Biıâîülıx Âmiral Içkırıkların kesilmesini bekledikten sonra sordu : » Zalerinin tabit unsu ndan Y% İaza başında mutad sağırlığını muha- Edemedi. Tih amî"'*""da yığınların ölümü, tarlala- kap yı F anlanışı kadar tabii gözükür. Fa- Mi £ msfmm insan kalmakta devyam * tek insanım ölümü karşısında a- HYüuşundan sezilir. İta y“ık amiral olduğu Kadar büyük e:'ü _a"l Barbaros, hıçkırıkların ke- Yüi 1 bekledikten sorira hafif bir “tcordu: *« — Kim bu ölen?. ki k:?-e 9 kadar kendinden geçmişti &diğ;“_m açıldığını ve içeriye birinin : vm bile f arkeldememişti. Ürkek Üana, a başını çevirdi. Ahenkli bir ile sordu: İ? kimsiniz?. âr : se,__r_nbitos $imali Afrikanın bütün leh- Va a' Yakından vâkıftı. Aradığı 'ce- Üredan adan istenilen cevabi vermekte t etmedi: y Bezayma Hayreddinim.. - dedi.- arös, , Evet, Aiz ziî Tuqus sarayında terbiye gör- d Âlrikalı kadın uysallığı - ile M“İin Vârır gibi eğildi. Başını baş a- Ko *Yakları dibine değdirerek; k'l'p ir.. .. dedi, - memleketini bıra- Büş Me__vlâyi Hasenin kadınmı u“îze © Börmekten hazzetmiyece - eh 'nim., Size kendimi gösterme- Yazan: WNizamettin Nazij ve büyük insan Barharos, Kim _bu Ölen ? nun. bır ha P sartedinceye kalar müdafaa ediniz. Ga- lebeyi ona ucüza kazandırmayınız, Ve yelken açıp Şimali Afrikadan u- zaklaştı. Şar! Kentin Tunusu zaptetmek için giristiği harp Hafsoğlu hanedanı tarihi- nin bir yüz karasıdır. Zira Mevlâyi Ha- sen, bu hiristiyan ordusuna iltihak et- miş ve Tunusun kendisine teslimint mukakbil “ebediyen Şarl Kentin hizmet- kârt olmayı,, taahhüt eylemiştir. Tarih, Barbarosun arkadaşları tera- fından, aldıkları emrin büyük bir celâ- detle yerine getirildiğini yazmaktadır. Cezairliler ve Tunusun temiz yerli- leri, Barbarosun Sinan Reis kumandası: na tevtli ettiği yeniçeriler ve gönüllü cenkçiler Şarl Kentin hücüm hatlarını günlerce, aylarca turpanladılar. Türk kuvvetleri tarafından Tunus, Kartaca - İrlar tarafından Kartacanmım Romalılara ra karşı müdafaasını gölgede bırakacak bir aslanlıkla müdafaa edildi. Nihayet bir gün talihin takdir ettiği netice gelip çattı. Kalan bir avuç Türk kuvveti Tu- nusu terke mecbur oldu. Hiristiyan ordusu, o zaman, bir hır- sız sürüsü gibi şehre saldırdı. Yakıp yıkmağa ve talana başladı, asırların bi- riktirdiği kitap yığımları, yakıldı, ser- vetler tarumar oldu, şehir, çekirge üşüş- müş bir tarlaya döndü. Bu hal o derece korkunçtu ki vatanı- Del oğm olurdu., ÜN aei Sınız.. Ben ir YI'. hşettiği kazancta T terini k he çe Gk gaç Biniz bir sekilde istifade ede- düz. Silim, Yalni —t Ş Süny e Y Oltız bu ölünün kim ol- ke) Sfenmek isterim. İş 'Yim,, Talihin ba FTij S;; Âizze vezirin kanlı akibe- ; ,B&rhirol ? geçen sahneyi anlatmıştı, Bsanş :t“Vdiği adamla kaçmıya bir :den Haa ak için çalışmayı tercih ;rdi. ğ:“' İfadma büyük itibar gös- ri*"—'r Vet y aki Vaziyetini muhafazaya AA — — — 3 y l b - I GIEr ! md" ıı'u“:â 1 İLİ?;' Ti Ürdü. Ya Nüşy dee Şar) " zapfl. Mevlâyi Hasenden zi- dnin heti düşündürmüştü. Kato- Si imparatoru Kanuni Sü- K Zaferini Viyanada yediği y 9 korkunç buldu, Zira, *&den Barbaros donan- S_îci.lyayı, Sardonyayı, Mağa imkân kalmıyacağı- ârgıımdı Ü İçiş Yük ai Tda 3 MNira i"il'liî: iken Uşlı Tunusta zafer neş'esi w eh tirarak donanmasiyl Sti ahr“meğ'—'ı Mahvetmeğe kı:aî n l i"ıî: kğrkusu o derece Pnü%har Yru t?llk dininin himaye- âğy *lüy, m“y“k imparator,, uyuya- hı:îı" arâ’îrltorluğun her tarafına _ -h'z"ıin'dr' S0n sür'atle büyük bir i ryııı:' _ kdenizin ve Atlas b İ Bi Indaki hıristiyan gemi- Ttildı, p GD selâmlar ve takdisler o -o-l““didan. Flaman diya- v ' "fpîdln, Almanyadan Yüklen gÜTÜ haçlr gönüllü bu Parato V Ve Nihayet günün kiki, ” Satim Tünüs kıyıla- 1 Ordu iödrs. ei z Mt ç Yığdığı görüldü, İ ı_l' ÜYU getiren donan- : ne indeki deniz ve kara Si ;z ön misliydi. ba a TVvetlerle Mmüvazene- "E Sirme tba $ $ : Ürta N ise elindeki do- Yı _t_ercüı etti. Fakat Ühim bir < Yar| W Kenti de“e“di Li İ l vazife kiş İTsaş Ç İ çaır&înu; 3ken bu küvve- Vet * Yiğranırsa bir daha koştu, Şarl Kenti buldu: ei £ . F TU uuğul"l müu ölsun?. Diye bağırdı.. Lâkin yangın gene devam etti; katli- âm durmadı ve Mevlâyi Hasenin haya : tında en büyük acıyı tattlığı gün, o gün oldu. O gün, Şarl Kentin çadırından çıkıp sarayımna döğrüu giderken, yolda Aizze- ye rastladı. Sarhoş, serseri Holanda ge- micileri güzel kadmna saldırmışlardı. So- kak ortasında onu sevmeğ- — ahkzamar- —-->r>>rom sremyrcaman ——— SS GA DA TALĞT nin, hayatını kurtaran adama karşı gös- terdiği iltifat, suratına tükürmekten ve şu cevaptan ibaret kaldı: “— Sefil! Tunusun Astrubali!.. Ve güzel kız geçen bir başka sarhoş gemici kafilesine katılarak uzaklaştı, gitti. VENGENUUUYGERGEEUSUĞUYUUSUUUUEE NU CGĞĞCEEEERARRUK ŞAKA x4 « A Ç . (a & , Hatıralarını anlatan CEYMS NOBODİ Entellicens Servyisin en meşhür casuslarından - Ötel sahibi kadının gözlerinin içine baktım ve ilk parolayı söyledim Meseleyi böylece hallettikten sonra asıl marifet onları hapisaneden kurtar- maktı, Hangi hapisanede olduklarını Üt UN b *imar kaladıkları casusluk maznunlarını ve siyasi mücrimleri Brükselin Seti Jil hapisanesine kapatmaktaydılar.. — İşte bu sebeple, Belçikadaki Alman ordusu istihbarat teşkilâtı merkezinin bulun - duüğu Moböj'e gidecek yerde doğrudan doğruya Brüksele gitmeği tercih emtiş- tim. Arkadaşlarımın Sen Jil hapisanesin- de bulunduklarına kanidim. B | k ğ ar Belçıkada ya- Brüksele muvasalatımın ertesi günü akşamrı bilfill işe başladım. Sen Jil hapisanesi civarında bulunan — Parvis öteli sahibesinin “Serbest Belçika,, teş- kilâtı mensuplarından olduğunu öğren- miş, parolayı da bellemiştim. Bu otel sahibi kadınım bana çok yardımı olaca- ğına inanıyordum. Çünkü otelinin bira- hanesi Alman zabitleriyle dülup — taş- maktaydı. Ve en mühimmi hapisanenin Kantinini bu kadın işletmekteydi. Otele girdiğim zaman salonu, tahmin ettiğim gibi, Alman zabitleriyle dolu buldum. Onların nazarı dikkatini cel - betmeden bir kenarda oturdum. Otel sahibesi, otuz be$ yaşlarında kadar görünen güzelce bir kadındı, Be- |, ni görünce masama gelip sordu: — Ne emrediyorsunuz?, Gözlerinin içine bakarak ilk parolayı söyledim:” —- Ci “TEFRİKA T NO:- .2 : Kadın sarardı. Fakat derhal kendini b topladı: DB — Hay, hay, dedi, vatanım için her e- ranlığımı anlatmak üzete söze başla- mıştım ki kadın bir işaretle sözümü kes- tis , — Lüzumsuz tebriklerle vaktimizi kaybetmiyelim. Size ne hizmette bulun- mamıt istiyorsunuz. Bir saniye düşündüm ve sordum: — Sen Jil hapisahanesinin kantinini siz işletiyor ve kendi parasiyle yemek istiyen mahpuslatın yemeklerini siz ve- riyorsunuz, değil mi? — Evet.. — Yemekler burada mı hazırlanıyor? — Evet, burada... — Şimdiki halde kaç mahpusa yemek veriyorsunuz?,. — On iki.. İkisi kadın. . Yemek verdiğiniz mahpusların isim- lerini biliyor musunuz?, — Hayır. Bize yalnız bulundukları hücrelerin numaraları söylenir. — İşte bu fena... Peki, mahpuslara yemekleri nasıl verirsiniz?. — Kantinde bulunan garsonum gün- de iki defa, sabahleyin onda ve ak- şamları beşte, buraya gelerek yemek- leri alrp hapishaneye götürür ve baş gardiyana teslim eder. — Bu garsona itimat edebilir miyiz? Kadın gururla doğruldu: — Tabit itimat edilebilir. Çünkü Bel- çikalıdır ve üstelik bizim teşkilâttandır. nı hiristiyan imparatoruna satan Mev- | — Söğuktan donan terkos ,borula- rınım tamiri için geldiniz değil mi? — Hayır bayan, Buz dolabının tak uykum geldi.. Ç * — Gece burada kalmak istiyorum; ünkü saat on biri çalmak — İşte bu'mükemmel.. Becerikli bir ı “adam mıdir?. — Yani ne gibi? lâyi Hasen bile dayanamadı, bir aralık | sitini almağa geldim.! Besbelli Barselonada rüzgâr bir baş- ka türlü oğuldamıyor!. Akdeniz dalgalarının sırtında Barse- lona kıyısına gelen rüzgâr, bu şehrin sırtını dayadığı Monte Siyerraya çar- pınca kulağa tabiat unsuürlarının çıkar- dığı sesi andırmıyan bir ses Bu sese kulak verenler; gelirmiş. — Bu dağda rüzgâr oğuldamıyor, Hangi talih onunki kadar elem ve- rici olmuştur. — SON — rine dayanarak yazılmış, (Şimali Afri- kada Şarl Kentin deniz seferleri) adlı eserden alınmıştır. Ö devrin rivayetle- (*) Bu muhavere Holanda arşivle- Kadın dikkatle beni süzl' —ü ici parolayı Ve artn bizim için parlak bir güneş doğacağına emin olduğum kadar. , Kâadmn gözleriyle işaret ederken: — Peki efendim, dedi, lütfen beni takip ederseniz : size odanızı | göstere- yim.. : ——— Beni yazıhane odasına götürdü, ka- pıyı sürmeledikten sonra bana dönerek sordu: — Siyin izin ma wanahilirim ? — SıZzçÇ amatması Şşımaı pec U2 | sürecek bazı >mcs=1eler' dolayısiyle " be- nim bürada yerleşmem lâzır- geliyor. Sizin de bana her hususta yardım et- meniz biökleniyor; hayatmız * bile mev- zuu bahsolsa bu yardımı esirgemiye- ceğiniz bana temin edildi. Size hakika- ten her hususta, her tehlikeye rağmen i ı Aıı İİ İ a ğıi Ko 2e ... . —e — Meselâ mahpuslardan biri ile te- — Hnyrr böyle bir işi yapamaz.: “Bu seferlik düşünmek sırası, bana geldi. Bir kaç saniye sonra: — © halde, dedim, bu garsonun ye- rini bana terketmesi lâzımdır. ' — İmkâni yok. Bu işte acemilik ya- par, hileyi belli edersiniz.. — Yapamıyacak olsam teklif eder mi idim? Merak etmeyin, ben garsonluk ta yapabilirim !.. v » » : lisin müsaadesini almamız lâzım.. — Ne? Bir otelde garsonluk yapmak için de Almanlardan müsaade mi al- mak lâzım?. l' —Otelde çalışmak için hayır.. Fakat hapishaneye girebilmeniz için müsaa - deye lüzüm'var. , Tarih bu güzel ve asil Tunuslu kızın Haber'in Deniz ve Wacera ramamı: 16 el Fa E| ğ | Yazan; Ali Rıza Seyfi ru çekerek yüzüme, bu odada ilk konuştuğumuz vakit yaptığı gibi derin derin baktı. — Çok yiğit bir çocuksun! Sık elimi, küçük adam, kuvvetli sik! Korkma, o el acımaz. Yiğit çocukmuşsuu., yiğit! j İhtimal kaptan bu tuhaf sözlerini daha uza- tacaktı, lükin birdenbire aşağıki körfezin kıyı- sında birkaç tüfek sesi işittik, sonra ates sıklaş- tr..Kaptan, Blak ilk tüfek sesinde elimi bıiraka- rak pencereye gitti, ikimiz dışarı bakmağa bhas- * ladık; Gökteki tam bir ayın işığı buzlu tepeleri karlı öovaları, altımızda serilmiş duran güzel kör fezciği gümüşlerle süsülüyor, her yanı aydınlatı- yordu. Bü parlak manzarada feci bir leke vardı: Soğuk buz ovasından dönmüş, aç bir kalabalık gemicilerin taştan yapılmış koğuşlarına , doğru dökülüp geliyor, derin iniltilerle — “ekmek, ek- mek!,, diye sızlanıyorlardı. Blakın gemicileri ise onlara tüfek.tabanca kurşunile karşılık vererek beyaz karları birçok kan lekelerile kirletiyorlar diı: ve Allahı tanrmayanların ayakları altında ezilen bu zavallıların merhamet dilenen son çığ- Ukları acı acr Allahin kapısına yükseliyor, gece- nin donuk sessizliği ve ıssızlığı icinde; ölen in- sanlarm sitemli iniltileri, kuvvetli — adamların yels ve açlık hıçkırıkları titreyip uzanıyordu. Deli gibi kaptan Blake dönerek bağırdım: rine göre yazıldığı kabul edilebilir. n eee A e PT AT D L LA A AT AT EAR LAT LA MA Y MT GAT T A HLASA L V HGA AAA L FESE GAS AA FN güvenebilir miyim? , — Tanrı aşkma Şü zavallılara yardım — edi- niz! O ilgisiz omuzlarını silkti: — Ben ne yapabilirim ki.. : — Bu kanlı, uğursuz işi — durdurunuz! Ben size nasıl canınızı verdimse siz de onlara ekmek veriniz! Ben bu sözü söyleyince kaptan cevap vermi- yerek durdu.. Ben onun yüzüne bakarken'çoktan ruhuna yerleşmiş muhteris, parlamağa hazır bir tabiat ile yeni bir âlicenablık duygusunun biribir lerile boğuştuğunu görüyordum. Bundan başka : âk, kömü i iyecek vermek | FUN KURLENA Nu Ki a EĞTU Ş haf ve tatlır dillerle, kâh gülünç gemici küfürleri işinin pek yakında kendi adamlarını aç bırak- mak demek olduğunu da elbette- düşünüyordu.. Bu acı savaş bir iki dakika sürdü. en sonra iyi duygular üstün gelmiş olmalı ki, bana işe dair doğrudan doğruya cevap vermemekle — beraber yerinden fırlayarak duvardaki — silâhlıktan bir tüfek kaptı: ; — Sen de. şu rtovelveri al da arkamdan gel; hbeni bir kere aldattın, bir daha aldat da iki ol- sun: lâkin bil ki: bu, öyle peynir ekmek yemek gibi kolay bir iş değildir. Onu yapmak için kan dökmek lâzım gelecektir.. İkimiz taş merdivenlerden aşağıdaki kumsa- la indik, burada kaptan Blak, buzlu sessizlik i- çinde derin derin çınlayan uzun bir ıslik çaldı ve bana dedi ki; — Büdslık gemide olan arkadaşları uyan- dıirmak, işe hazırlamak İçindir. Burtadaki adam- lardan yalnız da'olsam korkarım sanma;: ama her işi yolunda yapalım. Şimdi sen şurada arka- ma siper al ve ben'istemedikçe kendini göster- me! Sonra- kar ovasına doğru yürüyerek haykır- dı: nf ah d . e (Devamı var) — Con buraya ğel, Bik buraya gelin; herkes vyetlerine gitsin.. Anlıyor musunuz?.. Çabüuk olu- 'nuz be herifler, yoksa sizi şimdi parça parça e- deceğim! ğ Gemiciler ateş etmek İçin omuzlarına kal- dırmış oldukları tüfeklerini şaşkınlıkla indirdi- ler ve kaptanı dinlemeğe başladılar: — AÂrtık bu gecelik yaptığınız yeter; uğur- suz tüfek gürültünüzden uykumdan olacak deği- lim. Bu işi yarın sabah da bitirebiliriz. Uykunuz da mı gelmiyor, be herifler! İ Gemiciler yavaş yavaş ve istemiyerek gelip onun çevresine toplanmışlardı. Kaptan kâh tu- le onları koğuşlarına doğrü götürmeğe başladı. Ben de arkadan, kimseye görünmemeğe çalışa- rak yürüyordum. Bir Amerikalr gemici beni gör dü, haykırdı: — Kaptan, sen bu çocuüuktan çok hoşlandın ki, artık ona sütninelik ediyorsun! — Ağzını kapa köüpek, yoksa şimdi ben ka- spatırım, Çocuk çocuk işte sen ne karısiyorsun? — Bu hepimizin karışacağı bir iştir. İçimiz- den bir çokları onun kunturatoyu imzalayıp im- zalamadığını öğrenmek istiyorlar. Kaptan Blakın öfke içinde Tıkır fıkır boğul duğ#unu anlıyordum. Lâkin kendisini — tutuyor, korkunç bir soğuk kanlılık gösteriyordu. Yalnız sesinde garip bir boğukluk seçilmekteydi. — Yal.. Demek bu işi öğrenmek istiyorsu- nuz.. Pek iyi.. Acaba içinizde benim işimi o ka- dar çok merak edenler kimlerdir? Kaptanın çevresinde yirmi beş otuz kadar silâhlı gemici vardı. Onun bu sorgusu üzerine, asık yüzlü haydütlar birkaç adım daha yaklaşıp sıkıştılar. Blak devam etti: i ; G (Devamı var)