19 Ağustos 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TIMİIN | H t Mi ) | . Âşk ve macera - 1omanı — x Bi GS Nakleden : (Vâ-Nü) Klam ; N döni Üşrğe 1 tiz, y a ı,hkb“?m_ıanıdı. Bahri efen- îuı%h ) hfç bit yardım beklemek Binı iyice anlamıştı. Yal 9nu hağ' ihtiyar adam, bi tan ca- &ğ , S Tina butı, ve: z sliyecek vaktimiz yok. .0 2-Hem hemşireme # Pebürum v her dediğini dinle- Gi'-'âq_ T O böyle münasip gör- k%q'“»h““' eline bir lira daha $- B * tahat etti &e $ Y ğine dair i Öpiğ a ötsen e "trişî-î" | ğş_ibbetle ihtiyar adamı Ütme, “Bapg, <€ bu parayı kendisine 'mı”*m.,h:" fedakârlıktı. Kalbin- ve muhab Hıq Ürüldr. bet uyanarak Wleşie & YD Mij ." 'di, GMİ. genç kızr güverteye Ütt ğrıfmd:?m bir köşeye - büzül- N ö "küyor d * yabancr simalardan â- bi'a,_ ı Ğihka t H.llbuki civarda kim- Bakay, e gç a iYordu bile. Yalnız Zağı,, Yop delikanlı yüksek sesle hikl?h b Stta kiza müstehzi yqu:*hyo müstehzi na- ti Biy T çüş UL Yahut. Nermine %&j*ğ geliyordu. P Zavan, TMinin kılığı çok — bi- Taş ğı ç ey M“Mk bunun farkındaydı. %;:*!u ki Kti? Giyecek başka bir ley h*llq_ i:' Sinirleri gevşedi; İs- Üi Vek Söyretti. Sonra engi . İalar gin İhti uyui;rldı oturduğu yerde İ lamağa başladı. Yaya gelince yanaşma qlkrıdı. Eşyalarını eline ti Ötobüsler dolmuş- çç tti 9Nün trene binmesini Ücak e7 İerlemişir e Vardığı zaman "!qu :“ııi lüntılmı Abolyond gölüne arı:n' halde üz:idebîleceğini vorü bç n Ü yeseyi Üldü ve ucuz bir otel k Yi orada geçirmeğe mec *i ça “Yvah * ha bir Mur Taş ttti D İira £ $ aşı a İazla vermesey- Yüi tÜleyin yözlcekler varmış. Bep di Bözün Yandığı vakit etrafın '“lnîî*eî bir ;f;%- Burası cidden Bk N kadar < CL Netmin hiç b F r n hiç bir za- ae biş :r:k Yesilliği ve bu kadar Mbi'hm vi i:;:öl'memişti. Bir'an Yü *Rişesini y baldeki meçhul ha- & Nüuttu, İçin için dua Bi Di H an &u;hn ı;:tğl::.ım' Sana sığındım. ç '“hğı Yörüm. Beni sen ka- .iî;&’dık, Abı hakil vasıtası aradı. h”'hş dört ,“ftly“"d gölüne ancak üı;"l * varılacağını öğre: Sataa, Ai "" bu-uahıh;'_ânem_m bucağı imiş, n Temiyeceğim, Ade- e aç b ı"_fe seni bu. boya getirdik. Artık başınım çaresine bakmalısın. ta sürgüne gidiyorum!,, diye maırıldan- dr. Sonra kendisini şu sözlerle teselliye çabaladı? « Adam sen de! Burası da Türki- yenin bir parçası değil mi? Mademki gitmeğe mecburum, bu işe de neşeyle katlanmalıyım.., Birkaç köylüyle birlikte bindikleri kaptıkaçtı genç kızı Abolyond'a bırak- tı. Nermin zarfın üzerindeki adresi şo- före gösterdi: Kerimpaşa zade Rüştü bey çiftliği, Adam, eliyle uzakları işaret ederek: — Şu tarafta, Bir arabaya binmeniz lâzım gelecek. Elli kuruşa götürürler! dedi. Fakat Nermin, otelde yattığı için bü tün parasını harcamış, ancak yirmi ku- ruşu kalmıştı. Köyde aradı, taradı. Bu | fiyata bir nakil vasıtası bulamadı. Yaya gitmeğe karar verdi. Köylü- nün biri de müvezziin o tarafa gideceği- ni söyliyerek kızı onunla konuşturdu. — Kızım! Orası pek üuzak. Nasil yürüyeceksin? Hele bu paketinle?.. Ö- rası da ıssız, izbe bir yer.. Rüştü bey o kadar zengin olduğu halde niçin Bur- sada yahut İstanbulda oturmaz da bu küş uçmaz, kervan geçmez yeri seçmiş, bilmem? Zavallı Nermin bu sözleri işitince büsbütün afallamış, somurtmuştu. — Öyleyse nasıl gidezeğim? — Rüştü bey sizin geleceğinizi bili- yor mu? e — Evet. h — © halde niçin arabasını yollama- dı? Sizi pek âlâ aldırtabilirdi. Bin bir tane adamı var. — Biliyor ama hangi gün geleceği- mi bilmiyor. : — Bari bir telgraf çekseydin, k- zım. — Düşünmedik. — Ben bari gidip söyliyeyim. — Hayır, bpralarda bekliyemem. Akşam kararmadan varmak istiyorum. Gidelim. — Haydi yolcu yolunda gerek. Postacının bir atı vardı. Kızın eşya- sını da onun üstüne koydular. Yan ya- na yürümeğe başladılar. Postacı baba- can bir adamdı. Köylülere 'dair hoş hoş hikâyeler anlattı. (Devamı var) 22z sene evvel bugün Şair Tevfik Fikret öldü Fikret, edebi yazılar yazmaktan menedilince en güzel şiirlerini verdi Kendi hür, irfanı hür vicdanı hür bir şair NU ) Şuir Tevfik Fikret Bugün, şair Tevkif Fikretin ölümünün 22 inci yüdönümüdür. 1870 yılmda doğan Fik. ret, 1915 yılı 19 ağustos günü 45 yaşında göz lerini ebediyyen hayata yumdüu . Şiirde yeni bir devir yaratan Fikret Ak. sarayda doğmuştu. Babası Çankırının İlgaz kazasından ve Karacaviran nahiyesinin Dal. köz köyündendir. Fikret ilk yazılarını Mehmet Tevfik imza. gı ile yazardı. Tevfik Fikret adını — Serveti Fünüuna girdikten sonra kullanmağa bhaşla. dı. Daha önceleri muhtelif — mecmualardaki yazılarında hep Mehmet Tevfik imzasını kul landı. Fikret, illg tahsilini Aksarayda; Mahmudi. ye Valde rüştiyesinde yaptı, sonra Galatasa. raya geçti. Mektepten çıktıktan sonra hâ. riciye istişare odasına devam etmeğe baş.. ladı. Buradan sekiz yüz kuruş maaşla sada. ret mektupçuluk kalemine girdi. Biraz son. ra istişare odası muavini oldu. Fikret bu iş. leri yaparken Gedikpaşadaki ticaret mekta. bine devam ediyor, burada fransızca, türkçe ve yazı dersleri okuyordu. Muhtelif — mecmualara şlirler — yazmağa başladığı vakit imtihan iİle Galatasaray lise. sine türkçe muallimi oldu. Tercümanı Haki. kat gazetesine Nazmi imzası ile yazı yazur. dı. İsmail Safa ile birlikte Malümat gazete. sini çıkarmağa başladılar. 'Tevfik Fikret, Malümatı ve diğer mecmu. aları bırakarak Serveti Fünunun edebi kıs. mat muharrirliğini aldıktan sönra — şöhretini arttırdı. Bundan sonra Fikret, bir kıymet o. larak anılmağa başlandı. Çünkü daha evel neşrettiği eski tarz şiiri tamamile değiştir. miş yeni bir stil ve yeni bir ruhla yazıyordu. 1898 yılında Serveti Fünunda çıkan şiirle, rini “Rübabı Şikeste,, adı ile neşrettiği vakit görülmemiş bir rağbet kazandı ve ikinci &a. ne ikinci tabı yapıldı. 1901 yılmda saltanat idaresi Serveti Fünu nun edebi kısmını lâğvedince Fikret- hoca. lığını yapmakta olduğu — Rumelihisarındakt Robhert Kollejin eteklerinde aşiyanını kura, rak münzevi bir hayat sürmeğe başladı. İş, te Fikret en kuvvetli şiiflerini bu kendi kü. şesine çekildikten sonra yazdı. Sis, Bir lâh. zai taahhur, Tarihi kadim bu senelerin mah. süulüdür, Abdülhamit istipdadını lânetliyor, taassubu büyük bir cesaretle yıkmak istiyoör du. Fikret 1908 yılında Hüseyin Cahit ve Hü. seyin Kâzım ile Tanin gazetesini kurdular. Fakat şair, siyasi dedikodülar arasında faz. la çalışammadı. Gazeteciliği bırakark Galata. 'Töoönton amca vVe polis Hayırsız evlât Arkadaşımız Bekir Srtkı, hikâyelerini top. lıyarak “Talkınla Salkun,, ismi altında bir kitap halinde neşretmiştir. Bugünkü hikâ, yeyi oradan alıyoruz: İhtiyar aç harekete geçmişti, saç sakal biribirine karışmış, gözleri dönmüş, nüzüllü gol ayağını sürüye sürüye mahkeme Roridor larında döolaşıyor, sümüğünü elinin tersile silip sapsarı parmakları arasında — tuttuğu cıgaradan derin nefesler çekerek, oturacak bir yer arıyordu. Mahkeme hüküm tefhimi. ne kalmıştı. İhtiyar açın avuçları kaşınyor. du! fhtiyar aç, (yani gümrük kâtipliğinden mütekait Ömer efendi), llk karısı — ölünce altmış yaşındakl adam, düşkün haline, yok. gulluğuna bakmadan, ille tekrar evlenmek ve ille genç ve güzel bir kız almak istemiş. t. Bu arzusuna oğlu İlyas şiddetle muhâle. fet etti. Fakat Ömer efendi oğlunu baha a. çağından kovdu va Cambaziyedeki evini Em. niyet sandığımna terhin ederek, istediğini yap tı: Sabih efendinin dile gelmiş kızmnı, güzel Nadideyi evine gelin getirdi. Baba oğul ilkin biribirine düşman oldular. gonra biribirini unuttular. Ömer — efendinin hali günden güne kötüleşti, bir gece sol ta. rafıma nüzül isabet etti, yarı ölü haline ge. di. Üstelik Üç aylıklar, daha birinci ay bit. meden süyünü çekiyor, maaş kıracak sarraf bülunamıyor, bakkal veresiye — vermiyordu. Tabii Emniyet sandığıma olan borç ölduğu gibi duruyor, ayrıca evin vergisi de Üstüste birikiyordu. Ömer efendi yarı aç, yarı tok bile daeğildi, doğrusu tam açtı, kahve para. sını bulup kahveye çıkabilse, o bu açlığa da çoktan razı idi. Genç ve güzel Nadideye gelince: O, Ömer efendile dargm durüp surat üstüne surat ©- diyor, ve sözde bir kocası olmasından dolayI büsbütün serbest, saçlarmı — Aksaraydaki berbere kıvırtmış, yüzü gözü boyalı, bacak- larında tabanı yamalı ipek çoraplarla Divan. yolundaki mahallebicilerde, külüstür dans galonlarında, karışık sokaklarm gizli evle. rinde boy gösteriyordu. İlyas, baba evinden kovuld'ktan sonra, bir müddet serserilik etti. Rakı içti, kumar oynadı, hırsızlık yaptı. Kodese girip çıktı. Son günlerde Tophanede bir kahvede yatıp kalkıyor ve Taksimde bir garajda işçi olarak çalışıyordu. Ömer efendi pek çaresiz, pek bitkin — bir hale düşünce, artık — oğlunu hatırlamağa başlamıştı. Kahvede eşe dosta: p — Ya babam öldü mü, kaldı mr diye hiç aradığı sorduğu yok keratanın, — diye dert yanıyordu. Sözde evlât olacak, hayırsız ev. lât! Bu kadar kahrını zahmetini çek, daha doğrusu sebebi hayatı öl, besle, büyüt, adam et. Artık eli ekmek tutmağa başladı ya., İli- tiyar babaya ne lüzum Var, ölsün, gebersin, gitsin! İnşallah o da geker, © da gençliğine doymaz. tiyas hakikaten gençliğine doymadı, Bir. gün, geç vakit Boğazkesenden — Tophaneye doğru İnerken yukardan hızla gelen bir ©- tomobil zavallr genci ansızın lâstikten ca. navar dişleri arasına aldı, €2di, öÖğüttü, bi. tirdi. Uzun uzun tahkikat, zabıtlar, Kkeşifler. Kabahat ölende mi, ötüme sebeb olanda mı? Gazetelerde kaza hakkında tafsilât: Ömer efendi oğlunun kazaya uğrayıp Sl. düğünü birkaç gün sonra kahvede haber al. dı. Rengi sapsarı keşildi, biraz dili tutulur gibi oldu. Sonra eşin dostun teselli maka. mında ikram ettikleri sigara Ve kahve ile kederi hafifleyiverdi, Hattâ daha garibi, et. rafındakilerden gördüğü bu itibar hoşuna bile gitti. Oğlunun ölümünden, bu sebeble saray lisesi müdürü oldu. Fikretin mektep müdürlüğü ayrı bir safhadir. İleriyi, İyiyi herşeyden Üstün tutan Fikret mektebe der. hal başka bir ruh verdi. Fakatne yazık ki, Maarif nezaretinin baskısma tahammfil edemiyorldu. İstifa ett. Bundan sSonra Mu., allim mektebinde, Darülfununda birkaç ders verdi. Fakat buüralarda da fazla duramadı. Gene Robert Kolleje geçti. Fikret, Rübabı Şikestenin başında yazdığı gibi “kendi hür, irfanı hür, vicdanı Üür bir şair, d Niyazi Ahmet memnun bile oldu. Zatan ne olataktı, diye dGüşündü; hâyırsız evlât değil mi? Nitekim eve gidince genç ve güzel karısı da ona ay. nı şeyi tekrar etti. Fakat ne dersiniz, hayırsız evlâttan, öl. dükten sonra, bir hayır gelmek ihtimali he, lirmesin mi? Hey yarabbi, Ömer kulunun aklir fikri sana emanet! Diyoörlar ki, otomobil, filânca şirket direk. törünün hususi otomobili imiş. Eğer dava 2. dilirse, mesulbilma| sıfatile direktörden şı! kadar bin veya şu kadar yüz lira tazminat alrmabilirmiş! Hattâ bu işin takibini mahal. leden avukat Haydar bey üstüne alacakmış! Ömer efendi, bu rivayet üzerine, kahve. nin ortasında, sanki oğlunun ölüm haberini ilk defa almış gibi başladı sümüğünü çeke gçeke, sızlana sizlana, melül melül ağlamağa. Herke& etraftan“Zavallı baba, zavallı baba',, diye söyleniyordu. Bir Mmanzara ki, en katı yürekliler bile dayanamazdı buna! Neyse sözü uzatmıyalım, — Ömer efendi hemen o saa&t avukat Haydar beye başvurdu. Bir istida yazıp mahkemeye verdiler, dava. da “müdahil,, sıfatını aldılar. Gerçi Ömer efendi, Haydar beyi avukat tuttu ama, ne olur ne olmaz, şahsi hakkım ziyaa uğrar diyerek avukatım bir gün bile peşini bırakmadı. Davanın her — celsesinde, nüzüllü ayağını sürerek hazır bulundu ve mahkeme heyetinin merhametini, sevgili ev Jâdımın hatırasile zaptedemediği acı göz yaş. larını kocaman mendiline içirerek, avlamağa çalıştı! İşte artık son gün gelmiş, hükmün tefhi. mi saati yaklaşmıştı. İhtiyar aç Ömer efen. dinin kulaklarında kâğıt paraların hışirtisi, en tatlı musiki gibi devam ediyordu. İçinde büyük bir merak vardı. — Bakalım kaç lira hükmedeceklerdi! Kendisi beş bin istemişti. Çok hir şey değil ya.. 25 yaşılda dağ — par. çası gibi delikanir bir evlât kaybetmişti, ha. kikaten çok bir şey değil! Mahkeme sırast onlara gelince. Ömert a. fendi, gene pek mazlüm bir tavmrla hâkim. lerin huzuruna çıktı. Epaeyce de heyecanlıy. dı. Alacafı paraya çoktarı alışmış olmasıma rağmen, heyecanına bir türlü hâkim olamı. yordu. Tâzminat miktarı beş bin veya beş. yüz olsun, herhalde makallede vaziyetini hir. den yükseltecekti. İlk iş olarak bu davada müdahil sıfatını aldığı gündenberi veresiya ye razı olan bakkalın hesabını kesecekti. E.. vi satılmaktan kurtarmak için Emniyet san dığınım taksşitini ödiyecek, karısma bir ipok. li entari, bir iskarpin alacak, kendisine bir ağızlık, bir tespih.. Bir de artık — lokumunu tavla oynıyabilacekti. Paranm geriye kalan kısmını bir çıkma koyacak, çıkının Üstüne düğüm düğüm üstüne yaparak Baklıyacaktlı Artık bu dünyada sıkımtı çekmiyecekti. Ko, lay değil, bu parayı ciğerparesi, sevgili evlü dı mukabilinde elde ediyordu. — Bu paraya ona ;göre ve o nisbette ehemmiyet vermek lâzımdı. Hüküm uzun uzun, kaza tarif ve tasvir edilerek, kanun maddeleri söylenerek oku. nuyordu. Nihayet sıra tazminata gelmişti: 300 lira! Ömer efendi, kazanın tasvirine ait satır. lar okunurken, sanki o müthiş — manzarayi görmemek için gözlerini kapamıştı. 800 li. rayı işitince (varsın 300 lira olsun!) gözleri dört açıldı. - O gün mahallede herkes opa, (fıkaralık kötü şey!) İmrenerek, — kâh hasetle, kâh gıpta ile baktılar! İhtiyar aç, şirket veznesinden paraları a. lırken, görülecek haldeydi. Paraları en az on defa saydı, biraz kirli ve yırtık olanla, rını değiştirtti. Sonra üç yüz lirayı yeleğinin iç cebine sıkı sıkı yerleştirdi. Muvakkat bit canlılıkla, nüzüllü sol ayağını yarı sürüyerek evinin yolunu tuttu. Bu defa genç ve güzel karısı da yanımdaydı. Kahveye hiç uğramadı. Doğru eve gitliler. Genç ve güzel karısı ona köpüklü hir yor. gunlük kahvesi pişirdi. Karıslle ne zaman. dır araları düzelmişti! Nadide o gece Ömer efendiye evlendik. leri İlk günlerden sönra bir parçasını göz. termediği mahrem etinin bütün cazibesini arzetti. Sonra “canım kocacığım!,, diye na boynuna sarılmalar, ne öpqcukler! Ömer efendinin, haz içinde gevşiyerek UY kusu geldi. Fakat gene de ihtiyata riayetle yeleğini çıkarmadan para İle birlikte yattı. Parayı ve karıyı uykusunda Ve rüyasında sık sık yokluyor, evde çıt olsa derhal kuluk kabartıyordu. Fakat buna rağmen sabahle, yin uymdıg, zaman, kapının yarı aralık öl. duğunu ve paranın yelek cebindeki yerinda yeller estiğini, dehşetle gördü. Kadın da ya, nında yoktu! Ömer efendi, gene eski yoksul halile kah. vede otürüyor, “haytrsız evlâdın dirisinden hayır gelmedikten sonra,, ölüsünden mi ha, yır gelecekti!,, diyerek bütün kabahati ölen oğluna yükletiyor, o günden sonra yüzüniü görmediği genç ve güzel Nadidenin üstüne gene de toz kondurmuyordu. BEKİR SITKI

Bu sayıdan diğer sayfalar: