“Kepçecik,, Yazan: Mustafa Niy alikesi Vd Kesirin kışın çamurdan, yazın | Upfak GESlüniyen car — sokakları, Vuvania Ka SOMAzı KiZgin bor yül- Saçı BĞliü, gn bor yür o B gea ha Yortalığı de dağlıyordu. 4ranı, Kusüp kavurmuş Kölekteri daha — kökene u"ı Yazit Meuz lit san vurmuş, ekinler _.naumıu:ı bir karıştan yuka kyysa Yürak sararmışlardı. sü Masmaviydi. e€& llezi, özler t ğ 4 İtink v ığı,,nın çitlenbik | topladığımız | ordüuk & “hamanı Hağüa- müharebesinde dir, e ları kı 4 meşguldü. Ortalığı kaplı- k' et kokusu, sıcak, bunal- büsbütün — ağırlaştırıyor ilerimizsde — | #lev çığlıklı u, ökleri durmadan kafa gişi- Ka Yoktuy, “Saktı ottalık Ve hiçbir esİnti 8t "“rıı"' Uzandığım sararmış otlar Y Na dön &n Ti öndükçe — çıtırdıyordu. | Sâğ p, SMda yatan Mahmut “kur | Dah, YYAmı ne vakit?., diye sordu. | Deda “EZlM1 bi « K açmamıştım ki MAmn,, atıldı : dedi. sözü -bile, bü- alâkalandır- | K , bildir, “köyün yüp- | —"Plııh Arapderesine kadar git- | t tarlajaya aLıldıklarını ve kimi ğ r m'ı::':n_’u _,kîle'ir karpuz çal K bükgar 2 orlardı. Ben kendi MCâk- kurbanlık koyunları N_::'nnwg mi düşündükçe Turyordum “Ey Safta sönr Ş yi sonra, dükköü İmRü da, kc Sm bir ürban L*;Vu_ı var. Coc bir Biderek yün isterim,, diye zır- 5,__':“1 n Zamanıydı. Karık mo- Vppi Pa öşeğe biner gibi atlayıp, l Aapaş Dr sarkıtan Dülgeroğlu “kı » Üedi. Y Tragilldi havrasına dönen İre dürülüverdi ae —İl.:" bir korucuyu sırtından bı- Tüz ÇAĞ1 gündenberi, ondan — Gdü- < , Püyori —l__xleulır, bari keççecik —yap- En, bu kuraklık ne??. | Bata, buüyürur gibi vakurdu. | l;ı Cemil ona: | 'ı:—Ğ.M": P(:ı[ıım:ı, Dülgeroğlu, diye | S ğ KA' SaDalim ça anasını satayım : İgan TEn hasır koydururum. Biri Yüy gy llti de tencere buldumuydu | m::“' Bltti... ni #ün p Cemilin: hasır, benim: ur Nü yalKeroğlunun: hâsır getirm ;'hn_"" verildi. Ne gün yapıla- aa gödir epoy ağır kalabalığı 01- | YO ĞK ĞA, Dülgerotlunun hâkim se- $i de halletti. q"k“ Yöndüğüm zaman. akçam ol- (K, aklaşmıştı Üa Tücunun ' makinesi paydas *ün.,,n“ Yor, sığırlar dönüyordu. Tutear Sesimi duyar duymaz, beni Milşanı - Yanma çağırdı. Halimdeki İrgi SÜk kadıncağızı pek sinirlen- ct ortalık -Al"_fu kirik köpek gibi, nerolor Ve elün gene? diye gordu. *YaAp vermeme meydan bırak- e nı;ı"]_” acele devam atti: $8 ma dükkân kapanmadan Se İ Aliversin. Akşama misa * Haydi bir koşu git, geli,. Yoldan çarşıya — Tir n Tet :0" müşteriden para uliyor, tdy Aİfa'tahta kepenktari indi | Ş Ti Yaral aliyereceksin baba. des Köğkir, Maçılildaki — bahçıvandan üç h. A l alrverdi bir koşu eve gel- Ö Hat hâlâ mutfaktaydı Gi ç Alüş; g""u t " ararımda yalın ayak oldu- | Ünay Akotmişti. Sinirli Kinirli ba- — ASA ba fşladı o :!lın_“ Babuçlarını giy., Deve gibi ,r Bözmekten bıkmadın Mi ÜDeş Çübaler olsun senin şu $e(i N mün darilerini ve- | v-'"" Dür bahan gelsin de bir. KN y laNI yantırırm MAi lüme hakıyor , — Yikıl kar- a N "'"hm""'l' Kamasınn bir adım har, " M zen> genn bağırma ğt İ _;'"nzn İasamı “yandın var,. Aöririm Almatlah.. Eşek ço V azi banı bağırima beni, misafirler duya- caklar.. Tulumbadan su çek de, şu — elini ayağını yıka.. Kurbağalar su verme mişler çocuğa, onun ne — kabahati var? Git kızım Hacer, şu Kofa ibişe ço- rap kıkageıver.. Eşek çobanı gibi mi- safirlerin yanına gidip varacak ön- sem?! Tulumbada ayaklarımı yıkadım, ablamın getirdiği çorapları giydim. Anam, bu hallmi beğenmedi. Elindeld kepçeyi tehdit makamın da sallıya sallıya entarimin çamur içinde, 'pantalon ağımın sökük oldu- ğundan bahsediyordu. — Anam muüt- faktaki teini “misafirler yalnız kal: ma birakarak yuka misafirlere göstererek, tak- dim etti: Bizim yohaz bü İşte.. dod!. nağımı ök- şarken keyfimi sordula Anamın çeneleri ağılmış, - habiro beni çekistiriyordu: İ Pek haylar hanıti teyzesi., Ak gamlara kadar-sözüm yabana köpek Babası o kadar , bana mı demez? Misafirlerden daha yaşlıcası — Henüz mini min! hanım annesi.. Küçük beyi paylamayın, & ben- den yana çıktı. Misafir hanrm pek kibar konuşuyordu. Hele benden 'küçük bDey,, diye»bahsedişi o kadar hoşumâa gidiyordu ki. Bir ara anam sank! eks bir şey varmış gibi, iki bakınmağa başladı. Ve u- tanacak bir misafir yanında hep böyle yaparı ortalıkta kaldırtılma- mış bir çorabı alırken "koca tanta- na. ayıntı kalıyor.. Halbuki ben, titiz bir kadmımdır,, derdi Anam:! - Daldıni kusura bakmayın:. der di. üçük bey nerde. Kadınlardan — #onradan görme olduğunu öğrendiğim daha taze ola- nr cevap verdi; Bey babasile dairede. Beraber | gelecekler.. Aman efendim yalnızlık | tan patlıyor yavrucağız.. Küçük bey le tanışırlarsa bu yalmızlıktan kür- | tulur Hay hay efendim.. Ne demek? Keski ö erden arkadaş B . an kurtulur. Lca hanım “estağfurullah, te- veceühünüz,, dedikt ra oğlunu anlatmağa başladı | Annem © anlalirken üra sira “ne | mutlu, bahtiyar bİr anasınız., — gibi | takdirlerle sözünü kesiyor, kadın- ç© | cuğünün bu Aimrendirir. gihi mezl- yetleri takdir edildikçe büsbüdün c0- | şuyordu. Valtahi. Goceleri fransız rucuğu meth değil âma çok ze sınıfta dönmedi. munllimleri 2e- a hayrah © “Küçük beyİn pısirik " - İstanbul cuklarmdan olduğu bu gözlerden sokak 'ne ders Artık ben de fabrikanın bir iİşçisiyim Bana, saatte altı kuruş hesabile yevmiyemi verecekler Sabahın yedi buçuğundan akşamın aynı saatine kadar ayakta durmak, dinlenmeden çalışmak; yorucu bir iş.. Daha şimdiden, tabanlarım falakadan çıkmışa benziyor Beyaz gömlekli genç bana döndü Ben, tanıyamıyaca ğını sanıyordum. Fa kat o, hiç yadırgamayan bir çehre ile; — Geldiniz mi? diye sordu.. Sonra benden cevap beklemiye bile lüzum görmeden ilâve etti: — Ver fotoğraflarınla nüfus kâğıdı- ları verdikten sonra bepi- nizi de hemen doktora gönderdiler, Doktı i kü Beni şöyle bir evizdi, çevirdi... Ağdımı açtırdı, gözlerimin içine bak- birimizde — çalışmamaklığımızı icap ettirecek bair hastalık bulunmadı - gını bildirdi. İsimlerimizi yazdı ve bizi bu ni ummuyordum... Hiç birimiz, sevinçlerimizi lâfla izhar etmiyorduk, fakat hepimizin gözlerinde k kabildi. mize sığmıyordu. Asıl kayıt bittikten Sonra yapıldı. Evveliâ e rin işini gördüler. Bu arada ben < nın bir köşesinde kendi halimde duru- | yordum. Fabrikanın içine açılan bir kapıdan içeriye kezıl asçlı bir bayan girdi. Oda da şöyle bir dolaştı. Sonra göz göze gel. dik. Bu çehre bana yabanct görünmedi. Ben de ona ayni şekilde görünmliş ola- cağım ki selâm verdi. Selâmını aldım. Yanıma yaklaştı: — Buraftla ne arıyorsunuz? dedi. bar gelen “Ham » bu sözlerin calr bir fabatı olarak kârsıma çıktı. Hamıdun, krsa pantalonlu, gravat- İt bir İstanbul çocuğuydu. Çini mavi gözleri 11k defa bende soğuk bir te- &lr bıraktı.. Fakat sonra sgonra kay- naşmağa başladık. Ve o gece sofada — “prama yattı, kajktı., kebem oynadık. Giderlerken yarım için beni evlerine çağırdılar. Yeni komşuların evleri, üç adrm ötemizde olduğu halde şimdiye ka- dar kapısından İçeri adımımı bile atmamıştım. Asil Sahipleri kimae ile konuşmayan, İhtiyar bir karı kocay dılar. Sanyardeki damatlarının ya- nına giderlerkön evlerini de kiraya vermişlerdi. İkt- kanatlı büyük ka- pidan girilince Sağa hnlA geliyordu Avlusu cok büyük'ü. Bahcçeyi geçtik ten. on basamaklık bir taş merdive- w eiktrktan Sonra AYNİ eve giriliyor du. Muştefa Niyazi FW Sönü yarın Rüportajı yapan : Neriman Sebahleyin daha kapılar açılmadan her kesten evvel fabrikaya geliyordum... — Burada ne arıyorsunuz? dedi. Yüreğim ağzıma geldi, Ne cevap ve- recektim? Sonra bu bayanı nereden ta- nasıl karşılamalıydım ki beni tanımmış olmaktan doğan bir muvaffakıyetsizliğe uğralmasım? Bu tereddüdümü, genç bayan süalin; anlamalirğınta yormuş o- lacaktı ki: e — Birisini mi bekliyorsunuz? Diye sordu.. Artık saklamıya lüzum görmedim. Bu bayan yakından birisi olmıyacaktı. — Birisini beklemiyorum. Çalışmak için müracaat ettim. Burada çalışaca- ğım.. Henüz tanımadığım bu genç bayan, tıpkı fotoğrafçı gibi düşündü: — Daktilo olarak m; geliyorsunuz? — Hayır, Bunu söyler söylemez her ihtimale karşı hemen ilâve etmeyi unutmadım, usulcacık: — BSizden çok rica ederim. Benim olduğumdan burada kimşeye bah - setmeyiniz. — Rica ederim. Bu nasıl söz “çalış- mak.ayıp m:? İnsan hayatta beklenmi - yen felâketlerle karşılaşabilir miyim biçti. Söyler — Teşekkür ederim , Felâketlerle karşılaşmış telâkki et- mesinden, beni uzun zaman görmeyen bir arkadaş olduğuna hükmettim. Ve kafamt zorlıyarak bu genç bayanım yü- zünü mektep arkadaşlarımla karşılaş. tırmaya başladım. Neden sonra bunun Jisedeki arkadaşlarımdan biri olduğunu anladım. Bu genç kızın fabtikada' çalış- tığı beyar göğüslüğünden anlaşıliyor - dü: — Siz de burada mı çalışıyorsunuz, dedim. — Evet burada.. Kâtibe olarak.. Sir kaçıner sınıfa kadar okudunuz?.. — On bire kadâar oküyabildim. Son. Ta.. — Devam etmeyin belli., Pakat üzül- meye değmez. İster işçi ister kâtibe sı- fatiyle olsun çalışmak en iyi şeydir. Kimseye — bir şey ğim- den emin olabilirsiniz. Konuşmamız daha devam edecekti. Fakat iç odalardan çağrıldığını işitmiş- &: — Beni çağrıyorlar, dedi. Affedersi. niz, gidelim. Gene görüşürüz. Yanımdan sür'atle ayrıldıktan sonra beni de beyaz göğüslüklü genç çağır « dı. Erkeklerin işi bitmişti. Deftere nü- fus kâğıdımın suretini keyddetti, Bit köşesine resmimi yapıştırdı. Srra numas ram; S00dü. Ne bir eksik ne bir fazla, B b »« | 'Tam 500:. Artık ben bü fâbrikanım bir rudığımı da kestirememiştim. Sualini | malı, bu fabrikanın bir işçisi olmuştum. Bana saatte 6 kuruş hesabiyle yevmiye verecekler, ben de sabahtan akşama ka. dar bu fabrikaya faydalr olmuya çalışa» caktım. « ... Sabahleyin kapılar açılmadan, her kesten evvel fabrikaya geldim. İşe başlayalk iki saat oldu. Daba şimdiden kendimde yorgunluk hisset - miye başlaklım. Tabanlarım falakadan çıkmışa benziyor. Sızlıyor ve yere ba. samryorum, Bana verilen iş. güç değil... Önümde — sür'atle işliyen makinenin demir çu » buklarma masıralardan yün - iplikleri — bağlayarak bobinler yapıyorum. İşte işim bu kadar kolay, Fakat sa . bahın saat yedi buçuğundan akşamın ayni saatine kadar ayakta durmak, iği- lip kalkmak, yere dökülen yün artıkla . rını toplamak yeknasak ve yorucu ola - cak. Bunun böyle olacağını daha işe başlamamın üzerinde iki saat geçtiği hakle kolaylıkla anlayabilyorum, Devamı var Yazan: Ali Rıza Seyfi, Biz böyle konuşmakta iken Ali — yanımıza AlI, b rtin Hall, bu gördüğü « yata binerek denize çıkmıştı; onun İçin ben ne olur- sao Isun bü yata gidip onu aramak, bulmak mec- buriyetindeyim. Havâ soğuk ve ortalık karanlık; kardeşini 'ai darsalona indir. kti gelince viklik. anlayışlılık —göste- 1, ben de budala döstumüzün im. ©O hal- örİNE git- an tabancamı a- Şahin Di Yapsra meliyiz. Den inayim da kanm layım Ve bir hamlede aşağı indi, geldi, kız karde- Sen de buradan bizi seyredersin;, a Hyarsin . deök. LAfranasa benimle gü Üşür- ürmemek için ne Tek bir BZ & Mimak İein © n Kartan da onu gürebilmak bir mav! rüket atarak vüzlerce motrolik bir saha Pejam .- U dan biraz İleride sallanarak ta İlstümüz, gelmekte olduğunu gördük, Bu fona kaçınmak İçin Doğan kaptan haykırdı: — Alabanda iskele! Bizim yat dümönin kuvvetli darbesile yana atıldığı sırada gerseri (Lâfrans) yatı da karan- lıkta ak köpükler saçarak yüz kulaç sancak tara- fımızdan geçti. Bu yaziyetto onun güvertelerini, oldukça secebiliyorduk; bizim gemiciler tolâşla baykırdıları sırada LâAfrans yatının büsbütün kimsesiz Olduğunu anladım, çünkü direk — çar- mıhlarma tırmanarak bize bakmakta olan bir adamın kireç gibi boyaz, acı ve hoyecan gösteren Şüzünü görmüştüm!.. Yüreğim buz gibi danmuş- tu, çünkü bu, üç gün önce neşeli, Ümitli ve kuvyet 11 olarak benden ayrılmış olan Martin Hallin yü- ü idi.. yığit, azlınl! adam ölümüne doğru yürümüş- tü; bu kireç gibi beyaz yüz, bu dışarı — fırlamış gözler, bu bütün sinirleri çekilip büzülmüş yüz nasıl korkunc, işkenceli bir ölümden haber veri- yordt! Ben bu adama yardım etmek için söz ver- miş olduğum bhalde hülf burada, geminin güver- tesinde donmüş gibi duruyordum! Birden İleri sıçrıyarak haykırdım: — Doğan kaptan bana bak! — Şimdi ne olursa olsun bir sandal indirmelisin; ben — mutlaka gu gemiyo gidecafim.. Sonra da gemicilere döndüm: — Bana bakın çocukların, şu — yanımızdan geçon vatı gördünüz; irindeki adamı da - gördü- Ru adam benim dostumdur; simdi onu al- maaz gidiyorum, benimle kim gelerek? Lostromo Tufan reis bir adım ileri çıktı: — Ben! doğru “ziyetten nürz. —Bendı « —Bende... On tane yiğit Türk gemlcisi ilerl atılmıştı. — Haydi mayna tlika dedim; bıçaklarınızı da yanınıza alınız! Doğan kaptan, orsa-alaban- da et ve bir mehtap daha yak.. Bizim (Kartal) yatı rüzgâra başverdi, bü- yük denizler içinde, rüzgür altında — hasıl olan ilmanlıkta sandalı bin güçlükle suya attık ve I- çine atladık. Açıldığımız vakit Doğan kaptanım yaktırdığı mehtabın ışığında (Lâfrans) — yatını gördük: Kâh bocalıyarak yol aniryor, kâh örsa e- dip yelkenlerini kapatarak bir sarhoş gibi deniz- lere karşı sallanıyordu. rseri teknoenin bu delfe ©8 manevralarını gözününde tutarak - ilerliyor« duk, Kudurmuş dâlgalara karşı Türk gemicileri olanca kuüvvet ve gayretlerile küreklere asılmak ta idiler, Yanrmda oturan arkadaşım All: — Çocukların bu gayreti olmasa, fırtına bi« zi bir adım ilerletmiyecek! diye fısıldadı. Biraz sonra rüzgâr bulutların bir - tarafını parçalıyarak ayı meydana çıkardı ve — köpüklü dalgalarla süslenmiş İngiltere kanalını — baştan aşağı bize gösterdi. Bundan başka, — güya bize yardım etmek İstiyormuş gibi, serseri gemi bize doğruü gelirken rüzgür da düşmüş, yelkenler yap« raklamağa başlamıştı. En sonra tekne — tekraf yelkenler kapanmış bir halde — durunca Tufan refa: — Dikkat çocuklar, yirmi otuz hamle sonra aborda olacağız! Dedi; Tâkin gene o anda dümende oturduğu, yerden fırlıyarak: — Alma! dur! diye haykırdı. ' Devam: var