TETZEJ SiPA NG UTİT TüyUOŞI — Yayrak ANOAg9 NÖ GUN WUPUCUYT YTPALİ VuretuŞ| 2957 wapww—wmu SITLERLİ VKN GRÖV EKÜ9 FPULIŞK UFİŞ YENTUS Ad0 NOT STET , AEVULUGUN Suap Te ada yesuy TPİRSOP va9z KOd zrN9p SöğELAg Urunulşl — « YA 44 yotuşoe WUPMO MYİY DABD YULAYİ ALLDAYIS vÜXA AvİD,, TE4 Yünpro UysvU ©p su yeğyeğ “UNLDOLA| EYEP ZÜNE İXIPİ TOĞLUIN — iaypbuyass u Uçöç UK “SIY 99 ANKA9 ULTEŞMOYOK TEOUUNANİ UTURSAÇA A PTEĞN DAEP guğnuoy -ULMUDA ZjUDP SA UTUNSETNĞ SONSL TAKUYYU “UYİŞ TMUO saşpunlığap xokye ÖLH AA 19110 (O — ıuşsıığop yekıçe azruap “UNISOP İÇTEALE “Yaaği — supoAyyog ö YEzyyedog mAyL KAT D *Euregme 'uruadea uoprpuns egep Seyeurey TepulyUrN Yoknunyng YHUN3 SA Teyodamyur apLaa3 vyep ZÜNg “aapoy namnurolu Bez “o6 bfZA yöyaa YUMULOMU Şüğne HNO KDA wayyÖze) LAY,, “azoğyo -D yoğos “Wap *O Vi “Çavme 0 Közel AP *BEP) *ay0s NU UŞJULA NP *'mb ** (7108 HO Apuma wD aNd PyzLD Ka JOS N Y)daPp) *gass aa alptsa U9 mod söşorp e YöUYA ylas No arıdap — “epey Bueöye veşyeges UNUN Siyns Nçl Danumsür diyes Tpusış 'KAYLA UADA YAPEY UEYÇİZAI TAH Çzopuna ve N JOPNPA HOK B JUNŞUON sroğ ) “asnapusa ea no İmapuaa Uos e ayoydulo) onbeua 'zewyo yuyuz BULTETULU “Bejiiray ELTETEULMA edreA 9A VUTUYNES “EŞLEYEĞÇEP MEZEE “nau 'ör Buryaz ULrETNO aP (JEYEASE USNK) NO ZYNYT “3oKmğea aKdt “AOP TULTUYNR VEĞLTEY — ULULUUNN DUCATDİ *EKKAĞITLİ GUPÇUN TUyıa3 ayn3 orn3 'uyp *20X1p3 9TEPİ LÂRLADUYU USPUTSTAĞÇA TEYİPİ 'UİEY iXEPEPEUASLEYUV “deplodipd Mprok vule VOZLENVUĞ “MPyoS daymapo UzTPA OpyoUdAZ UyaNdEA ITA PÜPEPHLUSNEYENY “UDMİ YEPEEUN YYANP ZEEYLADAY VDOY O AAPAYILOUNU aYaSnaA ApfALİ MEPULL T aNOYSONTON (HOPEATOA) WEP,SUĞOT “nog (At0mg) vAsA 64 sTey)) (9fEY) UUP . SALANOC (JANT) DuRlsSuURA ZeNedek yeyedss g mane ünzn soKR TUYUA “Sanop #Hln (Çwsfiyaz pobayın 3d ) taokvl un oşadde “ayızke Baeçoedzs) ANEP PH Ho nb 209 OnASU0A EASEPUEYDİNU. P su03aye ANbTUD) >) “Dp ÇanumYO WEYEYDI) AUAD DÜD AOH ı “ÇADMYJCOŞ WD ZRHP, gS KONT YUĞ) “saşoydtuo) ua aSIANP 96 UOKUI anbey) *22p9 grxSer ÇXAR üöylan IPE ÇANEP,, VAS vı£e 49H “AJoy YD ĞA (u9tsuma VOZISNVUH 409 YNĞ HOSUL NM0 PY Z 19PA Dağa; DABI fınıs w0 Podo HAY 08 THRSNOY TIPUOĞLDM. OP 312 PARDAYANIN OĞ U bazı karanlık ve esrarengiz hâdiselere sahne olduğunu düşünerek manastırın kapısı karşısındaki küçük ve münzevi bir kulübenin arkasına saklanmıştı. Ş Parfe Gulâr manastırın kapısına ge- Hince durdu ve şen bir şarkı tutturdu. Şarkı bitince de kahkahayla gülmeğe hı:ııdı ;onrı biraz daha kapıya yaklaşa- rak mühayyel davete cı e e sağear evap olarak şöy. — Hayır, içeriye girmiyeceğim! Si- zin evinizde insan içecek bir şey bula- mryor halbuki bugün ceblerim bir hayli dolu git de tarafımdan bunu şeytan baş Tahibe söyle! Rahip tekrar sallana sallana dostu Ra Vayakın yanına geldi. Pardayfan, gizlendiği yerden acı bir İnkisarı hayalle çıktı. Tekrar — tahibin Peşine takıldı ve yürürken düşündü: — Şarkı, şüphesiz bir işarettir. Söyle- diği sözlerin tabit gizli birer manasr var, Fakat nedir?.. Bunu muhakkak öğren. Meliyim! Ravayak otelin kapısından görününce Pârfe Gülür neşeyle bağrıdı: — Benimle beraber gel birader Rava- Yak, sana mükemmel bir ziyalet — ver- TMek istiyorum: Ravayak yavaşça sordu! — Üç güvercin tokantasımnda ne diye Yemiyelim? — İmkân: yok burada yemem, Bura- Tan yemekleri pek berbat. Biraz ötede a bir meyhane tanıyorum. O. 'ı:ı hem iyice eğlenir, hem de yer içe- i’ırfı Gulür, Rava: . yakr, on beş — gün Pvvel yiğit Janla beraber gelmiş olduk- Meyhaneye sürüldedi. yan onları adımı adımına takip y iye onları iyice ——— yarı açık bir pencerenin önüne kuruldu. Parfe Gulâr dostuyla beraber masa başmma oturarak yemekleri ısmarladı ve sevinçle bağırdı: — Görecekgin birader Ravayak, bura. da enfes yemekler yiyeceğiz. Ravayak tatlı bir seşle sordu: — Bana neden biradeı Ravayak diye hitap ediyorsunuz *-Pekâlâ biriyorsunuz ki, muhterem peder Mar! - Madien de, diğer birçokları gibi, benim hissiyatımı hoş bulmadığı için Föyan manastırın. dan kovdu. — Doğru!., fakat bunu hep unutüyo- rum. Rahip nefis yemekler — smarlamıştı, Parası vardı. Ve bunu esirgemiyordu. Her cinsten bol bol şarap da vardı. Bu aralık küçük bir münakaşa oldu. Ravayak masaya konan etleri görünce, günlerden cuma olduğrunu binaenaleyh et yemek suretile günaha girmek istemed'ğgini söyledi. Bunun üzerine Parfe Gulür fe- * na halde kızıd ve bağırdı: — Mademki seni perhizden muaf tu- tuyorum. Mesele yoktur! Benim bunu yapamağa hakkım var. Halbu senin ba- na itaatsizlik göstermeğe asla — hakkın yoktur.. Mademki muhakkak perhiz tut mak istiyorsun, bünu başka bir gün ya. param. Ravayak rahat etmek için, itaat et- mekten başka çare görmedi. Esasen vic danı müsterihti çünkü rahibin - yaptığı işi yapmağa hakkı olduğuna tamamile - inanıyordu. Yemek devam ettiği — müddetçe, iki dost, Pardayandan başkasının cesare- tini kıracak, basit ve beylik — mevrular etrafında konuştular. Fakat — Pardayan kendi kendine şöyle diyordu: — Bu zavallrya mütemadiyen içirdiği «kurtulmamışlardı. Buna DERESLERİ FPRANSIZCA — Uzun seferler yapan üç direkli bir yelkenli gemi, — Bakım, yelken açan bir yakm sahiller gemisi ve ha. reket etmeye hazırlanan bir şilep. — Şimdiye kadar ne zırhlt gördüm, ne de kruvazör, — 0O! Bunun için bir harb limanma gitmek lâzım, Bunutla beraber, bazan buradan küçlik torpito muhri, b: filolarının ve birkaç denizaltı gemisinin geçtiğini gör- Rıhttmda ve iskelelerde ne kalabalık! — Bizi bekliyorlar. Gümrük memurlarına iş çıkacak. (Gümrük memurları çalışmıya başlıyacaklar), yeniliklere le plü karakteristik ük mağazadır bir mahsullerden en has medeniyet grünleü.,, DERBLERİ zetabilsöman monstr.) “içinde bazılar bu milessesölerin çok büyük,. Bu çok büyük mağazaların bazılarında, Besim üzerinde #FRANBIZCA 5 gran mügasen e tön de prodüi 8 : 3 i $ g 8 ğ a £ & g i : 4 3 j Dans certains de ccas Etablissements monstres. Büyük mağazalar bugünkü medeniyete has den biridir. (dan serten di . Acele etmeden çıkalım, Tayfalar iskeleyi koydı zira kalabalık var, ben de itişip kakışmayı hiç sevmeni, Yeni resmimizi kesiniz Şimdi yenı bir mevzu üzerinde çalışmıya - geçiyoruz. Mevzu: “Büyük mağazalar”, Bu bahis etrafındaki çalış. manlarımızı 19 numaralı resim Üzerinden takip edeceğiz. Onun için, derslerimizle beraber yanmızda bulunduraca. ğınız bu resmi kesin ve kalınca bir kâğıt üzerine yapıştı. — Hayır, bende ne alkol (içki) var, ne tütün, ne de ten, rarak muhafaza edin. vne, — Lütfen bavulunuzu açar mısımız? bakalım... Çama. gir, zati eşya.. — Gümrük memurlarma mal boyanında bulunacağı- nız bir şeyiniz yok mu7? Poki! Geçebilirsiniz. Başkasına bakalım, te neseser va 1â vi,) insan hayata (kendisine) lâzım olan bütün gşeylerini (Ü fodre de sömen zantiyer pur le vizite an detay, Göpüi 15 susöl jüsko derniye Tetaj.) (on pure 3ö proküre tut Te $0: N fauârait des semaines entiğres pour les visiter en dötail, depuls le sous.sol jusgu'au dernier &Etagye, on pourrait se procurer toutes les choses nöcessairea “insan muktedir olacaktı tedarik etmek tütün şeyler lâzwn a. hayat.,, & la vie. PARDAYANIN OCĞLU 309 — — Hemen Depernonu kenara — çekti ve Leonoranın plânı hakkında — kendisini haberdar etti ve o da, bu fikri mükem- mel bulduğu için çabucak uyuştular. * Alman malümata göre, Jan, bir — yıl. Mırım süratile Arbr - Sek sokağından geçmiş yeni köprü istikametine doğru yollanmıştı. Bunun üzerine üç şef takip edecekleri yolu derhal tayin ettiler ve adamlarının başında yeni köprü istika. metine bütün süratlerile yollandılar. Fakat bütün bu telerrüatlar onlara tam on beş dakika kaybettirmişti. Bir yıldırım süratile Arbr Sek - soka- ğına dalmış olan kafile, yüz kişiyi geç- miyordu. Bu kafile, hergün — yüzlerce süvariyi yanyana gören Paris — halkını merak ve heyecana düşürmedi. Fakat.. Konçiniye dört silâhşörü de ilt'hak etmişti. Sen/Jülyenin yüzünde hâlâ sar- gist durüyordu. Eynosla Lonval yedikle ri müthiş darbenin tesirinden — henüz rağmen, sırf yiğit Jandan intikam almak için bütün kuvvet ve cesaretlerini toplamışlardı. Konçini, zevcesinin tavsiyelerini har- fi harfine takip ediyordu. Dört silâhşör Je Depernonun adamlarından birçokları derhal faaliyete geçtiler. Derhal, yıldırım süratile, bir şayia do. laşmağa başladı: Kral tesadüfen yalnız başına arabasında gezmeğe çıktı, kor- kanç bir haydut onu öllürmek iİstiyor. Bu kafile de cinayete mani olmak için bu haydudu kovalıyor. Yiğit Janın ismi zikrediliyordu. Dar- ağazı hâdisesi tamamiyle başka bir şe- kilde anlatılıyordu. Onun hakkında kör kunç şeyler uyduruluyor kendisine en tüyler ürpertici alçakça cinayetler isnat ediliyordu. Her taraftan müthiş sesler Yyükselmeğe başlıyordu! Lânetler, kü- fürler tehditler ve yahud da kralın im- Sde Kai ——— dadma koşan süvariler bakkında hayır dualar, muvalfakiyet temennileri, Korkunç şayia, bütün süratile müte- madiyen uçuyordu ve şimdi kafileden daha süratli ilerliyordu. Böyle vaziyet- lerde olduğu gibi, ilerledikçe daha fazla dağılıyor mübalâğa ediliyordu. — Şimdi artık kralı öldürmek istiyen bir tek hay dut değil, yiğit Janın kurnandası altında bir çete, bir orduydu. Kralı öldürdükten sonra etrafı yağma edecek, herkesi öle dürecekti, , Paris, Konçini, Depetrnon, ve Növinin geçtiği yerlerde, dehhaş, bir manzara arzediyordu. Dükkânlar kapanıyor, he- yecan ve dehşet içinde kaları halk var kuvvetile kaçışıyordu. Bazıları da elle- rine birer silâh geçiriyor, kafileye ilti- hak ediyordu, Bu esnada, bu müthiş heyecanı tevlit eden Jan, henüz kralın arabasını — gör- meden Büssi kapısına geliyordu. Arka- sında naj sesleri duyar gibi — olmuş ve kendi kendine şöyle demişti: — Depernon peşime takıldı! Herhal- de Konçini de! Arkasma bakmış hicbir şey göreme- mişti. Kapıyı geçerek Büssi — sokağına girince birkaç kişinin, yüksek sesle, bir arabanın tehlikede olduğundan ve atla- tınım çılgın gibi Sen Jermen manastrır istikametinde kaçtıklarından ve arabayı parçalayacaklarından — bahsettiklerini duydu. Jan, manastırın garp — cephesindeki duvar boyunca urayan — Kolambye so- kağına daklı ve gene arkasında nal sca- leri duydu, Arkasına baktı. Bir süvari bir yıldırım süratile peşine takılmış mü temadiyen kendisine yaklaşıyordu. Bun | dan endişeye düşmedi — çünkü arkasın. Ezberlenecek kelimeler prodult: prodüi — mahsul “Lünmgelecekti haflalar tütün için onları gezmink bü. tün teferrüatiyle, denberi.. yeraltı a- kadar. son kat.., caractöristigue: karakteristik —— bir geyi tavaife ya- bu mağazaları yeraltı katından en sön kata kadar gezmek için haftalar ister,