21 Haziran 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: Naciye İzzet - Her bukkı ablasmı Hadiye'ye alttir. Kanser kurbanı: n AĞ n Bütün bunlara rağmen Neclâyı hatırlatacak olan bu küçük çehreyi görmek için şimdi içerisinde derin bir hasret uyandığını hissediyordu. Hem de adamlarına karşı çocuğu hakkında alâkasız görünmek istemi- yordu. Bunun için her sabah onu odası- na almağa karar verdi. Onu yalnız sabahları görecekti. Çünkü çocuğu görmesi ona öyle bir heyecan veri- yordu ki buna daha fazla tahammül edemezdi. Ayni zamanda bebeği kendisine alıştırmak için güzel 0- yuncaklar almak hilesini düşündü.. Ona çok iyi pek çok uyuncak ala- caktı. Dikmen şimdiye kadar daha görmediği bu sihirli şeylere hayran olurken, oynarken baba da çocuğu korkutmaksızm bir köşede sessizce " — Çocuğun çalışma odasına yalnız getirilmesini emretmişti. | Dikmen, Pu mini mini şahsiyet çalışma o- g:smn daha ilk defa olarak giriyor- - Çocuksükünetlegözlerini etra- fında dolaştırdı. Kırmızı acem halı- lariyle kaplanmış duvarları, pril - pr- r!l parlıyan akapu takımlarını dik- katle tetkik etti, Lem'i bir köşede kendisini gizle- mek ister gibi hiç hareketsiz duru- kor, çocuğun dikkatini kendi üzerine âekmeksîzîn onu gözden geçiriyor- u. İ Küçük çehre birdenbire canlan. dı. Ağız İâtif bir tebessümle açıldı.. Çocuğun gözleri — sevincle ışıldadı. Dikmen sihirli oyuncakları görmüş- tü! —- Bir sevki tabit ile onlara doğru koştu.. Makineli at şüphesiz ki gör- düklerinin en fevkalâdesiydi. Fakat kapalı kütuların sırrı da işe karışı- yordu. Bütün bilmediği hazineler- den daha az cazip değildi. Bu kadar çok olan fevkalâdelik. lere karşt şaşıran bu küçük adam mıhlanmış gibi duruyor, hiç bir şeye dokunmağa cesaret edemiyordu. İşte o zaman Lem'i araya girdi. .Bütün bu zenginlikleri şimdiye ka- dar küçük bir köylü gibi yaşıyan oğ- Tuna takdim etti. Çocuk artık bun- lara alışmış olacaktı. Baba bir kutu açtı. İçerisinden raylariyle, istasyonundan tüneliyle bir şimendifer çıktı. Hatta ufak bir manivelâyı biraz oynatınca tren dev- iyor bir de mükemmel'kaza olu- iyordu. Dikmen oyuncaklarm üzerine 'ğîce başını eğmiş ciddi ve mühim ir tavırla bakıyordu., v Şu küçük mikâplar ve sütunlarla &v yapmak hiç alâkasını uyardırma. ,dı. Çünkü evi yapmak için mutla- î:ı- uğraşmak lâzımdı. Balona karşı ir tebessümle iktifa etti. Fakat küçük Dikmen de en büyük heyeca- | 'nr uyandıran tüfek olmuştu. Lem'i- nin onu oyuncak kümelerinin ara- sından çıkardığını görünce derhal elinden kaparcasma çekip aldı ve ta- nıyan gözlerle muayene etti ve artık bir daha elinden brrakmadır. Bu âdeta bir yabaniye benziyen küçük köylü bu kadar güzel oyun- cak yığınları arasmdan bunu seç- Çünkü bu korkunç ve memnu şe- yi koru bekçisi Veli ağanın elinde gördüğü için iyice tanıyordu. Veli ağa ki Dikmenin — gözlerinde meşhur ve büyük bir şahsiyetti! dar o kadar sıkıldığı babasının mev- cudiyetini bile unutmuş koöru bekçisi oyunu oynamağa başlamıştı. | Heyecandan sarsılıyordu. Silâhı beline takmıştı. Kendisini büyük bir ormanlıkta farzediyordu. Sanki hayali bir avı öldürmek istiyormuş gibi silâhr omuzuna koyuyar, ya- naklarma değdirerek nişan alıyor ve tetiği çekiyordu. — ş?! Bom! oldu! LAi ZEk A a | » -h M | Bu küçük adam — karşısında Lem'inin çocukluk hatıraları uyan- nuştı. Gülümsiyerek sordu: — Kim öldü Dikmen? — Bobi.. Pom! Pom! Pom! İşte öldü. * i Baba yavaşça tekrar sordu: — Baobi kim? — Bobi mi? Sen onu bilmiyor musun?.. İhtiyar köpek.. İşte işte öl. dü. Bak bak ölüyor ölüyaor Poml Pom! — Peki; ama sen neden onu öl- dürüyorsun ? > Küçük heyecansızca anlattı: — O artık ihtiyarladı.. Veli ağa artık onu istemiyor.. Pom! öldü öl- dü! Durdu. Sonra esefle söyledi: — Veli ağanın sahiden bir tüfe- ği var! Benimkisi oyuncak.. Sahiden öldür müyor kil Eğer benim tüfe- ğim de onun gibi sahiden olsaydı ben de öldürürdüm. ” Baba baştan aşağıya kadar - sar- sıldı. — Sana bunları gösteren Veli ağa mı? — Ha.. O işte... Bak işte ,böyle yaptı.. Küçük tekrar tüfeği yanağına dayayarak yaptığını tekrar etti: — İşte, işte, yere düştü.. Öldü.. Görüyor musun?.. Bebek şimdi başka bir taklit da - ha yapmağa başlamıştı. Bu müessir b_iriâıîakıhtîn masumane gösterilme si idi.. Çocuk köpeğin uluyuşunu taklit ediyordu. /— Yere uzanmıştı. İri ulumalarla ni- lâayetlenen zayıf iniltiler çıkarryor- u. Can çekişen hayvanların yaptığı gibi küçük bacaklarımı titretiyordu. Ve baba şaşkın bir halde bir ölüm sahnesi canlandıran bu güzel küçük çocuğa bakıyordu. — Öyle bir ölüm sahnesi ki hem çok lâomik ve hem de yürek paralıyor - u. Oğlunun taklit ettiği bu ölüm sahnesi Lem'i için birdenbire taham- mül edilemez bir hal aldı. Yavaş bir sesle: — Dikmen, bırak şu oyunu!. de- Fakat çocuk dinlemiyordu. Aya- ğa kalkmıştı. Çok canlı bir hare - ketle, büyük bir heyecanla konuşu- yordu. Anadolu şivesile karışık tat- İr çocuk ifadesiyle köpeğin son âki- betini anlatryordu. Lem'i yüreğinde büyük bir acılık hissediyordu. Bekçinin bu kadarcık bir çocuğun yanında köpek - öldür- mesinin ne büyük bir hata olduğunu düşündü. Çocuğun küçücük mu- /— hayyelesi tehlikeli bir halde sarsıl. mıştı. — Dahâ yumuşak bir sesle tekrar etti: — Artık bırak bu sözleri Dik- men. Sen daha böyle şeyler anlıya- Mazsın... Çocuk iddiacı küçük bir adam a- — orum, dedi. Ben hepsini biliyorum. Veli ağa çok hayvan öl- dürüyordu. Tavşanlar, başka köpek. ler.. Ben hepsini görüyordum. rar Bunları görmekle hiç iyi et- medin Dikmen. Sen daha çok kü- çüksün. Ölümün ne olduğunu bil- mezsin, Bebek gene iddia etti: — Biliyorum.. Ben biliyorum. Ve çok küçük çocuklarda oldu- gu gibi iyice anlaşılamıyan bir ifade ile bir şeyler anlatmağa uğraştı. Ken di sözleriyle kendisinden geçmiş, sar hoş olmuş gibiydi. ' oe H Evet, evet ben biliyorum! Bi- risi öldüğü vakit yere düşer. Ağlar, bağırır.. Sonra susar! Annem de düştü. Lem'i onu bir mektupla öl- dürdüğü vakit düştü! HABER — Akşam postast (Baş tarafı 2 incide) de göze vuran şu manasızlığa bakmız: “SAADET,, “Meşhur ve güzel sanatkâr Amelita F'ar- liya, Boğaz sırtlarından İstanbulun silüetis ne baktı da: rim! dedi.,, , | Ne büyük şahadet! NU 2 — 20 ve 21 inci sayfalardaki — klişeler arasına bula bula koydukları — “şalrane ve arifanel!!?,, parçaya bakmız: o “İstanbul adalarımın adı, frenk tarihlerin de Prens, bizim târihlerde toprağından kinas ye Kızıl, kiliselerinin bolluğundan kinaye de Gâvuür ada diye geçer... Halbuk! — Adalar'ne Prenstir, ne Kızıldır, ne de Gâvurdüur, İstan- bul adaları Aşifte adalardır. (1) Güzel İstanbulda her yer, her geçit, her meydan,her ev,her ağaç dibi, her koltuk birer aşk yuvasıdır, âma “Aşıklar — yolu,, yalnız Büyükadada vardır. (2) Adalarda güneş Âşıklar yölüunun karğşısifim da batar ve ay doğup yükseldikten — sonra günün yolunu takip eder (!), ayni noktada ufka damlar ve diner (!) ; Seyrine doyum olmaz bu görünün.,, Ne edebiyat! Eğer maksat, insanı a- daların guürubundan, tulüundan ve meh- tabından nefret ettirmekse cidden mu- vaffak olmuş yazan... ğ 38 — Bir de, Bröşürün dokuzuncu sayfa- sındaki şu mataa bakınız: “İstanbul bağları,, L “İstanbul bağlarında safa sürdünüz mül!.. *Ucsuz bücaksız bağlarda kütük araların daki yollar uzar, UZanır..,, « Genç kızlar âna memesinden süt emen yavrular gibi, ÜzZüm tanelerini salkımlardan dudaklarile tüpım'—» Bunun kadar soğuk, bunun — kadar İstanbula uymayan bana ne gösterebi- lirsiniz? Bir Broşür bir maksada göre yazılır ve hedef o maksadı en iyi ifade edebil- mesidir. Düşününüz bir kere... Şu İs- tanbul kuruldü kürulalı insan zekâsı ne kadar işlemiş, neler yazmış, her bakım- dan mukaddes olan bu beldeye karşı duyduğu hayranlığı göstermek için sa- /-natkâr neler yaratmıştır! İstanbul için güzel bir söz — söylemiş veya güzel bir şey yazmış. müverrihle- rin, gazetecilerin, idinlamatların. şairle. rin, hükümdarların, haddi — hesabı mi vardır, ki İstanbula hayran — yabancı şöhretlere kıran mı girdi ki Anadolu ve Trakyalı Türke propaganda için hazır- lanan Broşür, şu — meşhur (1?) ve gü- zel (!?) sanatkâr (!?) Ameliya Farliva (???)nın büyük sözlerile kıymetlendiri liyor? Atatürkten, İnönünden, Şükrü Kayadan, İstanbul valisinden sonra e- ğer mutlaka — başka işhat — vasıtasına ihtiyaç var idiyse hatıra ilk gelen veya teşrifatta en önde duran Amelya mıdır? Memleketin her tarafında — oturan Türklerin hayalinde İstanbulu en cazip şeklile canlandıracak, vakti hali yerinde vatandaşları İstanbula çekmek için yazı sanatini ilâhi bir miknatıs gibi kullana- cak edibimiz, muharririmiz, şairimiz Mi yok? : Bugünkü kalem neslinin İstanbulu terennüm etmekten âciz — olduğuna ne zamandanberi inanılıyor? — Festivalin | propagandası için muharrirlerimizden, şairlerimizden yardım istendi de redde-- iden mi oldu; Yoksa para istiyen mi? Memleket büyüklerinin güzel sözleri- le yanyana neşredilen bu kavaf işg s?; gukluklar nasıl festivale maledilebildi? vallahi bunu ben bir türlü. anlayama- dım gitti. i j Allah vere de bunları başka — dillere tercüme etmemiş olsalardı. Yoksa aklı başında bir yabancı bu Broşürü gördük- ten sonta İstanbula gelmek zahmetine katlazmaz. Zaten kapağın resmini ya- | pan Cemal Nadir de böyle düşünmüş ol- malı ki yaptığı bir çift seyyaha pek ka- kavan ve biraz da hayal kırıklığına uğ-q ramış adamların edasını vermiş. Hani resimler neredeyse dile gelecek ve: artık mesut ölebili | açık mektup J — Yahu! Ne ettik de butraya geldik? den bu kadar manasız? ÂAceleye pelmi olmalı, ! a: ÇÜBN Sayın Üstündağ! * Tab'a gelince., Bu bir faciadır. Tür- kiyenin bir devlet matbaası — yardır ki tabı âlemine şaheserler hediye etmekte- dir. Bu müesseseye, İstanbulun ve mem- leketin çok mühim bir sanat nümayişin: ait propaganda vasıtaları bastırılamazsa ne bastırılır? AŞ “—Broşürün on ikinci Ve ön üçüncü sav- falarındaki o mürekkep nedir? O parça- lr çizgiler nedir? Sayın Üstündağ! Bro- şürünüzü basan matbaanın — makinisti öyle baştan - savma iş yapmış ki... On ikinci sayfanın alt kısmındaki Nuh Ne- biden kâlma, müzelik çicek'in — deseni görülüyor, mürekkep dolmus. Kalıpları bir defa bile silmemişler. —Dokuzuncu | sayfadaki o çerçeve nedir? Ne kavaf i- şidir o! : da yanboşu oynamış, on yedinci sayfa- nın yirmi yedinci satrımdaki .'ola,nın Ü) i, yirmi beşinci satırındaki “faali- * yeti,, kelimesinin (t) si, yirmi Cördüncü satırındaki “İstanbul,,un (u)su, sekizin- | ci satırda bir (k) ezilmiş. Böyle tashih provasını andıran bir nesneyi memleke- te nasıl dağıtabiliriz? Bir lokantada elinize bu derece fena basılmış bir liste verseler o lokantaya bit daha ayağınızı basar mısınız? sah- mam. Dünyanın her tarafında sayısız rakip P leriniz vardır sayın Üstündağ. — Faraza Paris... “Neden Parise seyyah gidiyor?,, diyo- ruz. Gider tabiil. Çünkü bu yıl — “240., milyon Türk lirasr sarfettiler; bir bey- nelmilel sergi yaptılar ve Paris — şehri neşretmemiştir. Hep Atinadan bahsediyoruz. Neden Atinaya seyyah gidiyot? İstanbuldan daha mr güzel bu döst belde? Sanmıyoruz. Fakat buta hayret etmi- yoruz, Zira sırrını biliyoruz. Yuna_nh- ların Atinayı propaganda eden neşriya- tr başlı başına bir kütüphane — ve başlı başına bir edebiyattır. — Bizim şu cok miühteşem ve zavallr İstanbulumuz böv- le bir edebiyata lâyık Mı değildir; yok- sa böyle bir propagandayı başarabile- cek adamımız mı yok ? Elimkle Atinayı metheden Broşürler var. Bu yazıyr yazarken bir onlardaki &a |* İra çe : i ©. 2,26-12,15 16,16 19,45 21,48 2,08 Purha nedir bu başımızın çilesi?,, b -Deyiverecek, Şu carıım İstanbul han- gi se Hangi misafire böyle — acaip ret etmekteyiz, Cemal Nadir büyük bir g—rümı!fh* e zeki bir ıa:gğdr.drr ok zahmetle yapıldığı her renginden ve çizgisinden belli olan — bu resim ne- | —“On birinci sayfanın on birinci satırını bir defa olsun böyle kötü bir — Broşür- “köy Atinaşnın resimlerine, bir de SÜ Broşürdeki “büyük şehir İstanbul, ü? resimlerine baktım. Parmak ısırdimi d?ğ rusu. İsviçrede Kadıköyün onda bi?. kadar ufakolan Montrö şehrinin fest” val programını isterseniz size takdim © deyim; aradaki farkı anlarsınız. Hat buki bizim şehrimiz öyle resme gelir ve şehrimizde öyle büyük fırça ve fotoğr4' sanatkârları vardır ki (4) biz bunlarâ | neler neler yaptıramayız? Broşürün yirminci sayfasındaki resim” | de insan Ortaköy camiini mi — grüyof Piza kulesini mi, vallah şaşırıyor. Velhasıl şu felâketli Broşürün İsta9” bul şehrine kaç paraya mal olduğunâ pek merak ediyorum doğrusu.,. (5) , Bu Broşürün dağıtılmamasını em! buyurmanız festivalin selâmeti namm3 tarafımızdan rica olunür. Olbabta emrü ferman Hazreti menle* hül'emrindir. KARADAVUT (1) Muharrir (!?) Aşüfte de demiyor: Malüm a, eski zaman zürefasının — ağzında Aşlifte'bir parça tatlıca bir manaya gelirdi. Halbuki Aşifte “sürtük,, ve (kaltak) manit sına gelir. (Aşiftenin biri), çbırak canım  şifteyi!,, gibilerden. i ' (2)—-Protesto ederim. Şimdi şöyle bir düştün düm de, Modada bir, Küçükçamlıcada bir. Ayastafanocsta bir,, Beşiktaşta bir ki cemafi yekün dört tane hatırlayrverdim. Bununla bt raber — İstanbulda her ağaç — dibinin, — her “KOLTUK,,un, her evin bir aşk yuvası oldu ğunu veya olabileceğini iddia cidden büyüF cürettir. (3) Bu taaceüple üç toktayı koyan biz de ğiliz. Malüm a bu işaret — “ponetuatlon,dâ arifane göz kırpmak, bıyık altından çapkın çapkın gülmek manasına gelir. Biz İstanbul bağlarında polisin ne ahlâk zabrtasınım mü dahalesine lüzüum gösteren bir vaziyette ha berdar. değiliz. (4) Faraza İstanbuldaki matbuat mümes | gili Suat, resimleri Almanyanm en büyük — mecninaları tarafmdan kapışılan beynelmile! bir artisttir. (5) Mademki bu kadar kötü basılacaktı, neden bir hususi matbaa tercih edildi? Bele diye matbaasınımn bundan da mı kötü basaca gı tahmin ediliyor? Şunu da — söyliyelim kİ İstanhulun en mahir tabı ustası Ahmet Be- İLİS V neli desini basardı. Istanbul konuşuyor ş ' (Baş tarafı 8 üncüde) lerle ve beyaz kerpiçle yazılmış bir ya- zı gördük. Burada: (Eşeklere aptesane).. Yazılı idi. Fakat işin garibine bakın ki koca mezbelelikte, genç bir çocuk başka bir yer bulamamış gibi, doğru gitmiş bu yazının karşısına geçmiş, —aptest bozuyordu. * Hem gülerek, hem de iğrenerek sey. rettiğimiz çirkin manzaradan sonra ka- le kapısından dışarı çıktık. Biraz son. ra pek meraklı manzaralarla karşlaşa - cağımız, Merkezefendiye doğru ilerle « HABERCİ _ Yarına : Morkezdendl z Türk kuşunda imtihanlar Başladı Türkkuşu İstanbul şubesinin Ramideki tatbikat sahasında dün im- tihanlara başlanmıştır. İmtihana giren 16 talebenin hep si muvaffak olarak “A brövesi,, al- mak iktidarmı göstermişlerdir. Bu l İÇERİDE: V # Liselerin olgunluk İmtihanları — bugün başlayacaktır. : # İzmirde Foça sahillerinde hirer çocuk obası açılması kararlaştırılmıştır. — Buraya. ; n fakir çocuklar, alimacaktır. #& Ankarada Karadeniz havuzuna yüzmek boğulmuştur. Babası oğlunu kurtarmak Üze re suya atılmış, baygın bir halde çıkarılmışe t r DIŞARIDA: * Pariste bina amelesi, Beynelmilel sergi sahasına kadar teşmile karar verdiği bir grev yapacağından, patronlar cemiyeti bu — ame- leye salı günü iş vermemeğe karar vermişe lerdir. —— | : '. LA SA '._ y M ü _5_ y gün de 16 kişi imtihan olacaktır. 4 CA H t e ' çektir. Plân, muhtelif mrlıı*i;ıâf'yıpıımh nr derpiş etmektedir. H * Müsolini Venedik sarayından yeni bir nutuk söylemiştir, Altmış bin kişinin dinle- diği bu nutukta MuSolini ezcümle demiştir | ki: “Aile oçağınm muhafazları - olmalısınız. Çok kuvvetli olmalarmı arzu etmekte oldur 'iğumuz çocuüklarınıza ilk İntiba öolarak onla ra Roma faşist terbiyesi veriniz.,, # Âtinadaki Fethiye camiinin müze yapıl ması için “yerli Atinalrlar birliği,, — Yunan kültür bakanlığına müracaat etmiştir. Fa* kat kültür bakanlığı Müslüman müzesi yap mağı düşündüğünden Atinalılar — birliğinin talebini reddetmiştir. Atinaltlar — birliği, bt meşhur camiin Atina şehrinin tarihine çok K NK ee İ L gÖ L KG v | Ş asğ't - lediva mathaasıtdadır. Ve o bunun harikulâ — ' x M * PPa

Bu sayıdan diğer sayfalar: