© Yazanlar; i çestertor —2 Sayers —3 Ayata Kristi — 4, Vils Kirofis — 5. Veytçörç — (8. Henri Ved — 7. CD. H, ve M Kü — 8 Müvard Kenneli — 9, Con Royd — 10 Ronald Edgar Jepson — 12. Klemens Dan — 18. Antoni Berkeley, akape — 31. Çeviren: fa — Kaç yaşında kadar. — Zannedersem otuz.. Belki de bir kaç yaş fazla. *— Dün akşam ne zaman geldiler? — Yedi buçuktan biraz evvel, Kendi sandallarile, — Ne zaman gittiler? — Saat ondan biraz sonra. Tam ve. da eğerlerken, kilisenin saati onu çal dı ve amiral “acele edelim. Gece yarısın dan evvel eve dönmüş olmak (o istiyo- rum,, gibi bir şeyler söyledi. Ve birkaç dakika sonra, gittiler, — Gittiklerini gördünüz mü? — Evet, Onlarla iskeleye kadar git. tim ve büyük oğlum Peter, sandala bin- melerine ve açılmalarma “yardım etti, Zira akmtı fazla olduğu zamanlar, ağıl- mak biraz güçtür. — Göslerinizle, onların karşı çıktıklarını gördünüz mt? — Evet; ortalık pek karanlık değildi, Sandalı, amiralin yeğeni ile kayıkhane. neye çektiklerini gördüm. Sonra (ikisi birden eve doğru çıktılar. “Müfettiş bir noktaya işaret giri: . Fakat kayıkhanenin arkasında 4- açlar var, Onları nasıl görebildiniz? Yoksa çayırdan mı geçtiler? Papaz, mülettişin görüş kabiliyetine bayran olarak cevap verdi: — Hayır, dedi, çayırdan geçmeğdiler. (Ağaçlarm arasından gittiler. Yalmız müâtmazel Fitzgerald beyaz bir tuvalet giyiyordu, ağaçlar arasından farkolu: nüyardu. “Peki ama amiralin de beyaz elbise lefi yoktu ki! b —— Evet, Şimdi düşünüyorum da, a- | miralin de yeğeni İle beraber olduğunu | kat'i bir şekilde söyliyemiyeceğim. Fa- kat yeğeni ile beraber gittikleri ve ye- | genini gördüğüm işin gayet tabit olarak herhalde o da yanındadır diye hükmet. İ İ İ sahile | miştim. — Doğru hakkınız var. Sonra oturup pips içtiğinizi söylemiştiniz. Ne kadar kaldınız. — Saat onu yirmi geçeye kadar. — Ey, sonra? — Eve döndüm, gidip yattım. — Bir şey işitmediniz mi? — Hayır. Hiç! — Çocuklarımız, hizmetciler bir şey duymamışlar mıdır acaba? — Zannetmem. Ben eve döndüğüm zaman hepsi gidip yatmışlardı. — Teşekkür ederim mister Munt. Şimdi bana, amiralin dün © akşam bir fevkalâdeliği olup olmadığını söyliye- bilir misiniz? Bu sual papazın canımt sıkar gibi ol du, —Sualinize, dedi, cevap veremiyece. ğim. Zira kendisini pek eskiden tanımı- yorum ki.. Daha henüz tanışmıştık. — Fakat ne de olsa endişeli veya dü- şünceli olup olmadığını farketmişsiniz. dir. Öyle değilmi? Müfettiş, papazın tereddüt ettiğini gördü, ısrar etmeğe başladı: — Mister Munt, eğer - böyle birşey farkettiyseniz söylemeniz lâzim. Bizim için, zavallı mdamın içimde bulun. duğu haleti ruhiyeyi bilmek çok mü- himdir ve icap ederse, sözlerinizi kim. seye söylemiyeceğime sizi temin edebi. Mirim, Papaz, koltuğunda sinirli sinirH hare ket ederek: — Öyleyse, dedi, dün akşam amiralin pek keyfi yerinde olmadığını söyliye. bilirim. Fakat bu bir intiba. Sadece bir tintiba, Zira, umumiyetle, amiral yanın- dakilere karşi hoş muamele eden bir 4- damar. Müfettiş papazın tereddütlerini anlar gibi olmuştu. Onu söyletmeğe -yardım için: — Yoksa, dedi, Matmazel Fitzgeral de karşı soğuk mu davranıyordu? — Evet... Hayır. Pek de değil. Hem size bundan nediye. bahsediyorum bil- mem ki! P:pazın tereddütleri gene başgöster- mişti. Müfettiş aldırmıyarak devam et. ö: — Herhalde bu hareketinin bir sebe- bi olsa gerek, Acaba niçin yeğenine kar- ş böyle muamele ediyordu, biliyor mu. sunuz? Tefrika numarası — $ — — Zannederim... Bilmem.. Belki de! yeğeninin izdivacı meselesinden... biraz | bahsetmişti. : — Ya.. Demek yeğeni o evlenecekti Kiminle? — Holland isminde biri ile (Arthur Holland zannedersem, Ben tanrmıyo- rum, — Amiral bu irdivacı tasvip etmiyor- du değil mi? — Onu demek istemedim, Yani... bi. | miyorum. Bana bir şey söğlemedi. Fe- kat işin içinde istemediği bir nokta var gibi görünüyordu. Belki de serveti için. Anladığıma göre, matmazel Fitzgeral- dın oldukça parası var ve amiral onun vasisi idi. Pakat sarih olarak bildiğim bir şey yok.” — Anlıyorum. Amirali şahşan ne za. mandır tanıyorsunuz? — Buraya (geldiği zamandanberi. Bir #y kadar oluyor. Kendisini üstleri gidip ziyaret ettim ve münasebet tesis ettik. — Sık sık görüşür müydünüz? — Haftada iki, üç kere. — Onun hiç düşmanlarından, “ken | disini öldürmek istiyen kimselerden | bahsettiğini duydunuz mu? — Hayır. Hayır. (Devamı var) Tarzan zaten ne karşı ne de hile düşünmeğe mecalleri kal mıyan bu dört kişiyi baş altından çı- kardı. Tarzan budört gemici vapuru kaldırıp Rokofun kendisini ilk defa bıraktığı adaya götürmek is- tiyordu. Gemicilerden birisinin ikinci kap- tan olduğu anlaşıldı. Stim tutuldu, gemi tam kalkaca- ği sırada vapurun bulunduğu körfe- zi çok koyu bir sis kapladı. Gemi ge- celeyin sularla sürüklenip açık de nize çıkmadığına göre, körfezde daha da kalabilirdi. Bu düşünce ile | sisin açılmasına karar verildi. l Dün gecenin kanlı boğuşmasın- ! dan yorgun olan canavarlar güvere | tede tenbel tenbel dolaşıyorlardı. | Tarzan onlara gemideki adamların ! hiç birisine dokunmamalarını tenbih | etmişti, | Tarzan karısı Ceynden, yerli | köyünde, Afrika sıtmasından ölen | çocuğun oğulları olmadığını öğre- nince, sonderece sevindi. ' Gerek Tarzan, gerekse karısı Ceynin se vinçleri çok uzun sürmedi. Oğulla. min akıbetini hatırladılar. Şimdi Jak neredeydi? Herhalde oğulları İngilterede Kinkayt vapuruna bindi- rilip Afrikaya getirilmemişti. Eğer gemide iki çocuk olsaydı aşçı Ander son bunu mutlaka bilecek ve Ceyne söyliyecekti. Halbuki yemek hizmeti yüzün- den, geminin her deliğine girip çi kan İsveçli, kendisinin Ceyn ile alıp kaçırdığı çocuktan başka çocuk olma dığmı yeminlerle söylemişti. Ceyni alçrk Rokoftan kurtara bilmek için kahramanca canmı ve- ren yiğit aşemm böyle bir işte, me“ raktan yüreği parçalanan anneye yalan söylemesi düşünülebilir miy- di)... xvm Tarzanla karısı Kinkayt vapuru- nun güvertesinde oturmuşlar ve ko- nuşuyorlardı; karı koca Londradan ayrıldıklarındanberi başlarından ge- Tarihi macera ve aşk romanı — 28 — Yazan: (Vâ - Nü) Bir tabutun içine girmiştim, beni götürüyorlardı. Fakat nereye ? Malüm (Geçen tefrikalarm hülâsası) Ben, çok netameli ve muzır bir in- san olan Sünbül ağaya merbut oldu. Gum halde, bem Türk oamusları ona Marşı llamımalk datiyorlar. Yine bu oasuslar beni hadım etmişlerdir. erek ler TTuzumu tazelediler... Ah, ne acı, yarabbi, ne acı... Ban- gır bangır bağırdım. Danalar gibi haykırdım. Öyle ki, sesim fazla çıkıp da konu komşu tarafından işitilmesin dıye, İskender, yine çenente bir yum. | ruk ekledi, bayıldım. Bir kere, şehzadelerden birinin sün- net düğününde, İstanbulda bulunan İngiliz askerleri de şenlikelre iştirak etmişlerdi. Bizim nasıl pehlivanlık 0. Yunlarımız varsa, onların da “bokus,, denen bir yumruklaşma oyunlari var mış. Biribirlerinin çenelerine yumruk. ları ekiyorlar, ekiyorlar, şarkkadak düşüp bayılıyorlardı. Benim de işim ona benziyor, Lâkin, heyhat, sünnet olan da beri, çen'korkunç ve zahmetli vakaları bis ribirlerine anlatıyorlardı. Fakat on- lar böylece derin bir dertleşmiye dal mış bulunurlarken, derenin gemiye pek yakın olan kıyısında sık ağaç dal'arı altında saklanan bir adam,kaş ları çatılmış ve gözleri uğursuz bir ateşle parlıyarak onları gözetliyor O sırda kafasından, birçok plânlar geçtiği muhakkaktı. Bu Aleksandr Pavloviçten başkası e Herif o kadar kötü ve kin: ki nefes aldığı müddetçe düş- manlarını ezip öldürmekten başka bir şey düşünemezdi. Pavloviç derenin kenarında dü- şünerek bir takın plânlar kurdu. Fa- kat hiç birinin tatbik yolu olmadı- ğını görerek hepsinden de vazgeçti. Bunların bir kaçmı tatbik edebilirdi. Fakat büyük intikammı almak için bunları pek zayıf buluyordu. Heri- fin cinayet duygulariyle dolu kafa- sınm makanizması o kadar çarpık muştı ki, bütün kötülüğün, Tarzan tarafından yapıldığı vehmine kapılr yor ve kendi yaptıkları kale bile al. miyordu. Katil herif Afriksva mahsus u- zun otların üzerine çömelerek elle- rini başın iki yanına dayamış, bey- ninin çatlatacak gibi düşünüyordu. Kudurğu bütün plânlardan sonra şuna aklı erdi ki: Kendisiyle düş» manlarının bulunduğu Kinkayt var puru arasında Ügambi mwmağı var- “ken, yani bu suyu geçmedikçe plân- ları beş para etmiyeceğkti. Yerli köyleri birinden bir yerli kayığı bulmak da vardı. Bir kaç saat içeride Mosula adında bir köy bulunduğunu biliyorsa da oraya gidip gelmek en azı beş altı saate ba- kardı. Pavloviç orman yoluyla | gi- dip kayıkla dereden gelinciye kadar Kinkayt vapuru burada kalacak mıydı? Sisin kalkması üzerine geminin demir alp gideceğinde hiç şüphe yoktu. O vakit düşmanlar da elin« den kaçınış olacaktı. Fakat yapıla" cak başka hiç bir tedbirde yoktu. Tarzanla karısı geminin güverte- sinde oturmuşlar, başlarından ge- çenleri biribirlerine anlatıyorlardı çeneye yumruğu yiyen de ben... Bayi- .. * Günlerce ayni meş'um evde, ayni meş'um yatakta, ayni meş'um maddi ve manevi azaplarla yattım, Yarı esir gibiydim. : Nihayet, bir gün İskender bana de. i — Artık iyileşmeğe vüz tuttun, Se- ni vazifene göndereceğiz, Günün bi.! rinde hapimizle yüz yüze geleceksin, unutma... — Hepinizle mi? — Evet, Hem benimle, hem enişten- le, hem Ayşenle... O zamana kadar kanaatlerinde değişiklik olsun... Bak, zavalir Ayşesiğe, O, bir kız olduğu hal de, bir gaye uğrunda, bütün mukad. desalını bile ayaklar altma almayı ta- lim etti, öğrendi... Senin yeminin ve onun ismet ve iffeti hangisi daha kıy. metliydi? Elbette onun ismet ve iffe- ti... Fakat o onları feda etti... Sen de ayni yolu tut... Ayşe, kadınlığa has Herif Kinkayt vapuruna, yiyecek- miş gibi bakıyordu. Sonra ormana daldı, Hem yürüyor, hem de kötü kötü sövüp sayıyordu. Sonra elbise. | İerinin çalılara takılıp yırtılmasına, etlerinin kanamasına ( aldırmıyarak çılgınca koşmağa başladı. İşte ha- yatta en büyük düşüncesine, kemi- rici bir hastalık olan öç almak saplar nıp kalmıştı. Afrika ormanınm bin” lerce yabani hayvanlar, ete ve ka- na Acıkıp susamış canavarlarla dolu olduğunu unutmuştu. Aklmda yal: nız bir iş vardi: Kinkayt vapuru U. gambi ırmağın ağzından kalkmas dan oraya dönmek ve o uğursuz Tarzanla karısından en kanlı inti- kamını-almak! Pavloviç, düşe kalka koşup gi- derken aklına yeni bir plân geldi ve bu son plânmın bütün evvelkilerden daha iyi olduğuna inandı. Yeni dü- şüncesine göre o kayıkla Kinkayt va purunun bordasına gece karanlığın- da sessizce yanaşıp gemiye girecek» ti; sonra gemide kalan Rokofun ge" micilerini bulup onlarla bir olacak, hepsi birden gemiyi Tarzan ile ka- rısından alacaklardı. Geminin kamarasında birçok si- lâhlarla fişekler Bulunduğunu bili- yordu ; bundan başka kamara masa- nm gizli bir gözünde de Pavloviçin yapmak ve kullanmakta pek usta el duğu korkunç öldürücü “cehennem makinelerinden,, biri yani kuruldu. ğu zamanda patlıyan bombalarından bir tane vardı. Kamarasına kadar yetişebilsey- di, iş tamamdı. Bu bomba vapuru bir dakika içinde parça parça eder. di. Pavloviç böyle düşünürken yü- zünde keyif ove sevinçten sırtlanca bir gülümseme belirdi. Keskin dişle- ri ormanın boşlüğü içinde pırıldadı. “ Şimdi bütün gücünü bacaklarına veterek yıldirnm gibi koşuyor, Kin- kâyt vapuru (demirini alıp büyük düşmanlarmı elinden kaçırmadan ye tişmek v2 muradına ermek istiyor. du. Artık her iş vapurun vaktinden evvel kalkıp kalkmamasına kalmış / tu (Devamı var) değil... fıtri hicap hissini bile hiçe saydı. Sen, bir #38 dostun iyiliğine karşı ona kötü'ük etmeyi göze alamiyacak msi? Gözlerim dalmış susuyordum. Bu adamlar, benim ağzımdan girip bür- numdan çıkacaklar mıygı?.. Yemini, me ihanet etÜrecekler miydi bana?... Yok, yok» Buna asla ihtimal vere. mezğim... Zirâ, Yapamazdım, yapa- mazdım bunu... Tiynetim, terbiyem müsait değildi. Fakat işte, AKIMtıya kapılmış bir | çöp gibiydim. Hdâlsat, beni sürükiğ. yordu. İskender, omuzumu okşadı; — Artık vaz'fe bizi biribirimizden ayırıyor, dostum! - dedi. . Ben, baş. ka canibe, #0. DASKE caribe... Ancak, her şeyden evvel, © Menhus velinime- tin Sünbül ağaya bize dair bir esrar kaçırma. Basını galladı: — Ah, ah.. Kendini ona ne ucuza ve ne kolay #atİm-. Gözle kaş ara. sında bu iblis bir SÂSm kendine na. &rl bendedebiliyor:- Onda * ne miithiş bir kuvvet vöf-* Ben de onun bir cümlesine takıl. mıştım. Sordum: — Demek ayrılıyoruz... Demek, ben de buradan nihayet kurtülüyopum, — Evet! - dedi. — Ne aaman gideceğim? — Şimdi." Yumruğunun çeneme doğru hizla yaklaştığını hatırlıyorum. Sonra, yi- ne, her sefer olduğu KİDİ, bitin beyni, mi yıldızlar istilâcetti. Bayıldım... Bu herif, bu bayıltma işinde ne us. taydı. “ .. , , ime geldiğim zaman: yen alt» diye düşündüm. Bem neredeyim Errafım #im v upuzun yatıyordum. Bi imle sağ tarafı yoklar dım. Tahtalar. Sol tarâfını yokla. dım... Yine tahtalar Başmar kaldır. mak istedim, ALM tahtalara çarptı. Ayağımın yeunda VE İpe tarafımda da yine tahtalar vardı. İnledim: “.- Mutlak ie İRDUİ içindeyim... ırmak istedi. bii yok... Ağzım tıkalı... Casus. lar bâni feracsisdlkleri zaman nasıl haykirmama MÂX oldulama yine ol - muşlardı. Ellerimle AĞINI Açmak. istedim, Onlar da azıcık Kmildanacak derece. de bağlıydı: AĞSIMA kadar ulaş- muyorlardi- e Tepinmek?.- Gürültü çıkarmak, imkân yok. İçinde bulunduğunu sandığın va. siyeti buna ganiydi. Binaenaleyh. *tTafI dinlemekten , hörede olduğumu Mlâmiktan başka çare kalmamığ'ı. Tik dikkatim! celböden gey sallan. dığım oldu... Tabutum, besik Ebi bir aherkle, İodosa tululmus BEİ misali, yalpalı. yordu, Acaba, suların Üzerine maf atılmış. tım? i Fakst ansızın, SAĞ kulağımın di » binde bir ses duydum: — of Of. Yüreğim ağıtma geldi, Bu da ne? Sol kulağımın dibinde; —— öldün mü?.. — Ah, Angiliki ah... hep senin aş, kından değil mi bu başımıza gelen- ler... —T38!.. Bu da ne?.. Hakikaten ölmüştüm de Münkir'le Nekir başıucuma mi gelmişti? (Devamı var)