——— Görüp Işlttllkleırnmnz — ea Tifodan | çok korkanlar[ ve hiç korkmayanlar Yazan: F. Güneri Tifo İstanbulun, İstanbullunun gözünde bir kâbus gibi büyüdükçe büyüyor. Mübarek — pardon na mübarek demek daha doğru olacak — Hastalık hakkında o kadar çok söylendiği, yazıldığı, çizildiğ; halde nasıl olduğunu, nasıl bittiğini el'an bilen yok. Anlaşılan halkın bir kıs- mr tifo korkusiyle lüzumundan faz- la titrerken mühim bir kısmı da al- dırmamağı tercih ediyor. Uzağa gitmeğe ne hacet. Bizim Babıâlinin en meşhur simalarından biri evvelki gün anlatıyordu: — Aman azizim, dedi. Dün bir meyve yedim. Bir yedim ki mübalâ- ga olmasın ama bir oturuşta galiba altmış . yetmiş taneyi buldu! Hayretle sordum: — Tifodan korkmuyor musun? — Ne korkayım... Yazılanları o- kumuyorum ki... . ... Aşılanmaktarı dönüyorum. Elim göğsümün üzerinde bir ahbabın dük kânma girdim. — Ne o, dedi. Hasta mısın?, — Öyle bir şey diye cevap ver- dim. Aşılandım da, âdetâ hasta yap- tı. Sonra sordum ? — Sen aşılandın mı? — Ne münasebet dostum. Ne münasebet. Ancak öldüğüm zaman beni aşılarlar! ... Bir arkadaş anlatıyordu: — Kalabalık bir esnaf muhitin- den geçiyordum .Önümde giden ar- mutçuyu çevirdiler. (Ver yüz para- lık ver beş kuruşluk) armut ile küfe. yi âdeta yağma ettiler. Sonra otu- rup: — Oh ama da hararet basmıştı ha... Hızır mısın mübarek... Diye yıkamadan ve kabuklariyle yediler. Arkadaşım burada ilâve etti: — Hani hallerine gıpta etme- dim değil! . * * Matbaanım kapısından - çıkıyor- dum. Kâğıt bobinlerini taşryan bir hamal kapının yanma oturmuş - iri bir salatalığı kabuğiyle hatur hıtır yi. yor. Bir müddet onun bu haline baktım ve sonra sordum: — Tifodan korkmuyor musun yahu? O, dolu ağzının bir köşesinden alay eder gibi cevap verdi: Parlete artletler » aS *A Dd — O dediğin şey bizim memle- kette yoktur! ... "“Pazartesi pazarı,, ndan geçiyo- ruz. Yolun iki tarafma küfeleri de- virmişler, şeftaliler, armutlar — can, mürdüm, türbe erikleri çuvalların ü- zerine bir şelâleden boşalır gibi bo- şaltılmış, Bütün pazarda bo)lc 200 kufc var, Halk başına üşüşmüş iki- şer, üçer kilo alryor. Mendilini, se- petini, torbasını dolduran memnun uzaklaşıp gidiyor. Bizim arkadaş da kırmızı yanak- It armutlardan almak istedi: — Deli misin.... Tifoludur! Diyecek oldum. Küfenin başın- dakiler bana öyle hain hain baktılar ki iddiamda biraz daha ileri gitsey- dim, linç edeceklerdi. ... Yeni bir apartmana taşmdık. Su cu bulmak lâzım. Pencereden bakar: ken bir arabanın damacanaları dol- durmuş geçmekte olduğunu gör- düm. Arkasından çocuğu koşturur. ken tenbih ettim: — Eğer Hamidiye varsa getir. sin. Yoksa terkos içmeğe razıyız.. Çocuk gidip söylemiş: — Hamidiye mikropsuzmuş da, demiş. Onun için istiyorlar. Sucu gülmüş: — Hangi damacanayı isterse o- nu vereyim, d"mş niyete bakar!... . * Mıııbaanm penceresinden bakı- yorduk. Her zaman geçen sucu ara- balarından biri durdu. Bir damaca- naya çeşmeden aldıkları bir teneke suyu döktüler, seonra ağzına bir mü- hür getirerek telleri meharetle iki tarafından sokup parmağiyle bastır- dılar. Bu sıtrada içimizden birisi teklif etti: — Polise haber verelim. Başka birisi tasdik ettir — Haber vermeli vallahi. Sonra herkes masasının başına geçti ve sükünetle yazısını yazmağa başladı. Tifodan hiç korkmuyan bir arka- daşa bu kahramanlığının sebebini so0. ruyorlardı. — Ben hapı yuttum, diye cevap verdi. Bir korkum yak... ... Bütün bunları okuduktan sonra bilmem siz tifo hakkında ne düşünü. yorsunuz? A, Faik GÜNERİ Dirliği —yardım Dirliği menfaatine tertip edilen bir mayo — müsabakası da yapılmış ve resimde solda birinci gö "W TF DU Parıs Beynelmılel sergısinde İlim sarayı | Burası herhangi bir milletin değil, bütün milletlerindir. Serginin diğer pavyonları birer millet gurur ve azametini temsil ettiği halde bupavyon bir tek bayrak, sulh bayrağı altında bütün insanlığın I Aşağı yukarı bir ay gecikme ile açıl. dığı halde henüz bir çok köşeleri hâlâ ir yapı atelyesi manzarası gösteren sergi sahasını ve halka gösterilen pavi. yonları geziyordum; resmi küşadın be- şinci günydü. Sen nehrine ve muazzam Alman paviyonunun geniş cephesine bakan Belçika paviyonunun gölgeli taraçasında rasştladığım bir Amı lı doktor arkadaşım yaşlı babasiyle hara- retle münakaşa ediyorlardı; tabiatiyle | mevzuları o esnada içinde bulunduk . Jarı beynelmilel sergi idi. Yeni dünyadan ceki dünyaya © dev gibi Normandiya vapuriyle gelip batıvı sayılır bir para mukal kiralamış olduğu bir balkor n İngiliz 1 seyrettik rakla koşan bu ihtiyar Amerikalı mem. | izliğini ifade ettiği zaman oğ- lu haksız buluyor ve biraz daha bekle- mesini tavsiye ediyordu. Boğaziçinden Akropol tepesine, Montekarlodan Delhi mabetlerine kadar dünyanın hir çok san'at ve tabiat harikalarını yakından görmlüş olan bu ihtiyar kurdu büsbü. tin haksız bulmak İnsafsızlıktı; nitekim henim de şahgi fikrimi sorunca sükütla mukabele edebildim. Paris sergisini beklenen tütün mükemmeliyeti ile görmek için bir ay daha beklemesi lâ . zımdı; o esnada gördüğü paviyonların bir kısmı tamamlanmamıştı, bir kısmı da iskelet halinde idi. Gönül açıcı eğ - lenceler, tecessüs uyandıran orijinal yenilikler henüz ortada yoktu. Gerçi Trokadero sarayımın önündeki geniş meydandan Eyfel külesinin arkalarına doğru uzanan dekor da bir azamet ve güzellik mevcuttu; fakat bu zengin A- merikalımın sergiden beklediği, sergi zaman anladığı şey, Sen neh . rini çevreleyen bu mukteşem ve sun'i dekorlar değildi; onları evvelce de gör. müştü.. Zaten Nevyorkun ültra modern yüz elli katlı binaları içinde yaşıyor - du Onu tatmin etmek gayreti ile ara- dıklarını bulmak ümidi dt paviyoni Küi kayıklarla dolaştık. Eyfelin tepesine kadar çıksrak sergiy kışı seyret. tik; gece Alman paviyonunun yüksek taraçasındaki gazinoda buzlu — Münih birasınt içerken Sen nehrinla sathında. ki yüzücü radyonun aksettitı eti güzel opera parçalarını zevkle dinliye- rek başlarımızın üstünde renkli yelpa- zeler halinde açılan hava fişeklerini seyrettik. Arkadaşım müşkülpesent babasına Filâdelfiyadan yeni gelen meşhıur baleti seyretmemizi teklif edince — büsbütün canının sıkıldığını, fakat çok genç toy olan oğlunun taşkın hevesini kırma. mak için zoraki bir mutavaat ile fikrine uyduğunu gözlerinde okudum. İki gün sonra tesadüfün garip bir | e Londrada | | ilim mabedini ziyaret etmek hlvuioluıkwwwlhıhuqıhıı_w NW* 5 eserlerini teşhir etmektedir. Yazan : “Gamdan adam” 1... Parisin en kalabalık bir sahasında, (A- vusturya — Chelsca) maçında rastla . dım. Bu sefer bedbin ve neş'esiz değil . di; daha iki gün evvel Paris sergisini “Sukutu l!,, tabiriyle tenkit ode - cek kadar İleri gitmiş iken şimdi ba - na * nler sarayı,, nın bir 'an evvel zi. yaretini tavsiye ediyor; ve Paris sergi. sinin bütin hakikt kıymetini, dillere destan olan bütün şöhret ve azametini yeni açılmış olan bu mabette buluyor- du. Erteği gün ilk işim Şaazelize istika - i alan bir otobüse atlayıp bu mu. arzzam sarayı ziyaret etmek oldu. İkin. mi ci gün sıra ile ve gaatlerce süren bu zi- | yaret esnasında dünya ilminin göz ka- maştırıcı şaheserleri karşısında — derin bir saygı ve hâyret ile eğildim; şu satır Jarı yazarken bile onun teshir edici te. siri altındayım. Binaenaleyh bütün anlayarak göre. | bildiklerimi ve muhtelif âlimlerin bunun hakkında yazdıklarını mezcederek bu fırsatını bulamıyacak olan vatandaşlarıma kabil olduğu kadar vuzuh jle ve realist bir görüşle anlatmayı çok faydalı buluyo - veyahut İransız gazete - yazdıkları gibi “Keşif sarayı,, esas sergi sahasının dışında, Şanzelize eaddesinin Konkord meydanıma doğru nibayet bulduğu açıklıktadır. 1900 se. nesinde fransız nefis san'atlarının şere. fine inşa edilen meşhur “büyük saray — Grand Palais,, bugün bütün dünya ilimlerinin eski ve yeni keşiflerine nc bitaraf bir meşher; ratuvardır. *“Victor Emmanuel, caddesi üstün- deki kapısından on biz kuruşluk bir du. , huliye mukabilinde girilir. Sarayın ha. rici mınnrısındı eskisine nazaran bü- muazzam bir lâbo- Dr. A. R. Adasal — eşiğini terkedip te müthal saıonıf': girer girmez derhal bir azamet, bir bet; modern bir Sefenkse giriş mı"* uyandıran bir ürperme ile arşılaşıy? ruz. Burası, bütün ilim şube il veciz bir plânmı, insanlığın ilim taff” fından kurtuluşunun tarihini göstef ” mektedir ; Buraya giren her ziyaretçi, lııxıli ' ka ve millete mensup olursa olsun, Ü vamlı faaliyette bulunan beyne | büyük bir lâboratuvar ile bir ilgi f zesi ile kargılaşacak; kendi hayatıni '4, tarihini olduğu gibi oxuyab. ccıkt" Du periy vülesidedeliy L kokusu yoktur; çünkü hu dıı bxr "5'5 Kile,, ile bir “Bühener,, in hayali arat da bir “Pastör,, ile bir “Markonim ', hayallerini görüyoruz. Paris sergisinin diğer paviyonlart ,J' rer milletin gurur ve azametini t€' ettiği halde, burast bir tek bayrak, bayrağı altında bütün insanlığın esef lerini teşhir etmektedir. Bu ilim sarayında umumi bir görebildiğimiz şeyler nelerden ibart tir?. ı # Büyük kapıdan içeri girer girme$ azzam methal kubbesi altında bir makine gözleri kamaştırryor; bu (A elektro statik muhavvilesinden ibi tir. ki karşılıklr muazzam sütun üstüf deki üçer metre kutrunda içi oyuk deni iki kürenin serbest havada milyonluk valt kuvveti ile vücude £? dikleri şimşekler görülecek fevka bir manzaradır. Bu dev makine etri da yirmi metre kutrunda tel bir za vardır; ziyaretciler bunun etrafi da dönerler, Burası fizik paviyonunun başlafi demektir. Zaten ilimler sarayınım hakiki sembolü, fiziktir: tababette ” yoloji ne ise, tahabet te dahil cl"“ halde bütün ilimler için fizik odur- zik paviyonu dünyanın en modern * ". lerini içinde ihtiva eden faal bir ate dir. ( Fakat Metropolis, iki yüzlü ıdf:j $ Amerikan filmlerinde gördüf €n âsri ve ziyadar lâboratuvarla: yade karanlık ve yılankavi dehliztef lindedir, âdeta Eflâtonun “İdelef» zariyesini temsil eden tariht mâ gibidir . ğ Fakat bu esrarengiz mağaralâf en maddi var kovukları içinde bütün şahane tecrübelerini, büsüü rikalarını el İle tutar gibi lo'uwı,ıy' rofondan fotoskopa kadar bütün lerini yokhubiliymuz ıy"). J (J!vılfulc'nm 2 nci veson kısımi HABER Istanbulun en çok satılan kikt akşam gııe!eııdır. Iİİ’,. yt HABER'e vereıı'ler W* a. d0E 'in aei