Büyük Âmiral Yazan: Nizamettin Naiiı ve büyük insan Barharos, hlçkırıklurm kesilmesini bekledikten sonra sordu : Rim bu Ölen ? 49 Zaferinin tabii -unsurlarından Fakat yığınların ölümüne ba- Üğüğ * Hasırlanan kalbi bu tek insan | başında mu demedi. MLil M np Cunda yığınların ölümü, tarlala- he _Pı_nlımıy kadar tabli gözükür. Fa- Mij £ İPsanın insan kalmakta devam q-u'fk insanım ölümü karşısında a- Yüşundan sezilir. ad sağırlığını muha- i u,'ı amiral olduğu - kadar büyük Slan Barbaros, hıçkırıkların - ke- Ni bekledikten hafif — bir geçmişti | inin F, işti. Ürkek Vape, S1 başını çevirdi. Ahenkli — bir PSa ile sordu: l kimsiniz?, Mürbar n #i 708 şimali Afrikanin bütün leh- Vi a) YAkından vükiftr. t etmedi dinim.. - dedi.- Aiz ze bir Tunuş sSarayında terbiye gör- kalı kadın — uysallığı tları dibine değdirerek; - dedi, - memleketini bıra- ;;în Mevlâyi - Hasenin kadınını Börmekten hazzetmiyece - im., Size kendimi gösterme- İoğru olurdu.. ÇEnir,. Evrini M bp a €t asil çehrelerinden - biri | 1 bu sözlere şöyle mu- | Yük am n « Ben bir ya- alihin bahşettiği kazançtan M _ğinix Dir şekilde istifade ede- YŞi y ker Ğ q("“)'!u Erenmek isterim. vezirin kanlı akibe n sahneyi anlatmıştı. &İ adamla kaçmıya bir için çalışmayı tercih İntan, C sevdi tden Vftatmak terği ABÜüzel ka ü yd v";’ daki vaziyetini muhafazaya İzteye Haremin bir kısmnını böle- Mevig, ” * fahsis etsi, Svlüy, SA ei N Bğ, Ti Ttk Haseni, ü g “hin vezirini askeri mz- Bömdürdü. A Ülüsak ,, Şarı y Pti Mevlüyi Hasenden zi Ürü ü n b düşündürmüştü. Kato- imparatoru Kanuni Sü- | faferini Viyanada yediği « Nire huım'. koıkuîxş buldu. Zira, | Sardonyayı, | "ağa İmkân kalmıyacağı- 2Dir2l, T İken nluhm — Vhretmeğ Usta zaler neş'i tarak donanmasiyle ©, Mahvetmeğe karar Sü korkusu ü o derece B Rzînli'ı dinini: n himaye- Yük imparator., Mpdratorl ru,_ v lî'lrr!ıni, “n'ı()r 'atle büyük bir Âkçdenizin ve Atlas ki hrristiyan gemi- yye ümlar ve takdisler 'Olanı b Oğta 4 dadan, Flaman diya- » Almarıyada; liR: ile | '—'!Iı.». q_':îl_! gibi eğikdi. Başını baş a- | Yalmız bu ölünün kim 91- | dına büyük itiber gös- | Aradığı ce- | a ea G unâdan İstenilen cevabi vermekte | bunun bir benzseriyle yola çıkıp Tunusa gelemez. Tü son - kuvvetlerinizi faa ediniz. Ga- uza kazandırmayınız. ğlu hanedanı tarihi- | yüz kacasıdır. Zira Mevlâyi Ha sen, bu hiristiyan ordusuna iltihak et miş ve Tunusun mukabil kârt olmayi,. taahhilt eylemi kendisine teslimizı “ebediyen Şar! Kentir hizme Tarih, Barbarosun arkadaşları fından, aldıkları emrin büyük bir detle yerine getirildiğini yazmaktadır. yerli- tarbarosun Sinan Reis kumandasşın Na tevtli ettiği yeniçeriler ve gönüllü ler Şarl Kentin hücum hatlannı günlerce, aylarca Türk kuvvetleri tarafından Tunus, Kârtaca - lılar tarafından Kartacanın Romalılara ra kargı müdafaasını gölgede bırakacak bir aslanlıkla müdafaa edildi. Nihayet bir gün talihin takdir ettiği netice gelip çattı. Kalan bir avuç Türk kuvveti Tu- nusu terke mecbur oldu. Hiristiyan ordusu, © zaman, bir hir- sıIz sürüsü gibi şehre saldırdı. Yakıp yıkmağa ve talana başladı, asırların bi- riktirdiği kitap yığınları, yakıldı, ser- vetler tarumar oldu, şehir, gekirge üşüş- müş bir tarlaya döndü. tırpanladılar, Bu hal o derece korkunçtu ki vatanı- | nt hiristiyan imparatoruna satan Mev- | lâyi Hasen bile dayanamadı, bir aralık koştu, Şarl Kenti buldu: — Ey hükümdar! Ben vargeçtim.. Şehiz sizin oldun! Fakat bu yangm ve katliâm dursun ! Hayatımın enr acı gü- Üü bugün mü olsun?. Diye bağırdı Lâkin yangın gene devam etti; katli- üm durmadı ve Mevlâyi Hasenin haya P tında en büyük acıyı tattlığı gün, o gün | oldu. O gün, Şarl Kentin çadırından çıkıp sarayma doğru giderken, yolda Aizze- ye rastladı. Sarhoş, serseri Holanda ge- micileri güzel kadma saldırmışlardı. So- | kak ortasında onu sevmeğe kalkışmış - lardı. Gözleri kararan Mevlây; Hasen adamlariyle bu haydutlara hücum etti. Herifler kaçtılar. Lâkin Aizze- nin, hayatını kurtaran adama karşı gös- terdiği iltilat, suratma tükürmekten ve gu cevaptan ibaret kaldı: “> Sefil! Tunusun Astrubali!.. Ve güzel kız geçen bir başka sarhoş gemici kafilesine katılarak uzaklaştı. gitti. x mktan donan terkos ,borula- nın tamiri için geldiniz değil mi? — Hayır bayan, Buz dolabının tak sitini almağa geldim.! B Holanda gemicilerinden Kalabriya hay- dutlarına ve onlardar da Barselona mey- İhanelerine devzedildiğini yazıyor. Besbelli Barselonada rüzgür bir baş- ka türlü oğuldamıyor . Akdeniz dalgal, lona kıyısına gelen n sırtında Barse- üzgâr, bu şehrin sırtını dayadığı Monte Si pınca kulağa tablat unsu: dığı sesi andırmıyan bir ses — gelirmiş. Bu sese kulak verenler; — Bu dağda bir insan inliyor Derlermiş. Bu insan Aizze olsa gerek. « rüzgâr oğuldamıyor, Hangi talih onunki kadar elem ve- rici olmuştur. — BON —« (*) Bu muhavere Holanda arşivle- ine dayanarak yazılmış, (Şimali Afri- kada Şarl Kentin deniz seferleri) adlı eserden alınmıştır. O devrin rivayetle- | AALRR İZiM Hatıralarını anlatan CEYMS XORODİ Entellicens Servisin en meşhür casuslarından TEFRİKA No: .2 tel sahıbi kadının gözlerinin içine baktım ve ilk parolayı söyledim Meseleyi böylece hallettikten sonra asıl marifet onları hapisaneden kurtar- maktı, Hangi hapissnede olduklarını yüzde doksan muvalfakıyet ihtimaliyle tayin etmek mümkündü.. Havrda iken öğrenmiştim ki Almanlar Belçikada kaladıkları casusluk mMmaznıunlarını ve siyasi mücrimleri - Brükselin Sen Jil hapisanesine ka; atmaktay İşte bu sebeple, Belçikadaki Alman ordusu istihbarat teşkilâtı merkezinin duğu Moböj'e gidecek yerde doğrudan doğruya Brüksele gitmeği tercih emtiş- tim. Arkadaşlarımın Sen Jil hapisanesin- Je bulunduklarına kanidim. Brüksele muvasalatımın ertesi günü kşamı bilfiil işe başladım. Sen - Jil hapisanesi civarında bulunan eteli sahibesinin “Serbest Belçika,, teş- kilâtr mensuplarından olduğunu öğren- miş, parolayı da bellemiştim. Bu otel sahibi kadının bana çok yardımı alaca- ğına inanıyordum, Çünkü otelinin bira- bulun - | Parvis | hanesi Alman zabitleriyle dulup taş- maktaydı. Ve en mühimmi hapisanenin Kantinini bu kadın işletmekteydi. Ötele girdiğim zaman salonu, tahmin ettiğim gibi, Alman zabitleriyle dolu buklum. Onların nazarı dikkatini cel - betmeden bir kenarda oturdum. Otel sahibesi, otuz - beş - yaşlarında kadar görünen güzelce bir kadındı. Be- ni görünce masama gelip sordu: Ne emrediyorsunuz?. Gözlerinin içine bakarak ilk parolayı | söyledim: — Gece burada kalmak istiyorum: uykum geldi. Çünkü sart on biri çalmak üzere.. Kadın dikkatle beni süzdü, sonra duvardaki saate bakıp cevap verdi: — Saatinizin dağruluğuna emin mi- siniz?, Bu Sefer Tkine? patolayı Verdim : — Yarın bizim için parlak bir güneş doğacağına emin olduğum kadar, Kadım gözleriyle işaret ederken: — Peki efendim. dedi, takip ederseniz - size odanızı yim.. Beni yazıhane odasına götürdü, ka- piyı sürmeledikten gonra kana dönerek sordu: —— Sizin için ne yapabilirim?. — Benim için çok şey yapabilirsiniz?. —Ne gibi?. — Size anlatması şimdi pek üzun #ürecek bazı meseleler dolayısiyle — be- nim bürada yerleşmem lâzır> geliyor. Sizin de bana her hususti yardım e meniz bikleniyor: hayatınız * bile mev- yardımı esirgemiye- göstere- zuu bahsolsa bu ceğiniz bana temin edildi. Size hakika- | her tehlikeye rağmen | ten her husü lütfen beni | Kadım sarardı. Fakat derhal kendini tapladı: — Hay, hay, dedi, vatanım için her şeyi zaten göze aklım. Cesaretine ve vatanperverliğine hay- ranlığımı anlatmak Üzete söze başla- | mıştım ki ködin bir işazetle sözümü kes- tiz - Lüzumsüz tebriklerle vaktimizi kaybetmiyelim. Size ne hizmette bulun- mamı istiyorsu Bir saniye düşündüm ve sordum: — Sen Jil hapisahanesinin kantinini siz işletiyor ve kendi parasi tiyorsunuz, — Evet. — Yemekler burada mı hazırlanıyor? veriyorsu — On iki.. İkisi kadın. . Yemek' verdiğiniz mahpusların isim- lerini biliyot musunuz?, r. Bize yalnız hücrelerin numzraları söylenir. Peki, mahputlara yemekleri nasıl verirsiniz?. — Kantinde bulunan garsonum gün- ve ak- yemek- baş bulundukları — İşte bu fena de iki defa, sahahleyin orda şamları beşte, buraya gelerek deri alıp hapishaneye götürür gardiyana teslim eder. —Bu garsona itimat edebilir miyiz? Kadın gururla doğruldu; — Tabil itimat edilebilir. Çünkü Bel- çikalıdır ve üstelik bizim teşkilâttandır. — İyşte bu mükemmel. Becerikli bir adam mıdır?. — Yazi ne gibi? — Meselâ mahpuslardan biri ile te- masa geçebilir mi? O mahpusla benim aramda postâcılık yapabilir mi? Kadın biraz durâladı. sorra kat'iyetle kestirip attı: — Hayir böyle bir Bua keferlik düşünmek — sırası geldi. Bir kaç saniye soara: — © halde, dedim, bu garsonun ye- rini bana terketmesi lâzımdır. — İmkâni yok. Bü işte acemilik ya- par, hileyi belli edersiniz.. — Yapamıyacak ölsam teklif eder mi idim? Merak etmeyin, ben garsonluk ta yapabilirim!.. — Pekâlâ. Mademki kendinize güve- niyorsunuz, mesele yok demektir. Ya- rıntlan itibaren garsonum Gaston Van Lacerin yerine işe başlarsınıt. Fakat po- lisin müsaadesini almamız lâzım. — Ne? Bir otelde gartonluk yapmak için de Almanlardan müsaade — mi al- mak lâzım?. 1 -Otelde çalışmak için hayır.. Fakat hapishaneye girebilmeniz için müsaa - deye lüzum'var: . ve yapamaz . bana (Devamı var) uyuya: | Uğun her tarafına | *rü haçlı gönüllü bu Ve nihayet günün ? Şatlın Tunus / kıyıla- " Iğı görüldü. ' getiren donan- ş Ki deniz ve kara O Mmisliydi rm“f*eflfrı( Müvazene- e eten ise elindeki do- çak Yı !rıicih €tti. Fakat Mühim bir tlinde! n:.',, z ",q';:—üjke'ı bu k kuşalaenız, H22 e VYi n * Yıptanırsa bir daha vazile | | | | Tarih bu güzel ve asil Tunuslu kızın | Yazan; Ali Riza Seyfi ru çekerek yüzüme, bu odada ilk konu vakit yaptığı gibi derin derin baktı. - Çok yiğit bir çocuksun! Sık elimi, küçük adam, kuvvetli sık! Korkma, o el acımaz, Yiğit çocukmuşsguu.. yiğit! İhtimal kaptan bu tuhaf sözlerini daha uza- tacaktı, lâkin birdenbire aşağıki körferin kıyı- sında birkaç tülek sesi işlttik, sonra ates sıklaş- t .Kaptan Blak ilk tüfek sesinde elimi biraka rak pencereye gitti, ikimiz dışarı bakmağa bi ladık. Gökteki tam bir ayın işçığı buzlu tepeleri karlı ovaları, altımızda serilmiş duran güzel kör fezcifi gümüşlerle süsülüyor, har yanı aydınlatı yordu. Bu parlak man a fecl bir leke vardı: Soğuk buz ovasından , aç bir kalabalık gemicilerin taştan yapılmış koğuşlarına / doğru dökülüp geliyor, derin İnlltilerle — “ekmek, ek- mekt,, diye sızlanıyorlardı. Blakın gemicileri ise onlara tüfek. tabanca kurşunile karşılık vererek z karları birçok kan lekelerile kirletiyorlar ve Allahı tanımayanların ayakları — altında n bu zavallıların merhamet dilenen son çık- lıkları acı aer Allahin kapısına yükseliyor. gece- nin donuk sessizliği ve ıssızlığı içinde; ölen in- sanlarım sitemit iniltileri, küvvetli — adamların yols ve açlık hıçkırıkları titreyip — uzanıyordu. Deli gibi kaptan Blake dünerek bağırdım: tağumuz rine göre yazıldığı kabul edilebilir. güvenebilir miyim? , Tanrı aşkıma Şu zavailılara yardım — edi- O ilgisiz omuzlarını silkti: — Ben ne yapabilirim ki.. Bu kanlı, uğursuz işi — durdurünuüz! Ben sise nasıl canınızı verdimse siz de onlara ekmek veriniz! Ben bu sözü söyleyince kaptan cavap vernil- yerek durdu. Ben onun yüzüne bakarken çoktan ruhuna yerleşmiş muhteris. parlamağa hazır bir tabiat ile yeni bir Alicenablık duygusunun biribir boğustuğunu görüyordum. Bundan başka kaptan Blâk, kömür amelesine yiyecek vermek işinin pek yakında kendi adamlarını aç — birak- mak demek olduğunu da elbette — düşünüyordu.. Bu acı savaş bir iki dakika #ürdü. en gsonra iyi duygülar üstün gelmiş olmalı ki, buna işe dair doğrudan doğruya cevap vermemekle — beraber yerinden fırlayarak duvyardaki — silâhlıktan bir tüfek kaptı: Sen de şu rovelveri al da arkamdan gel; seni bir kere aldattın. bir daha aldat da iki ol- sun: Tâkin bil ki: bu, öyle peynir ekmek yemek 1 kolay bir i& değildir. Onu yapmak için kan gmek ım gelecektir. İkimiz taş merdivenlerden aşağıdaki kumsa- a indik. burada kaptan Blak, buzlu sessizlik | le derin derin çınlayan wzun bir 1sirk çaldı ve bana dedi ki Bu ıslik gemide olan arkadaşları uy lamak İçindir. Buradaki adam- olsam korkarım sanma: ama her İsi yolunda yapalım, Şimdi sen şurada arka- ma sgipor al ve ben'iİstemedikçe kendini göster- me! Sonra. kar ovasma doğru yürüyerek haykır- di: — Con buraya kel, Bik buraya gelin: herket yetlerine gitsin,. Anlıyor musunuz?.. Çabuk olu- mnuz be herifler, yoksa g&izi simdi parça parça e- deceğim! Gemiciler ateş etmok iİçin omuzlarına kala dırmış oldukları tüfeklerini şaşkınlıkla İndirdi- ler ve kaptanı dinlemeğe başladılar; AÂrtık bu gecelik yaptığımız yeter; uğur- suz tüfek gürültünüzden uykumdan olacak deği- Hm. Bu işi yarın sabah da bitirebiliriz. Uykunuz da mı gelmiyor, be herifler! Gemieiler yavaş a8 ve istömiyerek gölip onun çevresine toplanmışlardı. Kaptan kâh tu- haf ve tatlı dilleri üâb gülünç gemici küfürleri e& onları koğuşlarına döğrü götürmeğe başladı. Ben de arkadan, kimsı ye görünmem rak yürüyordun. Bir Amerlkalı gem dü, haykırdı: Kaptan, sen bu çocuktan çok hoşlandın ki, artık ona sütninelik £ > Ağzını kapa köpek n. Çocuk çocuk işte karıstyorsun? - Bu hepimizin karışacağı bir iştir, İçimiz- den bir çokları onun kunturatoyu İmzalayıp im- zalamadığını öğrenmek istiyorlar, Kaptan Blakm öfke içinda fıkir fıkır boğul duğunu anlıyordüm, Lâkin kendisini — tutuyor, korkunç bir soğuk kanlılık göstöriyordu. Yalnız sesinda garip bir boğukluk seçilmekteydi. — Ya!.. Demek bu işi öğrenmek istiyorsu- nuz.. Pek İyk.. Acaba içinizde banlm işimi o ka- dar çok merak edenler kimlerdir? Kaptanın çevresinde yirmi beş otuz kadar allâhlı gemlel vardı. Onun bu sorgusu tzerine, asık yüzlü haydutlar birkaç adım dalıa yaklaşıp sıkıştılar. Blak devam etti: (Devamı var) imdi ben ka- patr