K Ağatda Bana -. Soşama İil—'nî-k:f ettiğiniz rol, hasılı, Sanatihizi 2" Müşterilerinizi ve dişçilik tüğüzp — *Ybetmekten mi korkuyör- ; Hüyıt, fakat... t ONa Şefkatli bir nazarla bak- « N kiı.._::"'“"ı böyle şantaj yapmak :. h “lpıitımz. Siz, asil ruhlu EHorba ı ” Fakat emin olun ki Le- tany Yüti Böyle asaletlere asla ihtiyaç 9 bafir h ktedir. En hafif tabiriyle, Mi ider, B :-u—m. katil değildir. - z:çln olmasın? M :— lk.ıi takdirde kendisini gö- lmda âri ile ben, kulvarın öte ta- K ç“"myoıduk. :,_ ök :Ğü verilmiş hükümleriniz ükikaşa 0 hakikati arıyorum. üN ı:" Yarmak için de, dalma, müs- < Üzerinde yürürüm. Tük » bir kadına şantaj yap- tla Şıldırtıyor. Böyle şeyi j öyle şey bi den âzizlm, basit bir söz yüzü: Bakt layarı edi, Haa lam Yüpacak Siyorsunuz? Siz, şantaj ketle değilsiniz. Yapacağınız haze- ılı.:.;'i"_'m" elde etmek, zemin ha- fizin fikri beni Siyotum.. — İcan eden anda, T8 yetişeceğim. 'dar da ben hapsi boyla- - Tim, Olana ka Hizj n'::'y':'ıwr. hayır!.... İngiliz po- b hakik İYİ tanır. Her söylediği- —7!1:. 'k:':kl eder, Önun için kork- "Wın_ T Zarar gelmiyecektir. Bekti, Niha,, GTeddüt ediyordu. — İçini Bayet vererek: Sir ne arzu Fakat istemiye is- Olun. — a. teiş in z " Ste yazmaı Haydi Naz İcap eden şey- h"'ı ıım,._h'hı""- elinize bir kurşun Pu; _'ı';"""ı Yavaş dikte etti Hij rlı Onradan, ben size dersi- h;,uh m. Matmaztl. Siz bazr Kiz; ”S tider misiniz? S ek ikt dd d #BK Gi b 5. h titiniz _'ımh bir piyes var- . S Etet a P'Yhı;_ z T“—'îbln bir ay evel. Güzel BN © ;.,'_"k'" Piyesi, değil mi? HÜ eğiy &'on lu.::ğ'“ Har; < e Pek Muvaffak oluyordu. - Çacı h yi d —::—-—: , değil mi? ı Tanasiylerinaf cazibesi vare d&frıkkr tarafından tem Tolünü hatırlıyoar — mu- & aa N::—""' $ocuk, hem de mü- Si Hat Büzroş a )l.:l dip sunu &öreyim, Ka * garillrAk gözlerini açtr, T gibi bir 4, BU Küçük adam, Serçe bir dala atlıyordu. Onun düşüncesini derece İyi oynuyor- Tladr Gti Puar K oıl '0, Üee -,."“h':—ea_ a T beğenmiyorsunuz ga- "n'yç., v m“'fdııı diğeri &i ' diğerine pek S Tay gattnüyennaz " SD yiz derecede — değil. T metot dalresinde eli 'n"“'is-in Gmnız? y ıh“mıı_ Horüryizl ikimizi de Yİ tetki Drrmağ,, “*ika ba; 'Tma şliyarz SN Enda bir fı'ıi,""ıl"ı.. A İ oldun Parlayrvermişti. S Cürüm tese “Nn:ı__" teşebbüsü U "'!u;.k Yanık bi ll hgnh t ? hakkındaki d? Cinayet ve aşk romanı Cöristie'nin bu güzel roman: — (VA.NO) tarafından türkçeye çevrilmiştir. - g——————-—-—_"_ dan biriydi. Cürüm teşebbüsünden bah- settiğim sırada Bay Klansiyi, Bay Gel'i ve sizi tetkik ettim. -Üçünüz de hiç bir falso yapmadımız. Hal ve tavrınız, ma- sumiyetinize şüphe bırakmıyordu. Bir mücrim, “tasavvur ettiğ?,, cevapları ver meğe kalkardı. Lâkin, madam Jizelin defterindeki bir not hic birinizin malü- mu değil — Siz çok esrarengiz bir adamsı- nız, azizim, Bundan sonra her cümle- nirden çıkacak manayı uzun uzadıya düşüneceğim. — Gayet basit. Sözlerimin net'cesi daima şudur: Muayyen şeyi keşif için uğraşmak. — Bu işte gayet mahir olduğunuz anlaşılıyor. — Usulüm gayet iptidaldir. HABER — Akşam nostasr Bunları — Biliyor musunuz? BaRe gü eeei Ayakla işliyen yazı makinesi aa çeren mâakinesi reklâm için yapılmıştır ve a- yakla işlemektedir. Bunun Amerikada yapıldığını söylemeğe İüzum clmısai gerekl, — Nedir? — Konuşturmak. Mari güölümsedi: — Ya konuşmak istemezlersey — Herkes kehdisinden bahsetmeği sever. Masi: — Sahi! - dedi. — İşte birçok şarlatanlar bü. pâ ra kazanırlar. Birçok insanlar:, hayatla. rından bahsetmeğe sevkederler. Biri iki yaşında beşikten düşmüştür. Annesi ar- mut yemiş, turuncu entarisi armut leke- si olmuştur. Üç yaşında, babasınım sakalını çekmiş. — Ne saçma lâflar. — Hayır... İnsanların kendilerinden | bahsetmek zaalına işaret etmek İstiyo- | rum... Herkes kendini tebarüz ettirmek için uğraşır. Siz meselâ, matmazel, ço- cukluk satıralarınızı - canlarıdırmaktan zevk duymarz mısmız? — Annenizden, babanızdan bahsetmek... | — Kabil değil... Zira, yetim ve ök- | süzler mektebinde büyüdüm. — Ya,. O başka... -Bundan dolayı hüzün duyar mısınız? — Yok, hayır.... Büyüdüğüm yetim- hane öyle müstebit bir mücssese değil- di. — İngilterede miydi? — Hayır, Irlandada ,, Dubben civa- rında, — Demek Islandalısınız?.... Saçla: rınızın siyahlığı ve gözlerinizin grili bundan anlaşiryor, sanki.... Norman, gülerek: — Kirli parmakların izi gibi... — Ne diyorsunuz? — Irlandalıların gözleri böyle söylerler. - — Ot... Hiç de zarif bir teşbih değil.. Maamafih fena bir buluş olduğu da id- | hakkında | “Sarı el,, şantaj | yapıyor Bu resimde ilk Fransı: dızlarındanı Jozef Dey'i gi Bu güzel genç kız, birkaç gün evvel, “Sarr el,, imzasiyle aldığı bir mektup- ta ölümle tehdit edilmiş, kendisinden 100.000 frank istenmiştir. Jozef Dey, kendisine verilen 24 sa- 1ıtli': mühlete tağmen aldırmamış, bunun üzerine, telefonla, mübtelin ancak 24 saat daha uzatılabileceği bildirilmiştir. Fakat bu defa da tehdit yerine getiril- | memiştir. Polis bunun “Fena bir şakâ, olduğunu zannetmektedir. HABER dia olunamaz, Genç kızın önünde eğildi: — Arzı tebrikât ederim. matmazel. Mari, gülerek ayağa kalktı: — Bana İşte epeyce sözler söyledi- niz ve bu meyanda komplimanlar da yaptınız mösyö Puaro. Allah rahatlık versin. Bu yemekten dolayı da teşekkür ederim. Eğer Normar, gantaj mesele- sinden dolayı hapse girerse yakanıza yapışacağım ha... Bu söz üzerine, Novman, kaşlarını Çatt.. Puaro, iki gençten müsaade aldı. Odasına döndüğü vakit bfr ';ekme açtı. İçinden on bir isimli bir liste çı- kardı. İçlerinden dört ismin — karşısına küçük birer işaret çizdi. Sonra, başını dalgın dalgin salladı. K — Keşletmiş gibiyim-. - diye mirıl- dandı. - Lükin katt deliller keşfetmez- den evvel, mutmain olamam. (Devamı var) AKŞAM POSTASI İDARE Evi; Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu * İstanbul 214 Telgratf aöresi: Istonbul HABER Yazı işleri teleftonu; 23872 idare, ilân : 24370 ABONE ŞARTLARI Türhiye Ecnebi 1400 Kr. — 2.700 Kr. Semelik Sahibi ve Neşriyat'Müdürü: Hasan Rasim Us Başıldığı yer (VAKIT ) Matbaası Tonton amclCanın Karısı | Fakat, bütün yeryüzünün tahtakuruları | yıllarca kanmı emseler — Bu, ne tahtakürusu? Ordu sanki, ordu . — Bak, işte biri yastığın Bîri de tahtâ yarığına kaçıyor.. — Mandaya dönmüş, kan eme eme... 'Tahtayarıkları arı kovanı gibi., Hür - #müz teyze, gaz İâmbasını yana eğerek tahta oyuklariyle, yarıklara - tutuyor, tahtakuruları, sıcaklığı duyar duymaz, alevli şişenin içine düşlüyorlardı: — Dam başında yatsak?!.. — Sabaha karşı xerin olur. Üşürüz gönra. N — Burada kalırsak tahtakuruları eme eme damarlarımız: kurutacak.. Hoş sa- na vız gelir ya.. Kan tulumu. Teyze uykusuzluktan kızaran, şişen gözlerini devire devire, tera ters baktı: mnanlık, kepazelik! diye hemur ünde.. dandı Melek, katıla katıla gülüyordu: | — Öyle ya teyze, dedi. Hani şişman- | Hğımda gözüm varsa gözüm çıksın... bitiremezler.. | Ben de senin gibi olsam şu zavallı mah- Iiklara bol bola kanımı sebil etmekten çekinmezdim... Hürmüz teyze, başını gördüğü işten kaldırmadan söyleniyordu: —— Gene maskaralığın üstünde çiro- | zum, Sabah yaklaştı, biz daha uyuya- | cağır.. — Ne yapalım? Kasabaya - filit, pire tozu ısmarladık, daha gelmedi.. — “Gelmedi,, diye oynayalımmı Soytarılık edeceğine gel, biraz yardım et.. Melek, yeni biz kahkaha sağnağına tütulmuştu — Hani şu zaatte biri gelip içeriyi dinlese 6 ebe karının - dedikodularına inanmamrışsa bile inanacak.. — Köy benim içix ne söylerse söyle- sin, vız gelir.. — Öyle, öyle,, Kahkaha şiridi yeniden tutuştu.. Ka- > tıla katıla gülmeğe başladı. Bu haliyle, bir dul kadından daha çokı on sekizine yeni basan ufak tefet neşeli kızlara bel ziyordu. s Gecenin, sabaha yakın saatlerinden biriydi. Köyde, gecenin, ne kadar ilerlemiş ol. duğunu kestiremezsiniz.. Karanlık ba - sar basmaz, ortalıktan el, ayak çelilir, derinden iderine köpek ulumaları, inek böğürtüleri gelmeğe başlar ve bu &a - | baha kadar -böylece sürüp gider.. Uzaktan uzağa hotoz sesleri duyu! - maktaydı. Biraz aşağıda akıp giden çayın sırıl- tıları, bu basık köy odasına, - kurhağa yaygaralariyle beraber - doluyordu. Ortalık o kadar sessiz, o kadar ıs$ız- dı.. Melek, gülüyordu. Yaşamağı, attık böyle anlamağa başlamıştı. Belki bun- da, çok yakmda geçmiş geylerin büyük bir payı vardı? Buraya geleli, bu ay da geçerse, tam dokuz ay olacaktı, Bir yıl önce boşan- dığı kocasını hemen unütüvermiş, bir daha adını bile anmamıştı. Halinden göründüğü gibi memnun muydu, yoksa ikabkaklaların ardından böylemi görün - mek istiyordu?!.. Bu köye “onu,« unutmağa mı gelmiş- u>, Hüzmüz teyze de, zaman zaman bun. ları düşünür, yüranım flâsterlerini «sö - kerek, hâlâ işleyip işlemediğini kontrol ederdi. ... Köyde. (Melek) ten başka bir ebe aha vard. Yerliler bu iki ebeyi ayır- mak için birine (Bbe banım), ötekine (ebe nine) diyorlardı. (Ebe nine) kmalı saçları, oyalı yaz - ması ve gök (ferace) siyle alaylı bir ebe tipiydi. (Melek) i çekemez, önüne geler yer- de açar ağztnı yumardı gözünü.. — O, “Ebanım,, şırfıntısı ebe değil, baş belâsı.. Hiç kadınca kadın genç ya- şında kalkar da guürbet ellerde yek at, yek mızrak dolaşır mı? - Yanındakine (Teyzem) diyor emme, hani ne yalan söyliyeyim, ben işkilleniyom... Eğer o- nu yirmek istiyorsam, iki elim, iki ya- nıma gelsin.. Neme gerek, elin dulcu - ğurulan ötürü günaha gireyim?, Da; ka- r: bu... Karamanın koyunu, sonra çıkar ba- kın.. Kokusu eninde sonunda çıkmar- sa aha buraya yazryom. “Aha buraya yazryom,, derken par - mağiyle duvara bir şey yazar gibi ya- pardı.. Buağız “Melek” inen küçük hafif- Mklerinden, büyük suçlarını anlatırcası- na, oldukça ustalık!: dedikodu yapma - sımı çok iyi biliyordu.. Muhtarla genç dul “Ebanım,, arasında bir aşna, fişne olduğunu da ortaya “ebe kadın,, atma - mış mıydı?. oyunu.. Beni “dedi,, dersiniz.. Görlül . 1 Bunu, bir sır ğgibi önce en yakın bil- diklerine söylemişti. Daha haftasına varmadan, (Muhtar — Ebanım) delikodusunu köyde duy- madık kalmadı. Muhtar Süleyman, az buçuk okuma yazma bilen bir adamdı. Bu yüzden *“Melek,, i tutardr.. Ne zaman onuün kö- nden yana bir 14f kulağını ça- hınsa: — Yalan canım.. O cadalör ebe karı yok mu? Bunlar hep otun saçmsları, diye doğrultmağa çalışırdı.. Muhtarın ebanımdan yana olması, ni- neye göre şüpheleri büsbütün kuvvet- lendiriyordu. Ve muhtarın “Melek,, le- re gidip gelmesi de aralarındaki bağdan ötürüydü.. Bütün köy inanarak biliyordu kit “Ebantmla Muhtar Süleyman #rasında bir gönül bağı vardır.,, (Melek) in Muhtara gösterdiği alâ - ka, temiz, açık yürekli insanlara göste- rilen saygıdan öteye geçmezdi. Dedikodu dallarırp budaklarmıştı. Ebeninenin uydurmalarına — Süley- manın kartsı “Elif,, & varıncrya kadar herkes — inanıyordu. Amma “Elif,, kocasının kenidine olan (muhabbetin - den)bir damlasını bile kaybetmediğini düşünerek, yalnız şüpheleniyordu Kulağıma kadar gelen dedikodular öti için Süleymanı sorguya çekmek “öyle mi?,, diye sormak, belki önüne geçilmez bir felâket doğurabilirdi.. Süleyman başını önüne eğerek suçlu suçlu “nide - yim, duyduğun doğru,, deyiverirse hali ne olurdu sonra?!,, Dosta, düşmana “rezil, rüsva,, ol- mak bir yana, çok sevdiği kaytan bıyık- lr kocasından ayrılmak.. Halbuki kar - nında Süleymanın kanını taşıyan çocu- ğu daha yeryüzüne gözlerin? açmadan öksüz brrakmak doğru muydu? Elif bunları basit ve müphem — bir hissikablelvuku gibi duyuyor, onun için susuyordu. Kimi gönüllenir, kendisinin ve bu saçı bitmedik “sabi Subyan,, ın kötü talihine ağlardı.. ır Ertesi gece cabaha karşı, Muhtar Süleymanın evi korkulu bir rüyadan w- yanır gibi, uykusundan sıçradı, Elif, yatak içinde dişlerini, sıka sıka kıvranıyor, Süleyman direk direk bağı- rtıyordu? — O “ebe cadı,, sı eşikten içeri adım atsın, vallah ta kovarım, billâh ta ko - varım.. “Elif,, te yemin yemin üstüne ayak diremekteydi: , Mustafa NİYAZI MDEP Yar Ditecek