3 MAYIS — 1937 Benim gözlüğün Mürekkep kokusu Bu satırları “Yeşil Giresun,, matbaasmda, matbaalara has olan fakat çoktandır kullanmaktan mah: rum bulunduğu müsveddelik kâğıt. lar üzerine, matbaa mürekkebi kok. İıyarak ve harf kasalarına uzaktan u zağa, dostane göz atarak yazıyo. rum. Memnun, etrafıma bakıyorum: Giresonlu “meslekdaşım Nuşi Ahmet Çimşit gayet zevkli bir mat. baa kurmuş. Masalar etraflarında oturup kâ- ğit tomarları üzerine eğilenleri sey. rediyorum. Arada sırada başlar kal kıyor. Arkası devam etmiyen ve cevap beklemiye, hatta behemebal muhatab bile dilemiyen bir cümle Parçası atıyorlar. Bu, bir nüktedir. Havada uçuyor. Fakat, istemezseniz kulak asmayın. Onu savuran, mdt- baaların âdetini bildiği için size gü- cenmiyecektir. Telefon çalıyor: — Bugün maç var mı)... Cevap veriliyor. Bu da İstanbul matbaalarının âdeti... İşte şurada ziyaretçiler de otu, zuyor. Söz söylüyorlar. Aralarında İ konuşuyorlar. “Orhan Seyfi, Ethem | İzzet, Nurullah Ata... ismihasları kulağıma çalınıyor. Odada <peyce gürültü var. Dışarıda, iş hususun- da münakaşalar ediliyor. Müvezzi- ler gelip gidiyor. Kulak ona da git. miyor. Bu satırları büyük bir sürat- le yazıyarum. Halhaki, garip değil midir. Ev- de, yazı yazabilmek için, münzevi köşeler ararım. Gazete idarehane- lerinde ise, ahvali ruhiyem, tama miyle başkalaşır. Gerek akşam'da gerek Haber'de, senelerce çalıştr ğım müddetçe, yazılarımın yüzde doksan dokuzunu, arı kovanı gibi uğul uğul uğuldıyan bir kalabalı- ğın ortasında yazmışımdır. Bir şeye "daha dikkat ettim: K IT r.v 5 Kailmalarda yazdığım bir makale, 1 hiykayeyi yırmırdakıka ile Ya FM Saat ortasında o tamamlamama "âğmen, evde, yahut diğer sakin bir muhitte, faaliyet tempom bir saate, zan da daha fazlaya uzar. Bunun sebebi nedir? »Yede, ezeli ve ebedi hışırtıla- Yiyle sahili döven denizi dinlerken, ayarlı Brada, nabızlarımın atışını Halbye Du aheste, bati dalgalardır. si; dalı, yatbalarda rotatif makine- rak Besi Sa Yüzlerce devirler yapa” Tabiat o 6 hızla harekete getiriyor. Zöze ça; Ttasında ömür sürenlerde mühitnez in bütaate mukabil, sanayi le. kendi, sanlarmdaki sşbi ace- k ilerini böyle makinelere Miz olmalarından ileri gelmez 3 mi? than teydim. Kendimdeki sanıyord e bundan ileri geliyor ; seti ah 'Güzel tabiat beni gev a iz üvete uğrattı, sanıyordum. e» çi... vEün, kanaatimi tamamiy “eğiştirdim... , j alemim, matbaa kâğıdı üzerin” İK eeeyor. Eraftnki bütün gürül | çoktandı 2 geliyor.. Ciğerlerim Kaldığı pe muhtaç olduğu ve hasret iyi, 9 bir kokuyu kokainci iptilâ- İn, dark Gözlerim parlıyor. ! rut gibi rim ateşe maruz kalmış ber Oh. tutuyor... » dn di muhitimdeyim... Matbaa: matbag Mürekkep kokusu.. Canım nim ; - mürekkebi kokusu.. Sen, be ivan SeĞİ bütün kolonyalardanı zetitiğilr rdan, çiçeklerden, hatta ü- miş be il bir bahar yağmuru yağ” dan b kekli bir toprak kokusun- veriy © güzelsin! Sen bana can, kan | Dyorsun Ğ 2 ri ii VAN Valimiz l , | Bütçenin tasdiki için Ankaraya gidecek "ali ve belediye reisi * Muhittin et ve belediye bütçe- e siyle meşgul olmak” üzere bir haftaya kadar tekrar An karaya gidecektir. İ vakollanaz ötede, boyna .— ren tor yığınlarını sur? uçuran dudaklarında reahyin bir gülümseme dolaştı — Biz peneerelerimizi bile açımazken kapımızı . Mendebur arabasının demir çenberli tekerteklerine bir Matikli taytem yaylanışı ve hayvanlarını sürüyords., Istanbul konuşuyor ! Geceleri zifiri karanlık ve gündüzleri toz duman içinde bir mahalle: “Küçükayasolya.., dansı parkı, camii, ultanahmet me? kahveleri ve Jon! tag ESİM bıraktıktan sonra, Sanayi m ip oku luna ula K ii iyordu ki Anadoluda Maha 44 korkunç olan- pala deviren gibi rl takarlar. Fakat Kastamonulu bir amet dAYI ilga n ie benzerine rastlamış olsa sanırım ki akacak ad bulamaz. Yokuşun sırtını bökiak bir kubur kaprasına döndüren a N E ; Arnavut kaldırımı ğa eri yo ruyor hü Pencerejerinde iki Y per de sallanan kırmızf boyalı metrük ka Köprülünün yadigâ- rı olan Halveti gergâhınin önüne varın. ca arkadaşım m Ali de ben de özleşmiş gibi durduk. O: ML cenabet yol! — diye homur- dap — « ça — Hazır gelmişken bakalrm şu sabık dergâh n€ halde... z k in itiraz etmedi. Alçak bir kapı: dan dar bir dehlize girdik. Fakat henüz dört beş adım ya atmış ya atmamuştık ir hatun karşımıza dikildi; iki çatmalı bi 2 ii Nerey€ gidiyorsunuz? o Kimsiniz köylüler m siz? — Germeğe — Yasak! Burağa sevişmek» geldik - diyecek oldum - Yasak! » diye bağırdı - eğlenmek artık yasak old. ten döna kalmıştım. — Bereket i DE ın da bu haytetimin farkına Yereşen ki derhal muamelesini değiş siicdli Çatık kaşlarında o hoyrat ve giri gülümseme belirirken: ME e hayır... . dedi - bü , sözleri iliği için söylemiyorum. Yalnız bilme- izi öetiy orun” Bu boş simahane yüzün. va rahatım? çok kaçtı. Koluna sevgi” ee ni burayı gezmeğe geliyordu. işini taka: pie doğrusu, dayanamadık. Menet- Burada, günesi bol olmasına rağmen sabetitdehşetli bir avlunun - etrafına dizili medrese hücrelerinde çok çocuklu ileler oturuyor. Rahatlarını Kaçırma- il ye dergâh gezmeden sokağa fırla- dık. Kapkara tahta evler arasından ge çerek kambur. çarpık dar ve pis bir yo- anı birkaç dirseğinde dirsek — gelerek çarğaklı hamamın önüne çıktık: yeahalle bekçisi ile karşılaştık. , Büyücek bir kahveden tavla gakırtı du. Bir mekjepten dağılan gülüşe oynaşa evlerine dönü- yorlardı. Arkadaşım onların mermi almağı hazırlanırken ben kahveye dal m. Sağdan soldan: beşi Buyurun... şöyle buyurun ! z Gibi sesler geldi. Bir kenara al oturanları saydım: Tam on yedi ez ik diler, Bunlar Haber muharrisinir. m dilerini ziyarete gelezeğini iki ya © bari öğrenmiş bulunuyorlardı ve ç ir mukaddemeye lüzum görmeden şikâ- ini söylediler: ileri bir aile ev halkından iba- rettir.? Hayır aile denilen şeyin en £“- hiş manası millet ise ca dar manası > Jaka mahalle ve serttir. Bir mahallede ın insanlar tupkı bir e içinde otu- dileklerde Jar çocuklar otura: ranlar gibi duygularda ve Yazan: Küçükayasofyanm en yaşlı erkeği: Beş evlât 16 torun sahibi 120 yıllık arabacı Mahmut Ağa nam babayiğit... (Evlenmeğe talip oldsağın hasap malimat reeder, yüzde seksen birleşmiş oluyorlar. Bunu dün, Çardaklı hamam karşısındaki kah- vede işittiğim gözler açıkça göstermiş oldu. Zira karşımda (o konuşan on yedi ağızdan hep ayni şikâyetler çıktı ki bun lar şöyle hülâsa edilebilirler; 1 — Küçlikayasolya'nın en büyük derdi Çatladıkapı - Nakilbent caddesi. nin tozudur. Dehşetli bir belâ bu! Bir- hayli uzun bir cadde (o tasavvur ediniz | ki üstü bir karış tozla murdar, mendebur bir toz ki caddeden bir araba geçmeye görsün; hemen hava ya dağılveriyor. Kış Aylarında ise bu tozdan öyle vıcık vıcık bir çamur ojlu- yormmi$ ki sokaktan geçmek imkânsızla. İ şıyormuş. Yaz £ e mahalleli kaça. cak yer arıyormuş. Töz o bulutlarının korkusundan pencereleri açamıyorlar- mış, sıcaktan patlayacak değiller ya... | Selâmeti firarda bulunuyorlarmış. 2 — Bu mahallenin sokaklarında ışık ezeli bir meçbüldür- Küçükayasofya'nın (Meydan arkasi), (Medrese), (Şehsli- var), (Bardakçı), (Kaburga). (Özbek- jer), (Tahsin bey). ad o sokakları ve Mehmet paşa camiinin etrafı yıllardı beri her gete zifiri karanlık içindedir. Harbuki söylediklerine bakılırsa “tenvi. riye resmi, nin zamanını belediye kat'iy yen sektirmemektedir. 3 — Demiryolunun deniz tarafında” kaplıdır. Yağlı | İ ki kksımında elektrik almak oimkânsiz- Haberci r. Zira elektrik şirketi bu tarafta otu- n halka hayatı zehir etmek için yıl. lardanberi inat etmekte, dört. buçuk örşın kablo uzatmamaktadır. 4 — Emlâk kıymeti düştükçe düş- mektedir. Yapılacağı söylenen “Bizans mahallesi,.nin bu taraflara da uzayacağı riyayet edildiği için ev ve âfsa sahiple- | rinin vaziyetleri pek garip bir hal al- mıştır. Orta boylu, zeki bakışlı, mütevazi bir genç aynen şu sözleri söy. ledi: — Arsılarıma ev yaptırmak istiyo. rum. Evrakım geçen yıldanberi kayma- kamlıkta mühendis Nezihi'nin masası Üstünde duruyor. İnşaat müsaadesi ver- miyorlar, tefkere vermiyorlar. Satmak istesem alan yok. Belediyeye “istimlâk Giiniz öyleyse!,, diyoruz, al yor. Fakat maliyesini, m cayır alıyorlar, Peki bayefendim, ya bu- rada bir Bizans mahailesi yapılacak, ya. pılmıyacak... yapılacaksa bunu kestirip atsmlar, İstimlâk edecekleri güne kadar vergi almasınlar. Yok yapılmıyacaksa, vazgeştilerse müsaade etsinler, arsala- rımıza tasarruf edelim; vergilerimizi de seve seve Ör tim. 5 — Hele o sabah sabah ggeçen çöp arabaları yok mu... Mabaileli bunlardan elâman çekiyor. Bir defa (o gürültüden sabah uykusu haram. Bunu geçelim, fa- kat bu tanzif-t arabaları başka mahal lelerde topladıkları süprüntüleri de Kü. çükayasolya'nın sokaklarına serpiştiri. yorlar. Belediye arabalara kapak kon. masını tesbih etmiş ama birinde varsa yirmisinde yokmuş. Bu şikâyetleri not (o ettikten sonra içlerinde en yaşlı olanlara bakarak sor- dum: — Bütün bunlar güzel. İstanbul hem. şerisi sıfatile mahallenizin noksanlayını ve sıkntılarını söylediniz. Acaba son on beş yıldanberi - belediye mahallenizi memnun edecek bir iş yapmadı mı? Bir müddet sustülar. Sonra bir müte- kait cevap verdi: — Belediyenin mahallemize yılda bir gelen mümessili bir kaldırımcıdan iba. rettir. O da bizim için gelmez. Tanzifat arabaları rahat geçsinler diye yerinden oynayan bir iki taşı bastırıp üstüne bir HABERCİ (Deövamı 12 incide) * - meze Ağ? Küm ür " yi iy B “an Zekiye'nin ne tatlı bir gülüşü ve ne beyaz dişleri var.. Ak Burçak salağındaki ol aw'naralı evin birinei kut penceresinden parmağını uzalarak İyükseldikleri yolu gösterdi: is Sekemtamız ma dediniz İşies tozlar he: wn bortam nazik ve| 3 aba gayeleleri KURUN'da: Bir altın sergisi olsa Asım Us Ankarada bir altın sergisi m dstiyor ve bugün Kur göyle bir “estabı mucibe lâyihası, neşrediyor. Cumhuriyet merkez bankasmm bu seneki umumi içlimaımda okunan İ re raporunda birçok şeyler hoşa gidi- yor. Fakat bütün bu şeyler arasında en çok hoşa gideni altın mevcuduna aid rakamlar oluyor. Çünkü 1931 se. nesinde banka teşekkül öderken de. mir kasalardaki altınlar nihayet beş on milyon liralık bir sarı maden kül- çesinden ibaretken bugün bu miktarın 36 milyona kadar çıkmış olduğu anla şılıyor.. Banka raporunda bu rakamları ©. kuduktan sonra bize le bir fikir geldi: Acaba Ekonomi Bakanı Celâl Bayarın Ankarada açtığı Beynel lel Kömür Sergisi sona erince ayni sergi binasında Maliye Bukanı Fuâd Ağralı bir altın sergisi açamaz mi? Zannediyorum ki böyle bir serginin iki türlü faydası olur: Bir kere Umu. mi Harptenberi ortadan kalkan altın zünü burada görerek her. inir; sonra da 36 milyon Jira- hik altın külçe ile Cumhuriyet Merkez Bankasımın muvaffakıyeti altından yapılmış bir ehram şeklinde temsil 6 dilmiş olur. 36 milyon altım bir arada görmek hakikaten hoş bir şey.. Fakat on al. tm bir arada görem yenler bu dehşet. ki servet k dersin Asım sında oynalmazlar me CUMHURIYET'te: Peyaminin yazısında tashih hataları var Peyami Saja'nın bugünkü yazısı “Müsavat fikirleri, başlığım teş yor ve Peyami bu müsavi” a bir takım “fikirler” den ibaret kaldı. İı söyleniyor. Pek yanlış.bir âddiade- gül, fakat tahlil tarsı, Avrupada; €9e- menlik kurmak istiğen bazı Avrupa nasariyecilerinin lerini ç'ğneme- yor. Ve şu aşağıdaki satırlar. bası “fashih,, hala. ye ben da da . sanırım - larına rüsgelmek mükmün oluyor: Sermayenin insafsızlıkları sermaye. ye karşı insafsızlık yapmak hakkını vermez. Hiçbir adale ik diğer bir ağaletsizlikle tamir edilemiyec. ,i Gİ“ bi. Sermayeyi, koşumsuz bir hayvanın aygınlıklarından kurtarmak için diz. ginlemek lâzımdır; iktısadi müsavat hulyacıları ise onu öldürmek ve & ni müsavi parçalara bölerek bize ye- dirmek istiyorlar. Halbuki sermaye, canlı. bir tekâmülün, farklılaşmanın mahsulüdür ve ölümden başka şeyde, müsavat yoktur. Değil mi? Peyami şikâyet ettiği bu hayvan komşuları bize de tamlaa ba- ri, TAN'da: Faşist general, müslüman başvekil Şu sefil Fasın bir de başvellili var. dır, Abdülkadir adlı bu adam, Faslıla. na demiş ki: “Frankoja yardım edin, islâmları o kurlaracaklır.,, Adsız Ya- y 70 fazla âlimdir, fazla hasststır. O. kumak yazmak bilmiyen Fashlara Tan gazetesiy'e şu nasihati vermekte. dir: Eğer Ehlisalip, sâdece bir din kav- gası ise, General Frankonun karşısın- da, cephe alan İspanyol köylüsü, İs, panyol halkı Hazreti Muhahmede şa, hadet getirmiyorlar, Ne Mecusi, ne de Musevidirler, Her iki ordunun kilisede İsaya ? nefer. ç çıkarırlar. larının, ecnebi ülkelerdeki lordlarla, tröstlerle birleşerek halk kütlelerini ezmek, kolay kolay istismar etmek İ, çin kurdukları Fasizm Ehlişalibidir. ... Faşist kumandan Franko, kendi ka nından, kendi ırkından, kendi dinin- den insanları, ecnebi ülkelerin asker- lerine, Müslüman Faslı nefere öldür. İ Kara DAVUT (Devamt 12 incide) İnin, sanayi sermayedar. ,