23 Temmuz 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

23 Temmuz 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

.! a —— T . AA U KA —— TENMUZ 1937 AŞK Her şeyden üstündür Yazan : Şarlot Prim wnlemüme kalb ve his romanı çalıştıkları ekinlerin üzerine gölgeler başlamışlı va MYÜten a dan, ; K.ın “b.ı'?!;ı:ğabnnn KA Ve ki "“’“İ Musun? Rahat "rıı.h“ Evi nasıl bereki ilirsin? il, h-p“m'k" Vazgeçiu bu i bukiçecek misin? “SRaray d izzeti nehine döku '%.*Su 0N tavrile söylüyordu. .N çoq:_" b ; Biz karışmaya: Okhğîn kişide bi B ek bir f dü Mani giüktek bir S B u'.'üdım yatım. Düşün hele Nin ne demek Oğlumuz bizi terk et İ M:"';'mi"c_k' bizi hâ- 'uktan sonra ne Ümud. bize yardı önce N İntikbaline ma & “iyice düsü İK ayie bonkalım. Âr &. vmbiı h,.n'ı::"k_bıline taab BAS ö S€n e Çöran Si vermeli- . birç” Oğlum? Sevgi vllz" Mühlet ve- Naz, ":urmen*mi hiç Üü Mi? düşün v Üşündü şün ve z :";::H kten sonra ver *Ye gidelim. Gü Gdi ieeee YN güzel ıqî"" gittikten İ ardeşi Keytle . Benim a. “,dedi - Kibar P Çakıpta ç7 de önüme kibar hihu tekilde bir tek " dakika bile dür Men k; r.ı:n' Ve giderdim. ödam SlAtnz. çç Kendini yorma ! git ve kibar L 3 Ü ay ışığı €ti ile dolu ğ r bir ada N Çiftçinin kl'ı.MZ nebilirsin. — Buradan çalışmak üzere gidin ce Mercuri Leyn'i aklıma bile getir- memem İâzım. —Veyn, gitmemeğe karar verir sen bütün hayatınca pışman olursun Buna şüphem yok. Aklını başma topla... — Keyt ben burasını cidden sevi- yorum. Sizi ve hepinizi .. Buradan ayrılmak istemiyorum. — Kibar bir adam olunca bize ne kadar yardımın dokunacağını da dü- şünmelisin, Çiftliği Desfert idare e- der. Anamızla babamız da artık ça: lışmaktan kurtulur, Ben de belki bir hanım olabilirim. Hem niçin olma- yayım. — Keyt, rica ederim beni yalnız bırak. Yalnızca düşüneyim. Gecele- rin hayır olsun güzel kardeşim. Sana güzel rüyalar görmeni temenni ede- rım, Keyt kardeşini öperek — ayrıldı. mehtapta yalnız bıraktı. Rüzgârın ağaç dallarındaki fı- sıltısı, derenin şakırtısı, kuşların cı- viltisi Veyne uzun - zamandır. u - nuttuğu tatlr bir musiki gibi geldi. Babasının ve anasımnın muşfik sesi, Mercuri Leynin ahenkli kahkahası da hatırasımda bu musikiye karıştı. Evlerinin Holvut ormanının, — dere- nin Bendun tepelerinin efsanelerini hatırladı. Bu muhiti çok seviyordu. Dünyanın hiç bir yerini kalbinin bu- raya ısındığı kadar yakın bulmasına ihtimal vermiyordu. Burasını bıra: kıp, meçhul ucu bucağı bulunmıyan bir âleme gitmek acaba doğru olur muydu? Babasını seviyordu. İhtiyar ada- mun sadeliğine, safvyvet ve namusu- na, şefkatine çok hürmeti vardı. An- nesi ise ne kadar da ince ve hassastı. Onu da hemşiresi Keyt'i de çok — se- viyordu. Erkek kardeşine karşı da ciddi bir muhabbet duyuyordu. Bunların hepsinden vazgeçmek, bir ihtimal bile olsa — kendileriyle rabıtayı kesmek nasıl mümkün olur- du. Şöhret sahibi olmak, servete kavuşmak tatlı bir düşünceydi. Fa- kat evi ve ailesi ondan daha tatlı... İşi bir “hayır,, demekle kestirip atmak çok kolaydı. Ya sonra,. Ha- yatı can sıkıcı ve adi bir tarzda geç: miyecek miydi? Bütün vakti evde hem kendisi için müz'iç, hem baş- kaları için faydasız geçecekti. Buna rTağmen, evde kendisini sevenler ara. sında kalmayı tercih etti. (Devamı var) Brkek — Başındaki WO nedir? Kadın — O fiyango değil, şapka! ELOERSDRM 18 sene evvel lııııuı_ Erzurum kongresi Büyük kurtarıcı Atatürkün reisliği altında açıldı Esaret zincirleri kırıldı 1919 yıfı 23 temmuz günü Hraurum koa. gresinin toplandığı gündür, Atatörk; “artık İstanbul Anadoluya hâ. kim Geğil, tabi olmak — mecbüriyetindedir. dedikten sonra Anadolu heran onun emrin. deydi, onun büyük direktiflerini bekliyordu. Mustafa Kemal bir müddet önce(8/9 temimz gecesi) Padişaha, İstanbulda verilen memu. riyet vazifesi ile beraber aakerlikten de isti. fa etmiş bulunduğunu bildirmiş bulunuyor. du. Bu kararmı bütün millete ve orduya tob. liğ eden kurtarıcı yeni hareketi — hakkında #öyle der: "Bu tarihten sonra resmi — mifat ve salâkhiyetten mücerret olarak, yalnız mil. letin gerkat ve civanmertiiğine — güvenerek ye onun bitlmez tükenmet — feyz ve kudreti menbamdan ilham ve kuvvet alarak, viedani vazifemize devam ettik, nutuk sayfa 28) ... 18 sena evvol bugün Erzurumda — içtimaa başlayarak 14 gün süren kongre — Mustafa Komalin reisliği altında hümmalı bir faali. yotle devam etti ve bir nizamname tanzim edilerek ayrıca bir beyannama neşredildi. Bu nizamname ve beyannamenin esns — hatları göyle hülâsa edilmişlir: 1 — Milli hudüt dahilinde vatar — küldür; onun muhtelif kısımları biribirinden —ayrıl. maz. 2 — Her türlü ecacbi işgal ve müdahalesi. me kargı ve Osmanlı hükümetinin inhitâli ha. linde, millet müttehiden müdafan ve muka. vemet adacektir. $ — Vatanın ve istiklâlin — muhafaza ve teminine merkezi hükümet müktedir olama. dığı takdirde, maksadın temini için muvak. Kat bir hükümet teşekkül edeceklir. Bu hü. kümet heyeti, milit kongreoe İntihap oluna. caktır. Köngre münakit — değilse, — bu lati. Babr “beyeti temsiliye, yapacaktır. 4 — Kuvayt milltyayi âmül ve mülli tradeyi hâkim kılmak esaştır. 5 — Hirlatiyan unsurlara siyâsi hükimiyeti mizi ve içtimsi müvazenemizi — ihlâl odici imtiyazlar verilemez. 6 — Mafda ve himaye kabul olunmaz. 7 — Mi mecliain derkâl — İçtimamı ve bükümet feraatmın meclisin mürakabesine konulmasını temin için calışacaktır. . İşle milli hâkimiyeti her cepheden temin için kararlaştırdan bu esasların biran önce fi mevkiine konulmaama girişildi. Kongro “Şarki Anadolu Müdafani Hukuk Cemiyeti, ni teşkil ederek bir YTemsil heyeti,, Intihap ederek dağıldı. Mustafa Kemal Eraourum — kongresinden sonra Sıvasa geçli ve burada Sıvaa kongre. sinin hazırlıkları ile meşgul olmağa başladı. Erzurum kongresinde kararlaştırdığı esas lar, yurdun her köşesinden büyük hir seyinç ve coşkunlukla karşılanmıştı. Düşmana peş. keş çekilmek istenen Türk milleti kurtarı. cısmı bulmuştu. Ona dört elle aarıldı ve he. defe Önderi ile beraber Türk milletimin azeli küdret ve cemaretini bir daha bütün âleme göstererk vardı. Niyazi AHMET Teoenton Amca nişancı Kimine hay hay ! Kimine vay vay ! Gece vakti, saat on bir kadar varı Eminönünde, barınağın altırıla — bekli- yorduk. Aksiliğe balkın hele: Hep ters tramvaylar geliyor, geçiyor; bizimki ortada yok... Arkadaşıma: : — Or.. Canım - sıkıldı... - dedim, - Senin?. Senin de sıkıldı mı? — Hayır! Çünkü meşgalemi bul- dum. — Allah allah. Neymiş meşgalen? * Göz ücüyle işaret etti: — İşte.. Barınağın tam yanındaki büyük sa- at tarafını gösterdi. Orada, iki ince ve zarif gölge kımıldıyordu. Birinin erkek, birinin dişi olduğu anlaşılıyordu. — Vedalaşıyorlar, ayrılamyorlar, ..İki sevgili. İşte bak, Tramvay geldi. Nihayet biniyor. Üçün- cü tramvaydır kaçırttığı.. Erkek kadı- na: “Yarın akşam.,. Gene burada, bu saatin altınkda...,, diye mırıldandı., Arkadaşım, bir sürü gevezelikler e- diyordu: —- Bir bu saatin altı., Bir de Taksim meydanındaki büyük saatin altı. Ne ha- tırlatır sana?, Başımı kaldırdım; baktım : — Evvelâ, bu saatin gayet fena bir noktaya konulmuş olduğunu düşürüm.. - dedim - Çünkü iki taraflr bir âlet oldu. gu tçin iki tarafından da görülmesi icap eder, Halbuki, barımakla öyle münase- betsiz tarzda yanyana konulmuştur. ki caddelerden köprüye doğru gelenler onu göremezler... *Recai, yüz buruşturdu * — Ama da prozaiksin yahu.,. Bu sa- at bu kadarcık şey mi düşündürdü na? Halbuki, Taksim meydanındaki de, bu da, âşıkların buluşma noktaları Azıcık parası olan İstanbullu sevgililer, muhallebici dükkânlarında randevu ve- rirler.. Buluşup nereye gideceklerse giderler. Halbuki daha fakirler, yani Maha gençleri, daha ateşlileri, “nerede buluşacağız?,, sualine karşı: “saatin al- tında....,, diyiverir.. İşte bu saatin altı aşk telâki yeridir! . ”. 5. Bu saatin altı.. Bu aşk sözleri arasında nasıl - oldu bilmem, gözlerimin önünde feci bir lev- ha canlandı. Bundan yedi sene evveldi. Çalıştığını gazete, beni pele fena bir va- zifeye memur etmişti. Bir katili asacak- | larmış. Bu infaz tafsilâtını yazmalı imi- Bugönkü gibi hatırıyorulm:! Esat Mahmut Karakurt ve Nizamettin Nazif de yanımldaydı. Gece yarısından - sonra tevkifhane müdürünün odasına gittik. sırtları duvarlara — dayalı iskemlelerde birçok İnsanlar oturmuştu. Biz de onla- rın araşına katıldık. Konuşulan sözlerin ekserisi, havadan, sudan... Sarıki bizi bir facia beklemiyor,.. Ancak arada sırada hakikt mevzua temas ediliyoc: kuru bir ifadeyle, caninin cinayeti anlatılıyor. Köşeden, imam efenldi “Allah taksiratı- nt affetsin !,, diye mırıldanıyor. Derken, bir gardiyan, müdürün ya- nına sökuldu; müdür sordu: — Ne yapıyor? — Hiç bir şeyden haberi yok, beye- fendi... Bir çay istedi,.. verelim mi? — YVeriniz, veriniz.., Demek ki uyu- madı? — Hayır, biliyorsunuz ki, tecrit e- dildiğinden beri, hiç bir gece uyumu- yor, Sabahı bekliyor. Ancak güneş ağar dıktan ve idam edilmek ihtimali o gün- lük kalktıktan sonra uyuyor.. Bu tafsilât hepimizin asabını bozdu. | Gene başka mevzulara geçtik. Arada vedalaşıyorlar, | . | sırada da, iftar zamanını bekliyen cruç- | lular gibi, saate bakıyorduk. Nihayet, müdür, sergandiyana — bir göz attı: eai — Şimdi efendim.. Gittiler.. Derin bir süküt. Taş mer- divenlerden, İtile kakıla yürüye dam belirdi. Ayak setleri, ne korkunç yaklaşmışlar, Baktım: Ellerini arkaya bağlamışlar. Saçlar: darmadağın, büyü- müş gözlerle hepimizi ayrı ayrı tartıyor, 'Tevkifhane müdürü, masasının önünde ordu. Göstermek istememesine hepimizden heyecanlıydı. zadıya muarifesi cümle parçaların- nımızın yazısı! Mukadderat böyleymiş! Allah seni affeder!,, Fakat, bu tatlı sözlerin arasında şu Vâf da vardı: — Hüküm, mahkemel temyiz tara- fından tasdik edildi. Bu sabah seni asa- cağız... Mahküm, bir muti nelerin den emir dinlemesi kabilinden; — Baş üstüne efendim! - dedi. Bu cümlenin feci manasızlığı kıya- mete kadar aklımda kalacaktır. Bir de, başka bir şey: Mahkümun arkasır duruyordum: Bağlı ellerini dum; Bu ellerin her bir parmağı, boğaz- lanan bir tavuğun ayağı, kanadı gibi, ihtilâçlarla atryordu, Sonrası hep, nizamında cereyan et- t#: Mahkümu aşağı indirdiler. Sır- tına gömlek giydiı*d%u. Hapishane oto- mobili onu Eminönü meydanına nak- lederken biz de başka otomobillerle ayni mevkie gittik.. İşte, darağacı, tam bu saatin yanın- da kurulmuştu. Mahkümun buraya yak- Jaşmasını hatırladım. Sehpaya bir bakı- ge vardı ki nasıl anlatımalı? Sanki göz- ler, gördüğü manzarayı vücudun İç ta- rafına, beyne, adalelere haber vermek istemiyordu: Aileden biri bir felâketi duyunca ötekilerden gizler, onun gibi... Bakryordu, görmüyordu bu mahküm.. 'Tam bu noktadaydı işte, Bu saatin altında... zabitin- $ ' . x , — * * » Bu saatin altı ne aşk rande- vuları, ne saadetler görmüştür. « diye Recai anlatmakta devam ediyordu. — Kimine hay hay... Kimine vay vay., - dedim , —O dane demek?.. — Hiç... 'Tatlı hayallerini bozmamak için, zih nimden geçenleri anlatmaklım, Esasen tramvayımız da gelmişti. — (Vâ , Nü) Lehimeller Şamplyonu ! Resmini gördüğünüz güzel kız ; bir lehimcidir; bundan başka kızca. ğız Amerikada lehimcilerin şampiyo nudur! San Fransisko şehri belediye meclisi onu lehimcilik, marangozluk ve inşaiye sanatları mektebinin ba- şına geçirmiştir. Adı Loren Bridç'dir kendisi de 24 yaşındadır. Onun yegâne sanatı, patlak su borularını lemilemek değildir, mad. mazel Loren hayatında dans profle- sörlüğü, gazetecilik ve film aktrisliği de yapmıştır,

Bu sayıdan diğer sayfalar: