12 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

12 Aralık 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İm —— aa Mavn alar antrepo preni srüyor sn Bun, tanıdığım tacirlerden bi anlattı; Yatı ucuzlaştırmak yolları ara- tüccarın pahalr mal sattı- mel Ve kazan ihtikâr yaptığından iğ Yor, : Fakat, eşya fiyatların: « #ebepler var ki, pahalı mal ne getlrinden tüccarı tenğih tanesini anlatayım: Son za- Mi, #Mtrepo buhranı var. Antre- Mini tt yok., Bunun bir sebebi dep Mt, rm tamir edlimesidir. Bu haa mavnalarda o bekliyor. Side » antrepo masrafından pek e, haftalarca bir mal ayle, eşya fiyatı da yük - yl, İsyat pahalılığı olur... Maya yet etmeğe hakkı vardr. N ne dereceye kadar doğru İN pe etmeğe bile lüzum Dan Karaköy köprüsünden geçer - Kiya mavna kalabalığına bak- yalar msvnalar Halici dol. ip çoğalmış, ve bir ada ha- 1 ya Haliç vapurları, bu a in Abalığından şikâyet etmekte - öne göre, Haliçte 1500 - v nam vardır, Bü mavnaların Ne tüccar eşyası bekliyor. Ve Mm eşyanın maliyet fiyatını « Vakia mavnaların ant - | Kp Nü tini görmesi, Liman Şirketi m kirin bir iştir. Fakat bu kâr, bl hesaba geçmektedir. Över ki, hayatı ucuzlaştır - esi bir çok meselelerle alâka- hi halledilemiyecek derecede i vi, meseledir. Pakat. bu girift (iş Göze çöp gibi batan açık ta- | a var. Meselâ; Mavnaların İline girmesi gibi.. Her şey- Di Mavnaların üzerinden bu va- İ Gillmak Yüzımdır. X HA, fugos'av ,Saşve kili naam döndü UÜ (A. A.) — Başvekil Sto- DA Dolan istasyonunda bü- St erkânı, âyan azası, me- Ni nlabalık bir halk kütlesi e hararetle karşılanmıştır. a mazırı en kıdemli kabine ag Pako, İtalya seyahatin - İfakıyetinden Golayı Stoya- © ci k etmişt İp Yetlerin Berlin Vani sefiri esine dönm'yecek 1 (A, A.) — Alman istih- ty. an: Va du, liğini Berlin masla - NN ih Alman hükümetinin ha- “eti N *İ Xurenefin vazifesine A, uy tun hırsızı ii hapis yatacak paydosu müteakip v Slkürken bermutad üstü iye, Kurra sakladığı gö- leva teslim edilmiştir. NE sulh cezada yapı - Ye Ölüm Mine rafmdan tücear've ar- a Tahmana kavuşmustur. arge 11 de İstanbul be- N Ne apartmandan kaldırı- Mağg ra Edirnekapı şehitli- ine defnedilmiştir. Ölü- Mmek bırakan Ahmet Aldı- "agi diler ve kederdide ai- İ sevenlere taziyet Su- Sovyetler birliğinin |” SİRİ haber vermiştir. Ne a fabrikasında calışan sesinin muhtelif yer. Sir, 1 ay hapsine karar e Alü 1 kalp sektesiri- Klod Farer sokağın Ne A dam şerifinde namazı NE tey etimiz ticaret âleminde ak N (109109) Istanbul Gazetecilerle Konuşmaktan pek çekinen Balıkpazarının balıkçı esnafı Balığın bolluğundan da, az'ığından da şikâyelç'dir Hele burada lokanta işletenler pek dertli ımişler Yemişi: inan bir sahaya Balıkpazarı derler a, bu büyük çarşıda balıkla alâkas olan kısım b'r iki rokakla 10—15 dük. kündan ibarettir. Eminönünden balıkçılerın bulunduğu çok ta balık lokantası & Bu daracık yolla durmad Deniz kıyısı istikametine doğru indik. Ben balıkçı dül. fazla uzayıp gideceğini umuyord Pikat köşeyi döner dönmez, dük - kânların ardı kesibdi Meğer bu sokak- ta topu topu, 20 dükkân bile yökmüuş., Geri dönmek ve balıkçılarla, lokanta cılarla konuşmak 1 zımdı. Fakat daha evvel bu işi, olduğum yerdeki esnafla yapmağı tercih ettim. Sokağın son dükkânma doğru ilerle - dim. İşportalarına balık dizmekle meş. gul orta yaşlı bir adama kendimi tanıt- tım. Aksi aks; yüzüme baktı, halinden anladığıma göre: — Ne yapalım gazeteci istiyoru, Bunu belki açıkçada söyliyecek* amma, ben kendilerine iyilik etmek dertlerini dinlemek için yanında bu Tunduğumu tatlı bir lisanla anlatınca, her hâlde bu fikirlerden vaz geçti. Eski bıraktı. Fakat ağzından tek bir kelime de çıkmadı. O konuşmadı amma, etraftan yan:- mıza gelen bir kaç kişi ile konuşmanm kabil olduğunu anladım. Ve bu sefer onlara döndüm. İçlerinde gerip bir adam varlı, — Benim derdim var amma, çare bu. lamazsınız, deyip duruyordu, İsrar et- tim: — Derdini söylemeyene çare bulama- yız, dedim. O zaman yarı müstehzi yüzüme bak- taz — Bana, yüz, iki yüz lira verir misin? Sermayem yak.. Bir dükkân açayım da para kazanayım. Bu sözleri hiç duymamazlığa gelme - yi tercih ettim, Fakat muhatabım yaka- mi bırakmıyordu: : — Cevap versenize... Hani söyleyen çare bulurdu!., Gene hiç ses çıkarmadan, bir iki dük- kân ilerledim,. Burada da, iki balıkçı benim yüzümden biribirleriyle &deta kavga ettiler. Biri: — Yahu kısmet ayağına kadar gel - miş, kaçırma, söyle derdini de yazsın, diyor, — Ne münasebet... Bir kelime bile şöylemem.. diye israr ediyordu. Onlar, münakaşalarına devam ede dursunlar, ben fotoğrafçı arkadaşı p©- Şime takarak, köşe başındak' dükkâna doğru ilerledim. Genç bir balıkçı, burada kocaman kı- ıç balığını parçalamakla meşguldü. Bir taraftan müşterisine dert anlatıyordu: — Lodos balığı fena olur diye size kim söylemiş bayım.. Bilâkis en lezzet- Ji balık I6ğös balığıdır. Ağzının tadını Bilenler böyle mevsimde balık yerler. O müşterisi ile konuşa dursun, biz de Eminönü arasındaki koca « iki dakikada gidilen sökamta, bir un! nlatının çok daha isen, demek derdini Balıkpazarında bu'ık satışı andaki komşusunun dükkânına git- i tik, bir resim almak istedik, Adam, hiç <mediğimiz bir jest yaptı. Fotoğraf makinesini görür görmez, piirtelâş giz- lenecek b'e delik, bir köşe aradr, Bir ta- raftan da: — İstemem, istemem. Benim resmimi kat'iyyen almayınız. Ben korkarım öy- le işlerden diye feryat ediyordu. Balıkpazarmın balıkçıları ne garip a- damlar diye düşündüm. Çünkü hiç bir yerde gazeteciden bu kadar çekinen insanlar görmemiştim. İçlerinden yal - nız birisi bizimle doğru dürüst konuş. tu, dertleğti. —Balıkçılık artık zor bir iş oklu, di- yordu. Mübarek çıktığı #aman pek bol çıkıyor, çok ucuz oluyor, Fakat gene de satılamıyor.. Çıkmadığı zamanlar da - bugünlerde olduğu gibi - fiyatlar ateş pahasına fırlıyor. Müşteri yanına soku. lamıyor.. Bahıkçıl-rdan ayrılınca, balık lokan- talarına uğradık.. Hem yenilen, hem iğlen bu lokantaların önleri, mostralk çeşit çeşit balıklarla dolu idi. Lokanta kapılarında Üuran garson - Jar gelen geçeni: — Buyurun, taze balıklarımız var, buyurun, diye içeri çağrıyorlardı. Bunlardan birisinin yanına sokula - rak kendisine balini sorduk. Bu sırada patronu da yanina gelmişti: — Balık çök pahalı, kâr bırakmıyor, diye dert yanıpidurdular.. Mostralirın yanında duran garson eline bir uskumru alde: — Bakınız, dedi, Bunun çifti bize 20 kuruşa maloluyor, halbuki 25 ku . ruşa satmak mecburiyetindeyiz.. Yani pişirmesi, limonu, garsonluğu, bepsi $ kuruşa geliyor ki, bunda zarar ettiğimi zi tabii taktlir edersiniz. Sonra bizim başlıza bir şikâyetimiz de, Lüleci sokak denen şu yolumuzun çok zaman seyyar satıcılardan geçilmez bir hale gelmesidir. Bazan öyle oluyor ki, dükkânlarımıza girmek için müşte» rilet yol bulamıyorlar. Bunların patır- dısı da ayrı bir mesele. Bir de şu el arabalarının burâdan Tonton amca- nın emeli geçmeleri, bu sokağı allakbullak ediyor, Eskiden yolun baş tarafında çubuklar vardı, zaten pek dar olan sokağa ara - balar giremezlerdi, Sonra nedense be- lediye bu çubukları kaldırdı, Ve her şey altüst oldu. , Burada dinleyip öğreneceklerimiz tamam olmuştu. Dar sokaklardan Ba- lık paztrının çok çamurlu ana'caddesi - ne çıktık ve matbaanın yolunu tuttuk. HABERCİ Aydında Bir kaplan dört kişiyi yaraladı Aydın, 11 (A, A.) — Bugü Köşk nahiyesine bağlı Manastır köy nin yaptıkları bir sürek avında avcr- lar bir kaplanın hilcumuna uğramış - hirdir, Üçü ağır olmak üzere dört ki- iyi yaralıyan kaplan, öldürülmüş ve yaralı avcılar memleket hastanesine yatırılmıştır. Yıkılan bir bina 4 ölü 16 yaralı var Kowno, 11 (A. A.) — Bügün öğle za manı, İngası bitmek Üzere bulunan bir kaç katlı belediye garajı yıkılmıştır. Şimdiye kadar enkaz arasmdan 4 ölü ve 16 yaralı çıkarılmıstır. Iingiitere Vadesi gelen Borçlarını vermiyor Vaşington, 11 (A. A.) — İngiltere, 15 kânunuevvelde vadesi gelen harb borçlarını ödemiyeceğini Ambrika Bir- leşik devletleri hükümetine tebliğ et- miştir. Mansmal'ih, İngiltere büyük elçisi, i- yi bir netice alınabilmesi ihtimali be- lirir belirmez, İngiliz hükümetinin bu mesele üzerinde Amerika birleşik dev letleri ile müzakereye girmeye amade olduğunu da bildirmiştir. —i— Tren kazasında ölenler Londra, ii (A. A.) — Castlecary $imendifer kazasında ölenlerin adedi 34 ü bulmuştur. konuşuyor İstanbil o Balıkpasarımlaki dükkân- lardan biri ve Haberciye dert yanan okantamılar laci diyor ki: Padişahı rüşvete alıştıran vezir! Osmanlı sadrazamları, ovezirleri arasında birçok vatanseverler, mem lekete faydalı işler görenler, savaş“ larda büyük yararlıklar gösterenler olduğu gibi, iktidar mevkilne ulaş- mak, sndaret postunda yıllarda otur- mak hırsile, en kötü (hareketlerde bulunan, rakip saydıkları vezirleri bir iftira ve tezvir ile (Kubbealtı) n- dönn uzaklaştıran, #ürgünlere yolla» tan, katlettiren, çalan, çaldıran, pa- dişahları rüşvet almaya teşvik eden- ler de vardı Bunlar, biliyorlardı ki, padişahlar istedikleri zaman, canları o iztediği dakikada büyük küçük, hatırlı, ha- tırsız, vükelâyı, ülemayı, (yeniçeri arını, zorbaları (o kabahatsiz ve günahsız kazıklatan, boğdurtan, as- tıran adamlardı. Alın şunu, kellesini uçurun. Emrini vermekten zerrece vicdan azabı duymazlardı, vezirler, bunu bildikleri, binlerce facia ve rezalet- lere şahit oldukları halde, gene biri- birlerinin aleyhlerinde kötü kötü isnatlarda, yalan yanlış iftiralarda bulunmaktan geri kalmamışlardır. Bu ahilâksızlıkları yapârken vicdan” ları titrememiş, yüzleri bile kızar- mamıştır. Bunların başında, samur budala” sı, sarhoş İbrahimin sadrazamı Sofu Mehmet paşayı gösterebiliriz. Sofu Mehmet, padişahım teveccühünü ka- zanımak, mevkiini kuvvetlendirmek için onun bir dediğini iki yapmıyor, dilediği her şeyi. Bu istek memleke tin zararıma bile olsa: — Ferman efendimindir! Diyerek itiraz etmeden kabul edi- yordu. Sofu Mehmet yalnız bü (o cineyoti yapmakla da kalmadır. Padişrahı pa- ra, kıymetli eşya ve hediyeler alma ğa teşvik etti, sarhoş İbrahimi Tüş- vete alıştırdı. Sadrazam çok para canlı, bir a- damdı, Padişahı rüşvete alıştırdık- tan sonra, kendisi de servet toplama ğa, konağını ipek halılarla, mücev- herlerle doldurmağa başladı. Onun rüşvet yollarından biri şuydu: Memuriyete, bir vazifeye (tayin edeceği adamlardan para almak!.. Filhakika, bu fevkalâde (bir bu- luş, orijinal bir fikir (değildi. Fa- kat, Sofu Mehmet, bu tarza (başka bir şekil verdi. Orijinal bir formül buldu; Rüşvet alarak bir (o vazifeye tayin ettiği adamı, bir, nihayet iki aydan fazla yerinde tutmadı, azletti, yerine bolca rüşvet aldığı başka biri" sini getirdi, Getirdi ama, yeni gele- ni de uzun zaman mevkiinde bırak- madı, işinden (uzaklaştırdı. Ve bu hal böylece devam ederek, Sofu Meh met kesesini doldurdu. Sofu Mehmedin hiç sevmediği a dam, Derya kaptanı damat Silâhtar Yusuf paşa idi: Yusuf paşa, O sira larda doksan yedi seflne, üç yüz şay- kadan mürekkep bir donanma vo ye- di bin yeniçeri, on bin sipahi ve sek- gen bin askerle Girit cenginde bulu» nuyordu. Paşa, padişahım firifatıma mazhar olmuştu. Sofu Mehmet bun- dan kuşkulandığı için Yusuf paşayı Mısır valiliğine tayin etti. Fakat em rini (yollamaya vakit bulamadan kaptan paşa İstanbula geldi. Sofu Mehmet, İbrahimo Yusuf pa şayı kötü gösterdi: — Devlet bu kadar para, sarfettiği bir çok asker mahvolduğu halde eli- mize bir kuru kale geçti. Bunun se- bebi aşikâr: Düşmanla uyuşup, yüs binlerce altın ve cevahir aldı. Bun lardan size ne gönderdi? isi kır mızi Çita 2” N Hüseyin Küşta TİRPAN

Bu sayıdan diğer sayfalar: