21 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

21 Aralık 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

tdeli yarım saatlen fazla bir za hpaSEStiği halde başını ya bir, ya- N:im defa çevirmişti içeri.. Mü- Ha Jen dışardaki koyu karanlığa »: Slra bir kibrit gibi hışırtılarla "ah“"'" istasyon ışıklarına bakı- e:”hnlmandı beş kişi idik Ben |tu,, "tisime başka hiçbir şeyle meş ğ , bu adamı tetkik ediyor- N o'bld üç yolcunun ne - yaptıkla- hhi Tmemekle beraber, sağlam bir Onların da bu adama, — camın ti adama baktıklarını tahmin ga düm, Yandan elmacık kemikleri Nü n fazla sivri — görünüyordu. SAN iri idi ve suratının derisi al- Hy, ' boymuna doğru üdeta balik u idi: Birçok — rüzgârların yalayarak estiklerini ve bir lerin vu derinin üstünde a- düşündüm. ti zifiri karanlığa bu ka- bakmayı da anlamıyor- h EĞer moram çınarların sesini din İşte biz dedişarı bakmadan dinliyebiliyorduk. Demir teker Taylar üstünde — süründükçe u zımparalı musiki, bu çı- b © bu korkunç sesleri yanında kalıyordu. Vakit vakit pencere- ila ve vagonun pedavraları- ğ _ş:i Bir bez gibi yapışıyordu dal- Ü,,, © Zaman, dışarıya bakan adam geri geri çekiyor, sakınıyor- “Utokların ALRA &"li tam kapalı idi. $i18 16 3 kh doğru boynu ağrıdı, başı- el 'a Ykaya bilkerek amudufikarisi- Üa Giti. Nihayet bize doğru bek- , “Yî #mulmayan bir sesle: | &'_,dc hızlı gidiyoruz! h. !' | < )| Nu? le cevap vermeyi ötekine bı- Sustu, sustuk, k da var. Kalorifer yanmı- Eğilerek elini sıranın altına | qm.. Kıskançlık ığ"*m önünde oturuyordu. Tren ha | t“ülnunı bir ferahlık gelmiş- la ortaya sepetler çık enin önündeki adam da kü- Üre Üzci çantası çıkardı, içinden Pa (40) luk rakı aldı, portatif İ p Üstüne koydu / B.T“ı türlü vakit geçmez . t—q İ İYice anlamıştım: İki küçük iki parlak lâmba yanı- ÜÜyük bir ağzı vardı. Bu ağzın bir sıra kirli ve çürük diş Dudakları bir gazete kâ- beyazdı. oh! Bu rezil içkiyi icat NW 'ı-uı olsun! FAŞ £ s,:klmı dökülen peynir tane- Kötk; - * kocaman ellerile silmeğe x:!?ıhı AA U, üeü da karmızı İstanbul- x"ı 'diniz? B& birader? Ne yapa- 'N:';_!hmı taze gelini kolun- B Tuzlucaya sürükliyecek “—q h"“”neıhım koynundan he 7 çocuk! Ona evlât gibi h —.ıı.u | Z'f daşımıza beş — küğıt Ç, Fün lan Tuzluca varidat me İabeyı BAA ettiler. Olmaz olaydı wkn! he yaparsın ? Kanu | N,._“- Şark hizmetini biran e ğ lâzım. Yaş altmışa gir- h.“' haydi bakalım. sark hiz 5::,? *) deselerdi daha fena ol- ı Onu da savuştura- lm dedik. Gençlikte ne olacak? Topu topu iki sene! Gözümüzü açıp kapaym ca geçer! Görünüşe göre ferah ferah kırk beş yaşmda vardı. Sakalında beyaz teller yarı yariya idi. — Şimdi anamın yanında o da bi- raz gelişir, dünyayı anlar. Ben de ha- zır, taze, tatlr bir kadın bulurum av- dette.. Kadehi doldurdu. Su falan koymu- yordu. Ve rakıyı, bu adam, ilâç gibi, bindenbire gırtlağına boşaltıyordu. — Size yalnız son sahneyi anlata- yım istersenix dedi. Eski karımın son ı sahnesini!.. Gene ses çıkaran olmadı. — Köşede oturan ihtiyar, kuşaklı yolcu — zaten iki saatten beri, başını köşeye daya- Muş, ağzını açmış, uyuyordu. — Zaten şüpheleniyordum. Be., Gü zeldi de kaltak! Bir teni vardı ki gör- meliydiniz.. Duru beyaz, tüysüz ve da- ima hafif bir ter tabakasile örtülü.. Yerinde oynadı, ayağa kalkarak pal tosunu altına yerleştirdi, avucuyla bı- yıklarını sildi. — Seviyordum. Ön sene beraber ya- gadığımız, bir gece bile biribirmizden ayrılmadığımız halde, hâlâ dün evlen- miş gibi seviyordum. j Ama o boni sevmezdi, Suratı daima | asık dururdu. Son günlerde bir boya üdeti çıkar- dı. Ah! Geliyorum akşam üstü, bizim- kinin dudakları kıpkırmızı! Ayol bu ne? Gülüyordu. Boynuma sarılryordu. Gevşiyordum. Sonu yarın İlhan Tarus Olülerin izdivacı | Çinde çok garip bir merasim varcdır: Ölülerin izdivacı... Bazan iki sile, ölen gocuklarırın izdivaç merasimlerini bir- likte yaparlar. Sebep? Öreki- dünyada yalnız kalmamaları ve müşterek bir ömür (!) sürmelerini temin etmek .. Çinden avdet eden bir seyyat, bu garip izdivaçlardan birini şu suretle an latıyor: “Genç kızın tabutunu akrabaların: dan, dostlarından mürekkep bir kalaha- lhık takip ediyordu. Önde bir muzika heyeti ile küçük bir«ocuk yürüyurdu. Elinde küçük bir kırmızı bayrak — tutu- yor, ve yolu gösteriyor, bir gün evvel, delikanlının ailesi şöyle bir — davetiye kartı almıştı: “Geliniz, kain pederiniz sizi bekliyor.... Ve herkes, nişanlınım mezarına gel- mişti. Kızın cenazesi merarlığa gelirke bir gürültüdür koptu, herkes bağırıyor, mızıka çalıyordu. Delikanlının mezatı açıldı, kızın ta- buytu yanına kondu...,, Haberin deniz ve macera romanı: 30 Şikâyetler, temenniler : Dev'et Demiryolları Yedikule atölyesinde Bir kısım işçiler iyi İmtihan edilmeden mi alınmış ? Etyemezde sahil sokakta 1 numara İr evde oturan ve devlet demiryolları Yedikule atölyesinde tesviyeci ve mo- törcü 18045 sicil numaralı Şükrü Üçpı nar matbaamıza gelerek şöyle bir hâdi seden bahsetti: “— Bizim atölyede çalışanlara bay ramlarda devlet lemiryollarında maa aile seyahat için senede iki defa permi verirler, Bu bayram ben de ailemi gör mek üzere Eskişehire gidecektim. İsti- yenlere permi veriliyordu. Usta başı- mız Ali Aliden permi istedim. Bana ver miyeceğini söyledi. İdarenin verdiği bu hakkı niçin benden esirğediğini sor- dum. Keyfinin öyle istediği cevabını verdi. Bayramda paramla Eskişehire git tim. Yalnız orada bir mazeret çıktığı için vazifeme dönmekte iki gün gecik tim. Bayramın dördüncü günü yerine altıncı günü atölyeye geldim. Bu defa usta başt bana iş vermedi. İşsiz kalma cezamın kaç gün olduğunu sordum.” Beni külür ve hakaretle kövdu. 'Tabii hakkım: arıyaağım. — Fakat benim nazarı dikkati celbetmek istedi Bim bir nokta var; Atölyemize geçenler de imtihanla bir kaç tesviyeci alındı. Bunlar arasında bir eğeye sap takma sıtir beceremiyen adamlara birirtci sınıf tesviyeci payesi — verilip 80-90 liralık maaşlara geçirildiler. İşin garibi bu bi rirti sınıf tesviyeciler, iş öğretelim di ye bizim yanımıza verildiler. Bir ki se nelerdenberi ikinci sınıf işçiyiz! Madem ki bunlar birinci sınıf işçilerdir, niçin bi- zim yanımızda sanat öğrenmiye ihtiyaç Tarr var, Eğer birinci snef değillerse ken dilerine neden 80-90 lira maaş verili- yor. Bu işçileri imtihan eden usta başı- dır. Onun imtihanımndan geçen ve onun tarafından deretelendirilen yani birinci sınif sayılan bu İşçiler eğer tekrar başka bir heyet huzurunda imtihana çekilir- lerse hakikat meydana çıkar. Böylece idare bir çok adamlara lâyik olmadıkları derece ve maaşı vermekten kurtulmuş olur kanaatindeyim.” HABER — Okuyucumuzun söyle- dikleri dogru ise, vaziyet tetkik edilme ğe değer mahiyette görünmektedir. Al4 kadarların bu hususta nazarı dikkatle tini çekeriz, HABER İstanbulun en çok satılan hakiki akşam gazetesidir. İlânlarını HABER'e verenler kâr ederler. Kapı yoldaşlarım bana neler anlattılar Çamaşırcı kadın diyor ki: Anamdan hizmetçi doğmadım, kızım.. Dedelerimiz zenginmiş ama paraları bize yetişmemiş Röportajı yapan : Neriman Birar yüzümüz güldü.. Ok dedik, daha iy? günlere kavuşacağız.. Sen misin bunu söyliyen.. Herifin biri dükkânımın yanma daha büyük bir sermaye ile koca bir bakkaV'ye açtı. Gün geçtikçe işim bozuldu. Sonunda kepenkleri kapadık... Çoluğu çocuğu akrabalarımın yanına brrakarak soluğu İstanbulda aldık, İs- tanbula gelenler, memlekete altınla dö- nerlerdi. Amma ben gelince kaldırım. lar taş oldu. Orası senin burası benim, dolaşmadığım, iş aramadığım yer — kal- madı. Kapıcılığı elde edinciye kadar dünyanın kaç köşe solduğurlu iyice öğ- rendim. Gün oldu, yattığım, handa hemşeriler bir lokma ekmeklerini bile bana çok gördüler, — Kapıcılığı nasıl buldun?. — Tesadüf. .Bundan evvel başka bir apartımanın kapıcısı idim, Kör taf be. büyük bir Bürültü kopardılar. Bu hâabersiz dar- ni orada da gelip buldu. Apartıman sa- tıkdı. Yeni mal sahibi iltimaslı birini yerime koydu. Sips'vri kaldık me: gene ortada,, İşsiz dolaştığım günlerin acısı- hâlâ içimdedir. Bir gün aklıma apattı- manın ilk sahibi, benim eski efendim geldi. Gideyim şuna da, bana bir iş bul- sun, dedim. Gittim, yalvardım. Ö araya giri$ ve burasını buldum. Bana kalsay- dr daha çok dolaşırdım sokaklarda.... — Bari buradan memnun musun?. — Memnunum kızım! Elhamdülillâh beş on kurüş ta arttırıyorum. Bir kaç se. ne daha buralarda kalacağım. Ondan sonra., . — Sonra ne yapacaksın?. — Kasabama gideceğim. Toplayabil. diğim para ile ben'm ozağıma incir di- ken adamın dükkânı yanıntda ben de bir yer açacağım. “Bak para ihsana 'neler yaptırıyot?.,, diyeceğim.. Bu konuşmalarımıza kırk beşlik- bir kadın da yetişti. Başmda siyah bir ör- tü, arkasında ince, &'yah bir müanto var- dı. Mantonun göze çarpan bir yerindeki yamanım iplik renği atmıştı. Her biri birer dolmaya benziyen şiş parmaklı, pürtekli ellerin — uğuşturuyordu. Bu kadın ayni apartımanda avukat (...) - lerin katından iniyormuş.. Çamaşırdan çıkmış, adırım Şaziment olduğunu kapı. cının hitabından anladım . Bununla da ahbaplığı ilerlettik.. A - yak üstü dertlerini dökecek bir yer arı- yorcolacaktı ki daha cümlemi tamam. lamrıya fırsat vermeden anlatmıya baş- daldıi — Ne yapacaksın kızım, dedi.. Ök- süzlerim var, Buraya hergün gelir, yemeklerini pişiririm bulaşıklarını yı. .-. ' g karım. On beşten ön beşe de tahta siler, temizlik yaparım. Bugün çamaşır günü.. Şimdiye kadar beyazları ancak kazan- dan çıkarabildim.. Yarın çivitleyece- üim, sonra da sıra boyalılara gelecek. Çamaşırı aydan aya yıkadığım için biri. kiyor. Onlar da çok kirletiyorlar kızım, goK . — Ne alıyorsun bari?, — Ne alacağırm kızım, on lira!.. Arz amma ne yaparsın, bu kadarına da şü- kür. .Hanımlar esk'lerini de veriyorlar da çocuklara yapıyorum. — Kaç senedir bu işi yapıyorsun? — Anamdan hizmetçi doğmadım kı. zım.. Eh bir kaç sene var.. Dedelerimiz zengin sayılırmış amma, paraları bize Bu dertli kadının anlattığına bakılır- sa bunlar, üç kız kardeşmişler. Baba . ları müteka't bir askermiş. Hep bir yerkle otururlarmış. Bundan on beş se- ne evvel, kendisini bir tramvay kondök. törü ile evlendirmişler Galiba kardeşle- rinin en büyüğü bu imiş. Kendisi ev . len'nce stra ötekilere gelmiş. Birer birer onlar da evlenmişler.. Babası ölmüş... Şimdi çok ihtiyar olan anneleri en kü- çük kız kardeşlerinde - oturuyormüş. Çünkü onun hali hepsinden iyi imiş. Kocasiyle #yi geçinirlermiş.. Uysul, yumuşak başlı bir adammış.. Kazancını evin2, çocuklarına, getirir. miş. Komşuları bile evlerindeki düzene parmak ısırırlarmış. Bu hal rahmetli- n'n son nefesine kadar devam etmiş. ondan sonra Üç çocuğiyle aç kaldığı geceler olmuş.. Ecelile öldüğü için ik- ramiye filân da verilmemiş. Önce iş a. ramış.. Elinde san'ati yokmuş ki nc iş bulsun. A Okumak, yazmak da bilmiyor. Eh, ne yapsın?. En büyük oğluna kabak çekir- deği, sakızleblebisi filân sattırmış.. — Bunladdan ne kazanılır ki, dedi. Neticede hizmetçilik etmiye mecbur ol. dum. Şimdi gündürleri erkenden kale- me gelir gibi evden çıkar, akşam da dönerim Artık şimdi oğlum da bir ma. rangoz yanında çalışıyor. Gürnkle elli kuruş kazanıyor .Kızlarımı bir gelin et- sem rahat nefes «lacağım amma daha pek küçükler., Kadının hikâyesi uzun sürdüğü için yolundan da alıkoymamak üzere köşe. ye kadar beraber yürümüştük, Yanı» matza mütemadiyen sırıtan kız da takıl. mayı ihmal etmemişti. (Devamı var) ıslak kefene benziyen bir sisle kapanmış olduğu Yazan: All Rıza Seyfi, moraklı İsen sana söyliyeyim. Ben Öyle bir ada. zana ki, şaşırıp da adımını bir kere gemimin gü- verstesino atacak olursan sana lâzım olan terbi- yeyi verecoğim! — Anladım, anladım.. Sen güzel çene çalan birisisin.. Lâkin ben yukarı gelirsem ©o geveze çenelerin kısılıp kalacaktır! Artık zırhlinim sandalı gemimize iyice yak- laşmıştı. Doğan kaptan güya ortada hiçbir şey yokmuş gzibi soğuk kanlılıkla: — Oo; dedi, demek gerçekten gemiye çık- mak istiyorsunuz.. Pek iyi, şimdi ilk önce han. ginizi tekmeleyeceğimi öğrenelim.. — Anladık, çalçene herif.. Bilmiyorsan öğ. ren ki; ilk önce karşına çıkacak ve çeneni kıra- cak adam benim! Uzun boylu, çirkin yüz'ü hay- dut bunü söylerken elindeki sandal kancasile gemiyi tutmak için bir hamle etti. Doğan kaptan büsbütün telfşsız, soğuk bir biçimle: — Pok iyi, uzun efondi! Öyle ise Tufan rois kendini şu davetsiz gelen misafirine bir takdim et bakayım! Hemen Tufan relisin kara bıyıkları geminin konarından göründü ve yine o anda elinde tuttu. Ru saçma ile dolu av tüfeğini doğrudan doğruya “gök gürültüsü Con,, un suratıha boşalttı. Doğan kaptan haylkırdı: — Ateş! Hep birden ateş! li O anda bizim ve gemicilerimizin ellerindek! tüfekler ve rövelvyerler hep birden patlayarak be önünde zırllınm sandalı devrilecek — gibi bir yana yattı. Çinli gemici keskin bir çığlıkla ken- dini denize fırlattı, iki gemlci daha göğüslerine yedikleri kurşunlarla ölüm yaralarmı alarak san dalm içine arkaüstü — yuvarlanmışlardı. Adsız zırhlı bu yaptığımız işe harita kamaramızı sıyı- rıp geçen bir top mermisi ile kargılık verdiği sı- rada Doğan kaptanın kalın sesi işttildi: — Ful &ipit, Ful sipit Ehad! Sonra ilerideki sis kümesine bir daha baka- rak yumruğunun zırlılıya doğru salladı: — BSizi yaban eşekleri.. Şimdi bizi yakalayı- nız, bakalım! Doğan kaptan bu son sözünde haklıydı; çün- kü yatımızın pervaneleri son süratle ileriye dön- meğe başladığı andan üç dakika sonra ıslak, sık bir bulut halinde olan sis kümesinin içine tama- mile dalmış bulunuyorduk ve bu si& o kadar sık, kalrm idi ki, gemlmizden yirmi metre uzakta bir denizin dâtgalarını bile görebilmenin yolu yok- tul. Lâkin bu sirada göçen beş dakikalık zama- nın yüreğimde, beynimde yaptığı tesirleri — asla unutmıyacağım.. Ziırhlinin mermileri, humbara- ları, biribiri arkasına baş tarafımıza, kıç tarafı- Tarza, yanlarımıza düşüp şarıltılarla denizin sula- rına gömülüyordu. Top sesleri artık ağır ve bo- ğuk geliyorsa da bunları duydukça zırhlının da- ha izimizden ayrılmadığını anlıyorduk. Bir ara- lek top sesleri bize korkunç gurette yaklaştı, bir top mermisi — bereket versin İçinde kimse olmı- yan harita — kamarasının bu soefer ortasına çar- parak parça parça havaya savurdu.Sonra uğultu lar yent baştan uzaklaşmağa başladı.Bu İşkence kça dakika sürdü bilmiyorum,fakat bu dakikalar bize yıllar gibi uzun geliyordu; biranda yüzleri- mizi ateş basıyör, sonra yüreklerimiz buz gibl soğuyordu.. En sonra top ateşi kesildi. Etrafımız halde, denizcilik kaidesine uyup yol kesmeksizin bütün hızımızla ilerlemokto idik, arkamızda, uza Bimizda bırakmak İstediğimiz büyük — tohlikeye karşı bu siste tam yolla gitmenin doğurduğu teh- like bize pek küçük görünüyordu. Köprü üstünden Indiğim vakit, geceyarısı olmuştu. Yaralı İtalyan kaptanı — Paolonun hali gene kötü idi; büyük bir hümma ateşi içinde sa- yıklhıyordu: — Giremem Blâk, ben şehre giremem; diyor duüu; Bu — iş korkuludur.. Ben sana — söylediimde Blâk! Bu adama oldukça kederle bakmaktan ken- diml alamadım. Çünkü bir İlmana girip olan işle- ri anlatarak kendisini hükümete teslim ettiğim takdirde idam hükmünü yiyeceği şüphesizdi. Üç gün daha, hâdisesiz yol aldıktan — sonra, sağ ve sağlam Nevyork limanına girmiş bulunu- yorduk. Nevyork limanında, çok uzun ve can sıkıcı olan gümrük ve teftiş muamelelerinden — sonra *“İkinci Kartal,, yatını rihtıma bağladığımız va- kit kaptan Paolo hâlâ çok rahatsız görünüyordu; arkadaşım Ali İle konuştuktan sonra belki lü- zumsuz bir insanlık duygusuna kapıldık ve ken- disini biraz toplaymcaya kadar hükümete teslim etmemeğe karar verdik; lâkin kamarasının da- kanan dikkatten uzak tutulmamasını da Tufan re. iso söylemiştik. Ben, Ali ve İnci gzemiden çıktık, Fifth Avenue Hotelde güzol bir yemek yedik, Ye- mekten sonra Alinin kız kardeşini — Nevyorkta şöyle bir dolaştırması, benim de bir takım İşler için gemiye gitmekliğim konuşulmuştu. Kahvoe- lerimizi içince ayrıldım. Ah, bu ayrılıştan sonra — onlarla bir dabha görüşebilmek için uzun, korkunç, meşakkat'i haftalar geçeceğini, rüyalarımda bile Böremiye- ceğim yerlerde dolaşacağımı nasıl bilirdim?, (Devamı var) İTye LKi Ai Z Ai ieir eee

Bu sayıdan diğer sayfalar: