TTT &.— Artık tereddüde lüzum yok, derhal buradan kaçalım ve Afyonkarahisarında bulunduğu müddet zarlında bir çok Ermenilerin canını yak mış, muhtelif adamları tehdit etmiş, bir gok ocaklar söndürmüştür. İzmirdeki hayatı meçhuldür. Orasını bilene rast - Jayamadım.. Konyadan İstanbula ö - nüşümde kendisini Kabristan sokağın . da umümi merkerimizde görünce evve- 1â gözlerime inanmamıştıım. Arkadaş - Jarr ikaz etmek istedim, kömse beni din Temek istemiyor, herkes “biz karışma - yız,, diyordu. Nitekim sen bile tered. üt ettin ve sözlerime inanmak isteme- din. Azizim Eskişehirde Türk polisiyle, Afyonkarahisarında Fransız esirleriyle teştiki mesaj eden, İzmirde meçhul bir hayat yaşıyan bir çok masum adamların kanma giren, genç kızları iğfal ettikten #ora hâyatımı kurtarmak için ismini ve dinini değiştiren bir adama nasıl em - niyet edilir? Ayni zamanda hem komi. teci, hem casus, hem Ermeni, hem Türk maskesini maharetle kullanan bu adam- dan beh korkarım, azizim., Benim bildi. ğim bu kadardır. Üst tarafını siz bilir . siniz, ; Bu hikâyeyi dinledikten sonra Agop. 'tan daha fazla korkmrya başlamıştım. Hraçla Hanriyetön de ayni fikirde ol - dukları yüzlerinin ifıduuulın anlaşı - hyotdu. Kasapyan hikâyesini bitirdikten son- za dedi ki. : — Sizden bir ricam var. Bu sözlerim bul kalsın.. Çünkü bu adamdan üthiş korkuyorum. Hiç kabahatim yökken beni dört.sene hapisanede yatı. ran adam, foyasını meydana çıkardığı- mt bilse başımı yeniden derde sokar, Kasapyana istediği teminatı verdik. Hraç daha ileriye giderek: — Bu dakikada senden ziyade bq- kaları tehlikede bulunuyor. Bu itibarla sözlerinizin buradan çıkmıyacağına e- min olabilirsiniz. Her balde verdiğiniz malümattan dol.ıyı size çok müteşekki, riz, dedi. Biraz sonra Kasapyan pansiyonu « muzdan ayrıldı. Hraç ve Hanriyetle beraber başbaşa vrrerefvuıyeu mü - Zakere ettik. Neticede hiç bir şey belli etmemeğe karar verdik.. Vakit hayli geçikmiş olduğundan Hraç müsaade is tedi ve Hanriyete dedi ki: — Yarın sabatı Fransız zabiti — gelir- &e. Serj Jakın herbangi yeni bri rapor verip vermediğini bilhassa sormayı u. nutmayın. Şayet vermişse, zabit bun - Tarr da muameleye koymaklın hemen bi- #e getirsin... Kendisine her defasında bol para veriniz.. Herhangi mühim bir gey olursa ben size telefon ederim. Hraç ayrılmak üzere eliny sıkarak: — Yarın akşam'töpiantımız var.. Ben gelip seni buradan alırım. Maamafih gündüz evden ayrılma, belki sana ihti- yacım olur. Şimdilik Allaha 1smarladık. eli ve gitti. Hanriyetle beraber yaşamıya başla . dığım gündenberi ilk defa olarak neş - esiz bir akşam geçirdik. Bidayette ehem miyet vermediğim - Agop Serkisyanaın tezviratı beni de Harriyeti de düşün - Gürmeğe başlam'ştı. Bir aralık Hanri - yeti — Sevgilim, dedi, batırlar mısın? Ben sana burada kalmıyalım, Avrupa. ya gidelim, demiştim.. — Evet batırliyorum . — Rica edezim, attık tereddüt etme, derhal buradan uzakleşalım.. Bu herf bizi rahat bırakmıyacak.. Bir felâketten korkuyorum.. Hanriyeti teskiı etmeğe — çalıştım. Sözlerime kanar gibi göründüğü halde ,endişesinin za'l olmadığını hissediyor - dum. Gece yarısına” kadır bu meseleyi konuştuk. Yatağıma gird'ğim'z zaman İstanbuldan mümkün olduğu kadar sür atle ayrılmıya.karar vermiş bulunuyor- duk. Komiteci tuzağı Yorgunluk ve heyecan bizi bitap bir hale getirdiğinden öğleye doğru ancak wyanabildik. Hanriyet gözlerini açar açmaz seyahat projeleriniden bahsedi- yor ve bir çocuk gibi seviniyordu. Kah. Avrupaya gidelim !,, valtr esnasında da hep ayni mevzu et. rafında kozuşuyorduk Birdenbire tele- fon çaldı Telefon odasına koşan Hanri- yet beş dakika sonra dönerek: — Fransız zabiti telefon etti, kendisi gelemiyecekmiş, Perapalasta beni bek. liyor. Ben çabucak gider gelirim.. — Hraç telefon öderse ne diyeyim? |— Zabitin beni istediğini, Perapalas- “ta bulunduğumu oradan Kabristan s0- kağına uğrayıp işlerimi yoluna koyduk- tan sonra eve döneceğimi söylersin.. — Saat kaçta dönebileceğini tahmin ediyorsun?, — Zabitle fazla kalacağımı zannet. mem, Çünkü o saat 2 de mukakkak da- iresine dönmek mecburiyetindedir. Bir saat kadar da muayenehanede eğlene- cek olursam, demek saat üç, üç buçuk sularında buraya dönmüş olurum. — Başkası telefon ederse. . — Karşına, Hraçtan başka kim çı. karsa, cevap bile vermez, telefonu ka- parsın.. . — Saat üçe kadar ben burada merak tan patlarım.. Muayenehaneye dönü - şünde hiç olmazsa bir telefon et. Hanriyet: — Peki canım, oratlan sana bir tele. fon ederim, diyerek beni öptü ve sokağa fırladı. Yalnız kalınca, Boğaziçine nazır bal kona geçerek şezlonga uzandım ve sakin bir kafa ile vaziyetimi tetkik etmek (s- tedim. Hanriyetin İstanbuldan ayrılmak hususunda israr etmesnii haklı bulmakla beraber, yakında İstanbula geleceğini bildiren hocam Hamparsumu bekleme- den uzaklaşmanın doğru olamıyacağını düşünüyordum. Diğer taraltan mensup olduğum fırkaya karşı bazı taahhütle - rim de vardı. Bu meyanda müşkül bir mevkide bulunan ve benden başka dti. mat ettiği arkadaşı olmadığı anlaşıları Hraçı da yalnız bırakıp kaçmak doğru bir hareket teşkil etmiyecekti. Bunldan başka hocam Hamparsum, bana emni - yet etmiş, bana muayyen işler tevdi etmişti. Erivanda vaziyet'n karıştığı ve hocamın her an bana ihtiyacı olacağı bir sırada ben nasıl bir kadına kapılarak ortadan kaybolabilirdim. Bütün bunları düşündükçe, hiç ol - mazsa hocam Hamparsumun vuruduna kadar İstanbulda kalmak mecburiyetin de bulurlluğumu görüyordum. Bu şe- fajt altında o zamana kadar Hanriyeti oyalamaktan başka çare kalraazdı. Ho, camım İstanbula muvasalatında - vazi- yetimi kendisine anlatır, bana Avru - pada herhangi b'r iş vermesini rica ede- rim. Ricam kabul edilmediği takdirde ne yapacağımı da ancak o zaman dü . şünürüm . Kendi kendime bu kararları verince içim biraz ferahlandı. Eaasen bütün mesele kat'i karar vermekted'r. Bir de- fa #ntan kararını verdi mi, üzüntüsünün yüzde doksanı derhal zail olur. Hayatta közü körüne yürümektense, muayyen bir hedele doğru azimkâr adımlarla i- lerlemek müreccahtır. Artık soğuk — kanlılığımı — tamamen bulmuş o'duğumdan bir daha bu mese- leleri düşünmemek üzere - gazeteleri gözden geçirmeğe başladım, Gazeteyi henüz elime almışken kapının zili çalın. dı. Yerimden kalkıp merd'ven başmna gi dine'ye kadar sokak — kapısının — açılıp kapandığını ve bitisinin merdivenlere Hanriyetin bu kadar erken dönmesi mümkiün olmadığına göre gelen her hal de Hraç olacaktı. Bu tahmmin'mde aldan- mamıştım., Bir gece evvel düşünce'; larak bizden ayrılan arkadaşım ni bir şarkı söyliyerek karşıma dikilm'şti. Hayretle yüzüne baktığımı görünce: — Hayrola, bu gece galiba fena bir. rüya gördün.. Yoksa sabah sabah ra- Katsız mr ettik.. Hanriyet nercde, daı. ha uyuyor mu? Vay tembel vay.. Han- Tiyet; kalk bakalıra ,öğle oldu.. Sen ar- tık işi azıttın.. Cok şükür muayeneha- ân gtti”!'n de yok.. Bu gid'şle de unutacaksın. , (Devamr var) En eski devirlerden beri Hindista. na giden seyyahlar, avdette, “fakir,, lerin gayanı hayret marifetlerini an . latırlar. Bunları hemen herkes duy . muştur. Fakat bu medeniyet devre . sinde, “fakirizm,, in iç yüzil anlağıla. cağı tahmin edilirken, hiç de öyle ol. mamıştır ve Hind; hâlâ bütün esrarı. n muhafaza etmektedir. Bundan bir müddet evvel, Hindistandan avdet et. miş olan bir İngiliz seyyah ve muhar. riri, Hindin esrarma dair yazdığı bir eserde, fakirlerin mar'fetlerine ait birçok misaller getirmekte ve bunlar. dan bazılarının sırf harikulâde bir me haret sayesinde yapıldığını söylemek. tedir. Hindistan ordusuna mensup bir İn. Biliz binbaşısı bir gün sokaktan ge - çerken, bir kalabalık toplandığını gör Müş ve bu kalabalığa karışımca, ihti. yar bir — Hintlinin, — oline bir limon koyarak bu limonu müthiş bir kılıç darbesiyle ikiye böldüğü halde, avuçta en küçük bir çizik dahi bırak. Madığını bayretle görmüş'tür. Hintl! fakir, bu marifeti, birçok defa, ayni muvaffakıyetle tekrarlamıştır. Bir oyundan şüphelenen binbaşı, bu. nun üzerine fakire yaklaşarak, limonu bir de kendi elinde kesmesini teklif etmiştir. Fakir, zabitin avucunu mua. yene ederek bu işi yapamıyacağını söylemiş, nihayet zabitin ısrarı ve hattâ tehdidi üzerine fakir biraz dü. şünmüş ve nihayet sormustur: — Sol elinizi gösterebilir misiniz? — Tabil, işte! Fakir bu eli muayene etmiş ve: — Pekâlâ, demiştir, Jimonu bu avu. cunuzun İçinde keseceğim. Filhakika fakir, bu defa da marife. tini ayni muvaffakıyetle göstermiş; Zabit de hayranlıkla bağırmıştır: vo! Cidden şayanı bayret bir ustalık! Fakat limonu sağ elimde kes. meye niçin razı olmadınız? Fakir şu cevabı vermiştir: — Bu benim sırrımdır! Zabit işin iç yüzünü ancak bilâhare anlamıştır: insanların ekserisi gibi, o | da küçüklüktenberi bilhassa sağ elini fazla işlettiği için, bu elinin avucun. daki adaleler daha fazla inkişaf etmiş. t Yani, avucun içi, fakirin istediği gbi düz değildi ve kılme, eli yaralıya. b'lirdi. Halbuki sol avucun içi nispe. ten daha düzdü, İki avuç arasındaki bu fark, belki gözle görülemiyecek ka. dar kücüktür. fakat fakir için bu ufa. cik farkın çok büyük bir ehemmiyeti | vardır ki, en gayanı d'kkat olan da, onun k'lır derbasindeki hu gşayanı hayrot isabettir. Fak'r'er iki kısımdır Hindistanın ber tarafını dolaşan fakirler iki kışımdır: Corgi'ler ve Ta. pasini'ler. Bü'fakir)*rin hensinin hir tek he - def'eri vardır: cennete ve mukaddesa. ta u'asmak .. Bunun için de, kendileri. nemahsus bir mezhep muc bince, ira- de ve imanın, insanların ıstıraptan kaç mak hususundaki sevkitabillerinden daha kuvvetli olduğunu göstermek ü. zere vülcutlarına birçok işkenceler ya. parlar. Gayet fakir ve mütevazıdırlar. Hiç bir zaman para istemezler, fakat, hiç bir sahtekâzlık — mevcut olmadığını göstermek istitorm'ş gibi adetâ gıplak bir vaziyette sayanı hayret gös. taria'er yapı zen, etraftan kendile. rine para yağar. Hiş kimsoleri olmadığı ve münzevi yaşıdıkları için bu paraları mabetle. Te verir'er ve yiyeceklerini kendileri - ne mükaddes insanlar nazariyle bakan | balk temin eder. En eski devirlerden miras kalan ka. idelere riayet ederler: uralarında bir | nevi gizl' cemiyet vardır. Corgl'er. bütün dünya hokkakazla. | tını ve cambazlarını gölye”e bırakacak ve akıllara durgunluk verecek mari . l THindin Yirminci asrın ilmile dahi Haâlâ anlaşılamadı ! On ay mezarda kalıp dirilmeği ilim izah edemiyor ersi— Başını toprağa gümüp söallerce kala- bilen Bindliler pek çoktur. Hindli fakir limonu — zabitin avucu içine koydu. ve.. fetler yaparlar. Bir de Atta Corgi'ler (üstadlar) vardır ki, bunlar da, kendi. lerine işkence yaparlar, Kılıçla doğranan adam Biraz evvel, Timon kesen bir fakir. den bahsetmiştik. Ş'mdi bundan daha gayanı dikkat olan diğer bir vakadan bahsedeceğiz. Corgi'lerden biri, yanında bulunan bir İngiliz zabitinden kılıcını istiyerek kendisine gösterilen seyircilerden bi. Tisinin omuzuna ve baaına iki müthiş darbe indirdi. Adamcağız da, seyirci. lerin dehsetle açılan gözleri önünde kanlar içinde yere yuvarlandı. Fakir onun Üzerine doğru iğildi ve eliyle te. ri birkaç hareket yaparak kanları durdurdu, yaraları kapattı. Adamca . ğız da, sapasağlam bir vaziyette ayağa kalktt İnanılmıyacak . seyler değil mi?... Fakat bunlar her zaman okunan, dai. ma anlatılan birer hakikattir. Bunlar manyat'zma mı, yoksa hipnotizma mı. dır? Belki! Muhakkak olan bir şey varsa, en büyük âlimlerin, en tanm. mış hokkabazların, bunun esrarmı el. an çözememiş olduklarıdır. Iakencelerin envar Şimdi de, kendilerine işkence yapan fakirlerin marifetlerinden bahsedelim ki, bunlar, süphesiz, şimdiye kadar an. Tattıklarımızdan çok daha muammalı. dır, Bu gibi fakirlerin en bol yeri, mu. kaddes sehir addedilen Benares şehri. es'rarı dir Burada işkencelerin her türlüsünü görmek kab Idir. Meselâ bir Atta.Cor. ki, boğazma bir ip geçirdikten sonra kendisini ağaçtan asağıya atarak o va ziyette, havada sallanarak kalmakta . dır. Yanma gidip İyice muayene ede- bilirsiniz. Hiçbir sahtekârlık, hiçbir oyun göremezsiniz. Yüzü tamamiyle sakindir ve tabli rengini değiştirme. miştir. Hattâ siz'nle konuscur bile. Ya. nında durarak bu işkenceye nihayet vermesini beklerseniz bir hayli bekle. meniz lâzımgelir. Belki günlarce, haf. talarca, hattâ aylarca... Çünkü fakir, ayak ucuna atılan paraların münasip bir yekün teşkil edeceği ana kadar o- rada bu vaziyette kalacaktır. Parala. ra dokunulmasına imkân yoktur. Hiç bir Hintli, fakire atılan paralara el sürmez. Diri»diri gömülenler Bazı fakirler de, toprağa bir çukur kazdıktan sonra (tıpki resiride gördü. ğünüz gibi) sırt üslü yere uzanarak, kafalarını omuzlarıma kadar bu deliğe sokarlar ve yüzlerine - rahatâız olma- mak İç'n .- bir paçavra örttükten son. ra, toprağı kafalarına çekerek Iylce gömülüp, orada haftalarca ayni vazi. yette kalırlar, Seyirçiler gelip, ayak- lariyle toprağı iyice ezerler, hava al. miya mahsus küçük bir boru ararlar. Fakat bir gey bulamazlar. Çünkü bun. da da hiçbir oyun ve sahtekârlık yoktur. Birçok âlimler bu işkencele » rin mahiyetiyle yakmdan alâkadar olmuşlar, fakat esrarı bir türlü çöze. memişlerdir. Şimdi, işte bir hâdise ki, binçok yük sek rütbeli İngiliz zabiti ve diğer yüz. lerce Avrupalının gözü önüade cere . yan etmiştir: Bu tecrübe bundan bir hayli sene evvel yapılmışsa da, bunu görmüş olan bütün Avrupalılar haâlâ korkunç hatı. sasını unutmamışlardır. Meşhur bir Corgi, mezarın içinde on ay kalabileceğini m'hrace Racet — Sön- ge söyleyince, mührace betondan bir mezar yaptırmış ve bir çok kimseleri, bu tecrübede hazır bulunmağa davet etmiştir . Fakir, vücudundaki bütün açıklıkları balmumu ile kapatmış, sadece ağzını a- çık bırakmıştır. Sonra dilni gırtlağının içine kıvırarak uykuya Halmıştır. “Ceset,, derhal kaldırılarak bir çuva- 14 dikilmiş ve bizzat mihrace çuvalm her tarafını mühürlemiştir. Çuval bü. yük bir sandığın içine konmuş ve san- dık it'nayla kilitlendikten sonra meza- va konmuştur. Fakat hepsi bu kadarla bitmemiştir. Fakirin, kendisini kandırmasından kor- kan mihrace, mezarın üzerine beş altı ton toprak attırarak, Oraya arpa ektir. miş ve mezarın başına, gece günkür bekliyen İngiliz ve yerli nöbetçiler koymuşutr. Diğer taraftan, hemen her gün mezarın başına giderek gayri tabil bir şey bulunup bulunmadığını bizzat tetkik etmiştir. On ay bonra mezar açılıp ceset çıka- rılmıştır. Doktorlar kalbin kat'iyyen çarpmadığını bildirm'şlerdir, İki saat süren friksyon ve tedavi ne- ticesinde, kolün bini kırnıldamış, fakir canlanmağa başlamış ve nihayet sapa- sağlam bri vaziyette ayağ akalkmıştır. Hazır bulunanların hayretini burada tasvir etmeğe imkân yoktur. Yalnız, şunüu söyliyelim ki, bütün gayretlere Tağmen, hiç bir âlim, henüz Hind fakir, lerinin esrarını çözmeğe muvaffak ola- mamıştır. Ş " . AKŞAM POSTASI İDARE Evİ: Istanbul Ankara Caddesi Vonla kutunu z İstaobul 214 Telgrat adresi, istânbul HABER Yazı işleri telefOnu: 29872 idare, Hân » 1 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye — Ecnebi Senelik — 1400 Ke, — 2.700 K Gaylık — 730 1450 « B aylık — 400 800 » - Daylık — 150 2 Sahibi ve Neşriyat'Müdürü: Hasan sim Us Basıldığı yer (VAKIT ) Matbaası Kai