l Biliyor musunuz? İlk buharlı vapur Düello ve Eskrim 1819 senesi haziranında, Bahrimuhiti aşacak olan ilk Vapur İngiltere sahillerine Yanaştığı zaman, gemiden duman çıktığını gören birçok kimseler bunu yangına ham- letmişler ve itfaiyeye haber vermişlerdi. Sonra mesele anlaşılmış Ve geminin buhar makinesiy el işlec tü, hayretle görülmüş. Uzun mu. değil mi? Zürafanın ön ayakları arka ayaklarından daha w- zun gibi görünür. Halbuki hiç de öyle değil., Ön ve ar- ka ayakları tamamiyle ayni uzunluktadır. Dikkatsiz hizmetçinin , — Bilmecele- — rimizi muvaf | fakıyetle hal leden ler den | İstanbul kız orta okulu ta. leb esin den Tevfik Sek- man kızı, Sa- ide Sekman HABER ÇOCUK SAYFASI Bilmece kuponu S5 HAZİRAN — 1937 Eskri esasını e den yapılan düellolar teş kil etmekte dir. Bu gün artık düello her yerdeme nedilmiştir. > Yalnız birkaç devletin ordusunda zabitle- tin üniformalarının « şerefle. rine halel getirildiği takdirde düello yapmıya müsaade e dilmektedir. Diğer taraftan bazı yerlerde gizli olarak dü: elle yapanlara da tesadüf e diliyor. Maamafih bunlar çok nadir hadiselerdir. Böyle olduğu halde, dün yanın her yerinde eskrim büyük bir rağbet görmekte dir. Çünkü bu spor, çeviklik, sürati intikal ve görüşü son derece inkişaf ettirmektedir. Kapının ziline basmakla bir ev havaya uçar mı? Eğer birisi çıkıp da, size, bir zile bas» makla koc bir evin ber hava olabile - Si?p3 ANK BN ceğini söy lersemuhak- kak ki, gülersiniz. Halbuki bundan bir müddet evvel Amerika kasabalarından bi- risinde böyle bir vaka olmuş- tur, Bir kadın intihar etmek maksadiyle, evdeki bütün hava gazı borularını açmış ve gazın dışarıya çıkmaması için, her tarafı sımsıkı kapa- mış, hatta ufacık delikleri de tıkamıştır. Birkaç saat sonra arka daşlarından biri her şeyden bihaber olarak kadıncağızı görmeğe gelmiş Ve kapının ziline basmıştır. vg Hemen o anda, müthiş İn- filâk vuku bulmuş ve ev der hal berhava olmuştur... Bu felâket, zilin telinden kontakt neticesinde ( Sıkan bir kıvılcmın etrafa yayılan gaz tabakasiyle t€ ileri gelmiştir. Şeker kamışı Havay adalarının toprak. ları şeker kamışı yetiştirmek için son derece elverişlidir. Köylüler bir defa şeker Ka. mişı ekdiler mi, bu bir kaç sene için kâfi gelmektedir. Her kök yeni filizler veriyor ve köylüler hasat Zamanını rahat rahat oturup bekliyor. lar. Yazısız Hikâye: Yaa masından - Şen Fıkralar Neye yararmış? Muallim — Söyleyin ba- kayım, ineğin derisi neye yarar? Talebe “— Her şeyden evvel, ineğin et ve kemikle- rini toplu bir halde tutar ve dağılmamasını temin eder. Top ağzından duman nasıl fotoğraf makinele- ri, evvelce hiç de bilinmiyen birçok hakikatleri meydana çıkarmıştır. 3 Meselâ top atıp da mermi fırlattıktan sonra çıkan du- manın, topun ağzında ke. sif bir daire teşkil ettiği sirf fotoğraf sayesinde görüle» bilmiştir. Bunu gözle görme nin imkânı yoktur, Renkli çoraplar — Ne tuhaf! Çorapların- dan biri siyah diğeri mavi. — Evde tıpkı buna benzer bir çift daha var. Hoşunuza gittiyse sana getireyim! Kösele gibi... Hikmet, kü - çük arkadaş - larından bi. risinin evine yemeğe da- vet edilmişti. Arkadaşının annesi, o- nun, eti kesmek için büyük bir gayret sarfettiğini görün. ce soruyor? — Eti kendin kesebilecek misin yavrum, yoksa sana yardım edeyim mi? — Kendim keserim. Za- ten arasıra bizde de böyle kösele gibi etler yapılır, hep kendim keserim! Setebi ne imiş? — Ben, her - kesin. işleri - me burnunu sokmasma as la tahammül etmem, anlı- yormusunuz? — Bende tamamiyle aksi- ni severim. — Hayretl... — Hayret edilecek bir şey yok, çünkü mendil satıcısr yım. Bayan rerede? — Bu ne hal, evi süpür. mek sana mı kaldı, karm ne rede? , — Bir aile bayanının vazi feleri- hakkında konferans vermeğe gitti! ——— Mİ Korkunç dakikalar Arkadaşımız İzzetin evin. de toplanmış, pek yağmurlu olan o pazar gününün öğlen sonunu içsıkıntısız gezirme- ğe uğraşıyorduk. İçimizden birisi: L — Sabah yağmur, akşam yağmur; bu ne biçim hava böylel.. Diye homurdandı. — Evet hiç de eğlenceli değil! İnsan kendini Asya. nın yağmurlu mevsiminde sanacak!.. “Asya,, sözü bizde sihir. li bir tesir yarattı. Sergüzeşt hikâyelerini çok seven arka- daşımız İzzet: —Buldum!.. Kemal, As- yada sen birçok yolculuklar yaptığın için bugün sözü sa. na bırakıyoruz. Senin o do. yum olmıyan güzel hikâyele. rinden birini dinlemeğe hepi- miz can atıyoruz. Haydi ba. kalım!... Deyince, hepimiz söz bir. liği etmiş gibi bir ağızdan: — Bravol... Diye bağırdık. Kemal şöyle bir düşündü. Parmaklarmı seyrek saçları. nın arasmda dolaştırdıktan sonra söze başladı; — Asya! Orada tam on yedi yıl yaşadım. O günler. de atik ve çevik bir genç ol. duğumu hatırlıyorum. Ara. dan çok zamanlar geçti. Şim diki gibi romatizmalı değil. dim. Şu sağ kolumu zamah oluyor ki hiç kıpırdatamıyo” rum. Kol dedik de aklıma geldi. Bari size onun sergi. zeştini anlatayım.. Malay takım adalarından birinin kıyısına yanaştım. Yanımdaki © yerlilerle balta görmemiş ormanın içine dal. dım. Orada abanoz gibi de. ğerli ağaçları devirecektik O günlerde pahalı ağaçlar satan bir İngiliz kumpanya- sında çalışıyordum, 'abani hayvan ve yırtıcı canavarlar ülkesinin tamda ortasında bulunmakla bera» ber, başlangıcta her iş iyi giti. o Küçücük sincaplar- dan tutun da, tıpkı insanı an iran yüzleriyle yaramaz maymunlar ve büyük cans- varlara kadar hepsi etrafımız . Herkez büyük bir is. ös gmyordu. Kurduğu- ip, ONKI tezgâhı durmadan işliyordu, Yalnız bir vaka oldu. A. damlarımdan birini bir kob. ra yılanı soktu, Fakat tam vaktinde imdadma yetiştiği miz için, adı Lin olan bua- damı ölümden kurtardık. Bu nunla beraber korkunç or. man, işlerinin gürültüleriyle kendi sessizliğini bozmağa gelenle?den intikamını * ala. caktı.., irgün Akaju denilen çok kıymetli bir cins ağaç bulmak için bıçkı tezgâhı. mızdan epey uzaklara g miştim. Yanımda kendisi kobranın zehirinden kurtar. mış olduğumuz günden be- n varlığiyle bağ- n vardı. Silâh olarak sol tarafına asılı tabancadan başka “bir şey yoktu. Bu da az kalsın ha- yatıma mal olacaktı. Biribirine sarılmış dal bu. dak ve sarmaşıkları ellerimle ayırarak kendime bir geçit açmıştım. Tam da yürüyece ğim sırada arkamdan yumu. şak, lâstik gibi uzanan canlı bir şeyin beni tuttuğunu his- setim. Beni böyle durdu: ranın ne olduğunu anlamağa vakit bulmadan, sinirli bir çekiş ile gövdemin ağaç göv- desine doğru çekildiğini ve kolumun kıpırdamaz hale geldiğini hissettim. Görünmez bir kuvvet ay. ni zamanda ayaklarımı yer. den keserek, beni yukarıya doğru kaldırıyordu. o Göğ- sümle kollarıma bakayım de. dim; birde ne göreyim) Sarımtırak bir simit vücudu. mun östünde kendini sıkı yordu. Sağ kolum, üstünde iki soğuk gözün. pırıl piril parladığı yassı ve üç köşeli bir başm dr... Bütün bunları biran içide görmüştüm.. o Ağzım. dan müthiş bir çığlık fırladı. Aklım, fikrim darmadağın olmuştu. Bir Boa “yılânmın hücumuna uğramıştım. Sar. maşıkların dal ve budakları altından © geçerken bir Boa beni yakalamıştır. Soluğumun kesilmemesi için ağzımdan boyuna hırıl- tılar çıktığını biliyordum. Tabancamı kılıfından çekip çıkaracak kadar gücüm kal mamıştı. O kadar sıkılmştım ki neredeyse kemiklerim ça- turdıyarak kırılacaktı. Duy- duğum büyük korku, bere. ket versin ki, beni henüz büs bütün — çildırtmamıştı. Dal budak perdesinin altından çı kabilmek için bütün kuvveti. mi bir araya topleyarak ken» dimi Boanin çörekleri arasin dan çekmeğe başladını: Beni sarmış olan ejderhanın he- nüz genç bir boa olduğu an- laşılıyordu. Yoksa yâşmi ba: ını almış bir bon, beni çok- tan bir hamur parçasına çe- virmiş ollitdu. Bir taraftan da kendi ken. dime boyuna: — Lin ne yapıyor? Niçin gelmiyor? vi Diye düşünüp duruyor dum. Âvazım . çıktığı kadar yeniden haykırdım, Canavar la korkunc bir didişmeden sonra kendimi ağaçtan ezıc1k uzaklaştırmağa muvaffak ol muştum, Bu gayret bende güç bı. rakmamıştı, Müthi: çeneleri arasmday» göğsümü ezmiş, boğazımı kurutmuştu. Düşmanın ni. hayet beni yeneceğini anlar gibi oldum. Yavaş yavaş, far kat hiç şüphesiz kazanıyor. du. “Eğer vücüdumin ki ke! Yö çöreklinmesinie” müsade edersem, mahvolurdum. Hayvanın gövdeme sarılmış kıvrımnıdan kurtulmak hut onu ağaçtan çözüp uzak. laştırmak için sıçramak surex tiyle kendimi mihaniki hare. ketlerle, çekiyordum. Eğer yılan ağaçtan kurtularak o- lursa, birkaç saniye için teh- likesi azalır, ben de çekilmek için bir fırsat bulurdum. Ne boş ümitler!.. Mahvolmuş- tum, Gözlerimin önünde mavi ışıklar oynaşıyordu. Şakakla rım çatlıyacak gibi atıyordu, Acaip bir yumuşaklık her ta- rafımı kaplıyordu. Kendimi kapıp koyuvermek için içim« de büyük bir istek uyanıyor- du. Birden bire canavarın vü. cudu gevşedi. Yere yuvar- landım. Gözlerimi aç zaman, bana doğru eği olün Lin'in bağlı gördük — Bon?.. Diye mırıldandığımı ha- tarlıyorum. — Bıçağım yanımdaydı. Onu iki parçaya kestim. Arkadaşım doğru! söyle: mişti, Üstüm başım korkunç canavarın pis kanlariyle bo. yanmıştı. — Canımı sana borclu» yum Lir!.. Dile benden ne dilersin! — Sağlığından başka bir dileğim yok! Sen beni kob- ranm zehirinden kurtarim, ben de seni Boanın çörekle» rinden... ... Arkadaşımız çay bardağını dikti. den yavaşça kalkarak : — Bakın çocuklar yağ- müur dinmiş, ortalık gün gü. neşlik olmuş. Haydi biraz dı. şarıya çıkıp, korkunç” hikâ- yemi unutmak için gezelim! dedi. ündeki Yerin. Ahmet Ekrem BULMACA İşte size bir de tam on iki Bu tarlayı altı tamamen .€ş kıs taksim edil dikkat ediniz. Halledenlerden biri: bir şişe kristal İosyon ) çüncüye Şişe esans Veayrca iki yüz okuyucumuza muhtelif hediyeler vereceğiz.