—115— Tarihi macera ve aşk romarı Sarışın cariye soyunmuş aynanın karşısın- da vücuduru Gegen kısımların hulâsası Küçük Osman, oariyeler ve ben, bü. yük bir gemi ile Giridden İlalyaya gidiyoruz. Orada bis Papoya mülü- ki olacağız; cariyeler de papaya he. diye olunacaklardır. Şimdi gerek cariyoler ve gerek köleler, ayrı ayrı kamaralarında kilitlidirler. Anahtar bende bulunuyor. Küçük Osmanm kızları gözüne kostirdiğini anladı. ğım için bu tedbiri almışıtm. Uyu- duğum srada bir hareket hissede. vek uyanıyoruMm, ... Bvvelâ korktum. Sonra korkmama hakik! bir sebep olmudığını anladım. Zira, yanımda, küçük Osman vardı. Bu odaya nereden girmişti? Anlaşı. lan pencereden! Zira, evvelce de söyle- diğim gibi pencereyi açık bırakmış. tım. Kapıyr kilitlemiştim. Onun ka. marasiyle benim kamaramın arasında- ki vaziyet öyleydi ki, çevik olan bu gocuk, ihtimal, mahirane bir sıçrayış. la işte böyle odama g mişti. Fakat ne arıyordu burada? Yaztığımın üzerine iğilmiş, soluk a. hıp verişlerimi dinliyordu. Ben, mah- sustan, uyuyor gibi yaptım, belli et. medim. Usulusul, elini yastığımın altına daldırdı. Bin bir ihtiyatla, anahtarla. rt oradan çekti, çıkardı. Bu hareketi o kadar büyük bir ustalıkla yapmıştı ki, seai işitilmedi, Evvelâ: “— Ne yapıyorsun çocuk? KendiInin | de, benim de başımızı belâya mt soka. cakamn ? . diye haykırmak istedim. Lâ- kip sonra içimde bir moerak belirdi. Sa de merak mr acaba? Belki de, hare. mağası olan bir vücudun tatmin edil. miyen hislerini göz zevkiyle mümkün mertebe gidertmek arzusu... Sesim boğazımda tıkandı kaldı, Me- rakımı, dumura uğramış hislerim her şeye galebe çaldr“Ben de tehlikeyi gö. ze alarak sustum. Osman, yavaş yavaş benden uzaka Jaştı. Ayaklarının ucuna basıyordu. Kapıya yaklaştı. Anahtart içinde ve kilidin üzerinde bırakgnıştım. Çevirdi, Dışarı çıktı, Yi. ne kanadı örttü. , Ben, bunun üzerine, yatağımdan a. şağıya kaydım. Üstüme gelişi güzel bir şey geçirdim. Ayaklarıma nabuç. Jarımı takmıya bile vakit bulamadan, kulağımı kaprya dayadım. Girrç... , Bir kapı açılmıştı. Evet, Osman, cariyelerden birinin odasına giriyordu. — Mutlaka sarışın cariyenindir! . diye düşündüm. BSofayı tamamiyle tenha bulacağım- dan emin olarak, kapıyı açtım. Dışa. rt çıktım. Sessizlik. Tenhalık. Serbestçe yürüdüm. Aydanm odasına doğru gittim. Ka. pıinın önünde durdum. Kalbim öyle çarpryordu ki, gürültü 102 — Kıymetli dostumu bunlarla, çak sev diği koltuktarmdan birine bağlamak hiç fena olmaz. İstirahat etmiy olur.. Ve yimdi hoşça kalın azizim baron.. İyi eğlenceler temenni ederim. Kark gölge, peçeli kadınla birlikte ortadan yboldu. » | sin ama, nafile, tuzağa düşüremedin. Yazan: (Vâ - Nü) tetkik ediyordu sü her yerden duyulacak sanıyordum. | İçerde sesler: — Ah... Yarabbi! Yarabbi!... “— İşte - diye düşündüm. , Tahmi. nimde yanılmamışım.., | — Gözümü anahtar deliğine uydur- dum. Zira, kamaradan dışarıya bir zi. ya huzmesinin sızdığını farketmiş. tim. Sarışın kadını odanın ortasımda gör düm. Karşısında bir ayna duruyordu. Kendişi soyunmuştu. Hem vilcudunun güzelliklerini temaşa ediyor, hem de | sanki bir kusuru varsa vaktinde ted. bir almak için yatlı bulunuyordu. l İğiliyordu, kalkıyordu. Yana, arkaya dönüyordu. Amu, bütün bu vaziyetler. de, gözlerini bir an olsun aynadan ©- yırmryordu. — Ah, yarabbi!... - diye bir kere da ha tekrarladı. . Beni böyle bir kümes haywanı gibi kilitlesinler buraya ha? Şaştım: — Kiminle konuşuyor acaba?..., Zira, Osmanm içerde olmadığı an. laşılıyordu: Her halde bizim piç bura. dan içeri girseydi. kadın, böyle aleste soyunmuş durmıyacaktı ya.. Elbette bir heyacan eseri gösterecekti. Burada ne aradığını Osmandan soracaktı. Ör. tünecekti. Hem o zaman böyle kilitk kalmaktan da şikâyeti olmiyacaktı. Kadın devam etti: — Ömrümde beğrma gelmiş gey de- ğildi. Bir gecemi bile erkeksiz geçir- mekten hoglanmam... Rezalet, Bir ses dinliyormuş gibi boynunu uzattı: — Ne?... . dedi. Sonra, bu meçhul sete cevap verdi: — Tabil... İsyeçtenberi... Hep böyle. yim, Dalma, dalma erkeklerle beraber geceledim. Dün gecemi?... Hah hah hah.. Dün gece de elbette senin gibi, yani enal gibi uyumadım. Yine koy. numda biri vardı. ; Lüzumundan fazla bağırıyordu. E. Rer konuştuğu adam her bimso şayet bu kamarada olsaydı, elbette böyle haykırmıyacaktı. Kulağıma uzaktan bir ges çalındığı için, iki kamara arasında böyle konu- gulduğunu anladım. Uzaktan, yani diğer kamaradan ge- len ses: — Kimdi bakayım — yanmdakit... | Yoksa başpapas mı? Ayda bir kabkaha attı; — Haydi, aplal.. Ağız mı arıyor. sun. Beni alaya almak niyetinde mi. | Başpapasm senin yanında — olduğunu biliyordum. (Devamı var) ÖSSETAMME İ SİZİEİNİTTTD Diş doktoru Necati Pakşi Hastalarını hergün sabah 10 dan ..ı akşaım 19 za kadar Karaköy 'l'ıln:ıE meydanı Mahmudiye caddesi No, Ji 1/2 de kabul eder. Balı ve cüma günleri saat 14 den iş 18 ze kadar parasızdır. SSİED Te A Ç ” Üa 108 a Kararengiz kadım, dışarıya çık. tıktan sonra bir ağacın altında durdu, Kara gölge, onun, kendisini kurtarmış olan tele. fondaki kadın olduğunu hiliyordu. Kadın ahenktar bir sesle; — Evet möayü Valling dedi, — telefondaki kadın bendim. Fakat bu gecekt sergüzeştin! zi nas:) öğrendiğimi sormayın.. bu bir sırdır. Kibar hırsız — Siyah y Bize Jorunuz,fizce Caevap Vaeralimi... Nışanlınız ajffederse bir daha öpücük hastalığına tutulmayınız Beykozdan Arif Öğretir adlı bir delikanlı bize gönderdiği bir mek. tupta şöyle bir hâdise anlatıyor: “Geçen senenin mart ayında 'Taşkasapta güzel bir kızla tanıştım. Bir müddet seviştikten sonra nişan- landık. Fakat bundan sonra kız ba- na karşı çok çekingen davranmağa başladı. Geçen kânunuevvel idi, bir gün ondan bir öpücük almak is- tedim, — Razı olmadı. Halbuki ev: velce hiç de itiraz etmiyordu. Bunun için asahileştim, ona iki tokat attım ve ayrıldık, Fakat kızı çıldırasıya seviyorum. Karşılaştığımız zaman bana hafifçe gülüyor. Fakat ben bir türlü aşkımı ona söyliyemiyorum. Hiç cesaretim yok. Bu kızla barışa- bilmek için ne yapmalıyım? Çok ri- ça ederim, bana bir fikir veriniz.,, CEVABIMIZ: 1937 yılmda; keyfi istediği anda bir öpücük alamadığı için, nişanlı: sını tokatlıyan bir delikanlIrya ancak cürmü — meşhut mahkemesi veya Mazhar Osman bir — fikir verebilir! Bu hareketinize “asabileşmek” de- gil, delirmek, kudurmak derler. Ni- şanlınız. sizin deli olduğunu- zu iddia etse hak kazanır. Ve biz onun yerinde olsak, şuurunuzun tamam olduğuna dair bir rapor getirmedikçe gülmek de- gil, yüzünüze bile bakmayızve hat- ta sizi gördüğümüz yerden, zincir- lerinden boşanmış bir deliyle karşı- laşmış gibi, kaçarız. Nişanlınız gene çok iyi kalpli ve cesur bir kızmış ki size gülüyor. Eğer kendisinden he- men af diler ve sizi çıldırtan öpü- cük hastalığından kurtulduğunuzu temin ederseniz belki de barışır. O zaman bir daha böyle bir -hastalığa yakalanmamağa çalışırsınız. Bursalı ,, ya cevap Bursalı imzasiyle mektup gön- deren okuyucumuza: Hislerinizi daşı vasıtasiy receğiniz bir mektupla anlatırsanız. mesele kal- maz., Arkadaşınıza tekaddüm etmiş ve kıza da bir tecih sebebi vermiş o- lursunuz. Bu emrivaki, arkadaşı- nızla aranızın bozulmasına da mani olur. Çünkü kızın vereceği kararı biribirinize darılmadan kabul etme- Hi evvelden kararlaştırmış bulunu- yorsunuz. Yalnız bu teşebbünüzden arkadaşmızı haberdar etmeyiniz ve yalnız hareket ediniz. ÜYT MER TT AOT D 500 Liraya Satılık Ford Otomobili 500 lira Furt markalı #por - bir otomobil acele satılıktır. Talip o- lanların — arabayı görmek üzere 214 numaralı posta kutusuna “FORT” işaretiyle bir kart yaz. maları kâfidir. d xi ” Kİ 104 — Bu duvara çıkın ve elinizi uzata rak bana da yardım edin., Kars gölge bir sıçrayışta duvara atladı fa, kat geriye baktığı zaman kimseyi göremedi. Bir dakika zeçti. Onu beklemek istedi fakat bunun faydasız olacağını anladı. Zaten uzak taki saatlerden biri, beşi çaldı. — Neredeyse şafak sökecekti. NY FT Çıplak vücudile bu kadin cesedinin ölümün dehşetine Trağmen tahrik edici bir ifadesi vardı Feliks Dorlodu, cesedi o sabah, saat altıya doğru, bu çayırda bulmuştu. Sart saçları, yarı beline kadar çıplak vü cudu, boyalı yüzüyle bu kadının ant bir ölümün verdiği istrap ve dehşete rağ- men, tahrik edici bir ifadesi vardır. Man. zara karşısında, meyhane sahibi evvelâ haşyetle geriledi. Sonra, korkusu hid. det ve endişeye tahavyül etti: — Allah belâsını versin, dedi, al ba. şımıza bir belâ! Dükkân içinde bir ö« lül Ne diye gelip buralara girmiş.. Yoksa tamamlamışlar mı?.. Evet.. Ta » mamlamışlar!. cesedin Üzerine eğilmiş, muayene edi - — e —— — e e— yordu. Sonra etrafına baktı, Kimse yok tu. Cesedi biraz öteye götürmek arzu- sunu tatbik edecek miydi?, Biraz öte . ye, dükkânt hudutlarından dşarrya gö türmek, çalılar arasına saklamak, her halde kendi başınr lüzumsuz bir belya sokmaktan kaçmak olacaktı. Kimse, bu kadınm Yeşil Çayır meyhanesinde öl dürülmüş olduğunu bilmiyecekti. Ve muhakkak ki beş on gün sonra meyda- na çıkarılacaktı. Fakat Dorlodu ilk aklma gelen hare. keti yapan kimselerden değildi. Bu mevsim de ormana o kadar giren çıkan ve tenha yerler arayan vardı ki, ceset, derhal görülecekti. Hem şu dakikada bile, onu tarassut etmedikleri ne ma . löm? Ya cesedi taşırken yakalarlarsa, görürlerse! Hem 'bu kadının bir gece evvel meyhaneye gelmiş olduğu da tee- bit edilebilirdi. Polis öyle kolay kolay atlatılır mahlük değildi ki! Dahası da vardı. Cesedi taşırken parmak izleri kalacaktr. Netice tehlikeli olabilirdi. En mühim ve Dorlodunun en ziyade dik - kate aldığı bir nokta dahıa vardı. Bu ci. nayet büyük bir havadis membar olarak gazeteler tarafından istismar edilecek - Ü. Hergün gazetelerde “Yeşil Çayır,, ts- j görülecekti. Dorlodunun da aradığı bu Kendine reklâm olacaktı. Bu iti. barla herşeyi olduğu gibi bırakmağı ter. cih etti. Acele, acele meyhaneye dön - dü, Karısına, garsonlara hâdiseyi anlat - tı, cesede dokunulmamasını — sikı &eer tenbih etti, bir çarşaf alıp, gitti, cekedi örttü. Ve saat yedi olunca Mezon — Lâ. fit karakoluna telefon etti. Komiser, yatım saat sonra geldi. Ci. nayet sahnesine bir gö tattı. Etrafa ba- kındı. Müphem izler arasında daha ta- ze iki otomobil izi görünen dar yolu kapattırdı. Sonra müddeiumumi, istin . tak hâkimi, doktor, fandatma ve daha sajr muhtelif mükamlara baber verdi. Sathi bir muayeneden sonra, dektor, kadının, boğazma yapılan ani ve şid - detli bir tazyik neticesinde boğularak öldüğünü tesbit etti. Dorlodu sorguya çekildi. Meyhane - ci, ehemmiyetli bir tavırla şunları anlat- wi — Dün, bütün gün bir çok müşteri geldi. Saat yediden biraz evvel de bu kadın geldi. Buraya bir iki defa daha gelmişti, tantyordum. Dün yanında, o - tuz yaşlarında kadar, kızıl saçlı, şoför kıyafetinde giyinmiş bir delikanlı var centilmen 105 — Sokağa atlamağa karar verdikten sonra, maâakesile eldivenlerini çıkardı, hafif pardeslisünü giyerek yakasını kaldırdı. Öteki cebinden çıkardığı son derece yumuşak bir şapkayı da kalfasına geçindi. Devriye dolaşan Bir polis memuru omu evine dönen bir sabah gı zaninetti, l ! l Bunları? Halbaki ben, dün gitme Ber tarafını iyice temizlediğime y Z — 1937 ONoK APANG NB TENLİ TUPUNUZT OYUPALİ VULUR! OÜT *erzay orla na WEÖZ TU — dı. Evvelâ, meyhanede, içerde ol Tar. Sonra, dışarı bahçeye cıktılar, Şu masaya oturdular. Komiser sordu: — Aralaarında bir kavga filân mu, yahut kavgalı gibi mi konuşu! lardı? — Gayet ahbap ve dost konuş! lardı. Mütemadiyen şakalaşryorlardı." drın, yanındakini Jülo diye çağırıyofi da, ona La Piyeröz diyordu. Yemek ken, yan:ı başlarındaki masada o"M iki kadımla ahbap oldular. Bur.!ı:lj kibar, şık, narin yapılı, ayni z da hiçbir şeyden çekinmiyen dılar, Bu kadınlar da onlarla şakalâl mağa başladılar, şampanya ikram ler ve hesabı onlar gördüler, La Pif' töz bir türlü yerinde duramryordu. kıp kalkıp, öteki iki kadınr öpüyol Onlar da gülüyorlar ve seslerini çıl mıyorlardı. İnce, sıska, tengi limon küfü gibi lan istintak hâkimi: — O... dedi, müştetilerinizin hareketleri var!.. İstintak hâkiminin bu sözlerine lodu şöyle cevap verdi:? — Ne yapalım, mücsseseye kovamayız ki... Hem bundan bir çıkmaz ki., — Devam ediniz.. — Akşam üzeri, her zaman gibi hava güzeldi. Çayırda dar numaralar yapıldı. İki kadın da tiler. Elbiselerini çıkardılar, bir Ç tun arkasına koydular. Gidip ot lerinden beyaz, uzun tüller alıp vüct larına sardılar ve 'böylece Sonra gelip o kıyafetleriyle Jülo Jle Piyeröz'ün masama oturdular, şampanya ısmarladılar, içtiler, yarrsı olunca, nizamname mucil mrihesseseyi kapadım. Herkes gmîğ m_ımıpq_ıç'ww_muuu kat iki kadının otomobili bir türlü ket edemiyordu, bir yeri bozulm! Jüla meşgul olmağa başladı. İl yolda idiler. Ben kapıları kapadım, tık aklırış etinedim. Yalnız, sonra kına varmışım, çayırı aydınlatan Düğe' leri, işte, kasanın yanında olan lâ larr.. Komiser: — Unuttunuz mu, dedi, yoksa müşteri istedi de kasten mi bıraktı! — Unuttum, yoksane diye lâmba yakıp masraf edeyim. Hem bırak diyecekti?. Herkes gitmişti. de müthiş yorgundum, Şurada uzâ' yordum, saat ikiye kadar uyum! Uyanınca aklıma geldi, söndürü 'Tekrar yattım. — O eenada ğayri tabil hir şey l* mediniz mi?, — Hayır. Esasen hiçbir şeye diğ etmedim.. Sonra, sabahleyin #aat da, her zaman olduğu gibi etrafı gtken, hariçten bazı kimselerin, kânın çitini zorlayıp çayıra girdi gördüm ve cesedi buldum. Yakli baktım, La Piyeröz denilen kadılâ olduğunu tanıdım. ları söndürmeği unutm: v (Devamı ver) 106 — İki sant aonra, Baron dö NÜ din evi yanındaki garajda, bir goför 047 , biline dehgşetli gözlerle bakarak mıTıl du: — Olur gey değil! Yakan geytan 5'&! den emialsi : . A