kam; i ba yon içine » Yvah, hem eşya alarak üs Ti taşımağa mah. bayaa radar, ii Ga in bi Or, Şenler, i macera heç AN takı de Bakiye elik bi. * yel Ya bir bile , hire gitmiştim. ursaya yüz yetmiş k- olduğu için, ön altı Otomobil bulacağım; i Atım: Bir iki ban MAdoluda, bildiğimiz SN tik ia, 2 Kamyon ve oto ley - — tenezziih diyor- U arlığa kalktım. O- diye düşünür. > a şünür NN Büy, ktü, bir handan bir ye kalkacağını. haber attık: Arka tara- el ai bir kamyon. Fakat Sazan bir yelken be» tarafı ta iki sira var, â Vaziyeti ve u. Fiyat daz- e lira. Razı olduk. ei Fakat, tam bine. * Ve etomobil sahibi, Nezaket Yaklaştı: iletin. yalvararak Mân! Bi < Bizi ya i nese hş A yasi lm iyi. ai sizin bu otobüse ir... Pakaş, belediye, da sö. iz — Ai Fi — Ni Sok rica ederiz, * İZ tutaj Ona utlar; haricine kadar t binersiniz, lar gibi, gözler; Nd, ye, erimiz belediye Ye ne şe Işna Çektik. Ora Mi bi gz rsazlama bindik. He iniz Ekkişehire © <€men bütün beleği: er. nizamlar, kakleeir koy. Bay Vatandaşlara ii ekini. gelen “yolculuk it METİNİ “mayi Mek, nlar ya Bayri medeni,, 3 Pmaktar a bizi men 8 - S5 Di >. VAR z inc, anbarla- » #siyeler, zerzevat Savuklar atlar, hin. ipi köylüler, mek. giden *TE annesinin, ente teuluğu bi, Deniz yk e diğer millet. A Süşüp yüzü. Gi ütün bunlar €ri hamleleri de bir yo. art insan gi. ek y, (28 Yavaş bu €re tedbirler 2. Ski, takalardaki Tepebaşmda pis. “N lik nül sokağı yer kırar. Burası komgu sokakların hespi . ne taş çıkaracak kadar bakımsız ve berbat bir Vazi, yetteğir. Daha rekorunu Gö, denen sokağın başında (bulunan bir lâğım askara- smın haline bak. mak, insana soka ğın iç tarafları hakkında kâfi bir fikir veriyordu. O civarda otu. | ranlardan bir kaçı etrafımızı almışlar. dr, Gönül sokağı- nm başındaki lâ. ğım ıskarasını gös- | terdiler. — İşte, dediler. Şunun içindeki çöp | birikintilerine bakı nız, kim bilir kaç gün evvel atılmış yemiş kabukları. nın, yemek artık- larının leş gibi ya. yılan kokusunu din buranm ne taham. mflstz bir İşkence menbar olduğunu anlıyacaksınız. Maamafih, Gönül 80- kağmda oturanlar, buna çoktan razi, dırlar, Onların asıl derdini biraz öte. de göreceksiniz... Bu sözler üzerine sokağa saptım. Daracık ve karanlık yolun iki tarafı- nr dizilmiş harap evlerin arasında $ - 10 adım yürümüştüm Ki, burnuma gittikçe artan iğrenç bir koku gelme. ye başlamıştı. Etraftaki evlerin hep. sinde, çoluklu çocuklu birçok insan başlarını uzatmış, bize bakıyorlardı. 20 metre kadar ilerimizde bir köşe ya- parak kıvrılıyordu. Bütün camları parça parça olmuş İ harap bir ev, zaten dar olan sokağa, büyük bir cıkımtısı ile büsbütün dar. Gönül sokağının tatlı bir ismi var. dı amma, buranın her köşesinde ayrı bir sefalet havası esiyordu. Yolun kıvrıldığı yere geldiğimiz zaman, artık tahammülsüz bir hal alan kokularm menbamı anladım. Burada plelik içinde yüzen bir u- mumi halâ ve kırık dökük bir çöj kutusu yan yana yerleşmişlerdi. Çöp kulusuyla ayakyolutun arasın. da, boşluktan, pislik ve müthiş koku. lar arasında, 5 , 6 küçük çocuk oyna- $iyorlardı. Biçare yavrular, bu masum eğlen. « celeri arasında hiç farkmia olmadan İİ kimbilir kaç milyon mikrobu yutuyor ve zehirleniyorlardı. Ben bu feci man zarayı seyrederken, birdenbire arka. daşım Alinin sesini duydum. — Bak, bak... Burada, emmi) İle çöplüğe bitişik ne varınış İsedince, bu sokağın bildir binsarı gibi âpteshane / Ni leyiniz. O zaman İşte size Gönül sokağının berbat halinden bir manzara... Başımı ,çevirip etrafıma. baktım. Evvelâ hiçbir şey göremedim. Fakat, arkadaşımın gösterdiği tarafa dikkat harab bir binanın kapısındaki levha. dan, buranm bir francala fabrikası olduğunu hayretle okudum. Böyle bir mezbelelikte firin, olur gey değildi. O zaman, karşılaştığım manzaraya öyliyeceğimi şaşırmışlım. Ve bu- gün de ayni mevzu üzerinde düşün. düklerimi birinci sayfamızâaki bir ya. zıda etraflıca anletmış olduğumuz i - Pisliklen şikâyet cden mahallenin berberi ve arkadaşı Tevebaşının Küçük Kabristan sokağında, tamire götürülen bir oahbaz bisikletini seyredenler ve Tepebaşmdaki harab evlerden birinin üst kah Istanbul konuşuyor ! (Tepebaşı: 2) Tepebaşının gönül sokağı Belediyenin hiç durmadan islâh etmesi icab eden yerlerden birisidir i i . Yazan: Haberci çin, göplük ve apteshane ortasında ek- mek yapan bu fırın üzerinde fazla dur. madan geçelim... Sokağm başka taraf, larından bahsedelim. Gönül sokağındaki hep biribirinden harab evlerin pencerelerine baktığım zaman, buralarda mümkün olduğu ka- dar çok insan oturduğunu anlamakta hiçbir müşkülât çekmedik. Her taraftan uzanıp sessiz #e8sİz bizi seyreden başların sahiplerinden kara kaşlı, kara gözlü güzel bir kadı. nm penceresi altına geldim ve sordum. — Burası ne vakittenberi böyledir? — Ben, dedi, mütarekedenberi bili, yorum, bu çöplük ve apteshane hep ay ni vaziyettedir. Onun sözünü komşulardan birisi kesti... — Daha da eski de, korkma kızım, diyordu. Şivesinden Musevi olduğunu anladı- ğım üçüncü bir komşu ise: — Burada hastalık olmaz da ne 0. lur, tifonun yatağıdır sokağımız, di. yordu. Bu son derece bakımsız sokaktan ge- ri dönerken, dördüncü bir ses: — Kaç kere istidalar verdik, kaç ke. re şikâyet ettik. Hiç bir şey yapmadı. Jar, - Diye bağırdığı kulağıma çalındı Son imiz bu oldu. Artık taksi otomobillerinin stralandığı semtin en geniş caddesine, Küçük Kabristan 80. koğna gelmiştik. Burası öbürlerinden biraz daha te- mizee bir yerdi ama, yine de köşede bu cakta pislik eksik değildi. Buranm eskilerinden nikelâj fab- rikası sahibi Ali ve ayni sokak üzerin. de temiz bir berber dükkân işleten Muharremle konuştum. İkisi de uzun uzun pislikten bahsettiler, Burslarm daha temiz tutulmasını istediklerini söylediler. Berber Muharrem bilhassa göyle diyordu: — Çöpçülerin yüzünü ancak sabah. tan sabaha görüyoruz. Bu yetmiyor. muş gibi, bu sokağın üzerindeki lâğım ıskaralarını ancak 6 ayda bir temizli, yorlar. Bu müddet zarfında içlerinde biriken pislik kokuyor ve bizleri de ha. rab ediyor, Bu lâğımları sık sık temiz. leseler ne olur sanki? Sonra, yan 80. kaklarımız tamamen ışıksızdır. Mut . lak surette birkaç elektrik fenerine ihtiyacımız var... Biz böyle konuşurken, sokağın or- tasında bir patırtı koptu. Ne olduğu. nu anlamamıştım, Baktım, . yolun ortasında du. ran bir şeyin etrafına biran içinde çoluk çocuk 60 . 70 kişi toplanmıştı. Aralarına ben de girdim. Herkesin merakla seyrettiği, yukarki resimde göreceğiniz, fevkalâde garib bir bisik- letti. Bunda, koskocaman bir tekerlek, arkasında ufacık başka bir tek teker- lek daha vardı. Pedallar, büyük te. kerleğin üzerinde bulunuyordu, Herkes hayretle biribirine: — Bu ne böyle? — Müzeden çıkmış galiba! Diye sorup duruyordu. Fakat bu merak ve tecessüs çok u. İİ san sürmedi, Bisikletin bağında duran çocuk: — Bizim Garden bardaki canbazla- Ecza fiatları Bir, iki sene darımı tesbit için bir teşebbüse bizzat eczacıların da tarafta dukları söyleniyordu. Bu mak İstantnıldan A 1. Halbuki ar halde İm mamıştır. evvel bükümetçe eczs tyat şebbiis olmuştu. Bu araya bir hey an bu kadar #şebbüslerden fili bir Bizzat oezacıların da ecza fiyatların bitine taraftar oldukları söylendiğine Acaba böyle bir teşebbilaliri ba & da bir netice 5 bee göre ar İaran, vermemesine nasıl bir sebeti bulunabilir? İhtimal ki ocza fiyatlarının teshiti işin bir taktin tetbili zorluklar vardır. o Fakat ciddi bir gayretle bu türlü zorlukların ber, taraf odilmesi İmkânsız değildir. Diğer ta, raftan bülümetçe kabul edilen son Atbalât reğimi umumiyetle memnu eşya (© Hrtelerini kaldırmış olduğuna göre sıhhst vekâletince fenni sufette mahyurlu görülmiyen müstabzaratı dahi bundan © sonra bol bol memlekete girecek Bu itibarla da ecza fiyatlarının tesbiti ayrıca ehecimi. yet kesbetmigtir. cenet demektir. (Hasan Kumçayı) CUMHURİYET te: Ağaçların hayatına da'r Ağaç sevgisini . menfaat de göstererek telkin etmek için kitaplara geçirilmiş bir fıkra vardır. Eskiden İren hükümdarlarından kesini dolaşırken yaş: yetmişö #ki kat olmuş bir adamın titrek eli a, sıra dizili taze hürma fidanlarını sulamağık biri ür mig, beli savaştığını görür, merak edi — Bu fidanlar İhtiyar şu cevabı v: — Ön beş yil Hükümdar, “O zaman &e: Niçin bu kaz; yorüun?,, deyince de gün görmi, şöyle karşılık alır: — Bizden önce zahmet çekenleri'n diktik. ler) ağaçlardan yetişen meyveleri biz yedik, bizim zahmetimizden hasri olacak meyvelafi de bizden sonra gelecekler yemelidir! Vaktiie bir meptepte tarih dersi veriyor. düm zeki tal £ gibi erin bile kalmıyacak m güneş tında zahr davranarak çek ibtiyardun mden biri sordu ymanın Veziri Rün, — Kanurl tem Paşanın sizce en parlak bizmeti nedir? Tereddteüz gü cevabı verdim: — Sefer sıralarında bir çöpe hilsran eyi. yene bin göbi kiran vurdurması! Malâm olduğu Üzere bu söz, Lâ: dinin olup Rü paşa tarafımdan ordu ni, ? tirrek rumaya Miğini de ink) bir dal koparana bin © devirlerde belirtmekte rmek kimsenin hatı, di. İhkiltere Başvekiline göre, (İngiliz hava kuvveti, dünyanın en fleri hava kuvvetlerile mukayese edilebilecek bir haldedir. Tuar, ruz fikri besilyen bir devlet varsa, İngiltere. nin tam müscllih olduğuna Inanmalıdır Fakat İngilterenin hava kuvvetleri diğer olduğu halde donünmüsı da #on derece kuvvetlidir ve herhangi iki devletin toplu donanmaları. DA karşı durmıya baz devletlere nisbetle birinci derecade Tüyyareler, tahrip edici bir kuvveti haiz. dirler, Fakat dosanmalar, hem tahrip eder, hem üzerine aldığı varifeyi ecnuna kadar takip eder. Tayyare (o vurur ve geri düheri Donanma vurur ve vürdüktan sonra d& va, zife başından ayrılmaz. ve de. ninat v. İngiltere başvekilinin İngiliz ha niz kuvvetleri hakkımda verdiği müm! bir itimat ve ermniyetile karşilanmış ve Löndrn gzsteleri bu beyanat ile Genersl Frankonun son vaziyeti arasında münasebet iâ Deyii Ekspres gazelesi, bu sebetle yazdığı bir başyamda şu sözi iüyer: “İngiltere donanması hakkımdn o beslenen hürmet umumidir. Hattâ elindeki (o bir tek barp gemisiyle bir hayli karışıklıklar çrkr. ran General Franko da bu hürmete İştirak eder... (Ömer Rıza Doğrul) rın bisikleti. Tamire gidecek... Diye izah etti, O sırada Âli de yanı. ma sokulmuş, biraz evvel çöplükle ap. teshane arasmda oynayip da, şimdi bisikletin etrafıma toplanmış olan ço cukları göstererek: — Bu yavruları, her gün zehirlen. mekten kurtarmak için, bu bisikleti burada bırakmak, veya bu mahalleye böyle bir bisiklet almak lâzrm galiba, diyordu... HABERCİ