22 Eylül 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

22 Eylül 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tertko Christie'nin bu en güzel — romanı Cinayet ve aşkromanı (VA.NO) tarafından türkçeye çevrilmiştir. | -i Bi a ::lknnuyuyordu. Komiser de ayni li- 'Ona cevap verdi. Ebitya Ker, sakin sesiyle: “ Teesolfe şayan bir hâdise... Fa Y komiser, hakkınız var, Vazife- Yapmak mecburiyetindesiniz! 'olis âmiri: & — Teşekkür ederim, efendim! - de- £ Yonra ilâve etti: - Bayanlar, bay gh'irıdıu dışarı çıkmamanızı rica e- M0 Ben, doktorla... Alfedersiniz, 2? “ Doktor Briyan S Müşerref oldum N e. Doktor Briyanla birkaç şey "!'hık istiyorum.. Buyurun, yan ta- Sekilelim. ;Ben de gelebilir miyim? U suali vzun biyıklı, krsa boylu *- Kormuştu. Üuı. döndü. Lâfa kartşan bu kş 4 R“"“hcı. heyecanlı heyecanlr Fran- l 'Edizi tersliyecekti. Fakat birden- Yüzünün ifadesi değişti. ş,;nA.... AHedersiniz,.. — Bay Puaro! *h* zÜ gözünüzü v kadar sarmışsı- #z kalsın sizi tanıyamıyacaktım. *derim, buyurun ! k'l"!'*r açte Briyanla Puaro'yu Ö- A ğgeçirdikten sonra içeriye girdi. 4“& *kada kalan yolcular, şüpheli şüp- | bu Riren iki şatısa bakıyorlardı.. ’:İİ Horbüri mırıldandı: n Ne diye bizi burada hapsediyor hi bu herifi yanlarına alıyorlar? w, Ura üzerinde mütevekkilâne o- y © Olan çiftlikçi asilzade kadın Ve- €T cevap verdi: İyleîkı Fransız polir.ne — mensup- he ahut da gümtük hafiyesi.. o *man Gel, mahcup bir eda 7* hitap etti: S kne' a vet. oradan x e güselm x:ıbi kokuyor. » Cidden... Çok güzel, b *likanlı, cesaret tvldu. « Sizi tayyarede hemen ta. ile atmazel, zannedersem, ben si- de raştladım. eiyorum. eket:.. Çamlar ne S î"'s Adam ilâve etti: & Bu ölen zavallr kadının katlerlil tna ihtimal veriyor musunuz? vet.... Öyle görünüyor.... Böyle Yetin işlendiği yerde bulunmak | 10ş bir şey değil. g Mözleri söylerken genç kız ür- S Tn İ k, “*man Gel, ona yaklaştı. Onu | Mi tehlikelere karşı muhafaza et #"Ytn bir hali vardı. Baba oğul G, *" hâlâ aralarında Fransızca mü k ’:_di)'orlırdı. Bay Rider, cep def- e “3temadiyen hesaplar yapıp kol N kıyordu. Ledi Horbüri, ökçe- ti TBezlıkla yere vuruyordu. Tit- bt * bir cigara yaktı. Yolcuların n bhlunduğu odanın — kapısında vi polis nöbet bekliyordu. Yan | e » komiser Jap. doktor Briyan- N _"lloy“ıı konuşuyordu. z Yle vakalarda daima hazır na- N p * Puaro! “.' Siz, Azizim?... Tayyare istas- hemen & şımıza çıktınız... İ ':lunq yeriniz burası değildir... | N ı'“mıı olacaksınız ! "M _bü)ılik bir kaçakçı şebekesi- *yim de burada onun için te- Bulundum. Fakat itisaf ederim, | Ki bir vakayla senelerden beri ıTlın Haydi artık işe giri- y H ederim bay doktor, bana ad- İK S p * isminizi söyler misiniz? Di Mlak ve boğaz mütehassısı dok- M ah, 329 Harli sokağı. A oturan bir kâtip not alıyor- K . dedi ki: İK tu.. "fı doktorumuz cesedi mua- | B —l:mr. Maamalih tahkikatla (ÖS p Culunmanız iözimdir. ÜDÇ etendim. İN Çi hâdisesinin saat kaçta ol- | x.ı;kribcn ban: söyler misiniz? f ..N'" mMuayen2 ettiğim zaman 'ten beri ölmüş olduğunu an- —H A l AA e ladım. Bundan fazla kati bir şey söy- liyemem,.. Zaten garson da meselenin Londraya varmamıza beş dakika kala farkına varmış, fakatgarson kadınla sön defa olarak üç çeyrek evve) konuştuğu- nu söyledi. — Eğer hakikaten ortada bir cina- yer varsa zamanı nisbeten taayyün edi- | Şüphe uyandıracak her | hangi bir şey dikkatinizi celbetti mi di- | | de bulunan babamının elizi öpmek için erdu. yor demektir. ye sormağı zait buluyorum, Doktor başını salledı; Puaro hü- sünle içini çekerek: — Benim de hiç bir şey dikkatime çarpmadı! - dedi. - Ben zaten gerek de- niz gerek hava seyahatlerinde daima ra hatsızlanırım... Onun için sarılıp —sar- malaşır, uykuya dalarım. Jap: — Doktor! Sizce bu ökümün şeoe- bi ne olabilir? —- Kati olarak bit şey sö Böyle vaka karşısmdı. fethi yapmak mecburiyeti vardır. Komiser hak verdi: — Teşekkür —ederim, doktor! Sizi daha fazla işgal etmek istemem. Yalnız bazı resmi muamelâta bütün — yolcular gibi tâbi olmanızı rica edeceğim. Ma- atteessül sizi istisna edemeyiz. Briyan.ş gülümsedi: yemem, meyyit — Rica ederim. Benim ne bir sapa- nım, ne de insanı öllürecek başka bir âletim vardır. Bunun böyle olduğuna yakinen kanaat hasıl etmenizi isterim. Komiser, maiyetindeki polise işa ret ederek! — Sizi aramasını rmüsaade edin. Ve ilâve etti: — Acaba bu dikendeki zehirin ne cinsten olduğuna dair bir fikriniz var mı? Hekim başını salladı: — Kimyevi ni yapmadan bir «ev süvlemek müskül o'ur... Vahsi ka- vimlerin ekseriya kullarndıkları - zehir Kürar'dır. — O zehir ani surette mi adamı öl- dürür? Doktor: — Kürar zehirinin tesi yıldırım gibidir. İnsanı ani surette öldürür. Komiser: — Onu ele geçirmek kolay olmasa gerek! 2 Hertkes elde edemez. şakacıydı. Nükte yap- masını severdi: — O halde sizi adam akıllı aramak lâzım! - dedi. Maiyetindeki polisi çağırdı. Dokto- ru yanındaki odaya, muayeneye götür- düler, Jop, Puaroya baktı, — Ne garip macera... Masal gibi bir şey.. İnsan nasıl tasavyur edebilir ki, bir zehirli diken. bir tayyarede, kim- senin nazarı dikkatini relbetmeden, sa- panla yahut tüble atılabilsin... —- Pek doğru söylüyorsunuz. Komiser ilâve etti: — Adamlarımdan iki kişi tayyareyi aramakla meşgüldürler, Tabiatiyle par- mak izlerini de aldıracağız.. Şimdilik garsonların ifadesine bir bakalrm. Kapıya doğru yürüyüp emirler ver- di. İki garson içeriye #'rdi. Küçüğü ar- tık kendine gelmişti. Fakat Hanrinın hâlâ rengi uçuktu. Koömiser; müşfik bir baba tavriyle: — Oturun, çocuklar! - dedi. « Pa. saportlar siz de mi? Resmi kâğıtları uzattılar. Zabıta me- muru hepsine göz atarak, ölen kadının- kini açtı; tetkika başladı: — Anna Morison... Fransız (Devamı var) pasa- | HABEK — Akşam m;. " ELGSASTARİH 384 sene evvel bugün | —imiaaa a a Kemend Şehzadenin boğazına geçti ve | o “baba, baba,, diyerek can verdi İki baş da dışarıda kesiliyordu 1558 yılı Ti eylül günü, 384 seme evvel bu. gün Saruhan valisi şehzade Selim Bolvadin. ya geldi. Seferde beraber bulunmak müsaa, desini aldı. Osmanlı saltanatmın çok garip yüz kızartan hâdianlerinden biri de hiç şüp. hesiz manasız ve sebebsiz idamlardır. Bu o kadar çoklur, ki idamlarım tabil bir kanun münde olduğunu kabul etmek lâzım. Kas ttiğimiz Klamları suçlutarın tdamı sanina. yınız. Hayır, külçük bir güphe e — babanın, yani padişabın vezirini, Oğlunu, gu veya b memuru öldürtmesinden bakgediyoruz. Harp ge en büyük muvatfakiyetler kazanan padi. şahlar kendi evlâllarını gözleri önünde Bl. dürtmüşlerdir. Bugün bu — cinayetlerin en dehşet'ilerinden birini anlatacağız. Padişah Süleyman ordusu te Breğliye gel. mişti Oğlu şehzade Mustafa babasının bu. lunduğu mevkie gelerek otak kurdu. Evlât, bebasının İtifatına mazhar olacağını umu ve çok verirler, şehzade Mustafa nmn çadırına gelerek etini öptüler ve kıymet. H hediyeler aldıktan sanra: — Şehzademiz, dediler. — Mükellef bir at sizi bekliyor. Şevketlü padişahımızım — elini öpmek Üzere otağı hümayuna teşriflerinizi bekleriz. Mustalâ tuzağa düşürülüyordu Öldürülecek tı. Bir şeyden haberi olmayan şehsade atıma binerek kendisine delâlet eden vezirlerle ota. t hümayun yolunu tuttu. Yol üzerinde top. lanmış yeniçeriler elleri çatlayıncaya kadar Alkışlıyor padişaha ve Must lardı. Şehzade otağın önünde — atından inerek | 1 girdi. Babasmın. güleryüzü ile karıda. | şacağını duşünüyer acele #€iyurdu. — Kakat | otağın içine ilk adımını atar #tmaz — şaşırdı. Karşıaında babasının yerinde yedi dilsiz hain bakışlarla xendisini süzüyorlardı. Sarayın rütubetli mahzenlerinin, karan. hik dehlizlerinde en korkunç cinayetleri işle. dikten sonra bunu bir tek insana söylemek. ten âciz bulunan dilsizler, sanki mahrum bu kları konuşmanın intikamını alıyormuş gibi emredileni boğar Ve bunu tabil bir va. zife sayarlardı. Tüyler Ürperten — hüdiseler kargısında kıllart kıpırdamıyan dilsizler, ko. | nüşamadıkları için oladak vahşi bir kaplar. dan farksız olurlar. Mustafanın karşısma çıkan dilsizler, veziri szanı İbrahim paşayı Uykuşunda boğmuş o. lan dilsizlerdi. Şimdi, de Şehzade Mustafayı RÖZÜ açık ve alenen bolğfacaklardı. Atlas bir perde arkaaında hızlı hızir nefea sezleri geliyordu. Bu, Mustafanım babasıydı. Oğtunan öldürüldüğünü Küzlerile görecekti. T dilalz yiraşek süratile Mustafanın üzerinn atıldılar. Fakat Mustâfa derhal karşı dür. du ve üzerine atılanlardan bir kaçmnr fik yum Fukta yere aerdi. Sonra Perdenin arkasında bulunduğunu farkettiği babasr- - seslendi: — Baba, söyle bu adamlar yanlış hareket ediyorlar, Nk atılışta muvaffak olamıyan dilsizler ikin ci hamleyi yapıyor'ardı. Her tarafı — sarılan | Muslafa en nihayat Başinı kemende kaptır. di. Artık kurtuluş yaktı. , — Baba, baba. diyerek can verdi. Bu exnada şehsadenin Imraboru ile bir a. Rasmın dışarda da başları kesiliyordu. Niyazi Ahmet Tonton 4 dua ediyor Tundi İde korkuya benziyen ve Tren YN Yazan : lhan Tarus Hareketten belki yarım saat sonra | camın önüne geldi. Raflara, boş yerlere, ve yüzümüze baktı. Terecddütten ziya- h küçük, — sarı gözlerini bir saniye için bir deniz feneri gibi parlatan aşikâr bir irkilme ile ev- velâ koridora doğru kımıldadı, sonra vazgeçerek uzun bir adım attı, kapıyı açtı: ğ — Müsaade ederseniz ben şuracığa ilişeyim. Zaten yolum kısa, Sabancaya kadar.... Ceketini çıkarmak istedi.Fakat bir ko lu henüz sırtında idi kiliki eliyle göğsü nü ve sırtını yokladı. Terli olduğunu görünce vazgeçti, çıkardığı kolu tekrar giydi, Elinde yeni alınmış kapaklı bir kır sepeti vardı. Onu evvelâ yere, iki baca- gının arâsına yerleştirdi Fakat tren sarsıldıkça sepet, ufuk, kısa cam gıkır- tılariyle sallanıyordu, Kaldırdı, kanape nin üstüne koyarak dirseğiyle kapağına dayandı. Sepet çıtırdadı, baktı, tekrar aldı sepeti rafa doğru uzattı. Rafta hiç bir — şey yoktu, fakat bir türlü münasip yer bulamadı. Belki beş dakika, tâ pencerenin dibinden kapıya kadar, sepeti kıpırdamadan tutacak bir nokta aradı. Nihayet tam — oturduğu köşenin üstüne düşen zaviyede karar kıldı. Ama yerde ve kanepede rahat dur- mıyan sepetin rafta sallanmadan — otu- racağına inanamıyor ve sık sık başını kaldırarak, hattâ bizim kendisinin ha- reketleriyle meşgul olup olmadığımızı gözünün uciyle kontrol ettikteti sonra sağ veya sol elini, dizinden sepete doğ- ru uzatarak, endişesini ortaya vuruyor- du. Buelin, korkulara rağmen, nihayet yarı yolda durarak geri döndü- ğünü ve dizlerin üstüne düştüğlünü gör- düm. - Arkadaşım onun srrasında ve pen- cerenin yanında oturuyordu. Pek ziya- de merak ettiği halde, ancak bana ba- kan gözlerinin köşesniden ne görebilir- 8€ onunla iktifa etmeğe mecburdu. Ama ben kolayca ve rahatça yeni yolcuyu seyredebiliyordum. Yalnız açıkça onu rahatsız etmemek ve bu suretle hareket lerine bir bozukluk — vermemek için koridora, perdelere ve koridorun pen- terelerinden görünen kırlara bakıyor- dum, Kalktı, sepeti yere indirdi ve dizle- rinin arasına sıkıştırarak bir horos gi- bi öten kapağını açtı.Sepetin içinde yağ klğıtlarına sarılmış ve kırmızı kınnap- Tarla bağlanmış, trili ufaklı birçok pa- ketler vardı. İçinde iki ufak çavdar ek. meği sakladığını açıkçe ilân eden biri- ni aldı, altına üstüne baktı, tekrar yeri- ne koydu. Başka bir paketi daha kısa bir tetkike; bir üçüncüsünü büsbütün ani bir muayeneye tâbi tuttuktan son- ra, sepetin istifi içinde bozulmamış olan eski yerlerine itina ile yerleştirdi. Bu paketlere bakarken gözlerine dikkat et- tim: Bu gözler, uzun zamandır görül- memiş bir çocuğa götürülen hediyel hayranlıkla seyreden bir babanın gör- lerindeki manayı taşıyordu. paketlerin cümlesinin. hiç olmâazsa or- taya çıkan üç tancsilin tamamen yol yi- yecekleriyle dolu olduğunu arkadaşım da, ben de anlamıştık. Sepeti unutmuş gözüküyordu. Fa- kat bir rampa başında dizelri birdenbi- re sallanıp gevşeyincz sepet, dar dibinin üstünde süratle yana yattı ve kapak bâlâ açık olduğu için içindekilerin ya- rısından fazlas; yere döküldü. Yolcu tutulmuüş — gibi - belinin bst. ratle arkaya kıvırdi, iki eli- sancıya tarafını Fakat bu | nin parmaklarını avuç derisini çatlatır. casına açtı, sonra öne döşemenin — üstüne kapandı. Ama çok geç kalmıştı. Biz sepetin devrilmesiy doğru atılarak yolcunun yete kapanması arasında ge- çen kısa zaman parçası zarfında, yere dökülenleri görmüştük Bir ağız armoniği, bir şiringa lâsti- ği, ince eczahane küâğıdiyle sarılı bir ilâç kutusu ve bir çift eski pandofla, Bunları çarçabuk yerden topladı, sepe. ti kapadı, tekrar rafa yerleştirdi. A- vuçlarını biribirite sürterek toılıîı silk ti ve ilk defa olarak arkasına dayandı. Arkadaşıma baktım. O bana daha evvel bakmış, dudağının çok kenarımı oynattı. İstemiyerek ben de ayni şeyi yaptım. Sonra gözlerimi koridora çe- virdim. Misafir bir cigara paketi çıkardı. (11,5) luk bir cigara paketi! Daha açıl- mamıştı. Tırnağiyle kenarını yırtmak istedi, olmadı.. Diplerinden kesilmiş olan tırnaklarına baktı, sonra üst yelek cebinden bir kibrit kutusu çıka- râarak kenarından bir uzun kıymık ko- pâatdı. Bununla paketin kenarını kesti, açtı. Bir cigara aldı. Bu cigarayı baştan başa iki parmağı arasında oğdu, iki - cundaki tütünleri fiske ile silkti. Fakat beğenmedi bu cigarayı... Önu kutuya | koyup başka birini aldı, gözlerine yak- alştırıp gene ayyıldıza dikkatle baktı, sonra avucunun ortasına koyup tartar gibi hafifçe salladı ve açık avucunu ci- gara ile beraber dizinin üstüne dayıya- rak başını koridora çevirdi. Tren uçuyordu. * * * Fırsat baktım: Siyah bir ceketin altma çizgili, gri bir pantalon giymişti. Koyu kahve ren- gi kadifeden bir yeleği vardı. Potinleri- nin burunları kabarık ve maskarat ile tarak arası iri rxımbalr bir şeritle süslüy- dü. Pantalonunun ütüsü bozulmasın diye vakit vakit iri, kıllr elleriyle —diz kapaklarını yukarı doğru çekiyor ve o esnada açık filizi renkli çorapları görü nüyordu. Cigarasından üç nefes çekti, çekmedi. Kapının yanına çakılmış olan düşmüşken Üstüne başına virip içini boşaltmak için bir mihver et- rafında dönen bu alelâcaip şeyi galiba şayânı itimat bulmadı, kalktı, kapıyı açtı, koridora çıkıp kapıyı tekrar kapa- dı, pencereden cigarasını mümkün oldu- ğu kadar uzağa fırlattı, döndü, kapıyı çatı, oturdu yerine, kapadı kapıyı. O sırada bir şey nazarı dikkatini celbetti. Kapının tokmağını yokladı. Burnunu cama dayıyarak koridor tarafındaki tok mağın da oynayıp oynamadığına baktı. Soluk dudaklarının iç zarında müs- terih bir gevşeme belirdi. Bana döndü, bereket gözlerim başka yerdeydi. Te- pemden tırnağıma kadar, deminden beri hiç belli etmediği ve göstermediği bir sükünetle, beni süzdü. Kirpiksiz göz kapaklarını küçülte küçülte ve avu- ciyle dizini sıvazlıya — sıvazlıya, beni seyretti. Sonra birdenbire yerinden kalktı, Tren ineceği istasyonı gelmiş de dur- muş gibi elini sepete attı, dışarıya bak- tı ve devrilmemesi için sepeti yerinde oynatarak filenin içinde daha derin bir yuva âçtı, güldü. Koridora çıktı. Evvelâ trenin gitti- ği yola, sonra — geldiği tarala baktı. Rüzgâr uçurmasın diye sol eliyle şapka- Bizllri tepesini bastırıyordu. Uzun müd- det böylece kaldı. Fakat şapkasının ka- hbı bozulmuştu. Bu sefer sağ clini ba- şına götürerek şapkayı düzeltti. Ama gene rahat edemedi, çıkardı şapkayı, elinde tuttu. İzmite geldik. İstasyon kalabalığı o nu şaşırtmış gibiydi. . Koridor boyun- ca birkaç defa gitti, geldi. Sonra acela acele kuompartımana daldı. Bir an bize baktı, sonra sepetini aldı, çıktı. Tren düdüğünü öttürüp hareket edince, az ötede bir açıklıkta, onu deni- ze doğru yünürken gördük İlhan TARUS

Bu sayıdan diğer sayfalar: