Gömüldükten sonra ölen adam (Baş tarafı 1 incide) Bundan on beş gün evvel Karşıyaka- da Lütfi isminde bir zat kalb sektesin- den vefat ediyor: Lütfi 40 yaşlarında bir zattı. Kimsesi yoktu. Karşıyaykadaki kitapçı mağazasında yatar kalkardı, Bu zatın vefat ettiği akşam Karşıya- kada, bir mecliste bir münakaşa kapısı açılmış.. Kalb sektesinden ölen bir kim senin derhal gömülmesinin döğru olup olmadığı münakaşa ediliyor. Bu esnada bir genç bu münakaşanm kulak misafi- ri oluyor. Ancak evveliyatını ilmediği işin belki de yanlış anlıyor. O Yanlış işittiği sözleri başkalarına da daha baş- ka şekilde anlatıyor. İş şimdi ciddi bir renk almıştır. Şu- rada burada söylenip duruyormuş: — Haberiniz var mı? — LâtfI dirilmiş — Nasıl olur, kim söyledi? “— Bunu bilmiyen yok ki.. Mezarlık bekçisi dün gece epeyce korku (o geçir- miş.. Lâtfinin mezarından bazı (sesler | işitmiş. İşitmiş ama artık orada dura- | şmamış ve kaçmış. Bu sabah polisler Lütfinin mezarını açtıkları sırada saçını başını yolmuş, ke- fenini yırtmış bir vaziyette (buldular. Meğer merhum dün gece dirilmiş, me- zarda olduğunu anlayınca bağırıp çağırs miş ve tekrar ölmüştür. Yukaridaki hikâyeyi (o Karşıyakada duymıyan kalmamıştır. Ancak bu hikâ- yeyi teyit eder bazı tesadüfler de vardır. Meselâ mezarcı Süleyman iki gün evvel hafif soğuk algınlığından rahatsızlana- rak memleket hastanesinde tedavi altı- Ba alınmıştır, Bunu işitenler: — Görlünüz mü, korktu da hastalan- dı, diyorlar, Filvaki hastanede bulunan Süleyma- na bu şayialar işittirilmiş ve kendisin- den işin hakikat tarafı sorulmuştur. Sü- İeyman hâdiseden haberi (olmadığını söylemiştir. Dün Karşıyakâda bazı kimselerin ifa delerine de milracaat edildiği duyulmuş tur. Asıl tuhafı, şayianın nasıl ve nere- den çıktığı, hasıl genişlediğidir. Bunu bilen yoktur - İşin aslı ceset mezardan çıkarıldığı zaman anlaşılacaktır. Türk - Yunan dostluğu (Baş tarafı 1 incide) mişti. İtalya mezkür iki devlet arasında dostluk münasebatmın teessüsünden son derece memnun olmuştur. Bu sene Hariciye Nazırmız Kont Ciano ile Tür kiye Hariciye vekili doktor Tevfik Rüş tü Aras arasında Milândda Cereyan e den mülâkat 1928 de temeli (kurulan dostluğun terakki ve inkişafna o mani olacak hiçbir sebep mevcut olmadığını açıkça göstermiştir. Akdenizde İtalyanın sulhü idame ve korumadan başka hiçbir gayesi yoktur.,, “İtalyan - Habeş ihtilâfını müteakip muhtelif memleketlere 30 dan (fazla itilâf aktedilmesinde gösterilen sürat, | İtalyanın bir teşriki mesai siyaseti tesis | etmek istediğini göstermektelir. İ ve İtalya Roma - Berlin mihverinden bahseden Bastiani, bu (O mihverin Avrupa sulhü- nü mühafaza ettiğini ve ecnebi matbuat tarafından iddia edildiği o veçhile bir blok teşkil etmeğiğini söyylemiştir. Müsteşar, bundan sonra Roma proto- kollarile Yugoslavya ile aktedilen itilâ- | fa, daima sulhçu olan İtalyanm Akdeniz siyasetine ve Türkiye hariciye vekilile yapilan konuşmalara telmih etmiştir. Bastiani, şunları ilâve etmiştir: “ İtalya, Mısırın kapitülâsyonların ilgası hakkındaki talebini derhal müeait bir şekilde kafşılamıştır.,, Hariciye Müsteşarı bu münasebetle İtalya ile Mısır arasında ananevi dost- luk bağları mevcut olduğunu kaydet- miştir» Üç yaşına kadar olan yavrular arrsında Güzel ve gürbüz çocuk müsabakamız Bu sabah yapıldı Gazetemiz tarafından tertip © dilmiş olan (güzel ve gürbüz) ço- cuk müsabakasının üç yaşından Büyük olanlara ait ilk seçimi evvelce yapılmıştı. Ayni müsabakaya işti- rak etmiş olan üç yaşından küçük yavruların seçimi de bu sabah yapıl Eminönü halkevi salonu saat 9 dan itibaren müsabakaya girecek yavrularla dolmağa başlamıştı. Saat 10 a gelip seçim başladığı sırada müsabıkların adedi 26 yı buldu. Hepsi biribirinden güzel ve gür. büz olan bu yavrular arasında iri ci, ikinci ve üçüncüyü ayırmak için büyük bir müşkülâtla karşılaşan ha kem heyeti iki saatten fazla uğraşa" rak neticeleri tayin etti. Fakat ge. rek müsabakamızın neticesini, gerek se resimlerini vaktin darlığı dolayr- siyle, bugün dercedemiyoruz. Oku. yucularımız bunlari yarmki nüsha- mızda bulacaklardır. Edebiyat napolyonu! Bir Sovyet adibi meğer iltimas sayesinde şöhret kazanmış Fransızca Le Temps gazetesinin Moskova muhabiri bildiriyor: Sovyet “Edip, i Kirşon, komünist partisinden ihra çedilmiştir. Yagodamu ve onun kayin biraderi Aerbach'm dos tu olan Kirşon, kısa bir zaman içinde dram müellifi olan büyük bir şöhret kazanmıştı. Fakat müuvaffakıyetleri bilhassa ilti- mas sayesinde olmuştur. Yapılan tahkikattan, onun, rakiple - rini ezerek kendisi için reklâmlar yap- tığı anlaşılmıştır. Bu işlerde bilhassa Yagodavn'dan birçok yardımlar gör - müştür. Diğer taraftan, Krişon'un 1920 de Sverdloktk Üniversitesinde talebey- ken, hararetli bir Troçkist taraftarı ol- duğu da meydana çıkarılmıştır. Şimdi herkes onun huusi hayatın - daki karışıklıktan bahsetmekte ve “de- jenere bir burjuva, olduğunu söyle » mektedir. Bütün bunlar yeni bir şey değildir. Bunları herkes biliyordu. Fakat Yago- da iktidarda olduğu müddetçe kimse, kendisine “deha, atfeden ve “Edebi - yat Napolyonu,, lâkabın: verdiren Kir- şon'un aleyhine söz söylimiye cesaret edemiyordu . ZAYİ — 3060 sicil numaralı şoför ehliyetnamemi, kazanç, ve yol makbuz- larımla birlikte çaldırdım. Ehliyetname- nin yenisini çıkaracağımdan eskisinin hükmü olmadığı ilân olunur Fındıklı iskelesinde 3825 numaralı kamyonet şoförü Süleyman Akgül 1 i Polis teşkilâtı Yeni bir büro sınıfı ihdas edilecek Yeni polis teşkilâtı - lâyihasında meslek mensuplarının İiseleştiril. mesine doğru bir adım atılmış bü- lanmaktadır. Emniyet memurlariyle komüiserler lise mezunu, polisler de ortamektep mezunu olacaklardır. Bürolarda. üniformalı ve sivil memurlar çalıştırılmıyacak, bunların hepsi iş sahasına sevkedileceklerdir. Buna mukabil bir muamelât sınıfı ihdas olunmuştur. Bü büro sınıfı. na meslekten gayriahlâki bir sebep olmaksızın ayrılmış olanlar bürolar. da bu smıfta çalıştırılacak ve büro şe olarak yetiştirilecekler- ir. Nüfusu on bine kadar olan kaza merkezlerinde şimdilik yalnız polis büroları kurulacaktır. Bu bürolar da bir komiser ve iki polisten ibaret o- lup siyasi ve idari işlerle uğraşacak. lardır. Bu suretle polis teşkilâtı bü. tün memlekete teşmil edilmiş ola. istanbul konuşuyor (Baş tarafı $ üncüde) de katınız. Bü suyun neden bu kadar koktuğunu anlarsınız. Bu sırada; yely: 'k koşan bir kom şu bayanın geldiği dü. Bizi se. lâmlamıya lüzum görmeden haykıt « dı: — Aman evlâdim. Sizi Allah me gönderdi; yoksa artık yıldızımız mı parlıyor? Her yıl bu geriz yüzünden bizim mahallede on kişi, on beş kişi ölür. Tifo mahallemizin hergünkü mi. safiridir. Şimdi — evleri dolaşınız, üş kapı çalınız, dördüncü de mutlak bir hastaya rastlıyacaksınız, Ah, Ah! E- fendi sağ olsaydı, ben Allahın Hâdiye kulu burada oturur muydum?, Derken bir başka bayan çıka geldi. Adı Hanife imiş. İki çocuğu var. İkisi de dere yüzünden hastalanmışlar, ya. takta yatıyorlar. Bayan Hanife de imkân bulsa buradan yedi mahalle öte- ye taşınacak, fakat: — Kocam boşta. . diyor - Param, pulum yok. Olsa burada kim oturur? — Peki bayanlar, evlerinizi satamaz mışmız? — A efendi, sen olsan akr mısın? — Almam tahil. — Eh. Kimse almıyor. İşte camiin yanındaki evi. sahibi yıktı, ankazını sattı, aldı boynunu, çekip gitti. Bayan Haticeye , verdiğimiz zah - metten dolayı teşekkür ederek bahçe - sinde çıkarken kıranta biri önüme çık- tu: — Allah rizası için buna bir çare bu İunsun.. . diye bağırdı - Ölüyoruz işte. Bundan ötesi yok! Eğer bu dereyi gözümle görmemiş olsaydım, kim ne derse desin bu derece feci âkibetler doğurabileceğine inan * mazdım. Lâkin dereyi, daha doğrusu bü seyyar mikrop yuvasını gördükten sonra Kasımpaşanın bu Pişmaniye mahallesinde oturanların betbahtık - İarma, nasipsizliklerine mikyas bula mıyorum . Hayır, değil bir Türk vatandaşı, hür bir İstanbul hemşerisi, medeni Avtu - panın Dahomey'i istilâ ettiği günlerde idam mahkümu bir köle dahi böyle'bir işkenceye maruz bırakılmamıştır. Bu iğrenç derenin geçtiği yerlere (Pişmaniye) diyenler ne doğru söyle - mişler. Bu derenin kıyısında dört ke. Te nefes alan adamın dünyaya geldiği- ne de geleceğine de pişman olmaması- nâ imkân ve ihtimal yoktur Garip olan cihetlerden biri deşu . dür: Yazın, sıcak günlerde mahalle ço - cukları soyunup bu pislikler içinde ban yo yapıp yüzüyorlarmış. o Civardaki bahçelerin de ara sıra bu mel'un ve Âz- ralli çirkeften “istifade, ettikleri olu. yormuş, Allahım buna nasıl meydan verile - biliyor? Bu katil geriz (o kurutulamaz m? Bomontinin bütün bir sömte göz göre tifoyu ve Azraili musallat etme » sine nasıl müsamaha edebiliriz?. Yarın Çirkefler, pis kuyular, tifo ve bakımsızlık hakkında Kasımpa - sada bir konuşma, 24 MAYIS — 1937 Esnofla hasbihal Münasebetsiz kertenkele merdiven - siz duvara çıkarmış! Benim de bilmem nereden aklıma geldi.'yolumun üstüne tesadüf eden ve kâh önüme bir taşı fır- Uyan, kâh gözüme tozları kaçan yeni yapıtın merdivenler o vazifesi göten tahtasına geçen gün ben de tirman » dım. Şeytana uymak işte buna derler. Rençperlerin omuzunda harç dolu te - neke, arkalarında tuğla dizili arkalık- la titremeden çıktıkları daracık tahta- nın üzerinde benim âdım başında aya- ğım kayıyordu. Yarı yola gelmeden: — Acaba dönsem mi?. Diye bir düşündüm. Fakat, olan ol- muştu artık. Kâh bir hatıl tutarak, kâh bir pencerenin beton altlığına $a- rılacak yükseliyorum. Bit apartımanın ne kadar yüksek ol duğunu öğrenmek İsterseniz böyle bir yapı merdivenine tırmanın. Döne dolaşa bir kapağın ağzından, bir de çıkip baktım ki apartımanın da- muna çiktmişm. o (Oh!) diye şöyle bir etrafıma bakındım. OO sırada tâ öbür uçta iki kişinin oturduğu gözüme ilişti, Onların pervasızca mahalle kahve » sinde oturur gibi oturdukları yerde ben de ilerledim. Onlar uzaktan bir taraf - tan Çengelköyüne, diğer taraftan Mar- maranm en, iklerine kadar görünen denize bakmıya dalmış, yavaş yavaş ko muşuyorlar. Ben de yanlarına yerleştikten son - ra: — Merhaba, dedim. Sonra, lâf olsun diye Mâve ettim: — Ne gürel manzara: ihsan İstan- bulun güzelliğimi görmek için buraya çıkmalı... Meşin önlüğünün geniş cebindeki çivileri avuçlayıp avuçlayıp bir lvzaya getiren hâki gömlekli pos biyikli us- ta tam bir hazırcevaplıkla atıldı: — Yooo.. Tayyare ilen uçsan da olur.. O zaman her tarafını görürgün. Ne candan insanlar; beni hiç yadır- gamamıştılar. o Yanı başımdaki Kara gömlekli, değme cebe siğmıyacak koca fak'ün Tabakasını ük bir cömertlik. le uzattı: — Yak bir cigara... dedi. Benim cigara içmediğimi öğrenince âdeta acıyarak: — Ah, dedi. Öyle ise sen de buranm. tadını çıkaramazsım. Yazık #ahmetine.. Sonra, beriki benim bu dam tepesine eden © çıktığımı birden merâk etmiş gibi sordu: — Siz de meraklı mısınız, yeni eb ye mi yaptıracaksınız?: Hani hergün buraya bir çok meraklılar gelir dc» Ö zaman anladım ki burasının b€ - nim gibi daha bir çok “Akıllı, ziya - retçileri var.. Cevap vermesen olmıya- caktı. Yarım ağızla, şöyle bir: — Öyle, dedim. Allah kısmet eder * se. Şimdi onlarda bana karşı alâka art- laşılıyordu. Hemen nasihate gi — Ah, aklın varsa bunu şimdi yap - ma ,diye söze başladı. Hele biraz da“ ha sabret. Amma paracıklarını da ye me ha... — Amma nüçin mi dersin bik sana anlatayım. Şu çivi kıtlığının geçmesi- ni bekle bir... Çünkü; her kıtlığın so - nu bolluktur. Kereste fiyatlarının düş” mesini bekle iki. Bunun için de yarın ortasinın gelmesini beklemek lâzım. Tuğlanm en ucuz, çimentonun €n dü - şik olduğu zaman: kolla, üç.. O“parmaklariyle birer birer sayıyor” du. Sonuncusunu da arkadaşı ilâve et- ti: — Ebniye yaptıracağını da kimseye | -—— muştı. Pos biyrklıst, ki kalfa olduğu an- | | lar. Kabahat onlar da mı? Yeni bina yaptırma- dan evvel okuyunuz! Yeni bina için paradan başka üç şey dana lâzımlır Yazan: A. Faik Güneri işte yandın gitti, süt emmişi olursa korkma,. - Öylü bulmak için de para “Usta, işi iyi yapmadı, usta çalışmı - yor, usta şişiriyor diyorlar. # Öyle amma “ustana ne veriyor bir, demiyorlar. “Ne verirsen onu alırsın. demişler. Fakat bizde az Aangâryacılar yok ha... — Eline keseri alan ustayım, diye meydana çıkmış. Ne bakan v ne soran.. Herif koskoca binayı üstü- ne alıyor da, kimse “acaba bu adam bu işin ebli mi?,, diye düşünmiyor bi- Mei Bu sefer de öteki derdini dökmiye başladı: — Bir kanun yapıldı; © Ecnebiye İş Yok denildi. Fakat işte çalışıp doruyor- Amma birde helâl para vermeli Hayır... Polisin mi? Hayır.. o Hükümetin mi?, Bin defa hayır.. Kabahat hep bizde... Biz onları aramızda yaşatıyoruz. Ya » kâla kolundan ver polise de bak çalı » şabilir mi?. Demin, usta dedin de aklıma geldi. Sen baha bir iş teklif ediyorsun. Söz gelimi ben istiyorum beş, öteki iştiyor üç ira, daha öteki ikiye çalışmıya dün den hazır. İşsiz de ondan mı yapıyor, değil vallahi. Soysuzluktan ... Kalfa sordu: — Buna da mı hükümet baksın, bü- yoruz. cemiygtimiz var am- ma bir araya gelip konuşan kim?, Se - neden seneye bir intihap olur gider, Teyini verirsin, yahut vermezsin işte o kadar, Bir de gelip parayı aldıklarını Bunu sövledikten sonra: — Eh, dedi, “dert çok, söylemelde bitmez. Şimdi çalışalım bakalım. İkisi de Kalkmışlardı. Ben de ayağa kalktım. Demin çıktığım. o daracık delikten bu sefer aşağı kayarken onlar sesleniyorlardı: de, Çek Başvekili- nin beyanatı “Almanya ile anlaş- mağa taraftarız,, Prag, 23 (A, A.) — Çekoslov Başvekili Hodza gazetecilere harici ve dahili siyaset hakkında beyanatts bu- lunmuş ve demiştir ki: “— Londra görüşmeleri, yeni rüşürür« ve | kuvvetli bir sulh siyasetinin mes'ut bir başlangıcı olarak telâkki edilebis lir. Orta Avrupa. meselelerinde Lon. dra ve Faris mutabakat helindo bu. lunmaktadır. Bu iki devlet, Tuna tem leketleri srasında umumi ve ekonomik iş birliğinin şayanı temenni “olduğu fikrindedir. Fransa ve İngiltere, Kü. şük Antantı, sağlam ve devamlı bir mntakavi birlik telâkki etmektedir. Çekoslovakyanın infirad halinde bus lunduğu hakkındaki bütün şayialar e. sassızdır. Çekoslovakya - Sovyetler birliği ittifakı, hemen hemen her yer- de nazik zamanlarda sulh siyasetine müsmir bir surette yardım edeçek bir diplomatik vesika telâkki olunmakta. dır. Küçük antant, bütün büyük ko. nuşmaların ve bu meyanda bittabi İ. talya ve Almanya İlede yapıcı bir si- Yasete haşlamak arzusundadır.,. 'Dahilt siyaset hakkında İse, Hodza ezciimle demiştir Kİ; “Parlâmento, yakında Alman südet partisi tarafından ileri sürülen teklif. leri müzakere etmek fırsatıni bulacak” tır. Bu müzâkerenin neticesi hüküme" tin noktsi nazarı üzerinde kat'i bir te» sir icra edeğöktir, söyleme, dört... Bu da.benim rasta - Deniz lisesinde baha tim olsun sana... Ben gülerek onlara sordum: — En mühim tâ e unuttunuz. Usta işini ne yapalım?. — Ha, dedi, o zaman pos biyikli s kalfa, eğer bir belâlısma çatarsan, bu ii İ l | İ | | | bayramı Dün Deniz Lisesinde her zaman ol» duğu gibi bu senenin bahar bayrami fevkalâde güzel bir proğramla tes'it #, dilmiştir 2 2