lace YAZAN: Edgar Wa Gaztteci birçok şeyler bilen bir adam I haliyle ve böbürlenerek: — Ben'de, dedi, yeşil hayaleti mös- | yö Hovet olduğunu çoktan ' Fakat yazmıyacağım. Biliyorum. £ — İstersen yaz. Yanlışbir havadis | vermiş-olursun, çünkü Yeşil hayalet. Fakat Fiter cümlesini Holland. — Kim, dedi, Allah aşkına söyle, he. müz gazete çıkmadı, yetiştirebi — Azizim Holland, öyle #anbeliyi. rum ki bütün © dostluğumuza rağmen bunu size ebediyyeş söyliyemiveceğim. OTEL ODASINDA Spik Holland ile beraber otele dönen Fiter orada, hizmetçisinin temiz bir kat elbise ile kendisini beklediğini görünce memnun oldu. Derhal soyundu, landı, traş oldu, giyindi ve Hovetlere gitti. Fiter matmazel Hoveti o yatakta istirahat eder bir halde bulacağını zan. nediyordu. Fakst Waleri (salonda idi. Yanında de, Con Vud duruyordu. Vale- ri, delikanlıyı görür görmez ayığa kalk tr ve ona doğru atıldı, Fiter de kolları- m açarak genç kısı kucağına aldı. Vale. Hi: —Yanınızda kalmak istiyordum, de- Gi, fakat buraya getirdiler. Mösyö Vudu tanıyorsunuz değil mi? Piter selâmladı. Con Vud hafif bir | febessiimle onu tetkik ediyordu; gözleri ' delikanlıdan ayrılmıyordu. Valeriz — Cimdedi, sana büyük bir sürpri- zim:var. Tasavvür < edemiyeceğin bir | şeyl. Düşün bir Kere beni”eve getirdik. leri vakit barada kimi buldum dersin? — Kimi? — Annemi! 'Tam bu csnada kapı açıldı. Nahif ve çok güzel bir kadın, o beyaz saçlı bir kadın, Mösyö Hovetin (kolunda içeri girdi. Valeri ona doğru ilerledi ve Fite- Tİ göstererek: n — Anne, dedi, Cim Madam Held iki elini uzattı, Riterin ellerini tutarak; — Size, dedi, mösyö Riter çok borç- İuyum. Fakat zannedersem mükâfatı. 2 aldınız. Sonra madam Held, divanın üzerinde oturan Con Vuda ü, ve Fitere: — Size, dedi, müsaade ederseniz oğ- lumu takdim edeyim. — Ne? Oğlunuz mu? Madam Held, Fiterin hayretine tebes süm ederek cevap verdi: — Evet, oğlum. oAslismi Con Vik fert Bellami! Bu mesele etrafında birçok hakikatle. re vâkıf olduğunu zannden Fiter şaşır- müşte. Odadakilerin sıra ile (o yüzlerine bakıyordu, apışıp kalmıştı. ... Fiter otele dönerken, büyük bir yor- | gunluk hissediyordu. Onun yerinde baş ka biri olsa, bu kadar mücadeleden son. ra muhakkak yatağa (düşerdi. Vaktin geç olmasına rağmen küçük köyün 80- kaklarında kalabalık vardı. Herkes hâ- “seden bahsediyordu. Spik Holland o. telin barında, bi 'ü gazeteci arkadaş- Jarile beraber viski içiyordu. Gazeteci | memnundu, fakat memnuniyeti, PFiter ! ile Savini ve karısının kurtulmuş olma. Jarından ziyade, hâdiseyi bütün tefer- rüatile herkesten evvel gazetesine bil Girerek arkadaşlarımı atlatmış olmasın. dan idi, Piter ona yaklaştı, sordu: — Savini nerede? bitiremedi. kuru- — Geliniz sizi götüreyim. Karı kocü meşgüller. Fay öte! sahibinden bir ütü aldı, iş görüyor. Yukarı kata çıktılar. Gazettcinin o- dasında, Savini, ocağın başina oturmuş, maşa ile banknot (o kurutuyordu. Fay; gâzstecinin kendisine verdiği bir piji mayı giymişti, yere dir çökmüş. kota- sının kurutup kendisine uzattığı bank- notları ütülüyordu. Sap: o açılıp içeri Fiterin girdiğini görünte, gerç kadm izahat verdi: — Görüyorsunuz ya, Savini, ihtiyar. Bellaminin kendisine, bizi kafese Koy. madan evvel verdiği aylıkları ve işin- den çıkardığı için ayrıca verdiği tazmi- natı kurutüyor. Hem sizden bir gicam var, Bu alçak ve yalancı Lasi paraları. Ya, muza sabip çıkmak niyetinde olursa, o- Ru hapsetti . Fiter onların bu Haline gülüyordu. — Fay, dedi, servetinizin meçmuunu öğrenebilir miyim? — On.bin lira kadar. Henüz tama- men saymadım, Kocamla berâber, bir çiftliğe çekilerek tavukçuluk yapmağa karar verdik. Bilseniz ben nekadar yu. mürta severim. Lasi nerede? — Hastaneye kaldırttım. Hem onun- la meşgul olmaymız artı Üzerin rattık. İl cep de Jakson mühim bit meblağ bulmuş. Fay zaptetmeğe çalıştığı bir sesle: hiddetli — Başkalarmın parası dedi, bizi alâ. | kadar etmez. Öyle değil mi Savini? Savini gözlerini kaliırmadan başile tasdik etti ve — Evet, dedi, zaten benim düsturum kimseyi kıskanmâamaktır. Eğer bu za- vallı delinin de parası varsa, iyi ya! Al- Jah arttırsın! Acaba neresinde saklı i. miş? — Üzerinde yeşi! hayalet o kıyafeti yok muydu? Onun altında aşıl elbisele- ri varmış, onun (o ceplerinde imiş! İki bin lira kadar bir şey! Elim kolum bağlı oları yım. Yeniçeriler, limle sevkediyorlar, seyrediyorum. ». * ş esiri bağlama; ini tikamağa 8. | lışmışolan , bu işi o kadar büyük bir maharetle yapmışlardı ki, | ne bağırabildim, ne de kollarımı kur- İ tarmak müyesser oldu. Nafile yere kıvrandım, durdum, Onlar, bana ehem miyet vermediler. Hattâ artık, sevgi. limin nazarları benimle meşgul değii- di. Ona o kadar çok içirmişlerdi ki, kendini, kendi zevkini düşünüyordu sade... Bir İskendere, bir de öteki ye- niçeriye yanağını uzatıyordu... Onlar, başlarını onun tombul göğ- sü üzerine koymuşlar, yayık yayık nü Hinde, İ Kılsam sabah namaz... İçime büyük bir hüzün çöktü... “e Ah, keşki nişanlımı kurtarma. Rokofun tüyleri ürperiyor, saçları dikiliyor, gözleri fincan gibi açıla- rak göz bebeklerinde korkudan çıldırma alâmetleri görünüyordu Rokof alçağının geçirdiği korku ve heyecanla bütün kuvveti kesil - miş ve kayığın dibine serilmişti. Ora* da birkaç dakika bahtının kendisine yaptığı büyük Jütfun değerini anlıya- mıyarak durdu. Bütün bildiği şey , iri gövdeli bir ak derili insanın, su içinde koca bir timsahla boğuşarak dibe batıp gitmesi idi... Fakat yavaş yavaş şaşkın beyni, bu işin ne demek olduğunu anladı ve o zaman merhamet bilmez bir gülüş dudaklarını kıpırdattı, derin bir intikam alma sevinci gözlerini parlattı... Artık o korkunç Tarzan, o yabani maymun azmanı dünyada ! yoktu... Ancak Rokofun bu sevinçli şüncesi pek uzun siirmedi. Derenin kenarından tüyler ürpertici bir gü- rültü ve hırıltı gelmeğe başladı. Ro- köf'bu gürültüyü yapanların kim olduğunu anlamak için kıyıya ba. kımcâ, yüreği büz gibi dondu. Sahik de korkunç yüzlü bir pars duruyor ve dişlerini gıcırdatarak şimşekler çakan gözleriyle ona bakıyordu. Parsın çevresinde de kendisin. den daha korkünç büyük maymun lar-vardı. Bünlarm yanımda uzun boylu bir de siyah yerli duruyordu. Bu siyah derili o adam yumruğunu Rokafa sallıyarak, onu boğup: öl. düreceğini anlatmıya çalışıyordu. Şimdi insanin sinirlerini bozacak. gece. gündüz bir dakika bile uyku- ya meydanı vermiyecek korkunç bir yarış başlamıştı. Kayık akıntıya ka- pılıp aşağı kayıp gidiyordu. Canavar lar sürü; vanlarında yerli adamı olduğu halde kıyıdan durmaksızın köşüyorlar ve kayığın peşini bırak- mıyorlardı... Gece karanlığı . ortalığı bastı. Dere kıyısı görünmez oldu. Fakat Rokof kıyıda hayvan kılığna gir. miş ölüm babercilerinin çalları, dal | ları kırarak hâlâ koştuslarını, vakit vakit derenin ortasına doğru hrla- | yıp kükrediklerini duyuyor ve bu derin karanlıkta, gündüzkünden da- ha cok korkuyordu.. , Bu yürek tırmalayıcı yolculuk Yazan: Edger Rice Burroughs Çeviren: A,E. birkaç gün sürdü.. Canavar sürüsü arasıra kayıktara geri kalıyordu. Bu sırada belki de ormanda avlanıp ka- rınlarını doyuruyorlar, fakat sonra yıldırım gibi koşarak, gene kayığa yetişiyor. Rokofu ellerinden okaçır- mıyacaklarını anlatıyorlardı. Bu bir yolculuk değildi; insanı uykusunda basan bir kâbus ve bit- mez tükenmez bir ağırlıktı.. Rokof sürekli bir titreme içindeydi. Kayık vakit vakit akıntı ile dete nin kıyısından uzamış burunlara yaklaşıyor, © zaman karadaki cana- var sürüsü deli gibi, burunun tâ ucuna koşup biraz sonra parçalıya” cakları avlarmı bekliyorlardı.. Bu sıralarda Rokofun tüyleri ü periyor, saçları dikiliyor, gözleri fin. can gibi açılarak göz bebeklerinde korkudan çıldırma alâmetleri görü. nüyordu. Bu yaklaşma, uzaklaşma sırasın. da kıyıdaki yamyam köylerinden ka. yığı gören yerliler de, içindeki ya” y- bancıyı yakalıyarak parlak bir şen- | likle tatlı tatlı yemek için kayıkları» na koşuyorlarsa da kıyıdan gelen korkunç canavar süri'siinü görünce, çığlığı basarak ormana kaçtyorlardı. Birkaç gün ve gece süren bu iş. kence Rökofu gerçekten tanınmıyı cak bir hale koymuştu. O güçlü a- dam artık ortada yoktu.. Üç günde e vzi solmuş, kara saçları aklaşmış, eli ayağı titriyen sarsağın biri olmuş" tu. Uyumak istiyor uyuyamıyor; kendi kendine mırıldanıyor ve inli- yordu. Gözleri uykusuzluktan, vü. cudu yorgunluktan, aclıkla susuzluk tan harap olmuştu. Bir dakika dala. cak olsa, haykırarak yerinden sıçrı- yordu. Irmağı çok bızlı inmesine rağmen hiç bir yerde Ceyne tesadüf edeme mişti. Bundan üç dört gün evvel Ceyni elinden kaçırdığı zaman * ne yaptığını bilmiyerek ırmağın aktığı tarafa doğru kıydan koşmağa başla” muştı. Rokof hem koşuyor, hem de su: yun yüzünde kendisinden gittikçe ü- Tarihi macera ve aşk romanı —20 — Müezzin, ezanı yarıda Kösü diyerek kendini minareden aşağı attı. Ben de onları İ Fakat kimbilir kaç muharebede kaç | | lerinin oraya bağladıkları gibi du. Yazan: (Vâ - Nü) ine aramı- ga bile kalkmasaydım, o, bu re: hayattan memnunmuş... Beni yormuş... diye düşündüm... Ve tam o esnada, aklıma yine ma. but rüya geldi: Rezalet, esaret... Acaba, resalet ve esaret bu kadarla mı kalacaktı? Acaba sevgilime kavuş- mek bu mıiydr?... İşte bu da zenci yü- zünden olmamış mıydı?.. İçim cz etti. Hakikaten onun vüzünden bu uçu. rumun dibine yuvarlanmamış my. dım ?.. Kimbilir daha ne bataklara batacaktım. Zira, o uğursuz rüyanm şeametini bu kadarla atlatamıyacağı- l mı sanıyordum. “— Allahım... Allahım... dat et..., diye için başladım. Bu odaya girdikten sonra, etrafı, gözlerimle şöyle bir muayeneden ge- çirmiş, pencerelerden birinin perdesi- nin örtülmemiş olduğunu görmüştüm. Bu pencereden içeriye bol bol ışıklar Halime im. için yalvarmıya zaklaşmakta olan kayığa bakıyordu. Ne kötü işti bu!.. O, Uzaklaşan kayık Rokof için her şey demekti... Kayığa atlıyabilmiş olsaydı, hem Tarzanın karısı yeni baştan pençesi- ne geçecek, Tarzandan da, kadından da önücü almış olacak, hemde bu kayıkla kolayca ırmağı inip kendi vapürunun bulunduğu yere varacak: tı. Fakat Ceynin nasılsa eline geçir- diği o uğursuz tüfek bütün işlerini alt üst etmiş, onu Afrikanın bin tür ki ölümle dolu ormanmda aç ve yal- nız bırakmıştı! Beş altı saat kan ter içinde koş- tuktan sonra ırmak kıyısında başka bir kayığın durduğunu sevinçle gör. müştü, Evet bu kayık kendisinin arka- daşlariyle beraber ırmağı çıktıkları kayıklardan biriydi. Kendi gemici. ruyordu, Rokotf kayığı derin suya dayana- rak içine atladı ve akıntı aşağı ır- mağı inmeğe başladı. Fakat Ceynin kayığı saatlerdenberi gözden büsbü- tün kaybolmuştu. Rokof kayığın kıç tarafına otu- rarak bunu düşünürken, Ceynin mutlaka yerlilerin eline geçtiğine hükmediyordu. Irmağın o kıyısında bir takım yerli köyleri vardı ki, bun- ar, içinde tek bir akderili kadın bu- İunan kayığın geçip gitmesine göz incesi şimdi kendi canımı kurtarmaktır. Ceynin yerliler elinde kalmasında veya ölmesinde cali Ykâcale hiç bir şef görmüyor. duk Biylece kai Hisüyei düğünle” rindan Tarzan ve Ceyn gibi ikisi de ortadan kalkmış olacaktı. Bu da kö- tü bir iş değildi. Asıl iş şu korkunç | muühitten kendi canını kurtarmaktı! Nihayet büyük ve geniş Ugam- bi ırmağının denize döküldüğü yeri, kağığın iletizinde görünce, büyük bir sevinç duydu. | (Devami var) li Ahiah Allah 1 giriyordu. Dikkatel baktığım zaman, arım bir nareden geldiğini anlamıştım. O gece Kedir olduğu İs çin, cami donatılmıştı. Şerefede P: “.. Allahim... Allahım... - diye tek İ rarladım. — Bu mes'um karanlıklar” ! dan beni kurtar, nura ulaştım... Kimbilir nekadar müddet ayni dus“ ları tekrarlıyarak huşu içinde Li . Bir ezan sesiyi? Ak gerdenin üstünde, Kılsam sabah namazı... Diye edepsizliklerine devamı ediyof- lardı, Ve temermileri olmüsÜ” Sabah ezanı okunuyordu. Gün, ağır? mağa başlamıştı. Müezzin, büyük bir coşkunlukls © zanı, ortasma kadar okudu. Beni mesleğim müezzinlik olduğu için alâkayla dinledim... ey — Hayyalelfelâh... Birdenbire, metlezzinin iki elli b” den havaya kalktı — Iğaah... diye dehşetle haykırdı Ve bu, sayha, bir kavs çizerek: gkerân adamla birlikte, boşlukla dü.. Şerefedeki müezzin, mütiş pir vu içinde aşağıya atıldı... öyle müthiş bir levhaj sedirin üzerinde aşk ve alikayl& gul olanlar bile, farkedememeğlik mediler. Onlar da — Ne oluyoruz?... attı müezzini aşağıyal... rinden fırladılar, İskender: 4 — Ne dalgmlık! . dedi, - Perdeyi dirmeyi unutmuşuz. Bizi burad& halde gördü. Heyecanmdan kend aşağı attı. Arkadaşı: — Herhalde bin bir parça ol” tur. Neden düştüğünü öğrenemiyet”” ğiz. li dr kir Nedir bu? yi « diye ye Onun bu derece dar soğukkanlı ol getirmemiştim. Üç yeniçeri de - pencerenin koştu. İskender: — Ölmemiş yakn... — Evet... Tüşliği sakiz ağacı mâni oldu. — Açım su pencere zin bize sesleniyor. Pencereyi aştılar. sesini duydum: & beni buradan Öldürecekti. Aşağı atti düşmesine, bis vi kına?... edeki palait adam e sizi gözetliyormuğ” diye veli olaydı S8 bekelime. Bak 2. Öteki yolu” ?... Bizi mi7... düştü, — Kim olsa bu?. ğânoz.. Kos exmie.. kimmiş? n de İpsi kesi... (Öteki kıza hitaben!) E5 kızım, biz de'şu müezzini ağaçta âirmeğe gidelim... # Bu emirleri pek kısa bir yamands. verdizten sonra, hepsi de, bir s5 di de, odadan çıktılar. Yalnız Ayşe sedirin üstünde m onu iş göremiyece$ dere0 — sarhoş oldu sanmışlardı.. Fakat dan kalktı Sendelemeden kapıya doğru dü. Arkalarından baktı. Sonra, rini bana çevirdi. gön (Devamı ver) ç