1 Ekim 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

1 Ekim 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

FEŞRŞEEER VUT RE FERİ CDEEL — bt ua We " T Ç T ee gel î&_:;;.*' D yi B « el B ll LE h — İktibas ve tercüme hakkı mahfuzdur — Yazan; Soğoman Tebliryan — Çeviren: 8.Ş — 50 — & . Artık tereddüde Jüzüum yok, derhal buradan kaçalım ve Afyonkarahisatında bulunduğu müddet zarfında bir çok Ermenilerin canını yak mış, muhtelif adamları tehdit etmiş, bir çok ocaklar söndürmüştür. İzmirdeki hayatı meçhuldür. Orasını bilene rast - layamadım.. Konyadan İstanbula |dö - nüşümde kendisini Kabristan sokağın - da umumi merkezimizde görünce evve- lâ gözlerime inanmamıştıın. Ârkadaş - ları ikaz etmek istedim, kimse beni din lemek istemiyor, herkes “biz karışma - yız,, diyordu. Nitekim sen bile tered. ldüt ettin ve sözlerime inanmak isteme- din. Aziz'm Eskişehirde Türk polisiyle, Afyonkarahisarında Fransız esirleriyle teşriki mesaj eden, İzmirde meçhul bir hayat yaşıyan bir çok masum adamların kanına giren, genç kızları iğfal ettikten sora hayatını kurtarmak için ismini ve dinini değiştiren bir adama nasıl em - niyet edelir? Ayni zamanda hem komi. teci, hem casus, hem Ermeni, hem Türk maskesini maharetle kullanan bu adam- dan ben korkarım, azizim., Benim bildi- ğim bu kadardır. Üst tarafını siz bilir . SİniİZ. — & ; Bu hikâyeyi dinledikten sonra Agop. tan daha fazla korkmrya başlamıştım. Hraçla Hanriyetiin de ayni fikirde ol - dukları yüzlerinin ifadesinden anlaşı - İryordu. " Kasapyan hikâyesini bitirdikten son- ra İdedi ki. : — Sözden bir ricam var. Bu sözlerim burada kalsın.. Çünkü bu adamdan müthiş korkuyorum, Hiç kabahatim yokken beni dört.sene hapisanede yatı. ran adam, foyasını meydana çıkardığı- mr Dilse başımı yeniden derde sokar. Kasapyana istediği teminatı verdik. Hraç daha ileriye giderek; — Bu dakikada senden ziyade baş- kaları tehlikede bulunuyor. Bu itibarla sözlerinizin buradan çıkmıyacağına e- min olabilirsiniz. Her halde verdiğiniz malümattan dolayı size çok müteşekki. riz, detli. " Biraz sonra Kasapyan pansiyonu - muzdan ayrıldı. Hraç ve Hanriyetle beraber başbaşa vererek vaziyeti mü - Zakere ettik, Neticede hiç bir şey belli etmemeğe karar verdik.. Vakit hayli | geçikmiş olduğundan Hraç müsaade is tedi ve Hanriyete dedi ki: r — Yarın sabah Fransız zabiti gelir- se, Serj Jakın herhangi yeni bri rapor verip vermediğini bilhassa sormayı u. nutmayın. Şayet vermişse, zabit bun - ları da muameleye koymaldarı hemen bi- ze getirsin... Kendisine her defasında bol para veriniz.. Herhangi mühim bir şey olursa ben size telefon ederim. — Hraç ayrılmak üzere elim; sıkarak: — Yarın akşam'toplantımız var.. Ben gelip seni buradan alırım. Maamafih gündüz evden ayrılma, belki sana ihti- » Jyacım olur. Şimdilik Allaha ısmarladık, dedi ve gitti. Hanriyetle beraber yaşamıya haşla . dığım gündenberi ilk defa olarak neş - esiz bir akşam geçirdik. Bidayette ehem miyet vermediğim - Agop Serkisyannın tezviratı beni de Harriyeti de düşün - dürmeğe başlam'ştı. Bir aralık Hanri - yet: — BSevgilim, dödi, hatırlar mısın? Ben sana burada kalmtyalım, Avrupa. ya gidelim, demiştim., — Evet hatıtliyorum . — Rica edem'm, artık tereddüt etme, derhal buradan uzaklaşalım.. Bu herf bizi rahat brrakmıyacak.. Bir felâketten korkuyorum.. Hanriyeti teskiı etmeğe — çalıştım. - Sözlerime kanar gibi göründüğü halde ,endişesinin za'l olmadığını hissediyor - dum. Gece yarısına' kadar bu meseleyi konustuk. Yatağıma gird ğim'z zaman İstanbuldan mümkün olduğu kadar sür atle ayrılmıya.karar vermiş bulunuyor- duk. ' Komiteci tuzağı Yorgunluk ve hevecan bizi bitap bir hale getirdiğinden öğleye doğru ancak wyanabildik. Hanriyet gözlerini açar açmaz seyahat projeleriniden bahsedi- yor ve bir çocuk gibi seviniyordu. Kah. 4 zük Ü Avrupaya gidelim !,, valtf esnasında İda hep ayni mevzu et. rafında konuşuyorduk Birdenbire tele- fon çaldı .Telefon odasına koşan Hanri- yet beş dakika sonra dönerek: — Fransız zabiti telefon etti, kendisi gelemiyecekmiş, Perapalasta beni bek. liyor. Ben çabucak gider gelimm.. — Hraç telefon ederse ne diyeyi:m? -— Zabitin beni istediğini, Perapalas- ta bulunduğumu oradan Kabristan so- kağına uğrayıp işlerimi yoluna koyduk- tan sonra eve döneceğimi söylersin.. — Saat kaçta dönebileceğini tahmin ediyorsun?, — Zabitle fazla kalacağımı zannet. mem, Çünkü o saat 2 de muhakkak da- iresine dönmek mecburiyetindedir. Bir saat kadar da muayenehanede eğlene- cek olursam, demek saat üç, üç buçuk sularında buraya dönmüş olurum. — Başkası telefon ederse. . | — Karşına, Hraçtan başka kim çı. | karsa, cevap bile vermez, telefonu ka- parsın.. . — Saat üçe kadar ben burada merak tan patlarım.. Muayenehaneye dönü - şünde hiç olmazsa bir telefon et, Hanrtiyet: — Peki canım, oradan sana bir tele. fon ederim, diyerek beni öptü ve sokağa fırladı. Yalnız kalınca, Boğaziçine nazır bal kona geçerek şezlonga uzandım ve sakin bir kafa ile vaziyetimi tetkik etmek (s- tedim. Hanriyetin İstanbuldan ayrılmak hususunda israr etmesnii haklı bulmakla beraber, yakında İstanbula geleceğini bildiren hocam Hamparsumü bekleme- İden uzaklaşmanın doğru olamıyacağını düşünüyordum, Diğer taraftan mensup olduğum fırkaya karşı bazı taahhütle - rim de vardı. Bu meyanda müşkül bir mevkide bulunan ve benden başka âti. mat ettiği arkadaşı olmadığı anlaşılan Hraçı da yalnız bırakıp kaçmak doğru bir hareket teşkil etmiyecekti. Bunldan başka hocam Hamparsum, bana emni - yet etmiş, bana muayyen işler tevdi etmişti. Ezivanda vaziyet'n karıştığı ve hocamın her an bana ihtiyacı olacağı bir sırada ben nasıl bir kadına kapılarak ortadan kaybolabilirdim. Bütün bunları düşündükçe, hiç ol - mazsa hocam Hamparsumun vuruduna kadar İstanbulda kalmak mecburiyetin de bulunduğumu görüyordum. Bu şe- rait altında o zamana kadar Hanriyeti oyalamaktan baska çare kalmazdı. Ho. camın İstanbula muvasalatında vazi- yetimi kendisine anlatır, bana Ayru - pada herhangi b'r iş vermesini rica ede- rim, Ricam kabul edilmediği takdirde ne yapacağımı ida ancak o zaman dü . şünürüm . Kendi kendime bu kararları verince içim biraz ferahlandı. Esasen bütün mesele kat'i karar vermekted'r. Bir de- fa #nsan kararını verdi mi, üzüntüsünün yüzde doksanı derhal zail ölur..Hayatta körü körüne yürümektense, muayyen bir hedefe doğru azimkâr adımlarla i- lerlemek müreccahtır. Artık soğuk — kanlılığımı tamamen bulmuş o'duğumdan b'r daha bu mese- leleri düşünmemek üzere- gazeteleri gözden geçirmeğe başladım. Gazeteyi henüz elime almışken kapının zili çalm. dı, Yerimden kalkıp merd'ven başına gi dinc'ye kadar sokak kapısının açılıp kapandığını ve birisinin merdivenlere. doğru ilerleadiğini işitt'm - Hanriyetin bu kadar erken dönmesi mümkün olmadığına göre gelen her hal de Hraç olacaktı. Bu tahmin'mde aldan- mamiıştım., Bir gece evvel düşünce'i o- larak bizden ayırlan arkadaşım neseli bir şarkı söyliyerek karş'ma dikilm'şti. Hayretle yüzüne baktığımı görünce: — Hayrola, bu gece galiba fena bir. rüya gördün.. Yoksa sabah sabah ra- Hatsız mrı ettik.. Hanriyet nerede, da. ha üyüyor mu? Vay tembel vay.. Han- riyet? kalk bakalım ,öğle oldu.. Sen ar- tık işi azıttın.. Cok şükür muayensha- neye filân g'ttif/n de yok.. Bu gid'şle dişçiliği de unutacaksın, . (Devamı var) Yirminci asrın ilmile dahi * -şiıı—ı. ü A srarı * Hâlâ anlaşılamadı ! On ay mezarda kalıp dirilmeği - ilim izah edemiyor En eski devirlerden beri Hindista. na giden seyyahlar, avdette, “fakir,, lerin şayanı hayret marifetlerini an . latırlar. Bunları hemen herkes duy - müştur. Fakat bu medeniyet devre - sinde, “fakirizm,, in iç yüzü anlaşıla. cağı tahmin edilirken, hiç de öyle ol. mamiıştır ve Hind; hâlâ bütün esrarı. nrı muhafaza etmektedir. Bundan bir müddet evvel, Hindistandan avdet et. miş olan bir İngiliz seyyah ve muhar- riri, Hindin esrarına dair yazdığı bir eserde, fakirlerin mar'fetlerine ait birçok misaller getirmekte ve bunlar. dan bazılarının sırf harikulâde bir me haret sayesinde yapıldığını söylemek- tedir, Hindistan ordusuna mensup bir İn. giliz binbaşısı bir gün sokaktan ge - çerken, bir kalabalık toplandığını gör müş ve bu kalabalığa karışımca, ihti. yar bir — Hintlinin, — eline bir limon koyarak bu limonu müthiş bir kılıç darbesiyle ikiye böldüğü halde, avuçta en küçük bir çizik dahi brrak. mMmadığını hayretle görmüştür. Hintli fakir, bu marifeti, birçok defa, ayni muvaffakıyetle tekrarlamıştır. Bir oyundan şüphelenen binbaşı, bu. nun üzerine fakire yaklaşarak, limonu bir de kendi elinde kesmesini teklif etmiştir. Fakir, zabitin avucunu mua. yene ederek bu işi yapararyacağını söylemiş, nihayet zabitin 1srarı ve hattâ tehdidi üzerine fakir biraz dü. şünmüş ve nihayet sormuştur: — Sol elinizi gösterebilir misiniz? — Tabii, işte! Fakir bu eli muayene etmiş ve: — Pekâlâ, demiştir, limonu bu avu. cunuzun içinde keseceğim. Filhakika fakir, bu defa da marife. tini ayni muvaffakıyetle göstermiş; zabit de hayranlıkla bağırmıştır: — Bravo! Cidden sayanı hayret bir ustalık! Fakat limonu sağ elimde kes. meye niçin razı olmadınız? Fakir şu cevabı vermiştir: — Bu benim sırrımdır! Zabit işin iç yüzünü ancak bilâhare anlamıştır: insanların ekserisi gibi, o da küçüklüktenberi bilhassa sağ elini fazla işlettiği için, bu elinin avucun. daki adaleler daha fazla inkişaf etmiş. ti. Yani, avucun ici, fakirin istediği gbi düz değildi ve kılme, eli yaralıya. b'lirdi. Halbuki sol avucun içi nispe- ten daha düzdü. İki avucç arasındaki bu fark, belki gözle görülemiyecek ka. dar küçüktür. fakat fakir icin bu ufa. cık farkın çok büyük hir ehemmiyeti vardır ki, en şayanı d kkat olan da, onun k'lte Jderboasindeki hu şayanı hayrat isabettir. Fak'r'er iki kısımdır Hindistanm her tarafını dolaşan fakirler iki kısımdır: Corgi'ler ve Ta- pasini'ler. Bu 'fakirlerin hensinin bir tek he . def'eri vardır: cennete ve mukaddesa. ta u'asmak « Bunun için de, kendileri. nemahsus bir mezhep muc bince, ira.- de ve imanın, insanların istıraptan kaç | mak hususundaki sevkitabillerinden daha kuvvetli olduğunu göstermek ü. zere vücutlarına birçok işkenceler ya. parlar. Gavet fakir ve mütevazıdırlar. Hiç bir zaman para istemezler, fakat, hiç bir sahtekârlık — mevcut olmadığını göstermek iİrtivo:l-rmeş gibi adetâ çıplak bir vaziyette sayanı hayret gös. teris'er yaperlerken, etraftan kendile. rine para yağar. Hiş kimszleri olmadığı ve münzevi yaşadıtları icin bu paraları mabetle. re verir'ler ve yiyeceklerini kendileri - ne mukaddes insanlar nazariyle bakan halk temin eder, En-eski devirlerden miras kalan ka. idelere riaâyet ederler; aralarında bir nevi gizl! cemiyet vardır. Corgi'er, büitün dünya hokkabazla. rını ve cambazlerimni gölre'e birakacak ve akıllara durgunluk verecek mari . . z -i ECEŞ FN çe İgi <— galakğni aç 5e gi gee Başını toprağa gömüp saatlerce kala- bilen Hindliler pek çoktur. Hindli fakir limonu içine koydu ve... zabitin. davucu fetler yaparlar. Bir de Atta Corgi'ler (üstadlar) vardır ki, bunlar da, kendi. lerine işkence yaparlar. Kılıçla doğranan adam Biraz evvel, limon kesen bir fakir. den bahsetmiştik. Şimdi bundan daha şayanı dikkat olan diğer bir vakadan bahsedeceğiz. Corgi'lerden biri, yanında bulunan bir İngiliz zabitinden kılremı istiyerek kendisine gösterilen seyircilerden bi. risinin omuzuna ve başına 'ki müthiş darbe indirdi. Adamcağız da, seyirci- lerin dehsetle açılan gözleri önünde kanlar içinde yere yuvarlandı. Fakir onun üzerine doğru iğildi ve eliyle se. ri birkaç hareket yaparak kanları durdurdu, yaraları kapattı. Adamca - ğız da, sapasağlam bir vaziyette ayağa kalkt£ ; İnanılmıyacak seyler değil mi?... Fakat bunlar her zaman okunan, dai. ma anlatılan birer hakikattir. Bunlar manyat'zma mı, yoksa hipnotizma mı- dır? Belki! Muhakkak olan bir sey varsa, en büyük âlimlerin, en tanın. mış hokkabazların, bunun esrarmı el. an çözememiş olduklarıdır. Iskencelerin envaı Şimdi de, kendilerine işkence yapan fakirlerin marifetlerinden bahsedelim ki, bunlar, şüphesiz, şimdiye kadar an. lattıklarımızdan çok daha muammalı. dır, Bu gibi fakirlerin en bol yeri, mu- kaddes sehir addedilen Benares şehri. dir Burada işkencelerin her türlüsünü görmek kab İdir, Meselâ bir Atta.Cor- ki, boğazına bir ip geçirdikten sonra kendisini ağaçtan asağıya atarak o va ziyette, havada sallanarak kalmakta - dır. Yanma gidip iyice muayene ede- bilirsiniz. Hiçbir sahtekârlık, hiçbir oyun göremezsiniz. Yüzü tamamiyle sakindir ve tabif rengini değiştirme. miştir. Hattâ siz'nle konusur bile. Ya- nında durarak bu işkenceye nihayet vermesini beklerseniz bir hayli bekle. meniz lâzımgelir. Belki günlerce, haf. talarca, hattâ aylarca... Çünkü fakir, ayak ucuna atılan paraların münasip bir yekün teşkil edeceği ana kadar o- rada bu vaziyette kalacaktır. Parala. ra dokunulmasına imkân yoktur. Hiç bir Hintli, fakire atılan paralara el sürmez. Dirivdiri gömülenler Bazı fakirler de, toprağa bir çukur kazdıktan sonra (tıpkı resiride gördü. ğünüz gibi) sırt üstü yere uzanarak, kafalarını omuzlarımna kadar bu deliğe sokarlar ve yüzlerine - rahatsız olma. mak için - bir paçavra örttükten son. ra, toprağı kafalarma çekerek iyice gömülüp, orada haftalarca ayni vazi- yette kalırlar. Seyirciler gelip, ayak.- lariyle toprağı iyice ezerler, hava al. mıya mahsus küçük bir boru ararlar. Fakat bir şey. bulamazlar. Çünkü bun. da, da hiçbir oyun ve sahtekârlık yoktur. Birçok âlimler bu işkencele « rin mahiyetiyle yakından alâkadar olmuşlar, fakat esrarı bir türlü çöze. memişlerdir. Şimdi, işte bir hâdise ki, birçok yük sek rütbeli İngiliz zabiti ve diğer yüz. lerce Âvrupalının gözü önüade cere - yan etmiştir: M « Bu tecrübe bundan bir hayli sene evvel yapılmışsa da, bunu görmüş olan bütün Avrupalılar haâlâ korkunç hatı. rasını unutmamışlardır. Meşhur bir Corgi, mezarın içinde on ay kalabileceğini m'hrace Racet — Eön- ge söyleyince, mihrace betondan bir mezar yaptırmış ve'bir çok kimseleri, bu tecrübede hazır bulunmağa davet etmiştir . Fakir, vücudundaki bütün açıklıkları balmumu ile kapatmış, sadece ağzını a- çık bırakmıştır. Sonra dilini gırtlağının içine kıvırarak uykuya İdalmıştır. “Ceset,, derhal kaldırılarak bir çuva- le dikilmiş ve bizzat mihrace çuvalım her tarafını mühürlemiştir. Çuval bü. yük bir sandığın içine konmuş ve san- dık it#nayla kilitlendikten sonra mezâ- ra konmuştur. Fakat hepsi bu kadarla bitmemiştir. Fakirin, kendisini kandırmasından kor- kan mihrace, mezarın Üzerine beş altı ton toprak attırarak, oraya arpa ektir. miş ve mezarım başımna, gece günldüz bekliyen İngiliz ve yerli nöbetçiler koymuşüutr. Diğer taraftan, hemen her gün mezarın başına giderek gayri tabif bir şey bulunup bulunmadığını bizzat tetkik etmiştir. On ay sonra mezar açılıp ceset çıka- rılmıştır. Doktorlar kalbin kat'iyyen çarpmadığını bildirm'şlerdir. İki saat süren friksyon ve tedavi ne- ticesinde, kolün bini krmıldamış, fakir canlanmağa başlamış ve nihayet sapa- sağlam bri vaziyette ayağ akalkmıştır. Hazır bulunanların hayretini burada tasvir etmeğe imkân yoktur. Yalnız, şunu söyliyelim ki, bütün gayretlere rağmen, hiç bir âlim, henüz Hind fakir. lerinin esrarıniı çözmeğe muvaffak ola- mamıştır. e * 'HAB AKŞAM POSTASI İDARE Evİ: Iİstanbul Ankara Caddesi Postu kutusu * İstaobul 214 Telgraf adresi; Istânbul HABER Yazı işleri telefonu: 23872 idare, ilân » : 248370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi Senelik — 1400 Kr. — 2.700 Kr. Gaylık — 730., — 1450 » B aylık 400 , 800 , 1 aylık 150 , 300 » Sahibi ve Neşriyat'Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT ) Malbaası İi GÜL Ki L AA ai

Bu sayıdan diğer sayfalar: