( ERKER - KIZ ) Ginlli — Melekzad Çinili (Tercüme ve iktibas hakkı mahluzduz) — Numara 58 —— Mahkümlar etrafıma “Ah toplanmışsşlardı ne iyi! Yarın bu: radan çıkıyorsunuz!,, Beni sık sık ziyaretlerine gelmeğe davet ediyorlardı, sözümü tutamı- Yacağımı bildiğim halde vaadettim mî”:“;n öğrendim: Dışar '€neri tutanlar kovuştaki zadınlar- CüN bazılarının dostl, K ae büzr me *mişler, Ha Tarıdan h z n“':şvul_:ıım bilmiyen bu adamlar daha Celber d gelir gelmez nazarı dikkati mqh'“':"şltr Fakat gardiyanlar cürmü- apımak istedikleri için onları Sön dakiz İka a i » ,',_“_m"ı'_rı kadar gürmemiş gibi dav- lârı imiş. Metres - eşya göndermek is- Pisane içeriden ve dığarı- Sok sıkı bir nezaret altında bu- . . * :':ıi:î Mahkümiyet müddetimin son Ka a Beçiriyordum. Bütün mahküm bi * etrafıma toplanmışlardı. Ser- l!pı;h-:"u tekrar kavuşacak olan bana © bakıyorlar, PSi ayrı aytı da- L kapı “dâr mahkümiyet müddetleri z ttmez ” Parmaklariyle sayarak hesap | € Çalışryor, bu İşi z Na Soruyorlardı. A ğ y Tdü, h ne iyiz Y beceremeyince arın sabah erkenden Sa KtUDUR.. Bakat bizimi için çok fe- çat Size çok alışmıştık. .Aramızda Üa Bibi “âlim!,, olanımız yok.. Para Ökgyiy XA Mektuplarımızı yazıyor, hattâ Para bile veriyordunuz. Tet Vdi tabil bizi unutacaksınız. Ziya- 4 'len'nde arasıra bizi görmek ak- "'A-'t gelmiyecek.. hu:.l"—"'ı:ü tutmama imkân olmadığını Ti halde, cemiyetin bu zavallı düş .;d'"huı'mm teselli etmek Jüzumu- | VYdum: 'Itn_r T ilhassa Şükran çok mü- Müna, Börünüyordu. Annesinin — ölü - TÜ bi gp " PİS müşfik muamele görme- ühk—x,ı_ “5 Yaşadığı hayatta en kaba Gden gaç € hedef ola ola artık hislerini 'fl_ kq:;“id etmiş olan bu zavallı ka- fim, Yürümk, karşı nazik müamelele- h 'le :h"m Ve nasihatlerim do- Tüşti — “na samimi sürette bağlan- p.f; Vveli :d' &a ura yardım edişim onu "hnqg, Krtmuş, sonta minnettar br an elek- | sana elbise, ayakkabı, çamaşır, ilân te- ir başgardiyana tes- lm ederim. O, müddetin dolup ta dışa rı çıkacağın gün sana bunları teslim e- der. Fakat bir şartla... min ederim, Geti: — O şart ne?, — Arlık namuslu ve temiz bir hayat yaşayacağına dair bana söz vermelisi! Dudakları acı bir gülümseyişle — ge- rildi. Hayat hususundaki cahilliğime vermiş gibi bir nazarla bana baktı ve | sordu: « biş m:nf,fe'b’hî kadın, mukabilinde Vöi İ»belıleıımckıîıi:ı kendisine “m?'l"_—“ığmi ilk önce bir türlü Hdeğ, b “*'xdırımı;nı;u. Onun ya- ni $A Para ile her şeyi yaptır- Ü ve o, en mukaddes his- F edip, ÖÜT satılması mmübah te- Wh)ükhrdandx. diği İ t gltimiş :,!ıl;fl_mr_ıg nazaran tamami- n"!'lm_, Uğu için ona bilhassa a- l:_mdi“’“t gözleri: ? törüm,, GöZlerim dolu dolu baktı- hln,k Ünce O bunu ayrılmak ai acısına lirxq dıülbuıun Müteessir oldu: ; ildesin a. ö n 'Piu:ıî?' dedi, sen ne iyi kalb © tanzdığın ve senin diğı gibi, senin ee b muhi- Tn Bile __;:nş kızın iki kelime konuş- Ka YÜK ayıp,ı telâkki edilen d AAdan ayril $ At li “Siyorum diye ağlıyor- Yat K 'ı: temiz gönlüne âyık bir hâsip etsin, Va c Kh LĞ yakinda h: . — 'apisaned. ha Bu Ol; .ş“ Üst baş Sit bu Tadığına di nııqı:'.ş Ka :;— ı:euı[:i,:'.“ka. etmiştim. Sözü Söm, Yükra " ha ü * dedim, buradan çıktığın t ıîi'd çe:îlm:ıkını? ti | *' Mahzun Mahrun yüzüme MALTR dee ati ! ; Üa N _"'n » bilmiyorum, Benim gibi İ llbe Bidebilir ki? Hel Slm :': da Olmadıktan tonra.. A St hie merak etme,, Ben | — Bunu ciddi mi söylüyorsun?. Kızdım; — Bende şaka eden bir insan hali var mı? Hem böyle bir meselede şaka eder miyim?, Ciddileşti : — Aifet.. Bunu sormaktan maksadım ne kadar olmaz şeylerle olacak bir me- sele imiş gibi uğraştığını sana anlat- maktır. . — Olmaz dediğin şey nedir?. — Benim şimdiki hayattan çekilmem. — Niçin?. — Çüskü. Ah bunu sana anlatmak öyle zor ve öyle acı ki.. Hem sen bun- larr anlayamazsın., Hangimiz yaşadığımız bu hayattan memnun olduğunu iddia edebilir? vet, belki yeni düşenler, nasıl bir ba- taklığa girmiş olduklarını henüz farket- memiş bulunanlar belki memnundurlar amma bizler öyle miyiz ya?, — O bhalde mescle yok!.. — Nası) mescdle yok? Biz hayatı- muztin kötülüğünü gayet iyi biliyoruz ve esasen facia da bu noktadan geliyor; fena olduğunu billiğimiz halde bu mu- hitten çekilemiyoruz.. — Rahata alıştıktan sonra çalışmak zor geliyor da ondan değil mi?, Çok kırıddı, gözleri dolu dolu, bir fısıltı halinde cevap verdi; — Sen de mi böyle söylüyorsun?. Sonra isyan etti: — Çalışmak, çalışmak.. Evet çalışa- lım. Fakat nerede çalışalım? — Her yerde.. İş mi yok?. — Evet, belki iş var.. Lâkin bize iş yok.. Hangi kapı, bizim kim olduğu- muzu öğrenince yüzümüze kapanmaz? Hangi iş sahibi bizlm gibi bir kadına iş verir?, Sessiz, sadasız ağlıyor, yaşlar yanak- larından aşağı süzülüyor, sonra damla damla göğsüne akıyordu, O, kesik ke- sik anlatıyordu: (Devamı var) |Veni şapka modelleri Siyah fötrden yüksek bir tok EeeeDeyiriz — İstanb ul konuşuyor İstanbulun en işlek caddesinden iki araba yanyana geçemiyor Aynacılar yolu üzerindeki çarıkçılardan kimler alışveriş eder ÇÖMLRLE MA De Na senenanm d rerseneemcener e namAN Yazan: HABERCİ e reete a re vece e e eaRA ser rre ee rAArAnAAA K Be Geçenlerde İstanbul Balıkpazarını gezmiş ve gördüklerimi, size bu sü- tunlarda anlatmıştım. O gün, Balık- pazart esnafı: — Şöyle Yemişe doğru ilerleyiniz, bakınız neler göreceksiniz, demişler- di.., Fakat, havanın fenalığı, vaktin darlığı yüzünden Balıkpazarından da- ha ileri gidemeden geri dönmüştüm. Geçen hafta, boş bir vakit bulunca, to Aliyi yanmna alarak, doğru Ye- gitmek için matbaadn çıktık... inlerdenberi hava kurak gidiyor- du. Fakat biz Eminönü meydanın - dan ayrılıp da Balıkpazarı caddesine sapar sapmaz, vıcik vicik bir çamur içinde yürümeye başladık. Pislik ve yağdan mürekkep olan bu çamur, Üste lik pek kaygandı da, Düşmemek için arkadasımla el ele tutunmak mecbu - riyetinde kaldık, Bin bir zahmetle Balıkpazarını, Taşçılar ve Zindanka. pısını geçtikten sorra, caddenin Ay- nacılar kısmına geldik. 'Yol burada büsbülün darlaşryor, çamur büsbütün balçıklaşıyordu. Sa- ğımızda solumuzda ufak ufak bir yı- n dükkân vardı, Bunlardan uncu ile bir çarıkçı dükkânı nazarı dikkati - mi celbetti. Birincisinde çuvallar dolusu sapsa- rı renkli unlar vardı. İkincisinde ise, böyle bir yerde, insanın pek garibine giden çeşit çeşit çarık yığımları gö- rünüyordu. Bvvelâ uncu dükkânma girdim. Bu- ranm sahibi güler ylzlü bir adamdı. Kehdimi tanıtır tanrtmaz İlk dert ©- larak bize yolu gösterdi, — Hem dar, hem pis, hem de bo- zuk diyordu. Dükknımndan çıktı, on adım kadar yürüdü, sonra, üzeri kocaman bir taş- la sözde kapanmış kocaman bir çu- kuru parmağıyla göstererek: — Meselâ ğu çukur, diye devam et- ti, Bir seneden fazladır ayn! vaziyet- te duruyor. Üzerinde kaç araba teker- leği parçalandı, kaç otomobil makası harab oldu, sayısını allah bilir. Fakat bunun en büyük zararı, el arabasıy- la dolaşan zavallı hamallaradır. Biça- reler yük dolu arabalarını hızla iterek götürürlerken, ön tekerlek birdenbire bu taşa çarptı mı, arabayı İtenin ha- Hi cidden feci oluyor, zavallı süratin | bütün şiddetiyle arabanın Üzerine yı- | kılıp kalrvor, fena halde canı yanryor. Be'ediye bizden bol bol ceza alması- nı biliyor ama, şu çukuru bir senedir tamir etmçdi. Çukurun başından tekrar geri dön- dük, uncu dükkünına girdi, biz kapı- F ( Aynacılar caddesinden yüklü bir ara- ba geçti mi, yol kapanıyordu nm önünde durduk. Ve bu yüzden az daha çiğneniyorduk. Daracık yoldan birdenbire bir kamyon geçti ve bir saniyede kendimizi un çuvallarının ü- zerine nasıl atlığımızı bilmişyorum. Eğer iki üç saniye geç kalmış olsay- dık, kamyon ikimize de muhakkak &u- rette çarpacaktı. Biz Üzerimize bul: gşan unları silerken, uncu hem gülü - yor, hem de; — Burası her gün böyledir işte, di- ye söyleniyordu. Hele yollar bir tıkan- dı mı, bir aaatte açılmaz, dükkünla- rımıza müşteri bile gelemez olur. Uncudan ayrılmca karşıdaki çarık- çı dükkânma.geçtik. Resimde de gö- receğiniz gibi çeçit çeşit çarıklarla dananmış olan bu garib dükkânın Ö- nünde üç dört kişi vazdı ki, bunlardan ikisi ayaklarıma çarık — giymişlerdi. Dükkân sahibinden evvel, onlarla ko- nuştuk. Gayet düzgün bir şiveyle ce- vap verdiler.. — Nerelisiniz* — Bakırköylü. Yani Bakırköyün civar köylerindeniz. — Buraya ne yapmıya geldiniz? — Çarık almaya, mal satmaya,. Sonra çarıkçıya döndüler, pazar. Tıklarma devam ettiler. Uyuşma bi - tince, baktım çarıkçı, adamlara çarık yerine bir sürü deri veriyor. — Bu da nesi, diye sordum... O zaman çarıkçı güldü: — Bizim, dedi, çeşit çeşit malımız vardır. Malı ucuza almak istiyen ya- Kü Ze n Aynacılar oaddesinin daracık hali ve buradaki çarıkçı dükkânlarından biri pıilmamış deri alır, köyünde kendisi çarık yapar, Sonra tuzlarımış maldan yapılmış çarık var, tuzlanmamış mal- dan yapılmış var. Maamafih en daya- ruklısı altı lâstikli olanlardır, Bu son çeşitten bir tane çıkardı. Bi- ze doğru uzattı ve sözlerine şöyle de- vam etti: — Eski otombil lâstiklerinden ya « ptyoruz bunları... Köylüler, dükkân sahibinin sözünü kestiler; , — Fakat bazısmın lâstiği yanık olu “yor, dayanmıyor. Daha iyisi bildiği- miz deriden yapılanıdır. Hem de ke- seye elverişli geliyor. Sonra, aldıkları malları çıkınlarına doldurdular, yürüyüp gittiler, O zaman arkadaşım Ali dükkân sa- hibine sordu: — İyi ama, kırk yılda bir köylü buraya gelip de çarık alırsa, siz hiç- bir iş yapmıyorsunuz demektir. Baş- ka müşteriniz yok mu? — Bü mevsim hemen hemen yok- tur, fakat yazın kavun karpuz zama- nr malını meyva hâline getirip sattı mı, bütün Trakyalılar soluğu burada alırlar, bir senelik çarık ihtiyaçları- nı temin edip —memleketlerite öyle dönerler. Zaten buradaki çarıkçıları besliyen de budur. Biz böyle konuşurken, yolun biraz ilersindea bir patırtı duyuldu. Başımı çevirip baktım, iki el arabasıyla bir de yük arabası bir araya gelince, za- ten daracık olan cadde tıkanmış, mü- rur ubur durmuştu. Arabacılar, ha « mallar mütemadiyen ağız kavgası e- diyorlardı. Biz de garib manzarayı yakından görmek için çarıkçılardan ayrılıp © tarafa doğru yürüdük. HABERCİ Istanbul radyosu 26 İKİNCİKÂANUN CARŞAMBA 18,30 plâkla dans musikisi, 19 Bimen Son ve arkadaşları tarafından, Türk musl- kisi ve halk şarlşları. 19,30 Şişli Halkevi gösterit kolu tartlından bir temsil, 19,55 borsa haberleri, 20 Mustafa ve urkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkila. ra, 20,30 hava raporu. 20,33 Ömer Rıza ta- rafından arapça söylev, 2045 Nezihe tara- fından Türk musikisi ve halk şarkıları (sa- al ayarı) 21,15 örkestra: 1 — Bizet; L'Atlesienne sulte, 2 — Tehalkovaky: Noctürne. 8 — Lehar: La veuve Joyeuse, Gabriel - Marie* Nhapsodie ehino ise, 5 —Sohröder: Napolitana. 22,15 Ajana haberleri, 22,30 plükla solo- lar, opera ve operet parcaları, 2250 son baberler ve ertesi günün programı 23, son. BÜKREŞ$: 18 konser, 20,10 plâk, 21,90 Fransız mü- ziği, 22,05 kabare plükları, 22,45 kafekon ser, BERLİN; 18 Nethoven müziği, 10 radyo orkestra- 81, 20,10 Film müziği, 21 senfonik kon- ser, 22.30 valsler, 23,30 cazbant. BUDAPEŞTE; 19 sigan orkestrası, 20,30 Budapeşte ope- rasından temişil nakli, 23,25 vals plâkları, 2410 sigan örkestrası, ROMA: 18,20 Macaristan orkestrası, 21,30 hafif müzik, 22, senfonik konser, 23 temsil nakli 22445 carbant.