Ci Asura dan ; nn ; Tet Tei y? Seçen Çivili yo: tadd, 1 İ Vah « y'_k:t ıımü"' yeşildi. Piyade- ryu $ar, düğ o::..: lakip Mı;ue;den kazla w Vet lüyor rendi peşinde ol ğibi s,'n““ 'du. ahud görmü- e u. Kağtarla :'n""" Önünde durdu. Mazi yit İçeri girdi. tikirlerinin yızü ada otur | tüdegi Yor! - dedi. - Kar Si İstintak günü hâki- Yermişti, e SŞ Bir işittik. Bir * Süküta ç v ehretmekte- bkhh'“ çekiniyor... bi, topyatinip ilk delfa - ola- py Norman Gel oldu. - Hareketimizde- farkındasınız Tayetin t N"'lrnr' Mu, a Yicini hiç düşün '*Nx.%bu,..“"""“mi Bundan k*ı; Ve ışm_"""”-' Ne kadar x e idır. önllt ge TÜMEn, imdi, S Bü Htüm1 , y ÜMdiye kadar hiç Ö d dedi, N%"'la:n Bir eür düşünüyorsunuz b z ._:"F N Mubiti içinde d Vet Üütler " senelerdenberi uğu £ Slümey ” İSinde . Zihnimi at Yorum. Bir —ı“*iu? Zİn meşgul ol- ve qh:’ Keşfedilmesi icab Dübim bir şey ;:ln*'min için de lm hazarımda dur, da aalmağa ihe: b ortaya Sürmün etrafında şüphenin n Çoj © İtimadla: Çök döğru bu söz te tarafta Klan | y ” — 38 — | Vupnanelter Auluyardı Hakat yerler, uuu gT b HABER — Akı gti Bunları — 1937 S_____.______——-e—-—-—-—k& TREYİ -?f',%â’f , alayet ve aşk romanı İN bu güzel romar: - (VA.NO) taralfından türkçeye gevrümüştür. bir defterle kurşun Kalem. Sitenoğrafik notlar tutmak için. Mari içini çekti! — Stenoğrafi bilmiyorum. | — Fakat sizin zekâtız var. Bu del: tere bazı çizgiler çizerek — stent grati hissini veremez misiniz? Böylelikle mü- kemmel olur. Mösyö Norman Gel de bizi bir saat sonra Monseignen lokan- tasında bulur. Birinci kattaki yemek sa- lonunda.. Anlaşıldı, değil mi?... Noktai nazarlarımızı böylelikle teati edebiliriz. Polis hafiyesi, bunları söyledikten sonra kapıya yaklaştı. Zile parmağını | bastırdı. | Mari, hafilçe şaşalamış, onun arka- | sından gidiyordu. Parmakları arasında kurşun kalemiyle defteri sıkryordu. Norman Gel itiraz içir ağzını açmak istedi. Fakat sonta bundan vazgeçerek: | — Pek âlâ.. Monseigner lokanta- sında.... bir saat sonra... iSyahlar giyinmiş mağmum tavır- k bir kadın kapıyı açt Puaro: — Bay Klansiyi görmek istiyoruz. * dedi. Kadın kenara çekilerek Mari Puaroya yol açtı. — Kim diyeyim efendim? — Puara, İhtiyar kadın, misafirleri biririsi ka- | ta çıkardı ve büyük bir odaya soktu. — Bay Prot! - diye Puaronun adını İngiliz telâffuzuna göre acaipleştirerek göyledi. y | İçeriye girdiği zaman, Puaro, mösyö | Klansinin Kroydonda söylediği sözle- rin mana ve ehemmiyetini © zaman anladı. Öyle ya: Böyle bir odada kay- bolan bir tüb nası) bulunabilirdi? Oda- mın Üç penceresi vardı. Aralarında kü- ile masaların üzerleri karmakarışıktı. Kâ- Bıtlar, yeşil mukavvalar, muzlar, bira şişeleri, yastıklar, bir boru, porsilenler, | plânlara türlü türlü stilolar.... Bu dekor içinde, bay Klansi, elinde bir fotoğraf makinesi ve fotoğraf (il- mi olduğu halde. pek sinirli bir vazi- yetteydi. Misafirlerin geldiği kandine haber verildiği zaman, bay Klansi başını kal- dırdi: — Vay! - diye hayzet etti. Elindeki fotoğrafı masanın üzerine bıraktı. Film yere düştü ve açıldı. Muharrir, elini uzatarak ilerledi: —| — Sizi tekrar gördüğüm için gok | mesudum. — Artık umarım ki beni hatırladı- nız. Kâtibem matmozel! Grey'i size tak- dim edertim. Muharrir: — Bonjur matmazel! - sonro Puaroya döndü: — Sizi mi tanımak? Tabii, tabil.... Tanırım elbette... Size, sonuncu — defa olarak nerede rastlamıştım?.. “Ölü ka- fası,, klübünde mi? — Sizinle birlikte, feci şersit da- hilinde Parisle Londra arasında tayya- re ile seyahat ettik: —A .. Sahi... Mis Grey de- beraber: di. Lâkin sizin kâtibeniz olduğunu bil- miyordum. Bir kadın berberinde, ya- hut bunun gibi bir mülessesede çalıştığı- n sanıyordum. Mari, Puaroya endişeyle b;:“* Polis hafiyesi, işin içinden yıkaverdi: —— Ü 'l'ıb.iı!x.' bir polis bafiyesinin kâti- besi, ekseriya, muvakkat - hizmetlerde bulünür. Hal öyle icap ettirir... “Bunu takdir edersiniz. dedikten (Devamı var) | içine kapayacak ve carzibei ârz tesirine | yutabilir misiniz ? - * “ER ZeT Biliyor musunuz? L ” Yeni çiçekler ve meyveler Suni gıda, buğday tarlasını ve mez bahayı kaldıracaktır. Fakat evimizin bahçesinden hiç bir zaman ağaçlar ve çiçekler kalkımıyacaktır. İnsan gıda al raşk için yemese de zevk İçin yemek is- teycoceğinden daima meyve bahçelerimiz Blacaktır. Fakat istikbaldeki meyveler şimdikinden çok dana başkadır. Amerikada bir ziraatçi çekirdeksir erik yetiştirmiştir. Git gide çekirdeksiz şeftali yetiştirebileceğini de tahmin et- mektedir. İstikbaldeki hiçbir meyvenin çekideği olmiyacağı gibi kabuğu da ga yet ince olacaktır. Kavunu kabuğu ile yiyeceğimiz zaman gelecektir. Çiçeklere gelince güller dikensiz, mencekşeler yapraksız )eıiyürileukdr. Bunların kokulağı şimdikilerin koku- sundan kat kat Üstün bulunacaktır. Diğer taraftan yaz kış üzüm yetişe- cek. portakal bulun tır. Karlı hava da çilek bile yiyebileceğiz! Gülle şeklinde tayyareler İnsanların yeni bir nakliye vasıta- gına ihtiyacı iki sebebden ileri gelmek- | tedir. Mühendisler, bugünkü sarfiyatla | dünya petrol v.enbalarının 40-50 tene- de bitozeğini hesaplamışlardır. Tayyarenin saatte 500-600 mildea fazla gitmesine imkân olmadığı kabul edilmektedir. İstikbalin tayy olacaktır. Bugünkü tayyare gibi stra- tös'ere yükselecek orada kanazlarını Teleri gülle şeklinde maruz kalmadan uçacaktır. Bu bir rüyadan baret değildir. Pro fesör Godder namında bir Amerikan â- Tmi bu kabil tayyareleri tecrübe bile etmiş, muvaffakiyetli rneticeler almiş- tır. Bu gibi tayyareler Londradan Nev yorka 90 dakikada vası! olacaktır. Tahtakurusunu hap diye müthiş bir süratle Annamda (Asyadaki Fransız müs - temlekesinde) kurutulmuş ve hap hak- ne konulmuş tahtakurularının yutul - ması, zehirli yılanların sokmasına karşı “GöNÜl Öldül,, dediler... (Baş tarafı dünkü nüshamızda) En çak üzülen nişanlımdı, Ayrılır- ken, gözleri dolu dolu olmuştu. Sar saçları, ter içinde kalaa beyaz, açık alnına yapışmıştı. — Üzülme Gönül! düedim. Sağ ola- na yıllar bir gün gibi gelir. Gene ka- vuşuruz... Dört nala kalkan iki doru at. yaylıyı hızla sürükliyerek uzaklaşırken, anne- min kuzağına kapanarak nasıl da hic- kırmıştı! Zavallı Gönül... Admı sanını duymadığım bu uzak kasabada, mini mini bir iptidai mekte- binin daracık odalarıfda tam iki urun yıl geçirdim. Ne de olsa gençtim. Ana baba has- reti./kardeş hasreti ve nihayet nişanlı hasreti bilmediğim bir yaşta, yalnız ba- şıma gurbet yollarına düşmek ve daha ilk ayrılıkta, gayıstz da gların ardma git- mek beni fazla üzmüştü. Hemen her gece zayıf bir kandilin aydınlatmağa çalıştığı çıplak odamda, aradaki mesafeyi, kâh bir vagonda ve bazan yaylıda, kâh at üzerinde, o aşa aşa bitiremediğimiz, kimi kırcıl başlı sıra dağları dü; Ve, gözlerim kararır, dört çıplak du- warın üzerime yürüdüğünü zannederek kendimden geçerdim. Hasret, yalnızlık bir şeye benzemiyor- dostum... DĞ * D30 irmEğilalİ vaem t Ufukta kızıllaşan ay yürüyor. Biz yürüyoruz. ... 'Toprak damlı kerpiç evlerin ortasın- da, vaktiyle harman yeri olan bir mey- dan varmış. Sonradan bu meydanın ortasına tek katlı taştan bir iptidaf mektebi yapılmış. Elleri ayakları kınalı munis kırla- rım, yanık yüzlü çıplak kafali sevimli oğullarım otuz kırk kadar vardı. Onlar, bu yalnızlığımda benim candan arka- daşlarımdı. Hasret acısını, onlarla meş- gul olmakla artak biraz unutabiliyor- dum. Nişanlıma, anama babama kavuşa- cağımı, memleketime tayin olunduğumu mükemmel bir ilâç telâkki edilmektedir. Eğer © anda kuru tahtakurusu bulun- mazsar yılanın — rsırdiığı adama, henüz ezilmiş tahtakurusu da yutturulabilir. “Reçete,, Ve göre, bir defa da Üç tahta- kurusu yutmak lâzımdır. (Çocuklara | da ayni miktarda), Luong adında Annamlı bir doktorun beyanatıı tıp âleminde bu Rarip “Tlüç. n kiymeti (!) Lakkında kat'i he biraktırmamaktadır. STELIR Filhakika, doktor Luong, bir çok döktorlarım önünde, $ok zehirli hir yı- lan tarafından ayağından ısırları — bir yerliye altı tahta kurusu yütturmuş- tur. Adam ölümden kurtulduğu gibi,' bütün ağrıları da iki saat içinde tama- miyle geçmiştir. Yeni neşriyat M Sinemsa objektifi En son sinema haberleri Jle çok gü- zel resimleri ve büyük sinemalarda gösterilecek film mevzuları ile en son bayan modellerini yüklü olan bu sa- lon mecmuasının ikinci sayısı çıkmış- tır. Tonton amcanın Sinirli sevgilisi müjdeledikleri zaman ne dersiniz, içi- me bir acı düştü. Elemlerimle, keder- lerime ortak ettiğim mini mini dost- Jarımdan ayrılmanın acısı... İnsan tuhaf bir mahlük veselâm... Arkamda, boyunları bükük, taş gibi donup kalan bir avuç mini mini insan kalabalığı beni yaylıda uzun bir zaman hüngür hüngür ağlattı. ... Deminki kızıl ay, şimdi suya düşen bir kor gibi denizde sönüyordu. Etrafr alçak duvarla çevrilmiş ufak bir mezar- Tığın yanı başındaydık. Arkadaşım sustu. Pelerinini topla- yıp duvardan atladı. Elimi tuttu. Ben de geçtim. Her taraf kapkaranlıktı. Dimdik mezar taşları, mezarlarından kefenleriy- le fırlamış ölülere benziyordu. Bütün vücudumda soğuk bir titreme gezdiği- ni, tüylerimin dikildiğini duydum. Bir servi bidinden tümseğin başma diz çöktük. Ellerimizi açtık, fatihalar okuduk. Bu kimin mezarıydı “xxx,, kasabasının mecnun hocası kısık & — Gönlül nerede? Diye sordum. Hepsi de önlerine eğmişti. — Gönül öldü mü? Dedim. Hepsinin de başları göğüs- lerine sarkmıştı. Cevap vermediler, O gece sabahlara kadar, çıldırasıya sevdiğim nişanlımın adını sayıklıyarak hıçkırdım. İşte şu tümseği görüyor musun? Burada benim nişanlım, burada benim *Gönül,, üm medfundur. Genç dostum.. ... Sessizce ağlıyordu. Gayri ihtiyari gözlerimden akan yaşlarla ona uydum. Uzun bir zaman, hasret giden genç kızın kabrinde başbaşa dizdize otur- duk. başlarını &a $in Bir rüyaya pek benziyen bu geteyi, | “Mecnun hoca,, nın hikâyesini ertesi gün mektepte muallim arkadaşlarıma anlattım. Bir köşede beni dinliyen kır saçlı, yaşlr bir muallim, sözümü bitirir bitir. mez: - — Zavallı memnun hoca... Halbuki © mezar nişanlısının kabri değildir! Dedi. Ve, kısaca söyledi: Onun uzak, çok uzak bir kasabaya tayin edildiğinden bir sene sonra, ni- şanlısı Gönül, şehirden geçen bir zabi- ti severek kaçmış.. Bir zaman sonta avdet eden zavallı genç muallime: — Gönül kaçtı! Diyememişler. — Gönül öldü! demişler. “Mezarını gösterin!,, diye srar e- dince, şehirden uzak bir mezarlıkta, metrük bir kabir göstermişler... BEN Resimde gördüğünüz kaplan, Lon- dradaki hayvanat bahçesine yeni geti. rilmiştir. Esarete alışmıyan bu hay. van, şayanı hayret sıçrayışlarla kaç. bilmiyorum. | parya çalışmakta ve bu âni hareketle. ri, bütün vahşi güzelliğini meydana çı bir sesle, mezarın baş ucunda hikâyesini | , rmaktadır. tamamladı. ... Kasaba dışında, iki sene evvel ayrıl- gdığım ufak meydanda beni mini mini bir kalabalık karşılıyordu. Burada, annem, biraz daha ihtiyarlıyan babam, büyü- yen kardeşlerim, amcam, komşulardan birkaçi vardı. Sade © yoktu. Sade ni- şanlım yoktu. AKŞAM POSTASI İDARE Evİ; Istanbul Ank Caddesi Posla kutumu HdUl 214 K Telgraf adresi; Istanbul HABER Yazı lşleri telefonu: 22872 1dare, ilân - 124370 ABONE ŞARTLARI, Türkiye Ecnebi | Sahibi ve Nqn'gıl'Mâdiıi': Hasan Rasim Us Başıldığı ger (VAKIT) Matbaaaı G serastüdletülük n — h Pa