——— 3 İLKTEŞRİN — 1937 * Benim gözüşüm; Tamdıklarımdan : Şit Kaplanof ve Celâil Korkmaz Ti anıdığım müsbet veya menfi ka- “Tdeki meşhur şahsiyetlerin bizzat aç Mönhasıran kendi gözlerimle - gör- “€öm vechelerini, yahut da menkâ- Tini basit bir tarzda anlatan bir seri KRYOrum. Bugün de Doktor. Nâ- . » * ğ :"ha.—.c: bir memleketteki Türkle- ,_mn'ş:ımıu ekseriya âdettir. 1922 se- tum çç Moskovada, “C" isimli bir dos bu syatdı. Benden bir nesil yaşlı olan kapış,” Yaktiyle genç türk hareketlerine muş TEL askeri mekteplerden koğul- kaçı, tÜrgünlere gitmiş, sonra da Parise k"h!--- Orada, Rusyadan firar etmiş Miş Syak yahut şimalli Türkler var- Anışmışlar. Stkovada “C" le mütemadiyen be- dik. Bir gün dedi ki: — Gel geni Taber Vör, bir yere götüreyim. En- öreceksin. - diye sordum. © Reşit Kaplanof, Celâl Korkmaz, nqh“' Ninm.l.ı. pu;_ düncusunu ismen biliyorum. c İlk evvelkiler kim? Ürü, arflatayım. -r':ehrin meşhur caddelerinden - olan dapış dya'dan küçlük bir yan sokağa eski © Koskocaman kârgir ve Rusyanın Zerai iMarisine has bir şekilde avlulu, ,,,"" çatında Jenduha taşlıklı bir bi- “"ı ik. Karaznlık, rütubetli, küf Gk—mu' fakat gayet sağlam yapılı, kalın idordan geçiyorduk. Bura- pıların önlerinde primus de- den Üken syada gayet çok taammüm e- ne çe Yikli gaz ocakları yanıyor, fakira ko;ıî;'*kl:r Pişiyor, ortalığa türlü türlü &T Yayılıyordu. dük, V€ böyle bir kapının önünde dur- İ V açıl lan Nen kaj R urduk. İçeriden bir kadın sesi, A olarak X Giriniz! - dedi. R :"vlkı_ıı AAAPLANON Üü aa ça skse , İ teş tibi 'Sesiydi. - Gayet kibar halli, kan- ri“e'blîlr_ kırklık kadın. Uzun zaman bi $ Si irlikte bulunmuşlar. Fransız gi & Sızca konuşuyor. Edebiyattan den Bek Ve“glln görmüş olmak cihetin- Man, Münevver bir kadın. Ayni za- W '_"_“lik. terbiyeli. Resii) t *_inıdı: selâmlaştılar. İçeriye Bi diye seslendi. İri yarı, nazır © bir bakışta yüksek münevver Sehresindeki zekâ - kırışıklık- 'sili olan biri çıktı. Bu adamın akılla dolu olduğu nasıl Bi Odanm eski eşyası, kendi I"'k"tıl _":?llln atla bu karı kocanın Reu:' Süşürmüyordu. l Plan, bittabi Rus gibi Rus- a ça N madda, fransız gibi Yördü, * türk gibi de türkçe konuşu- Tet '-:"'—!İ memleketlerinin Tehçesi dç ŞK diğer Avrupa dillerini de Tün zaman İstanbulda bulun Üsür ., t — o zamana nazaran — on Uğrüme, “denberi de memleketimize Ti v:"î_flv_ Aslen Kafkasyalıymış ve Stüği j hükümetinde bir nezaret işgal Üa Çin, boölşeviklerce Şüpheli eşhas TMüş; ve kısmea sürgün sayılıyor- iy uo:lovıqı ikamete memur edil- İçin Hde n ilmi, fazlr müsellem olduğu ediliyor ghden Ve eserlerinden istifade ı'"“?üıbır l da.h!erquilı’liğe mü- h"")’or:!u__ 'Yetçi olduğunu da sak- M S Hai n boylu, * Sopur, küçük gözlü bir zat daha Te iy, eT Moşkar T iki görmlek iyi ei — Celil Korkmaz! bir Teğer, Kafkas cu; Olduğu Htinda koca Billüyr muı.?dx; Celâr Kork; ON zena birlitte Mogi Zürdüm maz'ı bu Ük kilerinden bi Hrlelimin en yüksek mev. Tavsif « , Sgal ediyordu. bu iki Bahsiyet Ruş. | Artık tamamen namuslu bir atla mahallesi olan Feridiyenin caddesi İstanbul konuşuyor ! « Feridiye ,, sokağının adını değiştirmeli ! Burada evler! olanlar şikâyet ediyor: Birisine evimizin adresini verecek olsak yüzümüze garip, garip bakıyorlar, gülüyorlar... Geçen hafta pazar günü, bir türlü dinmiyen yağmur yüzünden evde âdeta hapis kalmıştım. O gün arkadaşım foto Ali ile bir kaç röportaj yapmak için ev- veklen sözleşiniştik. Dostum sabahleyin söz verdiği saatten bir saat geç geldi. 'Tam sokağa çıkmağa hazırlanıyorduk, yağmur tekrar şiddetlendi. Bizde hava. NIN Açılmasılı VEKİYCLEK OKU Yüzdeği « ni bizim evde yedik,sonra, İstiblâl cad. desine bakan pencerenin önüne otura- rak, yağmuztla ıslana ıslana dolaşanları, geleni geçeni seyrederek cigaralarımızı tüttürmeğe başladık. Bu keytimiz çok sürmedi. Ali birden bire yerinden fırladı, parmağiyle yolun en uzak bir yerini işaret ederek — Bak, bak.. dedi, Parldesüsür, başı açık telâşir telâşir nereye gidiyor böy. | k?. Şimdi ismini yazmıyacağım bir ga - zeteci arkadaş, hak/katen pek garip bir vaziyette, ne tağını, ne de solunu gör. meden, yağmura filâri da umur etmi - yerek, hızlı hızlı yürüyordu. Ai tek . rar söylendi: — Mutlak mühim bir hâdise, mü - him bit iş var, Haydi bis de fızıayalım da atlamayalım, Arkadaşım son kelimelerini söy!"r - ken, ben zaten şapkamı, plh'ie.::.'nü giymiştim bile. O da makinesini Kaptı, elinde kahve tepsisi, içeri giren hizmet. ginin şaşkın bakışlarına bir göz atıp sokağa fırladık. Beş dakika sortra, ismini yarmadığım arkadaşın peş'nde idik. O yürüyor, biz 15 metre kadar uzaktan takip ediyor . Huk.. Allahtan yağmur azalmıştı.. T', si.ne yaklaştığım:z zaman, ben işin bir. ıı. L AŞ yadaki Türk tebaaları ırı' n tanınmış simalar olduğu için benim se- rimin de belli başlı iki simasını teşkil ettiğinde şüphe yoktur. Ayni î':îde bilâhare Doktor Nüz:- Feridiye civarındaki | den bire farkıma vardım, ve derhâl kah- kahayı kopardım. Âli şaşırmış, ne oluyor, diye yüzüme bakıyordu. Ben bir taraftan gülmeme devam ederken, bir taraftan: — Arkadaşımız hakikaten mühim bir işe gidiyormuş, İyiki akıl ettin de takip | *döyoruz.. diye alaya başladım. Çünkü demindenberi telâşla takip ettiğimiz meslektaşımızın genç bir ba. yanı takip etmekten başka bir iş yap- madığı meydana Çıkmıştı, Çok geçmeden Ali de vaziyeti kavra- dı; — TülL. dedi. Beyhüde yere rahatı- mızi bözdük, sokağa - fırladık. Haydi geri dönelim.. O zaman itiraz ettim. Oldu olacak, işi sonuna kadar takip odip, biraz eğ * lenmemiz teklifinde bulundum. Dostum razı oldu. Ve ayni takip usulyle, Ta - ua K - rdüm ve kendisiyle uzun uza- dıya haftalarca görüştüm. Bu meşhur ittihatçıya dair intibalarımı da başka bir yazımda anlatacağım. (Va-Nü) Haberci Yoğurlçu Faik caddesi limanenin alt tarafındaki meşbür. Feri- diye caddesine kadar geldik. Takip e- dilen genç bayan, buradaki evlerden birisine girdi, onun peşinden koşan ar- kadaş ta, defterine bir şeyler kaydettik- ten sonra, geri döndü, Taksim meyda- nına doğru yürüdük. Bir sokağın içine gaklarıdığımız için bizi görmemişti. O görzden kaybolunca biz meydana çıktık. A benim yüzüme bakıyor, ben onun yüzüze bakıyordum. Nihayet: — Haydi, dedim, artık çalışmıya başlayalım. Hazır buraya gelmişken kıs meti kaçırmak doğru değildir. Bizim için Feridiyeden iyi mevzu mu olur? Arkaklaşım hiç sesini çıkarmadan bu teklifi kabul etti, Pakat yüzünü somurt masından aklının, evde bıraktığı kah - vede ve rahat koltuldardı kaldığı belli oluyorda. Önümüzde uzanan Feridiye caddesi, bozuk bir arnavut kaldırımiyle döşen- mişti. Kocaman kocaman çukurlarının her birisi, yağmur sulariyle bizer göl halin' almıştı. O kadar ki, bu caddede masıl yürü - yeciğimizi bile düşünmiye başlımıştık. Feridiyeye girmeden solumuzda aşa- &: doğru bir yol uzanıyordu, geçip git- meden evvel oraya da bir nazar âttrm. Burası da tıpkır önümüzde uzanan cad- deye benziyordu. Yalnız ferzla olarak, çok “meyilli bir yokuştu da.. Yolun köşesinde (Yoğurtçu Vaik sokağı) levhası okunüyordu. Amma, bu bozuk yolda taşınacak bir kâse yoğur - dün çok geçmeden ayran halir; alacağı da muhakkaktı! . Feridiye caddesine doğru yürüdü - ğümüz zaman iki tarafa dizilmiş bütün evlerin pencereleri insanlarla dolu idi, Sanki herkes, yağmurdan ıslanan, da- ha doğrusu yoldaki Rölcüklere batma - HABERCİ fNenamı R encıda) KURU Hocasını öldürenleri kara gömlekle asmalıyız | Hakkı Süha Gezgin, Mersinde evvelki gün ikf sene sınıfta kalan bir talebenin mektep müdürünü üldürmesi hâdisesi etrafmda dik, kate gayan bir makale yazmıştır. Bir «mıfta iki kore dönüşün bütün suçumnu yalnız çocukta aramanın yaşayan — gerçeğe uygun düştüğünü söyliyerek diyor ki: “— Fakat bizim çocuklarımızda san yıl. larda garip bir inanış türedi. Sanıyorlar, ki bir snıfta bir kere kalmak, ikinci yıl ne pa. hasına alurda olsun tenbele göçmek hakkını verir, Bir kere dönenin şafkat, elinden tutar, merhamet destek olur. Bu maskara inaniş a. - zımsanmıyacak kadar talebe — arasında yer tutmuştur. Arada sırada. s — Efendim, ben ti seneliğim! Diye arzıldandıkları olur, Ben, san tinayet, te böyle bir hakka Iinanışm da Payı bulun. duğunu sanıyorum. Çocukların — bu yersiz, bu akla ve vicdana sığmaz küçüklüğe bir hak tseü verdiklerini Bilirim. Kendi sayini birakıp, başkasının merhametine — sığınma, daki iğrençliği duymryorlar, Bence, — bütün mekteplerde bu noktanın şiddetli ve uzlaş. maz bir inatla takip edilmesi gerektir. Hoca Bakkmı, ana, baba hakkından ila, tün tutan bir milletin, talebe eliyle Eldtirdi. müş hosa cenazeleri karşısında kalması, a. kallara zarar veren bir 1Ç düşkünlüğüne uğ. Tadığın: gösterir. İç yaraları, — görünmeden işledikleri, sezilmeden flerledikleri için çabuk kep kangrenleşirler. Kanun, devlet, millet birleşerek bu derde çare bulmalıdır. Ana baba öldürenleri kara sarlar, bu alçakları da darağ; hikla götürmeliyiz., CUMHURIYET'de: Nn R Hâdiselerin belâgali Abidin Daver, 1917 vo 1987 — senelerinde Filistin vakaamın arzettikleri — manzaraları toabit etmiştir. Çok enteresan levhalar gös. foren bu yazıdan bazı parçaları alryoruz: *1917 birincikâinun İngiliz ve Türk orduları Kudüs — önlünde çarpışıyorlar, İngiliz kumandanı — Allenby 40.000 tüfek, 8,000 kılıç ve kuvvetli bir ağır. topçu fle taarruz ediyor. Türkler, 12,000 tü. fek ve 2700 kılıç, zayıf bir topçu ile müda. faada bulunuyorlar. Düşmanın sayıca ve silâhça üstünlüğü ye. tİşmiyormuş giti Kudüs halkı da Türkiyeye ihanet ve düşmana muavenet ediyor. Kudüs kapıları Önünde, 10 — kilometrelik bir Cephe Üzerinde 1800 Türkie 20,000 İngi, lize karşı koymağa çalışan, 28 met fırka ku. mandanı Fahreddin Bey (şimdi birinci ordu müfettişi örgeneral! Fehreddin Altay) niha. yet çekilmeğe mecbur oldu. O, Kudüsün zi. yamı mucip olan bu çekilmenin muhtelif e. beblerini izah ederken şüyle diyor: *“Civar köylüler, ferayı hiyanetle İngiliz. lere kılavüzlük ederek onları o akşamki ke. sif xa içinde cephenin arasındaki vadilerden ve patikalardan müdafna hatlımızın içerile. rine kadar getirip sokmuşlardır. Kudüs ve civar kariyeli ölarak verflan A. Tap ikmal efradı dağhılrp firar elmişlerdir. İsmine şeriflik tezdif elilen Kudüz ahali. sinden bir fend çıkıp da, kasabanın duvarla. Tt dibinde bütün gün ateş içinde — kalan bir Bvuç Türk ve müalüman askerine, yaralda, rma bir bardak su olsun getirip vermek gibi bir muavenetçik bile yağmamıştır.., 9 birincikânun günü Kudüs belediye relai, İngiliz kumandanma şehrin boş olduğunu, halkın halâskâr İngilir ordusunu — tahassüir ve Babırsızlıkta beklediğini söylüyor. 'Türk ordusu çekilirken Mescidi Aksayı ve Kammame külisesini aaker ve polisle ryuha, faza ettirmiş, İngilizleri beklediğini — bıldıği hâlde, gehir halkının mal ve canınt korumuş, Bilhassa Kammane kilisesinde asırlandanberi toplanmış olan azim servetin bir — zerresine bile ziyan getirilmesine meydan vermemiş. ti Sabaklayin Türkler yehrin şark — kapzam. dan çıkarken Kudüs ahalisinin — büyük bir kalabalık halinde şehrin garp kapısında top, lanarak İngilizleri istikbal ettiklerini gör. Mmüşlerdi. Bütün hristiyanlık, — Yahüdilik ve Arsp dünyası, Kudüsü Şerifin asırlarca Türk esa. Teti altında İnledikten sonra tulduğundan dalayı sevinç duymakla ve ba rama etmekte — biribirlerile — yarışıyorlardı. Hristiyanlık âlemi Allenbynin sezorine " kuzuncu ve sonuncu haçlılar seferi, veriyordu. Müsiümanlığa kargı hristtyan kin ve taaasubunun bu açık tezahürlerine garip. tir ki Araplar da İştirak ediyorlardı: gaflet Perdesi gözlerini 6 kadar bürümlştü. 1837 birincitegrin Aradan 20 sene geçmiştir. Bütün Finlatin ve Kudüz ateş ve kan içisdedir. — Araplarla Yahudiler, Araplarla İngilizler — biribirine girmişlerdir. Arapların 20 sene evvel zafer. lerini kutluladıkları Filistin ve Kudüs fa. tihi, Gokuzuncu ve sonuncu haçlı — seferinin kahramanı mareşal Allenbynin o zamanlar zağ eli olan Andrev, Nastrada Arnplar ta, rafından öldürülmüştür. Filistin Araplazı, 20 yıl evvel alkışin rını şimdi boğazlıyorlar. Tngilizler ö denleri gimdi Hind Okyanusunun meçhül bir adaama sülrüyor. lar. Bir tarafta İngilizlerle Yahudiler, diğer ta, rafta Araplar, bir imha mücadelesine giriş. miş bulunuyor!.