Koca Ihtiı Biz şuna buna, kolhozlara dair bir fakım meseleler hallederken, hayat ğ yürüyor. İnsanlar kendi ukadderatlarmı, bizim kararları - Müzi beklemeden, kendileri tayin edi- ı'f_:- Hattâ ihtikâr yapmasını bile kkr Yorlar, Vakıâ bu zamanda ihti- & Yapmanın oldukça güç olduğunu im 'de itiraf ederim. Fakat gel gele- bunun da orijinal bir yolunu bu- Yapıyorlar... Ben bu hikâyamde — böyle orijinal ikârdan bahsedeceğim. Bu an- mı bir vakadır. Geçenlerde taşra- M » .::îıuâ;ddl. Bu vakayı ba- '”nleyın, de size anlatayım, hç Eleropolda O. isimli diş doktoru h—mm varmış. Kadımın kocası yok- %'— Yani sizin anlryacağınız kadın M"l Evlenmek için can atıyormuş. h_' Bel gelelim bir türlü aradığı 'q'“ın bulamıyormuş... Bizim diş dok- tibi Alacağı kocanın ille de kendisi Münevver olmasını İstiyormuş... B"'hulll hepiniz bilirsiniz ki, bu za- h_“' Bizde, bilhaasa mütnevver bir Ma , ülmak oldukça güç bir iştir. ttte münevver yok değildir; '““,q bekâr münevevr bulmak güçtür. ah ekserisi evli, ev bark ibi kimselerdir. . İşte bizim Sinferopollü diş bu şeraitte yaşıyan bir kadın- n kocası geçen sene verem- İmüstü. Tabii kadın ilk zaman- a İşe fazla ehemmiyet verme- Amasyanın bardağı, biri olmaz- daha!,, deyip geçmişti. Fakat zaman geçince, işin hiç Saünnettiği gibi olmadığını anla - « fete, arcak bu zaman kocasınım _3_“ K!HRA!IAN R*lz —— ——— ölümüne yanmağa, kocası için yas tutmaya başlamış... Dişçi kadınım kocası veremden öl- düğü için kadın kendisine iyi bakma- ya karar vermiş... Her gün süt alma- ya başlamış. Sütü getiren sütçü de bir kadımmış. Gel zaman git zaman bizim dişçi kadınla sütçü kadın ahbab olmuşlar. Hattâ yalnız ahbab da değil, içli dış- ht bile olmuşlar... Günün birinde dişçi kadın sütçü ka- dma: — Allaha şükür iyi para kazanıyo- rüm, demiş. Param var, mobilyam var, velhasıl hiçbir şeyim eksik değil. Eh, kendim de şöyle böyle pek yaşlı sayılmam... Fakat gel gelelim koca - mın ölümündenberi kendime bir tür- 1ü bir ikinci koca bulamadım... Nere- deyse gazetelere ilân vereceğim. Sütçü kadın dişçinin bu son fikri- ne itiraz etmiş: — Gazetelerden bir hayır gelmez, demiş. Daha ameli bir çare düşünmek lâzım... — Evet, haklısın!, Gazetelerden bir fayda çıkmıyacağını ben de biliyo - rum. Fakat bu vaziyetten o kadar bıktım ki, her tedbiri aklımdan geçir- meye mecbur oldum. Hattâ bu iş için para bile vermeye razıyım.. Sütçü kadım para lâfını işilince a- lâkayla sormuş: — Bu iş için görzünden kaç para çıkarıyarsun?. Dişçi kadın: — Tabil, bulunacak kocaya göre paranm miktarı değişir, demiş. Şayet bulunacak koca münevver bir adam olursa gözümü kırpmadan otuz ruble | veririm... Sütçü kadm itiraz etmiş: j Yazan: [ Mihalil Zoşçenko — Otuz ruble azdır... Elli rubleyi gözünüzden çıkarırsanız ben sizin işi- nizi yaparım. Hazır elimin altında çok iyi bir adam da var, — Fakat bulduğunuz adam belki münevver değildir, belki de bir ha « maldır, — Ne münasobet hamal olsun... Herif mis gibi bir Elektör - Montör- dür. Dişçi kadının bu işe aklı biraz yat- mış: — Siz beni bu Elektör - Montörle tanıştırınız, demiş. Size peşin olarak on ruble veriyorum. Dişçi kadın sütçü kadınla bu nokta- da mutabık kalarak ayrılmışlar.. Halbuki, hakikatte, sütçü kadın yalan söylüyormuş... Elinin altında kendi kocasımdan maada, başka koca yokmuş. Fakat paranın çokluğu onun gözünü karartmış.. Bu parayı, ne suretle olursa olsun, ele geçirmeye ka- rar vermiş... Eve gelir gelmez kocası- na hitaben: — Nikolaşa, demiş, sana iyi bir havadis getirdim. Zahmetsizce elli ruble *kazanmak imkânını buldum... Sütçü kadın oturmuş, kocasına işin bütün tafsilâtını anlatmış... Şayet ko- casını dişçi akdına “elinin altındaki adam,, diye tantıırsa bundan ne kay- bedermiş?, Elli rubleyi aldıktan son- ra kocası pek âlâ yine kendisine dö- nebilirmiş!.. Hatt daha ileriye gide - rTek kocasına demiş ki: — Hattâ dişçi kadım nikâh olmak hususunda bile ısrar etse, bundan da bir gşey çıkmaz!.. Bir de nikâh kıyıve- rirsin!. Şimdi nikâkın ne kıymeti var? Bugün nikâh olur. iki gün sonra da bozarsın... Sırtmda yumurta küfesi yok, ya!.. Sütçü kadınm kocası, burma bıyık- K, yakışıklı, güzel bir adammış. Üste- el ——— Hik de hergelenin biriymiş. Karısımın | bu teklifine hemen razı olmuş: — Pekâlâ, demiş. Böyle beleşten gelen elli rubleyi izim almaz? Birçok adamlar vardır ki, bütün bir ay ça lıştıkları halde bu parayı ellerine ge- 'Çiremiyorlar. Nikâhlanmak işine gel- lince, bu da bana vız gelir, Bugün ni- kâhlanır, beş gün sonra ayrılırız... Aradan iki gün geçtikten sonra süt- çü kadın, kocasımı, “elinin altındaki adam,, olarak dişçi kadına takdim e- der. Dişçi kadın, sütçü kadının koca- sını pek beğenir, hemen geri kalan kırk rubleyi de sütçü kadma verir, İş buraya kadar gayet iyi cereyan eder, Fakat bundan sonra aynasızla- gır... Sütçü kadınım kocası, muvakka- ten dişçinin evine taşmır... Acele ola- rak da dişçi kadmla nikâhlanır... Aradan üç gün, beş gün, nihayet on beş gün geçer... Sütçü kadın kocasının £ —N geri dönmediğini görlünce bir gün o- nu tenhada kıstırir; — Nasıl, der, daha dönmeye niye. tin yok mu? Elektör - Montör büyük bir soğuk- kanlılıkla, hattâ biraz da sırıtarak şu cevabı verir; — Hayır, dönmeye niyetim yok, nim burası daha hoşuma gidiyor. Sütçü kadın bu sözleri işitince fer- yadı basar, Kocasını iyice bir ıslatır. Meseleyi öğrenen dişçi kadın bu işe kahkahayla güler: — Ortada cebir falan olmadığına göre bence hiçbir mesele yoktur, der- Tabif bundan sonra sütçü kadmı eve de sokmazlar, Bu suretle kadm- cağız bir ihtikâr yüzünden elli ruble- nin hatırı için kocasını kendi eliyle başkasına vermiş olur. Çeviren: Ferah FERRUH KAHRANAN KIZ U5 — S Hüi imtlösi olmak İsyörüz, si- Sir itşaata bulunacagım.. vvon kahkahalarla gülerek: ,ı; İişaatta mı bulunacaksınız? dedi. * ven papas değilim kil.. u* Ne olursa olsun! Bu tehlikeyi gö- hu:ly Urum. Size şunu söylemek mecb- h“’“lndıyın ki, azizim marki, sizi bir ye, “de öldürecek gizli bir darbe bili- Yörum, Bövcon da alaylı bir tavırla: “î dedi, bu işlerin akademi- m:"“ıl:hıeeqlnl mi zannediyorsu- ,q: Evet, bu gizli darbeyi, bandan bir tap VNt evvel bana mösyö dö Gapes- Okretti. Hattâ bu münasebetle bana ': iye ettim. Binaenaleyh size şu- ,%ıwytuı sorüuyorum; Sizi öldü- &. bu 'Me yüzde yüz emin olduğuma gö- D darbeyi kullanayım mı? Bunu size uı:ü- benim için bir vicdan mesele- G:Bü"“" ayni samimiyetle cevap ver- d Th'l'ıbıı könt, bu darbeyi istediğiniz u.u“llınuıl Ben kendi hesabıma giz- K ;hlıı bilmiyorum. N““ misiniz, size kendi darbemi Yim?, Ka Ne*d“n nazikmişsiniz.. Fakat ben, %——Mlınmh öldürmeği tercih e- Ürüzi Size gelince, gizli darbenizi ken- *.;“ıhı etmek için kullanmanıza Bi ediyorum. İ.—.oı'!'kkir ederim, azizim Marki.. ke Ola n ki bu darbemi ancak ehveni- ı_'“ kullanacağım. . S.h:“ Meydanına geliyorlardı. Kar- Pk. Muazzam ikametgâh: önünde =?' t vardı. çünkü hemen sarayına taşınmıştı. İki '&ı.r::"l'l. atlarını binanın parmak - Molma, Fağladılar, Kalabalığın — pek kw%' Tağmen, iki asilzadenin tam Penceresi altında kılıçlarını Börünce, derhal etraflarına bur guk kimseler toplandı. Bir çok asıl- zadeler koşuştular. — Mözsyöler, mösyöler, ne yapmak istiyorsunuz?. — Kanunları düşünün!.. — Idam edileceksiniz!.. — Dücllonun yasak olduğunu bilmi. yort musunuz?, — Hem de kardinalın penceresi ö- nünde. Bövzon alaylı bir tavırla: — Canım! Kardinalın çıkarllığı — ka- nunun nc ehemmiyeti olabilir?, Dedi ve Butvil ilâve etti; — Müösyöler, iyisi mi, düellomuzun şehitleri olun.. Tam bu sırada, hazır bulunanlardan biri bağırdı: — Kılıçlarınızı kınlarına sokun ! Kar» dinalın adamları geliyor., Fakat iki tazip artık hücuma geçmiş bulunuyorlardı. Bövron ilk hamleyi ya- parak şöyle dedi: — Beni öldürmekte istical gösterin dostum, çünkü bizi tevkife geliyorlar!. Filhakika, kardinalın adazıları koşa- rak geliyorlardı. Kumandanları bağır- dı: — İndirin kılıçlarınızı, mösyöler!... 'Tam bu anda, Bövron düştü. Butvil, söylemiş olduğu veçhile, onu gizli dar- besiyle bir anda öldürmüştü. Onun ü- zerine doğru eğildi. Ve gariptir ki, çeh- resinde hiç bir zaman görülmemiş olan bu eski kin, o zaman yüzünde belirdi. Bir dakika müddetle son bir hareketle ayaklarını titreten rakibine baktı, sonra Şöyle dedi: — Artik bitti Bövron, sana hiç bir kinim katmadı! Marki dö Bövron bir an gözlerini aç- tı: Ben de öyle.. Diye mırıldandı ve son nefesini ver- di. Bu, cidden korkunç bir sahneydi .. Kardinal muhafızlarının kumandaıuı, Amirane bir tavırlat Şale, bir nevi sevinçle Ürpererek şöy- le düşündü: Muhakkak ki Blüa yolu üzerinde.- dir! Marin rica ederim, derhal bana başka bir at hazırlat! Benimki bitkin bir vaziyette., Marin de bağırarak emir verdi; — Kont hazretleri için bir at hazır- Tayınl.. Çabuk.. Şale hizmetçi kızın kulağına doğru eğilerek ilâve ettiz — Herkese yol ver ve gelip bize Bilüa da iltihak et!. Biraz sonra, Şale hiç bir hâdiseyle karşılaşmadan — Paristen çıktı ve Blüa yolunu tuttu. Aradan yarım saat geçti. Avludaki taşın Üzerine kurulmuş olan Verdür, etrafında cereyan eden şeyleri görmüyormuş, iş'tmiyormuş — gibiydi.. Yalnız arasıra bir şeyler mırıldanıyor ve bü mırıltılardan, kendisini susuzluğa mahküm eden Molüs'e kızdığı anlaşılı- yordu. Bir aralık ta şöyle mırıldandı; — Epey olmuş, mektubu görmiye- eek Onu okumak istemedi, aptal.. Sen — Priyak meşhur mektubu gönderdi. kardinal onu bir kaç defa gördü. Mösyö 6ö Molüs onu görmiyecek, aklı başma gelir!.. Verdür işte böylece, kendi kendine sövlenirken, Marin'n kapattırmış oldu- Bu kapıya şiddetle vuruldu. Marir filha kita bir kaç gündenberi bir şeyler ol- duğ'unu anlamış, bazı sözler duymuş, vaziveti aşağı yukarr sermişti. Düşe- sin, esrarengiz mektubu okuduktan sonra, yanına mümkün olduğu kadar fazla k-ymetli sevler alarak cıkın pitme- Si ve Salenin sözleri sürhelerinin haki- k- to'düğünu ona rösterdi. Teemnetefhin birar sonra oturulamıya- €ak bir hale veleceğini anladı. Bunun fiserine bütün kapıları kanattıktan ron- ra. evin baş kâhyatını çağrrarak göyle dedi: — Azizim., bina polis tarafından issal edilecektir. Binaenaleyhi, bütün adam » larınıza yol verin, kendiniz de mümkün olduğu kadar süratle çıkıp gidin. Ben, derhal hareket ediyorum, Demin de dediğimiz veçhile kapıdaki darbe çok şiddetli vuruldu. Herkeş polisin geldiğini zannetti ve hiç kimse açmadı. Binanın içinde deh- şet ve sükün hssodildi. Bunun üzerine, Verdür: — Amdma fena idare idilen bir ev da: ha. Diye mırıldandı ve gidip kapıyı açtı. — Mösyö Trankaveli. — Sen!., Sen burada?, — Bendenizim, Mösyö Trankavel . Kont hazretleri sizi beklemem için be- ni buraya gönderdi. Doğrusu pek fena bir yer, insanı susuzluktan öldürüyor- lar.. Benj takip edin, mösyö.. Ve Trankavelin tereddütle durduğu- nu görünce, kurnaz bir tebessümle gü- Tümsiyerek ilâve ettiz —"“O, burada değil.. Onu görmek istiyorsanız, beni takip edin. Ve Verdür, yaptığı işin isabetinden emin bir vaziyette, Trankavelin kendi- sini takip edip etmediğini anlamak için başını çevirmeğe bile lüzum görmeden, atını geminden sürükliyerek dışarıya çıktı. Trankavel onu ,dünyanın öbür u. cuna bile takip ederdi. On dak'ka sonra, bütün pencere ve kapıları sımcıkı kapanmış olan koca bi. nada bir tek insan kalmamıştı. ÖL | Mti a v 7 le Ha v b Kralla yaptığı görüşmedenberi, Lü- vinyi artık yaşamıyordu. Yani her insan gibi bazı zahiri jestleri yapmakla bera- ber, şuuru tamamiyle durmuştu. Ruh işlemiyordu. Zekâ mevcut değildi. Bu insanı böyle bir anında tahlij edecek bir kimseyi dehşet içinde — bırakabilecek meçhul bir tesir altında, Lüvinyi bir saat müddetle, her zamanki parlak a- silzade halini almıştı. Gözleri patlryor, dudakları gülümsiyordu, Çehresi, ancak