İ BERNA N — 1937 Parisi tethiş eden cani d (asap Vay postası /dman Üip ense görünce ateş edip öldür- me arzusuna dayanamıyordu i Vİ tedhiz eden korkunç kati) Bia cinayetleri etrafında şim- Ne birçok yazılar yazılmış ol- ay rabe bunlar hep işin tahki- Ni #sma ait olduğu için Vayd- ig, Blediği cinayetlerin neler ol- Kl en müphem kaldı. Biz, bu aş Vaydmanın bu korkunç fa- anlatacağız. ..ş e en müthiş katillerinden #üphe yok ki Landrü'dür. Fa- 4 man tipik bir katildir. Lan- a kadınları, nişanlanmak be- me €vine celbeder, öldürürdü. Si ise, kurbanlarını hep zen - Si kadınlar arasından seçiyor. X kurbanların cesedini, biline- yn ortadan yok ediyordu diy zehirliyor, ya dn uykuday- Yordu. Vaydman ise revol İ iyor, ika Yakalandığı zaman he şe yi İnkâr etti. Vaydman ise ak- Mi birden anlattı, itiraf et- Me, Vaydmanm garib bir mera- > se... Bütün kurbanları, en- Mm parçalamak sure- or. Hiçbir şeyden mütoes- im Yor, hiç bir göyden çekinmi- el ibr şeye tahammül edemi- NEM ve kafatası. Bunu görül e bir kurşun sıkmak, del- İşitilmemiş. Yalnız, güzel Börünce onu boğmak hırsın- İni kalamıyor, Tabibi adliye iri söylediği gu sözler dikkate değer: “Doktor, boğup öldürmenin bu kadar güç olduğuna ihtimal vermemiştim...,. Kaybolan bir dansöz Geçen Lemmuzun bidayetinde, Ame- rikadan Şerburga gelen ve rıhtıma ya aşan büyük bir transatlantikten yir- mi dört yaşlarında, esmer güzeli, şık bir kadın indi: Jan dö Koven.. , Bu güzel kadının yanında teyzesi Ida Şekhaym bulunuyordu. Her ikisi de Paris sergisini ziyarete geliyorlar. dı. Jan, sanatkâr ruhlu zeki bir kadın. dı. Nevyorkta, balet senaryoları yazı yor, dans dersleri veriyordu. Birçok kere sahnevw» çıkmış ve muvaffak:yet le kazanmıştı. Paris onu teshir etmişti. Muvasala. tanın İlk günlerinde dostlarından biri- sine yazdığı mektupta “Paris hayatı beni hayran etti, sa- na çok iyi haberlerim var: tiyatro mültezimlerinden birkaçmı gördüm. Bunlardan birisi, büyük tiyatrolardan birinde dansetmemi; bir diğeri balet. lerimden bazilarını göstermemi teklif etti, Teyzemle beraber küçük ve gü ze) bir otelde oturuyoruz..,, Diyor. ... Temmuzun 21 inci günündeyiz. Hosman caddesinde, büyük bir ctelin Ambasadörün büyük salonunda. Bir - ok müşteriler geniş koltuklara otur- müşlar, ya gazetelerini okuyorlar, ya da girip çıkanları seyredivorlar. Bu EYER, şik giynmiş, güzel NN KAHRAMAN KIZ nz —— çehreli bir delikanlının dalgın dalgın güzele okuduğu görülüyor. İki yabancı kadm; biri yaşlı, diğeri genç, geliyorlar, yanmdaki koltuklara oturuyorlar: madam Şekaymla kardeş kızı Jan dö Koven... Tiyatro bileti alabilmekte uğradık- ırı müşkülâttan bahsediyorlar, Bir - denbire, yanlarındaki oturan delikan- lı kalkıyor, ingilizce şu sözleri söylü- yor: — Arzu ederseniz hizmetinizde bu- lunabilirim. Fransızca bildiğim için herhalde size yardımım olur. İki kadın biribirlerine bakışıyorlar, Acaba bu, müşteri avına çıkan bir ti- yatro simsarı MI, yoksa hakikaten kendilerine yardımda bulunmak isti - yen bir centilmen mi?.. Yahut mâce- ra pesinde koşan, genç kızı gözüne kestiren bir serseri mi?,, Hayır! Delikanlı bir centilmen. Hali ve tavrı kibar. Konuşuşu, söz söyleyişi cidden nazik. Bu haliyle ev- velâ genç kızın, Sonra yaşlı teyzenin hoğuma gidiyor. Bir aralık teyze, yan- larmdan ayrılmak mecburiyetinde ka- İyor, Avdetinde ne görse beğenirsi- niz? İki genç, sanki kırk yıldır biri- birlerini tanıyorlarmış gibi samimiyet le konuşuyorlar, gülüşüyorlar, şakala- şıyorlar... Teyze, oturdukları ötelin kapısm- dan girerken genç kıza soruyor: — Kim bu adam?. — Yalnız ismini öğrenbildin Ee- by... 23 tenimuz cuma günü buluşmak için sözleştik. Yaşlı teyze bunda bir mahzur gör- Yaydmanın ilk Murbanlarından dans öz Jan dö Koven'in den biri, cesedi araştırılır: en miüyor, Çünkü Amerikada genç kızlar, flört yaptıkları delikanlılaria dans yerlerine, tiyatrolara giderler, geç va kitlene kadar beraber gezerler. Sonra İ kızım İffetinden, ciddiyetinden emin, Genç, güzel bir kavalye buldu. Gezsir eğlensin. Yabancı memleketlerde te - sadüf olunan bu gibi centilmenlerjn çok faydası da olur... Ertesi gün Jan sergiyi, büyük ma- gazaları dolaşıyor. Teyzesile saat 18 buçukta Ambasadörde buluşacaklar. Teyze; biraz geç geliyor ve Janı bu- lamiyor. ük gromlardan birisi: son resimler ve bulunduktan sonra... — Matmazel, bir mözyö ile be gitti, Diyor, Yaşlı kadm, bunu bir luğa hamletıniyor ve bir tanıdıj beraber tiyatroya gidiyor. Gec oteline or. Genç kızın henüz mediğini öğreniyor. Ertesi günü, genç kızın yat boş görünce, telâşa düşüyor. Otel sonumu çağırıyor, soruyor. Garso — Dün akşam kodak makinesi ve “Sen Klü'ye gidiyorum., dedi. ( gitti. Başka bir şey sövlemedi. KAHRAMAN KIZ 119 na aradığım bu aşk hakikati, an Beni teshir ediyor.. Sev- ii .Hayır! Hayır, yarabbim! My Annaiş muvaffak olursa, bu genç Paye, bir daha görmiyeceğim, onu w- m Onu unutmak İstiyorum! * başını eğmiş ellerini birleştir. i kadın ciddi bir sesle: yin Kont, dedi, bana korkunç şeyler iniz, Demek ki benim yüzümden ty bir insan oldunuz! Bu suretle LO *dilen bir aşka, benim vaziyetim- İk, vim mevkiimde ve, bunu söyleme- ediyorum, İçimde çarptığını A Sa kalbi taşıyan bir kadın, an- Şekilde cevap verebilir. Halen çehresi bembeyaz kesilmiş- Sn bir nevi dehşet “ içinde, de- vi DBincsi ebedi bir veda, ey bip veda ki, artık biç bir zaman Wi, , Yerde, benim vicdan azabım olan . & hicabınız olan ben biribirimi- Li Lou Ben, size bu cevabı fakat siz dö Şale dizleri üzerine dü- Sildi, Düşes koltuğunda oturu nb dudaklarını, kontun tam RR bi, değe; sekmiş gibi yaklaştırma- İraz eğilmesi kâfi geldi ve göz Ayni zamanda bir ihtiras hayali- vaa dikerek mırıldandı: m kinci cevabı, yani mümkün olan Sevabı, size ve bana ie olan yn Sevübr size vereceğ'm.. Aşir ve ihtiras deniz çır Bale, çılgın bir şekilde ona doğ tini uzatarak, inler gibi ba De Tüman?... N Mn gn da, Şalenin duyduğu Mi em yas içinde titremişti. Ce- “ğa Tam bu anda kapı â- > Sen ya me haber verdi: Uâzardan gelen haberci! Düşesle könt bir anda ayağa kalk- mışlardı, öğrenecekleri şeyin heyeca- nından soluyorlardı... Hademe dışarı- ya çıktı ve bir ağam odaya girdi... Şa- leyle düşes bir dehşet çığlığını güç zâptettiler; onlara doğru ilerliyen bu adam Rişliyöydü! Bu Rişliyö değildi! Sen Priyaktı! Düşes dö Şevrözle kont dö Şale kardi- nalin kılığına girmiş olan Sen Priyakı görünce dehşete yol açan bir hayret duydular. Şale, ileriye doğru iki seri adım atarak bağırdı: — Kimsiniz mösyö? Burada ne arı- yorsunuz? Ve ne diye sen Lâzardan ge- len bir haberci olarak kendinizi tanı- tıyorsunuz? Sen Priyak soğuk bir tavırla cevap verdi: — Çünkü oradan geliyorum. 'Tüt- fen beni dinleyin, kont cenapları ve siz de öyle, madam. Şüphesiz. beklediğiniz ben değildim. Üstelik, beni, başkası- nın Üzerinde gördüğünüz elbiseyle gö- rüyorsunuz, Şüphesiz ne demek istedi- gimi anlamıyorsunuz. Fakat şimdi an- Uyacaksınız. Her şeyden evvel şunu bilin ki, buraya gelmekle kellemi koltus ğuma almış oluyorum, nitekim siz de, mösyö, Kardinalden gizli bir randevu isterken ve sir de madam, bu randevu- nun neticelerini beklerken hayatınızı tehlikeye atmıştınız. Şale dişleri arasından bağırdı: — Sizi, ileriye sürdüğünüz iddialar dan... . Sen Priyak onu bir jest ve bir keli me ile durdurdu: — Dinleyin!... - Düşes ve kont ürperdiler. Bu ada. mun çehresi bembeyaztı, Onda, hiç bir maniye aldırmıyan ümitsiz hareketler ve tavırlar vardı ve onun halleri dehşet tevlit ediyordu. Şale tekrarladı: — Kimsiniz? ' — Baron dö Sen Priyak, Anjeli a- — Merak et:neyin. Ben sağ kaldık- ça, dünya gülemiyetektir. Raskas, Sent Honore sokağındaki manastıra doğru koşmağa başladı. İki sebepten dolayı sevinç içindeydi: Ev. velâ, Korinyan ölmüştü; sonra da, âle nap bir şekilde affedilmişti. Hem koşu- yor, hem'de kendi kendine şöyle di- yordu: — Vakıa, Trankavelin iblisliği ba- na iki yüz altını kaybettirdi. . Binacn- aleyh parasızim. Fakat, baş rahip mu- avinine götürdüğüm bu mektup şüp- hesiz, kursağımı doldutmamı temin edecektir. Nihâyet manastıra vardr. Bâş rahip muavini mektubu okudu ve gülümseme. ğe başladı. Raskas sevinçle mırıldandı: — Anlaşılan her şey yolunda gidi- yor, Baş rahip muavini, hep ayni müte- besim çehreyle, ona, kendisini takip etmesini söyledi. Uzun koridorlardân geçtiler. Bit mez tükenmez merdivenleri indilet. Bir aralık, Raskas, iki iri yarı rahibin de peşlerinden geldiklerini gördü. o Niha. yet, nemli bir yer altr koridoruna gel- diler. Baş rahip muavini demir hir ka- Pp'yı açtı ve her zamankinden daha se- vimli bir sesle: — Girin! dedi, Raskas «siyah bir delik gödü. Deh- get gözlerini faltaşı gibi açtı. Süratle geriye döndü. Fakat iki iri yarı rahip, onu yaka paça ederek, siyah deliğe tuk- tılar ve kapı şiddetle kapandı: Raskas, manastırın hapishane höcresindeydi... Raskas, bu höcre hakkında, onu sık sık ziyaret eden Korinyandan bir hayli malümat duymuştu. Binaenaley* ciddi yetine rağmen akıbetinden eraniyet his- setti ve Korinyanın anlattıklarını batır- Yamağa çalıştı. Bazan bir kahkaha atı- yor ve her nasılsa dışarıya çıkacağım ve tekrar kardinalin itimadın: kazanava” ğını kendi kendine söyliyerek, kendisine emniyet telkin etmeğe çalışıyordu. Fakat biraz sonra anladı ki, kendisi- ne telkin etmeğe çalıştığı emn! men, dehşet kendisini sarıyordu. denbire, dişlerinin biribirine çarptığı ve soğuk bir terin, saç göklerine sızdıfı- nı hissetti, Çünkü bu höcre, Kor'nya- nın birçok defalar tasvir ettiği höc in anlattığı vakıa pek rahat değildi. fakat ne de Si tahammâl edilir bir haldeydi ve küçük Yir pencere tarafından aydınlanıyordu. Halbuki burada der'n bir zulmet ve kor- kunç bir ünet vardı... Adeta bir me- zardı, bura: Raskas bir köşeye sığınarak başını elleri arasına almış, korkuyla mücadele etmeğe çalışıyordu.. Bir aralık kapının süratle açıldığını ve kendisinin düşmüş *n daha dü pek farklıydı. Ral olduğu bu deliğe bii nü duyar gibi oldu. Başını kaldırdı, fakat b'r şey göremedi. Şüphesiz bu bir hayaldi. Dehşeti onun kulağma bazı muhayyel gürültüler sızdırmağa başlamıştı. Muhayyel gürültüler mi? Hayır!... Hayır!... Yanında korkunç bir sefes onu Ürpertti; Saçları, birdenbire, #iken diken oldu ve ayni zamanda tam yanında bir ses söyle dedi: — Raskas öldü. Raskas titriyerek mırıldandı: —Öldüm mü? Ben öldüm mü?.. Korkunç mezarın içinde bir dehşet hıckırığı duyuldu ve meçhul ses devam etti: — Raskas öldü; onun her zaman ta- Hİ vardr; bu sefil bir kılıç darbesiyle öl- dü... Fakat, bedbaht ben, kimbilir beni burada bekliyen ölümden evvel ne kor- kunç işkencelerle karşılaşa:ağım?. Çün bü burası edebi mahkümların höcresidir ve buradan ancak mezarlığa gömülmek Üzere çıkılır? Bu zulmetler içinden yükselen bu ölüm sesinin tevlit ettiği delişet içinde, Raskas korkunç bir çığlıkla doğruldu. Ellerini uzattı ve bağırdı :