——— I HAZİRAN — 1937 m — ———> Kız ve sır pula” mıyan zavallı müteşebbis delikanli Küçük bir kasabamızda Dir Ma Het oturdum. * Herket simdi e Yor; yavaş kımıldanıyor > ürük- delikanlı var ki topuklarını “AL İemeden adımlarını atıyor. li lerde düz bir çizgi özetinde yürüyor. Yüzü de düşünce” ki bir şey düşünüyor: bi hıyor. Hemen içimde! sempati uyandırdı: odin diye güldüler, - , © givinmiş de beğendi Si SİS #ğirk liralik kostüm, ütülü pantalon, kol k ayakkabı, taranmış saçlar, korde Iâsı yağsız fötr şapka. Fakat iyi ali leden bir kız arıyor da vermiyorlar "© Allah Allah. Yakışıklı deli Kanlı halbuki Ne olmuş? Bir ahlâk sızlığı ma işitilmiş? — Hayır: Nemize lâzım! İki e imiz yanımıza gelecek. İftira atmı- yalım... Ahlâkı hususunda fena bir rivayet çıkmış değildir... Yalnız. — Beş parasız birşey galiba, "Anasından altıncıkları sizdiriyor. Ne iş, ne güç Düşündüğü hep şık. Tık)... — Yok.. Öylesi de değil. Bu Bay Hamza, bir tuğla, kiremit, testi, gömlek imalâthanesinin sahibidir. "Ama, beylik etse ya.. Hayır.. Bütün gün, paçalar, kollar sıvalı, sırtında kötü bir gömlek, çamur içindedir. İşi bitti miydi yıkanır, böyle süsle- arşı bir nona k . diye sordum. nir, püslenir... Onun için kendisine | iyi aileden kız vermezler... Bu zihniyete şaştım: — Yahu! .dedim « anlattığınız vaziyet ayıplanacak cinsten değildir. Bilâkis takdir olunacak bir haldir. Dem i delikanlı hem müteşebbis, Hem sanatkâr, Dört eliyle işine sarıl" # “Bundan âlâ damadı hangi aile bulabilir?... Amerikada, Avrupada milyarder çocukları bile, ömürleri- nin kaç senesini, sırtlarında bir işçi gömleği olarak geçirirler, bilir misi- niz? Tâ ki, işi benimsesinler... i dinliyenler: — Ha! Öyledir! Ha! Ha! » dedi- ler; fakat dinledikleri bir kulakların- dan girdi, bir kulaklarından çıktı; anladım... ». Bay Hamza artık büsbütün dik- katimi celbetti. Deniz kenarındaki imalâtharesinin Yanından geçerken durdum, kapıdan baktım. Güler yüz le ve pek terbiyeli bir tavırla: — Bir şey mi istiyorsunuz efen- dim? « dedi. — Hayır, bayım... Fakat burası bir fabrika imiş diye duydum da alâ- kadar oldum. — Arzu buyurursanız gezdire- yim. : — Teşekkür ederim. e En basit şekilde tuğla; testi, ki- remit, çömlek yapılıyor. Fakat. bu: nun basiti bile, Hayyam? şiirlerini Batırlatacak kadar şairane Bİr 2 vuç çamurun döne döne şekiller alı- şı, insan parmağının bir dokunuşiy- e biçimden biçime girişi hem düşün- dürücü, hem göz alıcı. Testi yapır lan yerlere yolunuz düşerse Yip geçmeyin sakın.. Muhakk zin, gürün.. Pek beğeneceksiniZ- Mal sakibi izahat verdi İki. e kadaşnışlar. Başka birinin (© ) Belli | alı gömlek, boya. | vilâyetindeki imalâthanesirde wa | olarak çalışıyormuş. Fakat bu civar da, toprağın pek müsait olduğunu ve piyasa ihtiyaç hissettirdiği için fabrika yapılmadığını görerek teşcb- büs e'mişler. Ufacıktan başlamış” Tar. rr şey hesap- | ) Cibnlideki Istanbul » haline balanız... şu 8 konuşuyor ! Cibali kapısından Üsküplü camiine doğru bir gezinti... Bir karış temiz yeri olmıyan yollar — Eyüp - Onkapanı caddei kebiri ki şoför, kullandığı otomobil kendi malı ise bu caddede müşteri taşımıyor... — Süprünlü, pis koku, ziyasızlık ve susuzluk... Buna rağmen ev kiraları ateş pahası... Yazan: Haberci Fatih - Edirnekapı caddesinde ka dim Aspar sahırmcı yanindan Odalar camiine doğtu inen dar bir yol vardır ki, buradan Fenere kayıp Unkapa, e Eyüb “Caddeij kebir” i tarikiyle Ci. baliye ulaştmız mi kendinizi şimali Hindistanm metruk köşelerinde ve İpi İ fakirinin diyarında farzedebilirsiniz. Karakolun yanıbaşındaki Cibali ka» pısından geçince, üçe ayrılan yol in. sanı burada Üç süprüntü istasyonu Yarmış vehmine düşürüyor. Tütün de- polarma giden bozuk kaldırımlı yo. kuşun eksik taşlarından kalan çukur- lar hep gübre ve pislikle doldurulmuş. tur. Duvarına “Sifrikoz sokağı,, yazı. lt bir levha konmuş olan tahini bo; büyücek bir ahşab eve sırtınızı dönüp Cibali surunun boyunca uzanan yol(!) bakımsız bir çiftliğin çöplüğüne ben- ziyor. Burada kesiler otluyor, kediler dolaşıyor ve köpekler kemik kavgası 7 Sol kolda bir eczane Var ki, bitişi, ğinde evin kapısında da bir doktor ta- belâsı göze vuruyor. Ne yazık... Dok. tor evinde olsaydı Ve eczacıyı bulabil- seydim, kimbilir bu İki fen adamı su bakımsızlıktan baha Ne aci acı çikâ. | yet edeceklerdi. Yürüdüm. Çok hafif bir rüzgârın bile tozları hortum hortum savurdu. ğu bir dirsekten odun İskelesi sokağı na saptım. Burnuma boğucu bir ke. ku vurdu Merdilimi çıkarıp burnuma daya- dım, Surlardaki eski bir büre harare. sine git taş yığınları arasında bir yi- ğin pislik vardı. Herhalde bu yığının içinde bir de hayvan leşi olacaktı, Bürc haravesine bitişik yüksek bir ©. vin ikinci katındaki iki pencere ara. | sında sallanan bir mukavva parçası | gözüme ilişince güldüm. Siz olun da gülmeyin... Bu mukavvanın üstünde şu iki kelime yazılıydı: “Kiralık odalar.,, — Kim çelir de, burada bu pis ko kular, toz ve duman bortumları 84. sında oda tutar? - diye homüurdar. | j dım.“ — Şimdi ayda üç bes yüz liralık | kazancımız var. Bu kadar çalıştığı: mız halde, gene piyasanın ihtiyacını temin edemiyoru yor. Hatta bizim bir ustamız bile #anati bizden öğrendi, ayrıldı, civar da bir fabrika açtı. Ama, rakip de- (va-Nü) (Devamı 4 üncüde) Siparişler bekli- | Ve bir toraftan bu evin sahibine veya gahibesine acıdım. Zira güzelce bir evi var ve evine karşı içimde dn. #an isyan hiç de kendi kabahati de pr Dört çöpçü bir saatte bu evi ve di mel'un kokudan balâs | t civarını bu edemez mi? Düşündüm: — Acaba bu mahallede oturanlar / bu haiden bir şikâyetleri yok mu? Ve hemer odun iskelesi sokağına. | ki yedi numaralı evin kapısını çaldım; | Pencereden biri gençee, biri bir Cibalideki surun burçlarından müzahrafat — arastndu hayli yaşlı . seksenlik (ası uzandı ve bi ülerini düzel! . İki kadın ba. | kadm ağlamıya başl anda beya:mden şimşek fikir geçti: “Demek ki mahallelerinder >ıl — Dikkat! Mahallelerinizde o gördüğünüz bütün eksiklikleri, bütün şikâyet lerinizi, yapılmasını istediğiniz şeyleri, canınızı sıkan o hâdiseleri her saat, ister mektupla, telefonla ve isterseniz matbaamıza gelerek bize bildiriniz. Muharririmiz, fotoğrafçıları mız ayağmıza kadar gelip söy lesbklerinizi inceliyecek, şikâyet . İerinize veya temennilerinize ga- ze'emiz tercüman olacaktır. ——————— . birinde pis otlıyan keçiler... | dilince cak kadar derin bira. rdı ha... Tamar, mühim çi yakaladık.,,* kadın.n hat ğına uğradım. Zira y kırıkları artarken siyorek dedi ki — Onun derdine deva bulamazsınız. taze evvel kocası öldü de, — Bayaz... . dedim - Allsh be bir derd ermesin, o Benim sordu, gumobu d. Mahallenizi pek vi gördüm, Bundan bir şikâyetiniz yok mu? O zamaz ikisi birden: — Aaa... . dediler - ne şikâyetimiz olacak, komşulatımız. dan memnunuz. Bal g çinip gili. mahsllemizden yoruz. — Ya so akların bu pisliği Şu pis koku? m burnumuza gelmiyor... Ns resi kokuyor ki? Belediye ile gazeteci arasındaki Şu küçlik maçla galebe belediyede ka; HABERCİ (Devamı $ üncüde) dine ikindi CUMHURIYET"te: Hatay işinin hatli, .nsanlığın zaler'dir | Fransiz . 'ürk dostluğunu Bu çetin imtihandan muvaffakıyetle ve hattâ kazançla geçmiş bulunması başlıbaşı- na bir sulh zaferi sayılmağa değer, Hatay davasında Türkiyerin hususi hiçbir fikir ve maksadı olmadığı işte bütün an'anesile anlaşılmış bulunu- yor. İstiklâli kabul olunan Hatay ül. kesi Türkiyeye ilhak edilmiş değildir, belki onun devlet rabıtası Suriye #'e- âir. Bu noktalarda bizim itiraz ettiği, miz hiçbir cihet olmamasına dikkat o. lunmasını rica ederiz. Mesele Hatay, daki Türk büyük ekzeriyotinin milli vledanında rahatsız edilmemesi mese- lesiydi. O temin olunduktan sonra biz gekillere ehemmiyet vermekten uzak kalmakta hiçbir beis görmeyiz ve görmüyoruz. * Şimdi varılan güzel neticenin gönül- ere ferahlık veren sükünu içinde ade. ta tüylerimiz ürpererek daha iyi ha- tırlıyoruz ki, dava çetin safhalar ze. çirdi, Bir çarpışmayı önünden kaçıl, maz zaruret halinde gösteren ciddi ve ağır dakikalar yaşadığımız günler ol. du. Her taraftan gösterilen hüsnüni- yetlerle bertaraf edilebilmiş olan bu felâketlerden sonra elde edilen sulh neticesini işte bundan dolayı bilhassa bir zafer, hem de büyük bir zafer sa- yıyoruz. Yanlış anlaşılmasın: Bu za. fer, bizim, yani biz Türklerin zaferi» miz değildir. Bu zafer, başta Fransa olarak Milletler Cemiyetinin, yani bü. tün insanlığın zaferidir. Harbetmek nihayet zo: bir şey değildir. Marifet, harbetmeksizin zafer kazanmaktır, ve İşte Hatay meselesinde bu büyük za. feri Milletisr Cemiyeti kazanmış bu. lunuyor. Milletler Cemiyetinin fayda- smı inkâr edenleri, yalniz bu zaferin parlak delilini göstererek bile sustur- mak mümtündür sanırız. Cumhuriyet Türkiyesi Cemiyetin hakka hizmet e. den böyle bir zafer kazanmasını te- mine yardım edebilmiş olduğundan dolsyi ke i bahtiyar sayar. (Yunus Nadi) TAN'da Emir Abdullahın Ankara ziyareti Şarki Erdin Emiri Altes Abdullak bugün Ankaraya gelmiştir. Eski Os. manlı İmparatorluğu arazisi üzerinde kurulan bütün yeni memleketler hak. kında Türk milletinin en halis bir te. mennisi vârdır ki o da barış ve terak- ki yollarında en çabuk bir surette iler- lemeleridir. Bu memleketler arasında şarki Er. dün, Emir Abdullahın münevver reh- berliği sayesinde çok büyük bir inki, İ şaf elde etmiştir. Emir, en çetin şart. lar içinde iç ve dış barışını kurmıya müvaffak ulmus ve memleketinde me. deni varlıkfar yaratmıştır. Emir Abdullah, bize kargı dalma samimi ve dürüst bir dost olarak dav- * ranmıştır Bu do; bir sı Memleketimizde de tam * mukabele görmüştür. Dost tin relsini aramızda se'âmla- ğımızdan dolayı çok büyük bir nuniyet duy TUZ. Emir Abdullah, yalnız şarki Erdü, nün relsi değildir. Arab istiklâlinde en büyük rolü oynıyan bir ailenin ev- lâdı ve tesanüdünü gittikçe fazla du. yan Araplık âleminin bir mümessili. dir. Osmanlı ımparatorluğunun en bü. yük hatalarından biri, Arab milli ce- Teyanımın meğru ve haklı olduğunu vakit ve zamanında görüp takdir et- memek ve sele karşr lüzumsuz ve za. varlı bir mukavemet göstermektir. Bugün bu #lem, ayrı ayrı parçalar ha- linde mukadderatma hâkim bulun, makla kalmıyor, arasında müsbet bir tesanüt basgöstermiştir. Fakat bu te, sanüdün hicbir ifratlı hedefi yoktur, (Ahmet Emin) ilden pe