“TyLSEYO TAYÜYUZ YOĞ UURYOKIZLA WIP Ma4(ggdamur Aoöçay TiyUS9 YEYEŞ Şop aprey yoddPO HNpreK vura 'py idma TAJOY IG XOANA 21K9 0P 1K0SYEAN “npzoKnumına Dç Çasa “GOpOLUNNSNP LİETEZ fgöru XO9 APLUNLİ Üzüİz MOPUTİŞ UFMASYI “BALOS €7 ATPLPUY EŞEĞE WEpENERSOĞ FULAYA OYYARP UTUBULAAN “TADA öEN RİCTA TÜpEY AYpildEYE SA Tyye aü #punon mgo — ururpo vptusa o (eper Te a Ur ADANND) BA MISON YUNPEPUN MarpTemn 9 'arunİ ÖL UYUNSARYÇ BU, YETdLN TULMEMS (0)) aryoğ YNANa — Syodorğnu : TWMYEN Boy - ğ BONÂNI, a ğ ğ A g£ - 3 n 2 & g 5 e <— & g & 5 B & g B £ 5 E â B Ş b $ g i - D 5 a 3 ğ g h B & £ YEVIĞLULUN — WLÇNE EBOGOĞ UTAYOĞ YEPLO — JKPELA y eprlr gPsuaynu TP VAROZNUU “USATUTISIN — FRDŞİŞEUZ ZBKYU Byims Çayığnıağ Ktmrur Slptüpe V) 9U0 JAMOL, OYUM VU UT 48 KAHRAMAN KIZ ;r:"l vel bütün vücudiyle döğruldu ; — Mösyöler, dedi, tica ederim. Siz k iniz? Ve burada ne hâkla öv sa- Pleri gibi konuşuyorsunuz? Benden —'.k Matmazel Annais dö Lespar he- P sorabilir... bizi h'h:ılfhşör ürperdi ve içlerinden tk — Bu söylediğiniz sözler üterine ar- Sizinle uzun uzadıya kontuşmağa lü- müyoruz, madem.ki, buranın inin ismini biliyorsunuz, ârtık Bir merhamet bekliyemezsiniz. Fa- karşınızdaki insanların birer katil o:aw olmadıklarını bilmeniz için kim “dumuzu öğrenmeniz lâzım, Bana Ö dö Büsyen derler ve işte mösyö & Şever, mözyö dö Fontray ve mösyö Liverdan, *Anâe'li asilzadeler. ve, Tankavel dördünü de — selâmladı .»: Mösyöler, dedi. Beni öldürmeden t — tabif bunda muvaffak — olursa- M“;annim de kim olduğumu âöğren bnda iz.. Böylelikle maksatlarım hak- Nüz Yanlış bir fikir edinmemiş olursu- Übü Benim ismim size gösterecektir u':'vnıu bahis haydutlarla hiç bir a- Tranı Yoktur. Ben — düello muatlimi gDört asilzade bu lami duyunca dör- M “:üa bağırmağa başladılar. Trankavel! Trankavel! — Şimdi mesele anlaşıldı! - ı.,__:;uç-n geceki karşılaşmamızın b..,.;.?h'*it hazır olun, mösyö, gelin Trankavel hiddetle bağırdı: Gllal b bakalım! Mademki artık is & luNtıı.uıu' söyleyin bakayım ne 'Pvıııuıu.; — Sirinle döğüşmek itti; t yoruz! X Dördünüz de mi? tzli Dördümüz de! Sırayla döğişeze e me Mizden biri elbette sizi öldürme- fak olacaktır! -9493 açnenı 'DA TpeyeyoK TOplurloğ şusg Utungna onaAIZ *RA 219 GÖnüLM)0 aa uaKTunmroydni apAsü a9 İiy “yerey * TÜN EĞEÂR OPULSEY SAATEPUES UTULONRUZEY SÖNLAK VA *SSSIYLOJ TUNDUL we ST İT )W - öY JO Jsvd ÇEDLIOAETU 3 KILA SYUTT Tupzsodoyuı Ku sey YOPUOT yo Jam O1 “BNP NU0 'YEBLEYO YUAD ğ UdUMÂYS BUNEP EPpNUrzİL uruLı np “auparağes v4 SPJLY SUTETPUON “zTOYRA “UöÇ dayıpor SA puof mağ Rrey BÜNg TOSPALIES İPADIYI D ”8 ©ÇT JiĞ Iyep BUTULAYO IKOO YOÖNE UTUSG EP BUNECT ASN aa op yormaK WT BU441ULUNİ TEpuy O SUTLAzI AÂdö İig UuySıpoyAos durerpuom ZinvudZLü ÜBAAE<Ç aD(ded “Uyutön Keres BASA YASK Hunueyyur «dOKLSA sns HpLng HBNUZEY NENLABA yevye Şo SEHOUDU puu sSaHı0) Oyı Sureyun MOZLULUNİ ZisuuzoA J0 STT “PEOM Si OÇ Şadilre OĞi J0 Dü0 'TEZPAMINO) S “spudumucur vey)dASY | vWE au0sS pus pidom 903 Jo S *Surjurod ÇevıSro 993 S YOLYM UYULAYI 1OJ UAO *819Y30 PUR SppouA O 'LOULINI, 891990 PAOYT “u0)3l BN SSDW USMNAŞ OYT ÖSTE &T tüNosnm yüryrOduN KA V SETDIM, PINYALE PoYEAYAYDI Sij JÖO OO PU POÇİCA U SE gama BE “Si SU0)G E))2S0Y DU) SUOfYSUJ J0 BUS(S9P İurBalağUI — Ehi Pek alâ! Kabul ediyorum... Ne zaman istiyorsunuz? — Hemen şimdi! Çok — kaymetlisi- niz, bunun için çıkıp gitmenize müsa- ade edemeyiz. — Öyle olsun! Bu düelloyu nerede yapacağız? — Bu bahçede! Binanın arkasında. ki yerde. Buyurun! Beşi birden yürümeğe başladılar ve biraz sonra, bütün binanın boyunca u- zıyan açık bir araziye geldiler. Tranka- vel, hiç şüphesiz içinde Annaisin bulun duğu binaya bir nazar atfetti ve bir ka. pınan önünde bulunduğunu gördü. Ze- min kattaki bütün pencereler açıktı. Yalnız bir tanesi vardı ki, pancurları kapalıydı. Trankavel, bu pancurların hafifçe kımıldadığını görür gibi - oldu. Kalbi hızla çarptı ve kalbi ona şöyle haykırdı: — Oradadır! Bu panturların orka. sında!.. Güzel bir şekilde ölmeğe çalışa im!... O zaman gözlerinde kıvılcımla: be. lirdi., — Kılıcını çekti ve bu kılıç havada Böterek güneşte parladı.. . — Mösyöler, 'dedi, dördünüz birden bana hücum edebilirsiniz. Halbuki, ba- na dört düello teklif ediyorsunuz, Size teşekkür ederim ve size mert bir asi). zade nazariyle bakıyorum. Şimdi baş- tryabilirsiniz!. Dört asilzade isimlerinin alfabe $ı- rasiyle döğüşmeğe karar verdiler, Büş- yer, Şeven, Fontrây, Liverdan. Dördü de cidden kuvvetli ve memleketlerinde büyük şöhret sahibi döğüşçülerdi. Şe. ver, Föntray ve Liverdan geriy i er ve şöyle düşündüler: Bize iş düşmiye cek, Büsyer onu ilk hamlede öldürmek te asla güçlük çekmez. Büsyerle Trankavel vaziyet aldi. lar. Pariste birçok düecllo muallimi var. dr. Ekserisinin şöhreti hiç de parlak değildi. En iyileri, döğüşün kaklelerini lgneyı büyük bir ceza kremayı n Sevakatleri) WİFT a çok memnundum.., KECEFTERSİZ yemişti, daha bir kâse olaa birtakım elbijseden bazka bir İNCİTİZCE ten tamamiyle eskimiz önd, İNCİLİZCE EGĞZERSİZ O£ ali kinds, these are the principal characteris- tica of the charming metropolis, Such is the benutiful view that öone can enjoy from St James' Park, öne of the most beautiful of the world. But in the very midst of this incessant rhythm, snall wonderful corners confront the tired visitor like & har- An elegant crowd swarms in the streets, especialiy in bour from the agitated life around him, Oxford Street, the Strand and Piccadiliy in the West In the background, fine castles and palaces, seem to rise from the groon and shining river. samanları va fiüllerin etlendirme $ « öldürmek söylemek almak think (present); to think » düşünmek, zannetmek to become « olmak nettled (past); to nettle — kızdırmak, tahrik etmek had (past); to have — malik olmak sald (past); to say mörtified (past); to mortify wâs (past); to be — olmak are (pr.); to be - became (past); mayşdarları ile manaları: angered (past) hd also many The National Gallery, in Trafalgar Sguare, öne of the largest art gallery in London, contains many pictures of Here we find the famous “Wadonna delle Rocc Leonardo, whiçlh has been much Many artistie masterpieces are to be found ty rich in beauty and attractions. The Houses of Parli- ament. Westminster Aboey, the National Güllery are real artistic treasures, grent valye and importance, KAHRAMAN KIZ2 45 —EEEaEanne Raşkas soğuk bir tavırla onun sözü- nü kesti: — Evet. Fakat ben, sizin de orada ol- duğunuzu söyliyeceğim. Ve Kardinal esasen, mektup meselesinden dolayı size kızgın olduğu için, ben yanarsam, siz de yanacaksınız. Ya beraber kurtu- lacağız, yahut da ikimiz birden mahv- olacağız. Korinyan, Raskasa mükemmel bir yumruk indirmek arzusu hissetti. Teh- like hiddetini tekrar tahrik etmişti. Yümruğu indirmedi. Fakat, Raskas, mazanın altından yine ayağını uzatır- ken, tahip topuğile cuun ayağına bastı. Çok müthiş bir ıztırap çığlığı kopardı. Rahip iki &lile masayı kavradı ve kah- kahalarla gülmeğe başladı ve aynı za- Tmanda takıldı: — Ne o, yavrum, yoksa bir yerinizi mi acıttım? Raskas gülümsiyerek — Hayır! Bilâkis! Dedi ve bardağma şarap koymak için kaldırdığı şişeyi, bütün şiddetile cnun eline indirdi. Korinyan böğürdü, Ras- kas, onun parmaklarının — morardığını Börürnte gevrek bir kahkaha savurdu ve tıpkı onun gibi sordu: — Ne o kocaman dostum, bir yerini- zi mi acıttım? İkisinin de hiddetlerinden kudurduk- Jarı besbelliydi. Birisi ayağını, diğeri elini ovalıyordu. Buna tağmen b'rbir- lerine bakıyor ve katkahalar içinde ağ- İryorlardı, Korinyan parmaklarını iyice — ovala dıktan sonra devam etti: — Eh! Şimdi de ben, başımdan ge çenleri anlatayım. Buljit hatuna tama mile itimadım var. Vakra çok genç de- Bil; fakat Korinyan bir kadına, kendi. sine has bir bakışla baktı mı, onu ekde etmakte hiçbir güçlük çekmez — (Ras- kas müstehzi bir tavırla bardağını dol- durdu).. Ne ise bumu birakalım. dedim. ya, Brijiğ hatünun beti kandırmaya- cağına tamamile emindim. Ben gelme- den beş dakika evvel, sefil herifi oda- sında görmüş. Trankavelin kapısı önü- ne geliyoruz. Kapıyı açıyoruz ve, ben başta olmak üzere, içeriye höcum edi- yoruz, Ve ne görsem beğenirsiniz? Bu- lun bakayım:, — Eht., Herhalde siz de kral ailesin- den birisinit Korinyan merhametkâr hir tavırla: — Bulamadınız! dedi. Hiçbir şey! — Ne, hiçbir şey2. 4 — Hiçbir şey dedim ya! Hiçbir şey görmedik. Odayı altüst ettik, döşemeleri söktük, yatakları kaldırdık! Odada Trankavel namına bir şey yok. Nereden kaçmış ataba? — Pencereden! — Ne münasebet?, Pencere kırk beş kadem yüksekliğinde. Oradan atlasay- dı, bahçede kadavrasıni bulurdum. — Ne ise, yani hulâsaten onu eliniz- den kaçırdınız: Birinci defa, elinizden mektubu almıştı. Eğer benim refakatimi kabul etseydinir, tabif, bu olmayacaktı. İkincisinde, onun Baştiyden kaçmasına sebebiyet verdiniz. Üçüncü defasında, manastırda elinizden kaçıyor.. Eh! Bu defa mahvoldunuz.. Azizim! — Bu, sirin kabahatiniz, Raskas! E- ğer siz, bir uzun kulaklı gibi - kızma- yın, yavrum? - Bağırmasaydınız, tabil Trankavel odasından — kaçmayacaktı. Kim bilir, belki de siz onu benim kendi- sini yakalayacağımdan haberdar etti- niz. Zaten Kardinale de bunu söyliye- veğim. Raskas uzun müddet düşünceli kaldı ve müthiş bir hiddet içinde, rakibini yere seremiyecek kadar küçük vücutlu oluşuna lânetler okudu. Nihayet içini çekti ve altta kalmamağa çalıştı: — Doğrusunu isterseniz; — arizim, dedi, eğer birbirimize yardım etmezsek ikimiz de mahvolduk! — Evet ama, birbirimize nasıl yar- dım edebiliriz, yavrum? i — Yalan söyliyerek, Ben yalan söy- lerim. Siz yalan söylersiniz. Ben sizin yalanınızı teyid ederim. Siz de benim yalanımı teyid edersiniz, iscussed be took (past); take let (past); to let — bırakmak iğ another such in the Louvre Museum, in Paris, and it is ”