—e İLKTEŞRİN — 1937 S :“;k #lmadan konuşuyordu: ht'q Azarlık etmesini bekeledim. Fa öğiş, F&t gevezelik etmeden, teklif et “Vak P"l'n saydı. Kendi kendime: | Şayed isteseydim daha faz- Gürm, ;'Y tİde ederdim!” diye Uzül H len İSeyi tamamiyle unutmuş ©k tayyaredeki cinayeti derhal hatırladım, Fevkalâde Htdim Ne yazık! Eğer evvelden şüp W—"h _:lhı bir çok malümat elde Übü ve iğneleri bir pakete ::— Adam aldı götürdü. Vah vah | n.ğ“l;ı Aldı götürdü. Bu götürüş- ;._m:mım gıkabileceğini ancak ga H..'q n .üuyuncı akıl - edebildim. M Polise müracaat ederek haber î'.“!ı. terbiyeli terbiyeli: w?'mn dolayı size çok müteşek- Te güç, GEĞU Eğer o tübü dikenleti si q—_—::'tm tanıt mısınız? Şimdilik .—&:nü Bülunuyor. Lâkin ge- R; I.."ı.ı:lt'mııl pek kolaydır. wı':;nı— dedi. Tüb'üşte şu bü V Yeğı ” Matanın Üztündeki ölçüsünü gös Nn &. ı.::"“'iî da şu yazı kalemi kadar | —G.Nı Açıktı. Dikenlerine gelince 4 | , " Bunların uçları renksizdi. Üşt- Rüpe kırmız: gibi hafif tüyler yapış- Puaoş :;::"" ipekten mi?- diye sordu. — G, #lendim, vişne çürüğü, di; bu l Büliiğiş P geyl- diye Furniye şaşır- Tn biri üzerindeki tüylerin si- -hğ:n"ol!ıdrğmdın emin misiniz? " 'CM' hayır” mMmanasında kalasını - Sin b Z h_:';'k Puaroya — İstifhamkârane bir , ÜCük polis hafiyesinin yüzünde İ » Snnuniyet tebessümü belirmişti. Siyah ve sarı mı? Hayır efen- n AaliYE bu tebessümün hangi sebeb “ğunu anlıyamadı. Zeropulos, $ b;i' Söylüyordu? ) . Yi"*"de on dokuz ihtimalle, bu —;ıb:: bizim cürümle alâkası yök- K mufar, EMEN gu sizin Amerikalr- hl%_ SSal tarifini bize yapın — ba- ın..—l-""" mahsus bir ifa- TİNi ileriye doğru uzatarak: adelâde bir Amerikalıy- :—' kounşuyordu. Fransızca Eözli eei ça akIZ çiğniyordu ve bağa B SÜTdü. İti yarı, Galiba hayli € <T Bapkasını çıkarmamıştı. Bizş R""f" Börseniz onu tantr mrsi- B ŞİOE kati bir bit şey söyliyemedi. değilim. Mağazama 6 kadar gelir gider ki, hem onda Tita » bir hususiyet de naza KA tergi' Simler, aa aeYA. Çıkatilmış bir Fakat her 9 enstantaneli Cinayet ve aşk romanı YA Carietle'nin bu Büzel romani (VA.NO) tarafından türkçeye çevrilmiştir. e mnen AA AR li baeltirtakal £ AU di lara bakarak müşterisini teşhis edemedi Furniye, mağazadan çıkarken : k — Nahak yere vaktimizi kaybettik! dedi. Puaro: — İhtimal. Fakat bekliyelim! -ce- wabını verdi; Vazoların etiketleri ayni şekildi ve Zeropulosun bazı sözleri ba- na düşünülmeğe lâyik gibi görünüyor. Şimdi azizim, araştırmamıza devam ede lim. Sadede gelelim değil mi? —Ne yıpıcıiıı?? — Kapüsin bulvarına gideceğir. — Şey, neresiydi 07 — Universel Âirlines nin bürosü, — Â..'Bevet, bir orada küçük bir tahkikat yaptık fakat esaslı bir şey el- de edemedik. Puaro arkadaşının omuzuna dostane vurdu? — Tasanın alacağı cevap, sorduğu sualin şekline bakar. Sorulacak sualin ne olduğunu İyi bulmamışsınızdır. — Siz öyle ehemmiyetli bir sual bili | yor musunüz? — Eyvet, dimağımda öyle bir sual var galiba.. Fazla bir şey söylemedi. Kapüsin | bulvarına vardılar. Universal Airlines'in yazıhanesi kü çük bir idarehaneydi. Uyanık halli, es- mer bir delikanlı, büronun arkasında duruyordu. On beş yaşlarında kadar bir çocukda yazı makinesinin başında otu- ruyordu. Furniye polis memurut olduğunu söy ledi. Memürün adı Jül Perro imiş, Her türlü emre amade olduğunu bildirdi. Puaronun arzusu — üzerine, küçük daktilo, deşarı gönderildi. Memura hitabla: — Size söyliyeceğimiz gizlidir! dedi Jül Perronun bu tarz M—ÜWS' — Sizleri dinliyorum efendim, emir buyurun! dedi, $ — Madam Jizelin katli meselesi mev zuu bahstır. —A.. Evet, hatırlıyorum bu mese. Teyi.. Fakat ona dair bildiklerimi za- ten söyledim. — Alâ fakat bazı çafsilâtı tesbit et mek arzusundayız. Madam Jizel'kaçta kendine bilet almıştı? — Söyledim. Telefonla yer aldı. On yedide. — Ertesi gün öğleye kalkan tayyare için mi? — Evat efendim, — Hizmetçinin gabahleyin 8,45 tay yaresinden bahsettiğini hatırliyorum. — Hayır, hayır... bakınız nasıl ol-. du. Madam Jizelin hizmetçisi 8.45 tay- yaresi için yer istedi. Lâkin bu tayya- Te dölü olduğu için, biz ona Promethe de bir yer ayırdık. Bu tayyare öğleye kalkıyordu. — Anladım, anladım. — Evet efendim. — Fakat cidden calibi merak... Cid Gen... Memur ona mütehayyir bakıyordu. — Dostlarımdan biri o gün İngiltere ye hareket eden 8.45 tayaresine son da kikada binmek istemiş. Yerlerin yarısm dan fazlasının boş olduğunu söylüyor du. Perro bir kaç klğıd karıştırdı ve son ra yürünü sildi. — Dostunuz her halde aldanmış o Tacak ya ondan bir gün evvel yahud dt bir gün sonradan 'bahsediyordur. * Ayni gün, Zira şayed o tayyareye binmeseydi Promethe'ye kalacağını ba na söyledi. tayyareleri- (Devamı var) ııg sene evvel bugün Şehzade Hamza 20 kişi mahvettikten sonra ikinci bir muvalfakiyet elde etti Padişah çare bula- mayınca iki baş kumandan tayin etmişti Osman paşa, uğradığı yerleri fethade ode Tebrize gelmişti. Ordu şenlik yapıyor. zafer ber tarafta alkışlanıyordu. İran — çebzadesi Hamza, intikam almağa hazırlanmıştı. Yirmi bin kiyilik orduyla Cağala zadenin — Üzerine yürüdü. Harp çok şiddetli idi. Hamza ordu. ghha yaptığı hücumla yirmin bin — telefat vyermişti. Yirmi bin kişilik bir ordunun yirmi bin kişi tolaf etmesi şayanı hayretti. Fakat bu vakidi ve Hamza intikam almiş bulunuyor. du. Bu harpte Diyarbekir valisi Mahmut pa- Ş4 GA Öldürülmüş, Karaman valisi Murat pa ga atı İle beraber kuyuya düşmüş ve o gün. den sanra kuyucu Murat paşa ölmüşdü. 1585 yılı 1ğ$iktaşrin günü, 352 sene evvel bagün aadrazam Diyarbekir beylerbeyiliğine Hadım Câfer paşayı tayin etti. İran gehzadesi yırmi bin süvari ile tekzar sahneye çÇıkıyordu. Haraza, galip gelmenin zevkini — tatmıştı. Osmanlı ordusunu tamamile mahvetmek ax. mindeydi. Sadrazam, fena halde — hastalan. mıştı. Ordusunu idare edemiyecek haldeydi. Fakat buna Yağmen muharebeya - girişmek kararın? verdi. Ayakta güç durabilir bir va. ziyette ordusunu idareye başladı. Fakat bu harp de Hamzanın lehine netice. lendi. Osmanlı ordusu — burada da yirmi bin maktul vermiş, Osman paşa muhârzebenin so. nunda ruhunu tesdlim etmişli. Osman paşa ölürken vasiyetinde: — Hamzadan intikam alınız. Ben hastay. dım, yapamadım. Eğer ölmezsem bunu birak mıyacağım, Ölürseni intikam almadan dön. meyiniz.. demişti. Başkumandanlığı ele alan Cagalazade Os. man paşanın Yasiyetini yerime getirmek İçin bütün kuvveltleri her geye rağmen — sonuna kadar mukayemete hazırladı. Şahzada Ham. xa He beginci defa vukua gelen — Çarpışma çok kanlı oldu. Artık tali dönmüştü. Hamza. mın aakerlerinden üç bin kişi — bataklıklara saplanarak boğuldu. Bu muvaffakiyet Gkemmiyetliydi. Cagala zade vaziyeti! İstanbula büldirdi ve payitaht. şenlikler yapmağa başladı. Yalnız bir mesele vardı, Osman paşa ölmüş — Mühri hümsyun hend3 kimseya verilmemişti. Bu, kime verile, cekli? Osman paşa vasiyetnamesinde mühri hümayunun Cagalazadeye verilmesini taval. ye etmişti. Fakat padişah bu vaaiyetnameye rikyet etmeden ilk önce doksan yaşında bü. Tunan Ve ateh getirmiş hir Ealde olan Mesih PAŞSYA vermişti. Sonra iş Geğiştirlidi. Haki. KXi ve muktedir bir zata verilmesi kararlaş. tı. Bu araştırmalar devam ederken iki nam. tet mevcut bulunuyordu. Biri —Cagaln zade, biri Ferhat paşa, Her di kuraandanın da taraftarları vardı. Padişah kararsızdı. Bütün yakımlarına sör. du. Fakat hiçbir kanaat edinmeğe muvaffak olamadı. En nihayet her iki kumandana da Birer hattı hümayun göndermek mecbüriye- tinde kaldı. Bu, gayet garipti. Çiakü Cagala zade de Ferhat paşa da İyan — orduları baş Kumandan: ayin edilmiş bulunuyorlardı. ... İran ordusu Ie vuku bulan bu — harpler, Kark sekiz defa çarpışma ile noticelendi, Bir çok gehirler tahrip ve Yyağmma edildi. Hamza. ntn Üstüste galibiyetlerinin — kat kat fazla intikamı alındı ve s0n çarpışmada Hamza da mâktul düştü. Seferin hakik! blânçosu yoktur. Yirmi bin. otuz bin kişinin ölümleri ile neticelenen çar. | pışmalar ne kat'i galibiyet, — ne de kat'i ve Sarmimaz bir zafer temin ediyordu. Yalnız ve yalaız binlerce İnsan ölüyordu. Niyazi Ahmet Tonton amcanın sevdgilisi Bir insan Ya Bir zamarlar, Asya çölünün ortasın da, çadırlarda oturan ve ruhlarında bü tün dünyayı fethetmenin acı ve daya- nılmaz arrusunu besliyen, insanlar ya şıyordu. Ordulariyle, siyas? teşkilât ve idare tarzlariyle, medeniyetleriyle o devrin dünyasına örnek olan bu insan- lar arasında bir gün bir vaka oldu: Bir genç, bir ihtiyarı öldürdü. Genç. Stepin öbür başından gelmiş orduya yazılmak için bir bölük kuman danıma istida vermişti. Emri henüz çık- mamıştı. Fakat sokakta başı boş dola- şırken bir gün önüne bir ihtiyar çıktı. iktiyarın yanına sokuldu: — Bana biraz ekmek verir misin? Dedi. İhtiyarın gözleri birdenbire büyüdü, onun yüzüne bağırdı: — Sen hangi millettensin? — Senin milletinden! — Yalan! Benim milletimden bir adam dilencilik etmez! Sen mutlak ya Çinli, yahudda İslâvsın !.. Genç adam bir şey söylemedi. Yal- nız belinden ince, dil gibi bir bıçak çekti ve ihtiyârı sakalımdan tutarak bu dil gibi bıças onun kalbine soktu. Hakanın tiyasetinde kırk kişiden mürekkep bir cinayet mahkemesi yar- dı. Mahkeme heyeti derhal içtimaa ça gırıldı ve suçlu sorguya çekildi. Kanunlar o devirde açık ve sertti, Adam öldürmenin cezasını, ne sebebe bağlı olursa olsun, küçük çocuklar bi. le bilirdit: ÖLÜM! Hakan, bu kükmü maznuna tefhim ettiği zaman, o dedi ki: — Ben kanunlarınızı biliyorum. Za ten ilk dakikadan beri kendi hakkımda ölüm kararı vermiş bulunuyorum. An- cak yüksek — heyetinizden bir ritam var: Benim stepin öbür başındaki kö- yümde sekiz yetim kardeşim var, En büyükleri benim.* Bâbam' ölürkek ba- na ön kese altün”biraktı, Katdeğlerin büyüyünce aranızda taksim edersiniz dedi. Ben bu altınları dağda bir taşın kovuğuna sakladım. Şimdi burada be- ni öldürürseniz arkada kalan sekiz ye- timin hakkı kaybolacaktır. Çünkü taş kovuğunu benden başka kimse bilmez, Bana on gün izin veriniz, altınlar: ol- duğu yerden alayım, kardeşlerim ara- sında taksim edeyim. Sonra buraya ge lirim, siz de hakkımdaki hükmü infaz edersiniz, Maznun sustu, Mahkeme azası bi- tibirlerinin yüzlerine baktılar, Hiç bi- risi bir idam mahkümunun çölden ge- Ti geleceğine ihtimal vermiyrodu. Fakat Hakan: — Pek âlâ, dedi, yalnız bu gibi hallerde bizim bir usulümüz — vardır. | Mahkeme azasından birini kefil olarak göster, © da kabul etsin, sonra git; ba banın mirasını kardeşlerine dağıt! Maznunun yüzünde evvelâ bir se- vinç titremesi; fakat sonra bir elem ifadesi belirdi: — Yuce Hakan; dedi; benim sizin aranızda değil; bu şehirde bile bir tek tanıdığım yok. Beni tanımıyan bir a- dam bana nasil kefil olabilir? Hakan başını salladı: — Ümid ölmez! Dedi. Mahküm; kefalet hükmünü de bi- tiyordu. Orta Asya kanumlarına göre kendisi şart koşulan günde gelmezse onun yerine kefil idam edilirdi. Maamafih ümid ölmezdi. En başta oturan mahkeme azasınım önüne git- ti; selâmladı: — Bana kefil olur musun kardeşim? Dedi. Aza ses çıkarmadı. Başını di. Bu açık bir red cevabiydi. önüne a KYN zan : Hlhan Tarus l Mahküm ikinci azanın önüne gel- di; ona da ayni suali sordu. | Ayni cevabı aldı. Böyle böyle; ortada oturan Haka- nâa doğru; gittikçe yaklaşan azaları yokladı ve nibayet reisin yanında otu ran aksakallı; penbe yüzlü adamın ö- nünde durdu: — Babacığım bana kefil olur mu- sun ! — Olurum yavrum! Salon birdenbire keskin hareketler le doldu. Her kes bu sesin çıktığı baktı, Hakan bile başını çevirerek * — Kefaleti kabul ediyor musunuz? Demek zafını gösterdi. — Evet Hakanım, kabul ediyorum Bu gençin işibir an evvel bitirilsin, Kendisi salıyerilsin!.. Mahkeme heyeti, baştan — başa, danmuş gibiydi. Kalktılar müzakere o dasına çekildiler. Haber derhal şehre yayıldı. Her tarafta bu mesele konuşulmağa baş- Jadı: — Haberiniz var mı? Birinci mü- şavir Alp Tekin bir katile kefil ol- muş!. — Hem nasıl katil! Stepin öbür u- cunda oturuyortuş. Bir serseri! — Burada iş aramıya gelmiş! — Dilenci imiş! — Alp Tekin deli olmuş! Eceline susamış! — Galiba Hakan nezdindeki itiba- rına güveniyor! — Halbuki? — Hakâanne yapabilir ona? Kanun lara kim kargı gelebilir?.. | Mahküm salıverileli bir halta ol- | muştu. Bütün şehir halkı ağlaşıyordu. | Çünkü Alp Tekis;' doksan senedenbe ri Türk milletine her sâhâğa Nizmte et miş, namuslu ve temiz bir — ihtiyardı. Hakann da en mümtaz müşavirlerin- dendi. Bizzat Hakan bile günlerden beri düşünüyor ava gitmiyor ve bütün gece çadırında dolaşıyordu. Dokuzuncu gün akşam üstü, şehir bir matem havasiyle çalkandı. Mahküm gelmemiş. Hakan kâtip- lere kefalet fermanının yazılmasın: ve siyasetgâhın hazızlanmasını emretmiş. Alp Tekin son gecesini yaşıyor! , Kadınlar, çokuklar sokaklarda ağ- laşıyorlardı. Dükkânlar — kapanmıştı. Her kes Hakanın otağına doğru koşu- yordu. .A Sonu Yarın llhan Tarus £ | — Bu kadın, yürüyüşindeki zerafetle | kendini güzel gösterebilmek sırrına vâ kıftır. Nekadar güzel olursa olsun, yü | rümesini bilmiyen bir kadına, düzgün yürüyen fakat biraz çirkir!':e olan ka dın daima tercih edilir,