12 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

12 Aralık 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İta evvel evimin kapısından d, merak dolu gözlerle yü- Miştın. Üç gün süren misa- Sâna bu evin içinde acalp va- Beçtiğini hissettirmişti. Sana anlatamamıştırş. Fakat ya- İti söylemiştim. İşte yazıyo- 1 MEE benim en eski ve en sevgili —hl Mam. Onun için senden hiç —__ Saklamağa Jüzum görmüyo- Ketdi kendime bile itiraftan M bazı sırları okurken bun İAdece sana yazdığımı — düşün- İayn “* Mektubumu derhal yakma- &“İ ben, erkek olarak yaşamak S A Bit adanırm. , ... Ü yaşında bir genç kızla;ov- hoş görmiyonler oldu. Bel- de bunların içindeydin; Fakat düşünen - oldu mu ki; kıtrk ma kadar hiç bir gey gör- “Baadetin ne demek olduğu- emiş ve ömrü yokluk için olan bir adam, birdenbire Olursa, Jik iş olarak » ne ya- Bunu düşünen oldu mu? Sarklılar, bu çeşit bir ruh ha- —;*lıyıt şartı içinde ilk iş ola- N.—,.:laın)ı düşünürüz. Bir Fransız kslkalının ayni şeyi düçünüp #diğini bilmiyorum. — Fakat banları şark toprağına bas- n herhangi bir erkeğin yapa- ğ Yaptım. N M melek gibi bir mahlüktu. Arg İK göze çarpan haslet, İnsan- hayvanlara ayni his ve ayni N_le. acımasıydı. Bizim bir alle İagy SSi halinde idame ettirdiğimiz düşmanlığını, İlk gününden İti a Bos görmediğini ihsas etti. O Hayıçok detalar, çocuklarımın bah ""'hdın aşırarak sokağa fır- Mi ları, küçük kodi — yavrularımı, k » mavi ipek yorganıtın Üs- İK , tedavi ederken — buldüm. Kü- OSlum, yüksek sesle bile konuş- ÇAt görmediği bu genç — kadın- tta-korkuyr ve bahçedeki.a- birine boğazından geçiril- İlmikle bir kedi asarken, göz j î“ penceresİinden ayrılmıyor- M"iı.“ Oğlumla nadiren konuşu- K”h Zaten dörelerile meşgul o- "q n MN hemen hemen hiç odasın- yemeklerde l kayi'delik bir tecrüba —devresi- )'ıı.rl a vyerdiği yanılmaz mik- ::rq. ll Onları takip ediyordum. Dı "'he“"' yoktu. Şervetim, bizi mü- r—: yaşatmağa kâfi geliyordu. j büyük oğlan odama geldi; '& bir şey söyliyeceğim baba, > :*’Nllı yüzüne baktım. ”ı. Ada bir Iki ay müsaade eder aç Eldip Beyoğlunda bir panai- *lurayım. Burada hiç çalışa- x”;- İmtihanlar geliyor. N f, dodim, kardeşlerinin gü- N H_IY eda, Ayır. Bilmiyorum. Fakat bu- “U arzusunu reddettim. Böy amın dip tarafında yaşı- Irgi, bir şüpheyi yenmiş o- ..?Ç!I. Göze görünür hemen ise olmadı. Yalnız bir ta- tesna! O da Bir gün Yük oğlumun odasıma gir- Fe çömelmişti. Kilimin üs- L ©di yavrusu, baygın, yatır X k. 6, Ç Biç ) dedim. "&M dedi, galiba otomobil © Yasş Okakta buldum, < getir- & Yar q'llıı çalışryorum. w, “Mek mektebi bitirmeden K hat Ç Ry YAK cevap verdi: ışıî::ldueıı bir goy?.. * ._'.'*.lrvl uğulduyordu. Yirmi M hiç olmazaa beş yüz ke Nlıu, Ve kedi — düşmanlığını 'k.'—u:ğ"'“ müstesna bir nümu- —*q:"ıı: bugüne kadar yaşatmış “*nk"*. Birdenbire kedilere acı- Kağ Bndum ” y üm, odadan çıktım. Tinda MliYdamıda yavaş yavaş bazt huy- » lanmağa başlamıştı. Sik- & , Kecelori, — asabileşiyor AlAk benim kendisile lâyiki Yord. Adar olmadığımdan şikâ Sian y Günün birinde büyük & ':bıeılorkın: terbiyesl. İıı_.' bahsi kurcalamak tehli- Ama o ısrar etti: — Bana karşı, bu eve girdiğim ilk gündenberi, dalma düşmanca hisler besliyor. Halbuki ben onun annesi sayılırım. Bir anneyo karşı ne şekli- de muamele yapılması lâzımgeldiği- ni oğluna öğretmelisin! — Ne yapıyor sana? Dedim. Dudağını büktü: — Ben onun için bir düşmanım. Onun haklarına ortak olan, bu ev- de bir tufeyli olarak yaşıyan ve da- ima hakaretle karşılanması Jâzım- gelen bir düşman! — Ama ne oldu? Bana bir vaka, bir lâkırdı zikret! — Meselâ... Geçen sabah erkenden bahçeye inmiştim. Kameriyeye doğ- ru gittim. Oturmuş, ders — çalışıyor. du. Beni gördü. Bir selâm vermesi, bir şey söylemesi lâzım değil miydi? Hayır, Başrnı tekrar kitabrnın üstü- ne eğdi ve oradan bir hizmetçi, bir uşak geçiyormuş gibi, beni görme- mezliğe geldi. — Derse dalmış olacak. Hiddetle yerinden fırladı; — Yahud da komşu evin pencere- gindeki gölgeye! — Olabilir! dedim. — EBvet, olabilir. Fakat bana kar- gı borçlu olduğu hürmet vazifesini yapmak şartile! Sesimi çıkarmadım, ... Bir gece, göne böyle lüzumsuz ve manatız gibi görünen kısa bir kav- gadan sonra, yataktan fırladı. Gece likle aşağıya indi. Drşarda parlak bir ay aydınlığı vardı, Bir müddet kumlarda ayakla- rinin çıkardığı çıtırdıyı — dinledim, Sonra uyudum. Gözümü açtığım zarman — ortalık iyiden İyiye ağarmıştı. -Kadın ya- numda yoktu. Deli gibi kalktım. Ya- vaşça merdivenleri inerek- bahçeye çıktım. Ortalıkta kimselor yoktu. Dallar- da birkaç saka kuşu eryıldaşıyordu Deniz kenarıma doğru indim. Kame- riyeye birkaç adım kalmıştı ki kula, ğıma sesler geldi. Hemdn bir çalının dibine çömeldim. Sürünerek o tarafa doğru gittim. * Oğlum”elinde bir kitap. — ayakta durayordu. Karım onun ayakları di- bine diz çökmüş, tırnaklarile panta- tonuna yapışmış, aElryordu. Sonra birdenbire inledi: — Bu annelik artık beni boğuyor. Bana acı! Merhamet et.bana: — Sen erkek değil misin? Reni niçin İste- miyorsun”?.. ü Oğlum başını öna doğru — cevirdi. Gözlerinde kin parlıyordu. Çoktan- beri toplanmış olduğuna şüpha et- mediğim, korkunç ve yırtıcı bir hid- detle karrmı saçlarmdan tuttu ve ye re doğru ttti: — Kaltak! Diye homurdandı. j Yerimden fırlamak, ber ikisini de orada, oracıkta İkt — köstebek gibi ezmek istodim. Fakat ayaklarım bi- rer kütük gibi donmuştu. Bayırdan aşağı doğru. denize doğru kaydığı- mı hissettim. ... ş Şimdi bu ev, bepim erim, biribiri- nin kanma susamış üç canavarm yan yüna yasadıkları bir indir. Burada Haber deniz ve marere romamı:21 Röntgen Mütchassısı — Midenizde bir makas, bir küçük makas ve iki vi. da görüyorum, başka bir şey yok. Hasta — Allah Allah! Şu halde tir. buşonu ben nereye koymuşum ? Ben de öyle — Karın öldü ha... Üzülme, zavallı artık ıstırap çekmekten kurtuldu. — Ben de öyle,.. Vaktıi yöok Dilenen adama, kadıncağız birkaç kuruş verdikten sonra ayrıca nasihat da vermek lüzumunu duydu — Oğlum gençsin, çalışsana... Di- lenmek ayıp değil mi? — Çalışmıya vaktim yok ki, günde tam ön saat dileniyorum! Felâket Aslan terbiyecisinin muavini, telâş- Ja gefinin yanma koştu: — Patronu. erkek aslan yedi! — Yada! Yazık... — Aslan şimdi hastalundı, bozuldu galiba... — Felâket! midesi Taş devrinde sinirli bir yazı müdü- TÜ avemi mMuharririn yazısmı Teddedi- yor. herkes ötekine bir kelime söyleme- den yaşamağa Mmecburdur. Eski ha- yatımızı, hiçbir şey olmamış — gibi, idame ediyoruz. Oğlum babasının bu rezil vaziyete düşmesine razı olmadığı — için bana bir şey söylemiyor. Karım kendisi- nin bir orospu olduğunu ilân etmek taraftarı doğli. Aramızda bir gisli — harp var. Bu gizli harp, üçümüzden birinin ölümü- ne kadar devam edecek. Ve gon, ar- kadaşmın evinde farkına vardığın körkunç manzaranın sırrını, bü İza- hattan sonra, artık anlayacaksın. Gözlerinden öperim Ziya, İlhan TARUS yaktım! — LÂAkin ona ceyap vermek bizim için lâzım bir geay değlidi. İtalyan bu sözüme karşı omuzlarını silkti ve denizcilik Usu) ve merasimine dalr geyler mırıldandı. Bu sırada yüzüne gelen öfke » ışığı neden yaktığınızı söyler misiniz? Hiç şaşırmadan karşılık verdi: — Uzaktan yakılan ışığa cevap vermek için Bir işçi gibi fabrikada çalıştım; hizmetçilik yaptım ! — (20) Hacerin annesine acıyordum İki geçimsiz kızın arasında ezilmişti Kimi suçlu bulmalıydım ? Hırçın ablayı mı, sinirli anmneyi mi, yoksa Haceri mi ? Röportajı yazan: Neriman Annesi sıra parmaklarından üzeri. ne damlıyan yemek sularını gördükçe lâfın: yarım btrakarak çocuğun arkasına yumruğunu indiriyor: — Kör olasrı.. İnsan gibi yesene önü- ne konanı!.. diyordu. Çocuük, güya yumruğu yiyen kendisi değilmiş gibi gene kendi bildiği gibi, başka bir lokmayı daldırıyor, işine de. vam ediyordu. Münakaşa uzadıkça uramıştı. Benim mevçudiyetimden haberleri bile yoktu diyebilirim., Anne olacak kadın, fena halde kızmıştı: — Otur kız, amannn.. otur.. Şimdi avazım çıktığı kadar yangın var! diye bağırırım.. Hacer solraya — oturmak için sustu. Anne münakaşadan üstün çıkmış, Haceri alt etmişti. Ben kenarda kala kalmıştım. Hacer neden sonra farkına vararak: — Gel Neriman diye beni eteğimden gekti.. Ablasıt — Gel karaeşim, acan.. Annesi: — Gel kızım gel, dedi ve bana hita - bında devam ederek: — İşte' bizim halimiz böyledir... Çocuğa hoş geldin diyemedim.. Gel yav- rum., dedi.. Sonra da şikâyet dok1 bir sesle: — Bu kızlar, beni vakits!z öldürecek. ler.. Bir gün şırakk diye arka üstü ye- ve düşmüş bulacaklar beni.. O, sözüne devam ederken ben de sofra başına sıkışmış bulunuyorldum... Hacerin, yolda annesi için sarfettiği cümlelerle, ona karşı fena bir hisle dol- muştum. Şimdi ona acıyordum.. İki geçimsiz kız arasında ezilmiş görünen bu anneye iyi gözle bakıyordum. Daha eve adrmı atar atmaz karşılaş - tığım bu vaziyetten dolayı kimi suçlu | bulmalıydım?. Hırçın ablayı mı, sinirli anneyi mi, yoksa Haceri mi?. Benim bildiğim, benim tantdığım Hacer, fabrikada uysal, tatlı bir kız gibi görünüyordu. Onun böyle kavgacı olu- şuna pek ihtimal veremiyordum. Fab . rikada çalışması ne kadar sade, ne ka- idar kendi halinde ve arkadaşlığı ne kadar mükemmeldi.. Fabrikada kimseden şikâyet etmiyor. du, Hattâ neş'e içinde yüzen bir hali vardı. Güle oynaya çalışıyor, evine ayak bosar basmaz ordaki bu tahavvülün se- bebini anlamak güçtü.. Bu kız, muhakkak işinden, fabrika. sından, çalışmaktan zevk — duyuyordu. Bunda, kazandığını evine vermesine karşı evinde gördüğü alâkasızlığın, ka- zancını kendisine saklayamamasının do. karışık bir rım değil, harp gemilerinin taşıdığı ağır rın korkunç uğultusu idi, 'Topun hemen gene o anda sis perdesi sıyrıldı, kadar rüzgâr altımızda gördüğüm bütün vücudumdaki kanın başıma, cum ettiğini ve yüro; mağa baştadığını duydum. ' ğurduğu iğbirarın tesiri olacaktı.. Çalışıyor ve yoruluyordu. Buna mu- kabil ailesinden de muhabbet ve itibar beklemek hakkı değil miydi? Düşüncesi, şüphe yok ki ne koca, ne de serseri bir hayattı. Bu işçi kızı tah. teşşuuriyle evinde saadet arıyordu. Bu- lamayıtıca ıstrrap çekiyor ve hırçınla . şıyordu. Hacerlerkle bir kaç saatten fazla ©- turduk.. Sonra beraberce çıktık.. Yol. da bir kaç evin kapısma uğradık. Ayak ta geçen bu hoş beşlerden sonra , son uğradığımız kapıda kaldık. Yani bura- ya girdik, geç vakte kadar konuştuk. Burasır da kenidileri gibi bir öşçi evi, biz işçi yuvasıydı. 4 .. * Hacerden ayrıldığım zaman garip bir Hös içindeydim. Arakları iki gün geçme. sine rağmen onlarda geçirdiğim bir kaç saatlik zamanm tesirinden kurtulama - mıştım. Pazartesi günü, erkenden fab- rikaya geldiğim zaman onunla kaprda kargılaştık . Zavallı kız! Bana hâlâ annesinden, kızkardeşinden bahseğiyordu: ' — Onları utandırmak için senin ya - nında bir kaç söz söylemekten kendimi alamadım, diyordu. — Utandılar mı bari?. — Şeytan kulağına kurşun dün çok' iyi geçti. Bakalım bu akşam nasıl mu « amele edecekler. | Pazartesi günü.. Bobinler börübirini kovalaklı, Çalıştık.. Çabialadık.. Hep ay-, ni hava, ayni ahenk.. Alkşam üstü bos ru Ötmezden yarım saat ikadar evve| e- linde defter bir idare memuru dolaşmı. ya başkıdı. Gece işine kalmak jatiyenleri kayde> diyordu. Bana ida geldi. Küçük-bir te reddüt devresi geçirdikten sonra; — Peki yazınız, dedim.. Hiç olmazsa bir gece için çalışmalıy. dım.. Bu hayatı da görmeliydim. Yalnız gçok yoruluyorldum. — Sırtam ağrıyordu. Gündürz yorgunluğu üzerine buna ne dereceye kadar tahammül gösterebile- cektim. Gece iş saatinin başlangıcı yaklaştı.. Koskoca fabrika henüz sessizdi. Maki - neler arasında dolaşan erkek, kadımı iş- çiler uyksüz geçecek olan bir gecenin tasasızlığı içindeler.. Uykusuz kalacağıma yanmıyorum. Acaba yeni bir şey öğrenebilecek mi. yim.. Beraber çalıştığım kızların ağızıne dan bir şey alamadım.. Bu gece bir de erkekleri tecrübe etmeyi aklımdan ge - çiriyorum.. Fakat bu nasıl olacak? On- lar kadın işçilerle yalnız şakalaşmayı, onlara uzaktan garip garip bakmayı biliyorlar, (Devamı var) topla- uğultusu yavaş yavaş kayboldu va bir mil manzarayln yüzüme hü- min patlayacak gibi vur- Çünkü onun vardiyasında, bizim Türk gemicileri, değil, büyük yata yeni alman İngilizlerin tayin edilmiş olduğunu da biliyordum. Kaptan Paolo kendisinin türkçe bilmediğini, Türk gemilcileri- nin de İngilizce kumandaları — anlamadıklarını söyliyerek variyasına yon! İngiliz — gemicilerini istemiş, Doğan kaptan da bunu münasip görmüş- tü. Â Kıç tarafta dirseğtim küpeşteya — dayanmış durüarken uzakta deniz yüzüne yakın — mavi bir ışığın yanıp söndüğünü gördüm. Bu ışık — içinde büyük bir geminin siygh teknesi farkolunmuştu. Anlaşıldığına göre bir atlantik postası ta uzak- tarda kendi kumpanyasına — Monsup başka bir vapur daha gördüğünden ona işaret veriyordu. Ren böyle düşünürkeh çok garip bir iş oldu: Köp rü Üstünde bulunan ikinci kaptan Paolo da he- men küçük bir ışık q'ılırırıl ona cevap vermişti. Nu hal beni yerimden sıçratmıştı. Artık düşün- meğe haret gbrmçpnn bir atılışta köprü üstüne çıktım ve Paolonun yanında bulundum. O beni görünce İrkildi! Dudaklarinı ısırdığını ve gözle- rinden kötü bir ateş firladığını — farkettim. Ona dedim ki: p — Vakitler hayrolsun kaptan; bana $u mavl bulutunu dağıtmağa calışmış, bana safiyane bir gülüşle söz söylemeğe başlamıştı. Herifin ağzın- dan bundan sonra bir şey alamıyacağımı anlıya- rak böyle âtılganlık göstererek eşeklik ettiğim için kendime son derece kızdım. — Çünkü ondan iyice şüphelenmiş olduğumu göstermekle bun- dan sonra onu çok tedbirli davranmağa sevket- miş oluyordum. Bu kızgınlıkla gidip yattım. Uyanarak güvorteye çıktığım — vakit güneş doğuyordu. Ben geniş, mavi bir deniz — üzerinde s:Dah zamanının güzelliklerine dalmış idim ki: rüzgâr altından hir top sesi ile irkildim. Sis kü- mesi hâlâ o tarafları kapiyordu — ve bir dakika kadar ne ben, ne de ileride duran Jostromo Tu- fan rels bir şey göremedik. 'Top sesini köprü üs- tünde gezinen Doğan kaptan da duymustu. Daha görünürde bir şey yoksa da kaptanımız bir gemi- nin kazaya uğrıyarak yardım İstemekte olması ihtimaline kargı top sesinin geldiği tarafa doğ- ru yarım yol İle tlerlemefe başladı, Reş dakika kadar büyle ilerlemiş idik ki: Cok kuyvetli bir top sesi daha yatın güvertesinde bulunan herkesl heyecana getirdi; çünkü bu ikinci top sesi, öyle kazâya uğrayan vapurların atacağı küçük topla- Orada karşımızda, bordaları bir bizada iki büyük gemi vardı. Bunların her ikisi de o kadar, çok bir istim kuvvetile — yol vermiş idiler ki pro vaları (başları) yeşil denizi yararken iki yana birer tek, köpük dalgası fırlatıyordu; su çırpıntı ve serpintileri, köpükler baş üstlerindan aşarak güvertelerini çağlayan gibi yıkamaktaydı. 'ı Bu iki gemiden bize daha uzak olanının bo4 yu uzun, rengi kara idi. Dört direğine, — rande, gabyo yelkenleri, yan yelkenleri açılmış, Ylok- ları da kaldırılmıştı. Beyaz bacalarındaki geml çapası resmi gösteriyordu ki; büyük ve meşhur “Kara çap? atlantik kumpanyası,, vapurlarm« dan biridir. Elimdeki kuvvetli deniz dürbünü ila onun güvertelerini iyice görebiliyordum. Bu gü« vertelerde yolcu doluydu. Bütün yolcular ve go« miciler iskele tarafına dolmuşlar,'o taraftan kem dilerino yaklaşmakta olan öbür gemiye bakıyors lardr. 4, ! Bizim de asıl dikkatimizi üstüne çeken bu ikinci gemi, kovaladığı görünen büyük yolcu va« puru ile hemen bir boyda olup şimdi mallen ona yaklaşmakta idi. Büyük Okyanus dalgalarının fizerinden coeylân gibi sekiyor, — güvertesinin bir t (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: