm, biz birleşirken böyle karar vermemiş miydik? Geçimsizlik başla- yımca ayrılacaktık. Son istediğin ka- dmna, ben de beğendiğim erkeğe gide- bilecektim. Ve işte ayrılmayı ilkönce sen ortaya sürdün... Erkek yine yürümeyo başladı. Ka- d (mütebessim) : — Dostça ayrılalım - dedi - şayet sokakta veya bir salonda blribirimize raslarsak düşman gibi bakışmıyalım. Ne de olsa, mes'ut günler geçirdik. Kalplerimizdeki aşkın killüne, hümma- ı saatlerin hatırasına hürmet edelim, olmaz mı? — Evet, hiç olmazsa, öhür çiftlere ayrılışımız benzemesin. No güzel bu- luşların vardır. Kedi ile köpek gibi değil, birer dost gibi ayrılalım. O günlerin hatırası daima için kalbim- de yaşıyacaktır. Ve, odaya, eşyaları gekille - ri ve renkleriyle zihnine sokmak isti.- yormuş gibi, kısık gözlerle uzun uzun baktı; sonra içini çekti: — Gidiyorum!... Şimdi, kadının bakışları dumanlan. mıştı. — Güle güle! - diye mırıldandı - — Fakat her zamanki Şibi &$il, KAHRAMAN Rİ7 o bir. Üüraki şarap Gıüı bir our HABER — Akşam postast arerermseran Yazan: Mehmet Abud esverLERLARADALA| bir daha dönmemek üzere gidiyorum. — İyi ya? Başın dinlenir. Zaten seni bıktırmıştım lâkırdılarımla... Erkeğin sesinde, nedense bir 16ti - rap belirdi: — Ah! keşki tanesini olsun yaktık hepsini? Kadın (dalgın): — Kendimize yeni birer hayat ya- pabilmek için maziyi unutmamalı - yız. Erkek kadının ince parmaklarını a- vuçlarına aldı: — Allaha ısmarladık. O sırada duvardaki saat eski, çok eski bir türküyü çaldı.; İkisi de dur- dular, Kadın titredi: Tlk buluştukları gün, yine ayni ka- nape üstünde saatin bu tozlu nağme: leri odanınm boşluklarında dolaşıp on- larımn başlarında sarhoç akislerle in « lerken, dudakları ilk defa olarak bir- leşmemiş miydi? Şimdi bu sesler, o ilk aşk gecesinin bütün uyumuş hatıralarını canlandı- rıyor O zamanki hisler yavaş yavaş zlık bir nefes gibi vücutlarında dola- şiyor. Erkek avucündaki ince par- makları acıtırcasma sıktı: — Üşüdün mü? Kadımın siyah kadife kadar yumu- şak parlak gözleri ıslandı: — Ben biraz hastayım galiba... Maamafih sen git... haydi, güle güle. Kapıya doğru yürüyen erkek geri- ye döndü, xadmı kollarmın arasma aldı; — Kendimize yeni bir hayat yapa- bilmek için maziyi unutmak lâzım... demiyor muydun.. - dedi - haydi unu- talım şu maziyi, Kadının yanaklarında sıcak yaşlar yuvarlandı. Boğuk bir sesle söylendi: — Gitmiyor musun? Gitme emi? Ve erkeğin vermeye hazırlandığı ce- vab, kadının dudaklarında boğulup kalbine aktı. Mehmed Abud mektuplarından bir saklasaydım. Neden — ——— —cuo<—-— soydurmağa hıç te niyetim yok. . — Kılıcınızı teslim - edin, Parisli ressamlar ne güzel düşün - müşler! Yaptıkları resimleri atölyele- rine asıp müşteri bekliyecek yerde hep bir olmuşlar, bir sergide teşhir e- diyorlar. Sonra, bunları parayla da satmıyorlar, başka geylerle değişti - siyorlar, Sergiye (mübadele sergisi) ismini vermişler, Geçen hafta açılan bu sergi çok bü yük bir rağbet görmüş, birçok ama- törler ziyarete gelmişler, tabloları tet- 25 kilo patatese bir tablo! kik etmişlerdir. Tablolardan biri, 25 kilo patatesle değiştirilmiştir, Yaş'ıca ve gişman bir kadın güzel bir tabloyu intihap ettikten sonra res- sama gu teklifte bulunmuştur: — Bende bir gitara var, İsterseniz değişelim!,. Bir diğeri de bir araba soba odunu- na mukabil küçük bir tablo almıştır. KAHRAMAN KIZ 249 mösyö göstermem lâzım, sadakat göstermek ,.N“':&ü Ve kena.sıne, ıcaDınca sak- biring i bir yer gösterdi. Bu sıra - TÜrgy p Korinyan da sekerek içeriye <u—&'h. kendisini görünce son Ye nipg en köpeği gördü, okşadı, h—:_." ONu da yemeğe davet etti, Uya ...:" köpek iyice karanlık basın- Tikten ” Orada kaldılar. İstirahat et- ÇU karınlarını doyurarak biraz sonra da tekrar yo- inine dt Razkas, şimdilik, kadının W .w ilticagâhı kabul ct- k y.,:“d:nwu.mmım M’::İİ: ediyordu. Bunun y) Thal belli eden küçük i .: :::“Iı karnına lânetler sa- Yantuan sokağına doğru yü- £ L1Ş3 THE # * g Köpek boğuk bir sesle bırlamakta â€- vam ediyordu. Her taraf, artık tama - miyle derin bir zülmet içine gömülmüş- tü., ı Raskas, duvarlara sürünerek, yavaş yavaş evinin yanına kadar sokuldu. İçe- riden hiç bir ışık sızmıyordu. — İyi kurnazlık!.. Diye mırıldndı ve yerden büyükçe bir taş kaldırdı. Bir an tereddüt etti. So- ğuük terler döküyordu. Birdenbire ka- rarını vendi ve taşı, bütün kuvvetiyle kapıya savurdu. Köpek uluyarak, bü- tün hıziyla ileriye doğru saldırdı, ayni zaman da Raskas ta vâar kuvvetiyle ba- gırmağa başladı: — İmdat Korinyan! Korinyan yetiş! Kapı şiddetle açıldı Üç veya dört göl- ge dışarıya fırladı. Raskas, Bastiye doğ» ru koşmağa başlamış, hâlâ bağrıyordu: — Korinyan! Korinyan! — Raskast Raskas!.. Köpek bütün kuvvetiyle haviryor- du. Pencereler açılılıyor, polisler de ba- caklarını ısıran ve görünmiyen köpek « ten kurtulmağa çalışıyorlardı. Raskasın nâraları gitgide uzaklaşıyordu. Polisler biribirlerine; — Tü kendileri! Dediler. Hücum! Onları yakalayacağız . . Bu sözlerle beraber, derhal ileriye a- tıldılar, Bir kaç dakika sonra, Raskasın evine bir gölge, kayarak giriyordu. Bu, Raskasın tâ kendisiydi. Raskas, evinin yüz metre ötesinde, nâralarını dindirmiş ve kapalı bir dük- kânın arkasına yüzükoyun yere kapan- mıştı. Sonra, polislerin, kendisini gör- ,Meden ileriye doğru koştuklarını gören- ce, geriye dönmüş ve evine girmişti.. Eski sandığı açıp altın kesesini almak ve sonra dıyacıya İirlayarak civarda saklammak, onun için, bir kaç saniyelik bir iş oldu. Polisler, tekrar eve gizlenip beklemek dö Butvil, dedi. Butvil, kılıcını kınına soktu ve nef- ret dolu bir kahkahayla gülmeğe baş - ladı. Bu anda, düellodakinden çok daha korkunçtu. Muhafızlar etrafını aldılar. Onun kılıcını elinden — almadılar. But- vil yürümeğe başladığı zaman, şapkası- nt kaldırdı, şahitleri selâmladı ve ba- gedu ; — Elveda, mösyöler! .. Bir müddet sonra, Butvil ortadan kaybolmuştu. Onu Bastiy hapisanesi- ne götürdüler. Vakla bu hapisaneden Çıktı, fakat darağacına gitmek için. XLI B DİGER İKt MAĞLUP Trankavel imdat işareti verdiği za- man, Flöri de, Raskasla — Korinyanın başından geçen şeyler hikâyemizin de- vamr için fazla ehemmiyeti haiz değil- dir, Raskas, silâhşörlerin gelişini pek âlâ gördü; suikastçilerin firarını daha iyi gördü; her şeyin bittiğini de iyice anladı ve Korinyana şöyle dedi: — Gilelim!. Râhip hayretler içinde kaldı ve garip bir tavırla cevap verdi: — Halbuki ben, birisine sadakat gös- tereceğimizi zannediyordum? Kardinala veya dük d'Anjuya ve yahut biris'ne iyilik edip emrine girecektik. Biz bura- raya sadakat göstermek için gelmiştik. — Demek muhakkak, birisine sada- *kat göstermek istiyorsunuz, öyle mi? — Evet, Yani, uyuşalrm.. Doğrusu pekler Jozefin meşhur hücresinde çürü- me'ğe hiç te niyetim yok.. Bu sadakat değ V midir?. R.takas hiddetle bağırdı: — Şu balde sadakat göstzrin. Bu, ha- yatını.um ilk sadakati olacak ve sizi bir- az deği ştirecek. Ayni zamanda sonuncu sadakatihizde olacak. Bunun için Flö- riye giriş we silâhşörlere şöyle deyin: Mösyöler, muhakkak birisine sadakat için kuduruyorum. Binaenaleyh, kime sadakat gösterinem (âzım geldiğini ba- na söylemek, âlicenaplığını gösterin. Raskas hem bunları söylüyor, hem de atı Üüzerinde, yoluna devam ediyordu.. Rahip, onu takip ediyordu. Bir müddet böylece gittler ve bu sükünet, rahibe pek ağır gelmiş olacaktı ki bağırdı; »— Bütün bu hâdiseler içinde en fazla şumu hissettim ki, ömrümde bu kadat fazlaca susamamıştım. , Raskas: — Şu halde için, patlayıncaya kadar için! Diye bağırdı ve atını dört nala koş- turmağa başladı. Fakat Korinyan da o- nun peşini bırakamdı. Böyk-.e Paris kapılarına geldiler, Bu sırada, Raskas arkasına bir nazar at- fetti ve betbaht köpeğinin güçlükle, u- zaktan kendilerini takip ettiğini gör- dü.. — Dostum, dedi, burada biribirimiz. den ayrılacağız., — Ne diye biribirim'zden ayrıla. lrm? Bizim gibi iki eski dost.. Sonra, Raskas, demin ded'ğiniz gibi sadakat göstermeğe çıldırıyorum. Şu halde si- ze sadakat göstereceğim. — Evet; çünkü yeyip içmenizi temin edecek bir tek meteliğiniz yok ve beni zengin zan #*diyorsunuz.. Korinyak, ümitsizliğin verdiği — bir tedbirsizlikle bağırdı: — Farzedelim ki öylel.. Bütün fe- lâketlerimize siz sebebiyet verdiniz., Servet ve istikbalimi temin için beni Fiöriye sürükled'niz, sonra da: “Hadi gidelim !, dediniz. Şimdi de ilâve edi- yorsunuz; “Ayrılalım!,, Bu bir alçak » lıktır. Karnım aç, susuzluktan Bıâyo rum. Yorgunum.. Bunun için size sa- dakat gösteriyorum, yani karnımı do- yurup, susuzluğmu gidermek ve uyu- mak için sizin eve yerleşiyorum. Gizli