Hâniseler ve jikirter aa aa vaziıre kahramacrıları —— Hlaar vapurunun varife kurbanlarına — ARETİN çok yüksek bir de- “ecesi olan sivil kahramanlık nn yi Felsefesi kitaplarında incele- Ti İnsanlık örneklerinin en yücele- “hdendir ve savaş meydanlarında :sv_ı;ııı valan hürriyetleri ve sandet- Tİ için döğüşüp — can veren asker Hayanlar yanında muhtelif vazi- | ı:h'nıı buşunda noefis feragati ile ö- ağı Adsız halk kahramandurının da dedi az değikdlir. (Meçhül asker â- Mdesi) nin yanı başında (moçhül va- tidaş âbidesi) nin çok — şerefli bir Meykil vardır. Tehilkelere ve istıraplara karşı ve “ınkuıı.; ölümleri bile en mesut ya- bi ölar kadar severek cemiyet “ ve (onmn bir insaniyot uğurunda ölmek- 'a İDarot bir fazilet olan sivil cesa- | ;vu küdretli kalemi ve engin mu- | 'ln’ılı.-ı—ıı.; canlandırabilen bir edip | lamadığıma çok mütcessifim. buzün ne Sokrat ahi ŞÜK fikir kurbanlarını, ne şimal kut l!ılıımııı buz deryalarında — kaybolan u;:lu_ın-.mı.-mu ve ne de tehlikeli bir ron AYAt osnasında öldürücü bir mik- Ti g çu bile bile genç bir aske- vük hayatı nesabina — vazifesine de- zcıın ederek İki gün — zarfında kanı öü ırl' ümek süretile ölen m. Şelâm gibi moslek şelötlerini an- dak için kalezme sarılıyorum, Bu kalıramanları, bir dereceye ka | baş tarih andıktan başka, kadirşinas tlediyeler badırnlarını ebedileşti. TEn heykeller dikerler; şehirlerin a- | Saldelerine ve bazı mücsseseleri: | © İslmlerini verirler; hükümet yar- Mları yanında alâkadar cemiyetler Hanlardan biz kısmının yetlim kalan tklarına bir parmak bal kabilin- B nakdi muavenetler temin etmek î:lıı:ııı;. müsamoreler tertip ederler sapihayet hassas ve insanlyetperver narler de ara sıra bunların ruhları- Mersiyeler ve destanlar ithaf e- | '—ırşııım .ııgı,n muztlarip bir vatandaş Si 1 ile daha ziyade halkın bütün sınakaları ve hattâ çocukları ara- Nda bile gördüğümüz adaız kahra- | yaları hatırlamayı — kendime bir | Porç bildim. t Bunlar, tariliin şanlı sayfalarmda, &;I'ı—ıı._u— orla. sık sık ziyaret odilen "ni;'ıîl lade yer alamıyan ve pek stosna vakalarda cüz'i yardım- ':_m müazhar olabilen ve zaman Za- “'ııı sancak bazı içli şâlrlerin — halk 'ı" rlerinde'yeya bazı hayali hikâye- örinde aumumi semboller — altında :':».vııı:.nı moçhül insanlardır. Maa- hı:nıı teommülün ve en yüksek Ali» dist (diğergüm) düguların maya- | | Bi a ":-_ yoğrulan bu — kahramanlıklar Yük mütefekkir Paskalım dediği BİbI, hürmet ve z takdire'en ziyade ».:uıı olan cesaretlerdendir; çünkü nrl'ı'ıı dalına silik ve gizli kaldık- "l" V’.nı:*llı- tamamile ideal bir nn "Cakiyoto örnek olabilirlir. ki.:'""' yaprakları bunlar için nan- h Ve dar olmakla beraber ATA Sirüa .:Mıı sütunlarının veyahut da hal- ı'_ç:’nıhlı—nl'.':ı' acıklı — hikâyelerden Ülr 9k ahlâki misaller almak kabil. k fırtınalı ve yağ * 1011 genesinin ri büyük denizle- IIıı'lıı bir gecesi ı];ı kayalıklı bir adası — üstünde bir m:l!ı feneri bekçisi can — çekişerek eu._—’.""'"' Bu'acıklı ölüm sahnesi kar bi ada cesur ve metin karısı Me Mot )'ıl:ı" bütün lâmbaları sabaha kadar ee tutmak ve döner ışık fenerini ü ebilmek için iki yorgun çocuğu- da insani hislerine sürüklemiş ve Bct hi birçok insanları * kazadan kurtarmıştı. işçisinin karısa bu- m süratle gelen — bir tren sesini duyunca bütün so- smakasları — kaldır. Üi İstanbul kon Cerrahpaşa hastahanesinde bir saat İstanbulun en büyük hastahanesinde ... Her gün yüzlerce vatandaşın hayatı kurltarılmaktadır edildiği için, Ine- bolulu Rauf dur- madan dua ediyordu Yazan: HABERCİ Aylardanberi, İstanbulun her - türlü derdini okuduğunuz bu - sütunlarda, bir kaç günde, şehrimizin hastahanelerinden dispanserlerinden bahsetmek hiç şüphe yok ki faideden hali tayılamaz. Hastahne işi İstanbul şehrinin en baş hica derdlerinden biridir denilse mül Ba edilmemiş olur. Hepimiz, kendi: bildiğimiz bileli, insanların en hayati ih- tiyaçlariyle alâkadar olan bu mücssesele rin kifayetsizliğinden, bir çok hastaların hastahanelerde yer bulamadıklarırdan bahsedildiğini binlerce defa duymuş, ya- hud da bu acı hakikatt bizzat tatmışık- tır. Bilmem neden! Fakat “hastahane” deyince insanın hatırına evvelâ Cerrah- paşa geliyor, ve ayni derecede büyük ya- hud da daha küçük hashaneleri sonra son ra hatırlryoruz. Ben de, hastahaneleri dolaşmiya baş İryacağlım zaman, ayni hissin altında kal mış olacağım ki, evveli — Cerrahpaşayı gidip gezdim. Ve işte orada odindiğim in tbaları bu sütunlarda bir kaç gün yaza cağım: * * » Her tarafı sallanan eski bir otobüs beni ve yanımdaki arkadaşım foto Aliyi 20 di da Sirkeciden Cerrahpaşaya Bötürdü. Vakıt öğleye yaklaştığı için hastaha- nenin kapısı, sabahları olduğu gibi kala- ba'ık değildi. Kapıdan içeriye girdiğimiz zaman bahçeyi de boş gördük. Havanın soğuk olması, poliklinik için gelip de &- râsını bahçedeki sıralar üzerinde ot rak bekliyen hastaları içeride kalmıya mechür etmişti. Evvelâ, karantine odasına uğradık, burada hastalarını yatırmak için muame le yapmakla meşgul insanlar vardı, biz de aralarıma karıştık, Genç kızına bir va tak bulduğundan, sevinçinden adeta göz leri yaşaran ihtiyar bir kadının elinde tuttuğu hastahane kiğıdına baktım. Ve sıra numarasınım altı binl:üsür olduğunu gördüm. Demek bir sene içinde bu hasta hanede bu kadar vatak devretmişti. Ya ni Cerrahnasa, ayda aşağı yukarı beş altı yüz vataklık hasta kabul etmiş oluyardu. Karantinada daha fazla durmadan çıktık, arkadasım: le tatili olmadan evel poliklinik leri gezelim. sonra kimseleri bulamayız, diye israr ediyordu. Birinci katım kapısından içeri girince, * âlle geüFetini göstermişti vo dolayı Müsi; ASinm vazifesini tamamla- | oldutu yanık yaraları neticesi ola- eli Aksl takdirde çok kanlı bir fa | rak üç N | « Olacak ve yüzl 10982 senesinde yanarak batan Ge- l'iış"" zamanlarda genç öğretmen | örges Phileppar gemisinde kadınla» 'PV;IMM yalnız bir sinema filmi xey- | rın yalnız kendi kanlarını — taşıyan çük / Sen başlayan bir yangında kü- | cocukları defil, yabancı — çocukları İ & talebelerini ku: ak hususun | dahi kurtarırlarken — güsterdikleri İ ö ak kanlılık | kahramanlıkları aşafı yukarı hepi- | ____;""ını dillerde destan teşkil ede- | miz gazetelerde nkuduktu. | kaşgatlar büyüktür: bütün çacıklar gee Doti ü Yarlğa | Wnnmn hoca almış Dr. Rasim ADASAL eli ——— .. —— .rima | Birden bire kör olan gözgeji tedavi evvelâ kulak, boğaz, burun muayene oda sının önüne gelmiştik. Fakat ya muayene günü değildi, yahudda iş bitmiş, kapalı duran kapıların cıvarında sıra bekliyen tek bir hasta kalmamıştı. Halbuki bira- ötedeki göz kliniği ö- nünde bir yığın kalabalık görünüyordu. Ufak çocuklar, — kadınlar, erkekler l kapının önüne dizilmiş sıra beklemektey diler. Hepsinin aym — ayrı yüzlerine bak- tım. İçlerinden yüzde doksanının gözle- rinde muhtelif gayrı tabillikler vardı. Ki misinin göz kapakları, kirpik yerine ya- ralarla kaplanmış, kimisinin gözlerinin i çi bir kan çanağlına dönmüş, kimisinin de bu uzuvları rengârenk sarğılarla sanl mıişti. Kliniğin önünde bekleşenlerden başka içerde muyene olanlarım yekünu da bir bayli idi. Doktorlar, asistanlar, tibbiye talebeleri, hastabakıcılar hastaları sıra sıra oturtmuşlar tedavi etmekle meşgul- düler. Burada her kes işiyle uğraştıkları İ- Çin, bize dikkat eden bile olmadı. kapı- fm ağzında bir kaç dakika durup vazi- yeti seyrettik... Orta yaşlı bir kadın, doktorların ö- nünde tedavi edilen çocuğunun etrafında heyecanla dolaşıyor, muhakkak ki, hasta dan fazla ıstırap çekiyordu. Biraz ötede, köylü kiyafetli genç bir kız vardı. Zavallının yara içindeki gözü ne pansıman yapılıyordu. Odanım diğer bir köşesinde de, ihtiyar bir kadın, tamamen kör olan gözleri kendini muayene eden doktora yalvarı- yordu: — Senelerdir dünyayı göremez oldum Aman doktorcuğum, ne yaparsanız ya- pınız şu gözlerimi açıtız. Hiç olmazsa havatımın son seneleri ni dünyayı görerek geçireyim... Genç hekim, tatlı bir sesle ihtiyar ka dını teselli etti: — Merak etme nine, seni ilk boşalan yatakta yatırıp, gözlerini açmak için e- limden geleni yapacağım. Fakat belki bir ameliyat lâzım olacak, buna itirar etmez Sin Ya.. — Söyledim ya oğlum. Ne isterseniz yapınız. Hiç bir şeyi Lügatnâmei Zâhir TÜURK BIEMDE GN MÜL”'TAMEL. İşere ae rüzeke Bt (dağlıç) - * l 'Tam bu sırada, odanın başka bir kö şesinden kulağıma hafif bir ağlama sesi geldi. Hemen otarafa baktım. Biraz evvel tedavi edilen çocuğun etrafında dolaşan kadın, yavrusunu kuçaklamış, bir taraf tan sessiz sessiz ağlıyor, bir taralftan da: — Doktor beyler, Allah razı olsun, yavrumu iyileştirdiniz. Ebediyen minnet tar kalacağım size, diye söyleniyordu. Döktüğü göz yaşları memnuniyetten di, fakat böyle manzaralar ne de olsa in sant mütecesir ediyordu. Muayene odasın da daha fazla durmadan, yine dışarıda bekleşenlerin yanına döndüm, Kapının ağrında ayakta durup sırasını kolliyanlar dan başka, koridor boyunca uzanan tah fa sıralar üzerinde oturanlar da vardı. Bunlardan; öksüz çocuklar gibi bBöoyhünü bükmüş, kıpkırmızı gözlerinin etrafında ki kirpiksiz kapaklarını mütemadiyen a- çıp kapıyan genç bir adam nazarı dikka timi celbetti. Yanma gittim: — Geçmiş olsun, hemşeri, dedim. 'Teşekkür etti ve sonra bu da kim di- ye garip garip yüziüme baktı. Ben hiç boz madan yine sualimi sordum: * — Nedir senin derdin böyle? O zaman içini çek — Bilmiyorum ağabey, dedi. Ben 1- neboluluyum. 3 ay kadar vyel memleket te bir gün birdenbire gözlerime kan bastı sonra iki le kör oldum. Artık hiç bir tev görmüyordum. Deliye döndüm. Eli- mizdeki, avucumuzdakini sattık, savdık İstarbulz geldim. Simdi üç aydır bu has tahaneye gidip geliyorum, gözlerim açıl- dı. Hattâ sağ gözümde hiç bir şey kal. madı, yalnız sol gözüm biraz daha hasta doktorların söylediğine göre, bir aya ka- dar iyi olacağım. İsminin Rauf olduğunu söyliyen İ- nebolulu genç, derdini anlatırken devlete, hastahaneye, doktorlara mütemadiyen dya edivordu. Zavallı genç iyileştiği için o kadar mem nun, kendisini tedavi edenlere karşı © ka dar minnettar ki, bunu söylüyor söylü- yor bitiremiyordu. Fakat, nihayet onun da muayene sı- rası geldi. İster istemez yanımdan ayrıl- dı ve odaya girdi. Fotografçı arkadaşımla ben de, has- tahanenin göz kovuşlarını gezmek için, hemen on adım ötesindeki kaprya dogru yürüdük. I (Mabaadı yarın! uşuyor El çektirmek (işten) Va %ı Y3 Cerrahpaşa hastahanesinin 'bir kasmı ve İni kastakanenin göz kliniği öründe bek leşen hastalar | Tacih diyoe ki: TEmirin son lAütfu ! O SMANLI padişahları, yurtda hu sur ve sükünun en İyi şartlar ve şekiller içinde yerleşmesini — te- min etmek için yapılması lâzımgelen şeyleri yapmıyor, alınacak tedbirleri hazırlamıyordu. Çünkü, halka ehem- miyet vermiyor, milleti dalma “ecir,, ve “esir,, padişah bendesi olarak gö- rüyordu. Vatan çocukları ve Osmanlı bü- kümetinin hudutları içinde öturan- lar, keyfi buyruklar, karakuşu hü- kümler ve nihayet zulümle, istipdat. la idare ediliyorlardı. Padişahın ve adamlarının kanunları, — nizamları, işkence, istipdat ve kamçı idi. Millete, vatandaşa refah, saadet ve rahatlık imkânları verecek kanun lar, nizamlar, yapmak, ne “devletlü, sandetlâ — padişahi âlempenah &- fendimiz hazretleri,, ne de — devlet makinesinin mekanizmalarını elle- rinde tulan ve işleten sadrazamla- rın, “vüzerayi — kiram — hazeratı,, nın, ne de “semahatlü,, — mollaların aklınma geliyordu. Bu haller, bazan halkın canma: —Tak! Der, zaman zaman yurdun mühte- Hf köşelerindeki kabileler, aşiretler ve (beyler) ayaklanarak, isyan bay rağını açımakdan geri kalmazlardı. Bunların bir kısmı, rahat ve hu- zur talebilo ayaklanırlar, hükümet- ten şefkat, merhamet ve alâka ister» ler, adalet rica ederler; bir kısmı da, kendilerinin halkı ezmelerine, eziyet etmelerine mani olunduğu için, men- faatlerine dokunulduğu için ayakla- nırlardı. Bunlardan birisi Dürzü roislerin den Fahrettinin oğlu Emir Aliydi. Emir Ali uzup yıllar, Osman oğul- Tarile aşık atmış, boy ölçüşmeğe sa« yaşmış, Osmanlı hükümetini bir hay- H meligul etmişti. 1684 de, küçük Ahmoet paşa, ordu- gile Emir Alinin üzerine yürüdü. Sa- vaş çok feci oldu. Eski — bir tabirle kan gövdeyi götürdü. Ve harp Emir Alinin yenilmesile bitti. Ordusu pe- rişan oldu. Kendisi de yaralı bir hal- de meydanda kaldı. Yarası ağırdı. Yürümeğe, kaçma- Ba takati yoktu. Barsaklarına üven- dire sokulmuş gibi acılar içinde, kıv ranıyor, yaralılar arasında inleyip duruyordu. Bu sırada, deli Hüseyin adında bi- ri yanma yaklaştı. Bu adam Şam Yeniçerilerindendi. Evvelce Emir A- Tinin birçok lâtfunu görmüş, ihsan- Tarma nall olmuş, birçok parasını al- mıştı. Emir Aliyi yaralı, perişan bir hal- do görünce dedi ki: — Nasıl olsa ele geçecek, bu halde buradan kaçamıyacaksın. Senin ba- şın İnsana deylet ve saadet getirir. Bir başkası bu sandete ermeden, mü saade et de, mübarek başmdan ben istifade edeyim. Emir Ali kesik kesik sordu: — Başımdan nasıl — istifade ede- (Lütlen sayfayı çeviriniz) Hüseyin Rüştü TIRPAN