AİZZE:9 Mlı Yazan : Nizamettin Nazij e'de şafak atmıştı. Şimdi ne yapacak- "l? Sevgilisine yeni bir cesaret vermek için söyliyecek bir söz ararken... —."d_klenııdın birini çıkardı; kızlar- Nı uzattı. Fakat dehlize çıkar a obı. soğuk kanlılıktan eser kal- * O zaman bir odaya daldı ve Mev- — ç Meni içeriye çektikten sonra; ğinı çıkar - dedi. <. Hrrasm çekti; SA şanut Giyl.. S ı.,_:"'” Kadın kıyafeti ile mi kaçı- ;Cıhıı ooolt. . Böyi €€vap bir emre benziyordu. Mev- N'n—'u. şu anda sevgilisinin kendi- _Ğ"nı.“x daha yüksek bir iradesi ol- L&ı anlamıştı. Fazla söyletmeden Üzü sırtına geçirdi ve hançerini e- tutarak, tekrar dehlire çıktı. ha pi “ceği höp böp ötüyordu. Aksi şey- Bu dehliz de ne kadar aydınlıktı! İıı:. kadar mu myakiyorlardı? Bu a:' “k“ versin, .sarayın hükümdar gecenin bu saatinde kimse tahaş ı::[ıılmua: Alt kata kadar rahat % er. .Fakat bahçe kapısını aç- Ertir Haseni gene bir telâş al- beş Ataba Barbarosun geldiğini ha —*n almaz çilyavrusu gibi dağılan kuvvetler arasından hiç kim- İl_ Harayda kalmamıştı? bunlardan biri, pekâlâ, kardeşi- Muı işgüzarlık göstermek isti- İki saat evvel salına salına gez- n&hdı şimdi gölgesinden korku- :&;' Arkasından geliyordu; :'lı etmel, Telâş etme!.. - di- A),".th'ıydı hiç kimse kalmamış.. bu gç * kadar uzanabilsek.. Nasıl olsa Tit Şalık arasında izimizi belli et- Bu SÖlü tutabiliriz. Gaha “tl" Mevlâyi Hasene bir parça tetek Tet verdi. Adımlarını genişle- H.% Sıklaştırarak büyük mermer 'hlrh,_ı bulunduğu yere ulaştı. Saray bu havuzlardan bir duvar ayı- M,n * Öbür tarafa küçük bir tunç ka- hu.:îu'hrdu. n.y *te yaklaşıyorlardı . & Sanla elini kapıya attı. tyı_k döndü, fakat kapı açılma- e Sonturlu bir külür savurdu: _llıı 'a Belli, bizi hapset - Cede de yafak atmıştı. Şimdi ne 'll "'nıg:& Sevgilisine yeni bir cesa- hq_ &a için söyliyecek bir söz arar- Ben; bir ttrafındaki taflanlar ara- leeş t oldu. Bir fısıltı - işitti- Mizaç, Hztetleri. Siz misiniz?. XBret, H Va geşE Oldu. Pakat Mevlâyi Ha- Bir Şi k'% imkân bırakmadı. Tasından 1 T atiyle atıldı. Taflanlar k bir ses geldi. Hançeri oli a::""" Ve kalkmasiyle in- Kadın telâşla 0 tarala koştu. Birada bir daha kalkmış, bit Nefes nefese; Yorsun? - dedi arı.._ "ak beni! Ben ne Y'Pîıtmı ö ““'kn' bu biliyor müsun? Betki bir kğ D ::.? Bu işler hep bu mel'u *Nnr.,,_ Beldi başımıza.. Bu Şeyht eğilip Mıhıdu, tanıdım.. Bak! Nh.’.. bir Yerde hareketsiz. duran 'uı. Sismi kaldırdı. Ay ışığı .'.“lun d..n'üym Süratına vurdu. fışkıran kanların buğusu 'de tütüyordu. &ha SNWe Yapı, Bi asa Aizze azap duyarak irkildi: — Vezir.. «—- Gördün mü? Ben yaptığımı bili- rim.. — Fâakat betbaht! O senin dostundu. — İsrar etmel. . Emirin bu sözüne tek yaprağı kı- mıldamıyan. sessizliğin tam bendisine gömülen bahçede tatlı bir meltem es- meğe başlamışmış gibi bir fısıltı cevap oldu: — Susss! Duyarlar.. Öldü sandığı vezirin hortlamasından korkan Mevlâyi Hasen onu bıraktı.. Kanlı bürnüs ve aksakal tekrar taflan- lara gömüldü. Fakat bu sefer yakasın- dan çekilmesini beklemeden hareket et- tiği. yavaş yavaş doğrulduğu görüldü: — Duyarlarsa canını kurtaramazsın.. Susss!. Görmedin mi? Hançerledin, in- lemedim bile., Ahır kapısının anahtarı beliradedir. Kapıyı açmadan üç vur., Öbür taralfta, . Artık, akan kanlar ihtiyarda mecal bırakmamıştı. Son bir gayret sarfede- rekt — Öbür tarafta Abdürrahim.. Hâmit Gamürrezem.. ve Muhammet Tantem.. Sizi bekliyorlar, - diye bildi. « Mevlâyi Hasen hemen üzerine eğil- di, Acele acele taraşladı.. Ve anahtarı bulunca, küçük kapıya koştu; üç yum- ruk vurdu, sonra kapıyı açıp — cliyle Aizzeyi çağırdı. Eğet Mevlâyi Hasen, bir iki dakika- danberi sevgilisinin yüzünde beliren değişikliği görmüş olsaydı, onu çağır- makta tereddüt ederdi. Kapı açılınca öbür tarafta, hakikaten vezirin' söylediği" gibi üç adam bulun- duğu görüldü. Bunlar boyunlarına iki- gşer kılıç takmışlar, sabırsızlıkla bekli- yorlardı. Aizze onları fazla bekletmedi. Koşarak kapıya yaklaştı. Fakat onlar arkalarından geleceğini sanarak henüz kapıdan bir kaç adım uzaklaşmışlardı ki küçük tunç kapının hızla çekildiğini ve kilitlendiğini duydular . O zaman Aizze, Mevlâyi kendisinden hiç bir zaman ümit edemi- yeceği derecede kindar bir sesle; — Alçak! - diye haykırdı -, Koşa koşa ihtiyar vezirin yanıma git- ti. Kucaklar gibi kollarını vücuduna do- ladı; yavaş yavaş kaldırdı ve sürükliye sürükliye saraya daldı. Güzel kadın fedakârlığın yarasını te- davi etmeği, alçaklığı bekliyen sergü- zeştlerin peşine takılmağa tercih etmiş- ti Devirler devirleri kovaladı. Bu şimali Afrika köşesi sayısız büyük kahraman- lıklara sahne oldu. Fakat ay ışığı hiç bir zaman korkulu harp, cinayet ve baskın gecesinde, taf- fanların yanından kaldırdığı ihtiyar yaralıyı, ıkına, sıkına, mecalsiz - kolları ile taşıyan ve ölümden kurtarmağa çalı- şan bu güzel kadını ilâhileştirdiği kadar hiç bir zaman sihirli olmadı. .. * Bu sırada Cezayirin bir haydut ya- tağı olduğunu söylemekte İsrar eden, Barbarosun bir gün gelip Cezayiri ter- ke mecbur olacağını iddia eden Mev- lâyi Hasen, işte tahtını ve sarayını terkedip karanlık bir talihe doğru at koşturmağa başlamıştı. On bin atlıya yaptırdığı fantaziyaları guruürla seyreden hükümdar, şimdi tç atlının yanıbaşında, boynu 'bükük ve korkak firar ediyordu.. ... Bu macera Tunusta tam 333 yıl sal tanat sürmüş olan Ahfas oğulları ha nedanının tarihinden 12 ssati hikâiye eder, kere Hasenin (Devamı var) — Babam hexap meselelerinde ba- na yardım ediyordu; beşinci — «ımıfa geçtiimdenberi hiç vakti olmamağa başladı. Hâkimin mantığı Hakiki bir vak'a Zengin Amerikalı mahkemeye müra- caat ederek karısından boşanmak iste- diğini bildirmişti. Hâkim sebebini so- runca izahat verdi: — Karım iki senedenberi benimle be- raber yaşamadıktan başka her yıl be- nim namıma 25 bin dolar borç yapıyor. Hâkim sordu: — Sizinle yaşarken senede ne kadar masraf yapardı?, — Takriben 100 bin dolar, . Hâkim kararını verdi: — Talâk arzunuz yerine getirilemi- yecektir. İleri sürdüğünüz sebepler ka- rmızın sizi zarara soktuğunu değil, bilâkis kürlr bıraktığını gösteriyor. Ka- rınız ayrı yaşamakla sizin sene de 75 bin dolar tasarruf yapmanızı temin et- tiğine göre boşanmak istemeniz haklı o- lamar.. Yiğitliğin şartı Hikim sordu: — Demek tabanca seslerini işittiniz? Şahit cevap verdi: — Evet, efendim.. — Tik tabanca sesini duyduğunuz zaman nerede idiniz?, — Maktulün beş metre kadar sağ ta- rafında.. — İkinci el ateşte? . — Takriben beş yüz metre mesafe- de!.. — Annem parasmı bankaya yatır- mağa nihayet vazı oldu. Fakat geno eskisi gibi şiltenin içinde saklı kal- masını istiyor?! — İngiliz karikatürü — Istanbul radyosu 9 İkincikânun Pazar 18,38 plükla dans — musikisi, 19, Safiye piyano vo keman refakatile, 19,30 Konfo- Yazan: Kenan Çinili — Melekzad Çinili ( ERKEK — KIZ ) (Tercüme ve iklibas hakkı mahfuzdur) — Numara $5 — Kavalalı Mehmet (efendi) yi - buldum Koşuya girecek biniciyim, dedim Ihtiyar adam beni bastan aşağı süzdü: gözüme pek küçük ve çelimsiz görünüyorsun evlat! Burada, Kavalalı Mehmet Efendiyi bulacaktım. Elimde bir de adresi var- dr. İki Üç kişiye bu zatı nerede bulabi- leceğimi sordum. Bana: — Ekseriya Çargşı içindeki Çnı.ırh kahvede oturur, dediler. Kıraathaneyi buldum. Burası asrf bir kahvehaneydi. Mehmet Efendi de orada idi. Kendimi tanıttım : — Koşuya iştirak edecek biniciyim, dedim , Elli yaşlarında görünen Kavalalı be- ni baştan aşağı sürdü, Sonra gülümsi - yerek: — Sen gözüme pek küçük ve çelim- sir görünüyorsun, bu işi başaracağına pek aklım ermiyor be evlât! dedi. Düpedüz itimatsızlığı anlatan cümle- sini “be evlât!,, hitabiyle bitirmemiş bulunsaydı alınacaktım. Bu hitabıniıdan şakacı bir adam olduğu anlaşılıyordu. İşi ben de şakaya vurdum: — Tipim tam bir binici tipi, daha ne istiyorsunuz, dedim. . —Orası öyle amma iyi binip binme- diğini bilmiyorum. — Bunu size her dakika isbat etme- ye hazırım.. Başka bir diyeceği: var mı? Zaten nasıl olsa, koşudan önce bi- neceğim hayvanla tecrübeler- yapaca- gım, o zaman siz de teşrif eder bakar- gınız. . Bu sözüm, Mehmet Sfendinin —pek hoşuna gitti, sağ eliyle arkama vura- rak! — Konuşmana da bakılırsa yaman bir şeye benziyorsun, dedi. Gülüştük, ve konuşmaya başladık .. Nereli olduğumu, ailemin kim olduğu- nu soruyordu. Kendisine lâzım gelen cevapları verdim. Sonra beraberce kal- karak koşuya gireceğim hayvanı gör- düm. Ve onunla koşu yerinde ufak bir tecrübe yaptıktan sonra gene Çınarlı kahveye gelip oturduk. Mehmet Efendi ata binişimi gördük- ten sonra keyfi yerine gelmişe benziyor da, Çınarir kahvenin üstünde “Çınar palas,, adını taşıyan şehrin en iyi oteli- ne yerleştim. Gece yemekten sonra da geç vakte kadar Mehmet Efendi beni yanından ayırmadı. Bana bir baba gibi bakıyordu. Ayrıldığımız zaman beni odama ka- dar çıkarmayı da ihmal etmemişti.. Otel, şirin Ve temiz bir yerdi. Rahat ve temiz bir uyku uyudum . Koşu gününe kadar, her gün munta- zaman hayvanla ekzersizler yapıyor ve atı kendime alıştırıyordum. Nihayet ko- şu günü geldi. Sabahın saat dokuzunda başlıyan bu eğlencelere deve — güreşi we deve koşulariyle başlandı. Bunları pehlivan güreşleri takip etti. Üçte de tıra bize geldi. Koşu sahası Edremidin Tavşanbayrı adiyle anıları ve şehirden beş on dakika kadar uzakta geniş bir çayırlıktı. O gün yalnız Edremidin değil, bütün ci- var köy ve kazalarmım ahalisi akın akın gelmiş bulunuyordu. Altımdaki hayvan iyi bir. koşu bey- giriydi. Yarışa iştirak eden hayvanların rans: Prf. Salih Murat (Radyo dersleri), İhepsi de güzel olmakla beraber, hakikati 20 Müzeyyen ve arkadaşları — tarafından 'Türk müsikisi ve halk şarkıları, 20,90 Ha va raporu, 20,33 Ömer Rıza tarafından a- rapça söylev, 20,45 Bay Nuzaffer İlkar ve arkadaşlar fından Türk — müsikisi ve halk şarkıları, (sant ayarı), 2115 viyolon solo. Konser Orban Borar, Piyanoda Va- lantin: 1 — Klenlavski: Obertass 2 — Tschalkovaki: Canronette 3 — Konti: Çardas, 21,15 oörkestra: 1 — Mendelssonn: Hebriden ouverlur 9 — Leoncavallo: Pallincei, fantasle, 22,15 ajans haberleri, 22,0 plâkla solo- lar, apera ve operet parçaları, 22,50 son haberler ve ertesi günün programı, 23 son. söylemek lüzem gelirse, en iyi at be- nimkiydi. Nitekim bünun, halk bile far- kına varmıştı. Kulağıma kadar gelen seslerden, ya- rışı kazanmat için bütün şüphe yalnız benim binicilk kabiliyetimde idi. Bu fikirde bulunanların ekserisi de zabit- lerdi. Bütün şüphe yalaır bendeydise mesele yoktu.. Kendime güveniyordum. Hele bu konuşmalar cesaretimi bir kat daha arttırmıştı . Koşu başladı.. Ben bütün gayretimi, atım Tütün varlığını sarfetti. Nihayet yarışı kazanldık. « Artık Mehmet Efendiyi görmeliydi. niz. Sevincinden ağzı kulaklarına varım yordu. Otele döndüğüm zaman bitkin bir haldeydim. O gece hiç dışarrya çık- madım. Mehmet Efendi ve arkadaşları odama gelerek geç vakte kadar oturdu- lar . Ertesi sabah Mehmet Efendi geldi.. Kahvede bazı eşrafın benimle görüşmek istediklerini söyledi. Beraberce aşağıya indik. Hepsiyle tanıştım. Bunlar arasın daki yağ ve sabun tüccarı Hasan Bey adındaki zat, o akşam beni, Mehmet Efendiyle birlikte evine yemeğe davet etti. | Ben yarışı kazanmakla, Edremidin kahramanı haline gtlmiştim. Bir kaç gün, Mehmet Efendi kolumdan tutarak beni kahve kahve dolaştırdı. Herkesa tanıttı. Ben böyle alayişten hoşlanacak birisi değildim. Fakat ne yapayım ki ihtiyar ve iyi kalbli adamın hatırını kır- mak istemiyordum. Çıkrıkçı köyü eşrafından (...) bey bi- zi köyüne bir öğle yemeğine davet et- mişti. Çıkrıkçı köyü, Edremitten hay- vanla bir buçuk, iki saat kadar uzak- Mehmet Eğendi, ben, atlara bindik ve köye doğrulduk. Köyde merstimle kar- şılandık diyebilirim.. Kadın, erkek her- kes bizi selâmlamıştr. Burası 90 — 100 hanelik şirin bir yerdi. (..) bey şerefimize kuzu kes- tirmiş, rakı: hazırlamıştı. Köyün ihtiyar ve genç erkekleri de geldiler. Oturuldu. Gece geç vakit döndük. Bizi brrakmak istememişlerdi. Fakat ben malüm sebeplerden dolayı kalmak istemedim. Döndük. Ertesi hafta koşular Ayvalıkta ola- caktı.. İki Üç gün evvel, Mehmet Efen- di: adamlarından birini yanıma katarak bizi yola çıkarttı. Atı da beraber — gö- türmek lâzımdı. Edremitle, Ayvalık a- rası epeyce olduğu için bir geceyi, şöse üzerindeki köylerden birinde geçirme « miz icap edecekti . İşte, bu sebeple üç gün evvelden, bir sabah şafakla beraber, Mehmet Efen dinin yanıma verdiği kırklık Ahmet ağayla yola çıktık. Mehmet Etendi koşu günü otomobille gelecekti. 'Yol muntazamdı. Bazı köylerin için den geçiyordu. Köylerde hiç eğlenmi yorduk. Akşam üstü gurupla beraber ulaştığımız, Ayvalık — Edöremit ara sındaki Burhaniye — Kemer kasabasın da bir hana indik, Burası deniz kenarın da bir kasahadır. Ertesi sabah gene yola çıktık. Akxşam üstü, Ayvalığa vardık, Burası bana İs tanbulun Büyükadasını hatırlattı. Hele Safa sahil'ndeki çamlıklarr Ada çamlık larından farksız, belki de daha güzeldi. Karşıdaki küçücük adanın şairane görünüşüne diyeeck yoktu. Burası ta- blatın bütün güzelliklerini üstünde top lamış bir yerdi. Ada beni kendisine a- detâ çekmişti. Daha Ayvalığa vardı- ğım gün bir sandalla geçerek bu kü- gük adayı germiştim. 23 Nisanda koşuya girdik. Bu- rada da kazandık ve ©o gece halk fırkasında verilen baloya beni de davet etmişlerdi. Gitmek mecburiyetinde kal- dım. Ertesi gün Melmet efendi ile oto- mobille Edremide döndük. Hayvanı Ah met ağa arkadan getirecekti. Edremit. iiler yine beni etkisi gibi «ık sık evle- rine davet ediyorlardı. Hele Çittçiler köyünün eşrafından (*) bey davetçile- rin başında geliyordu. Bir gün beni ya- nma alrp köye götürdü. Çiftliği içinde beş odalı bir köşk vardı. (Devamı var)