YAZAN *Edgar Wallace 'Temrika numarası — 44 — ÇEVİREN: fe iye Sizden korkuyorum. . Peli gölmeğe başladı: kain mi? Biçim? Çirkin adamlar ir. korkütmazlarmış, bilâklu boşlarm e Die hş YATA ben bu fikirde dağlilm. Yak AŞ şato duyular MU Güren, 0 ve vc ii 5, N gtürür İbis, itleri ? m DU muali şiddetle sorntüiptu; 1 Sihir. Savizi bunların kalorifer das Bien Beldiğini söyledi ama, ben bitüm Hür l BEnÇ kadını sürüyordu. Sözlerini va müsterih oldu ve tekrar gülerek: Pay İnen suretle o gitmeğe karar Fakat nödendir, bilinmez, razı ol dönünce, kocasma; k dedi, kabul etrneseydim. Hafta Şildıracağım. Saving uyandılar. “p eriyen a fırladı, koridordan ge | Ballar, iBdi. Salonun © ortasında ,, karşlaşdı. me ? dir duvar parçası uçarttum. <a, PİE ves yok, — Üye eti? gece yarımmda? Ya. ağ En münasip sant bu, Zaten t Wi, , Föpheleniyordum. Belki içinde İyi e Vardır. Yokaa ermis vt korke Haydi gidip yatız. Gündü. Karını meseleyi arlattı. ettiğini bilmiyor musun? Be Meeti? Sabah olur olmaz derhmi | Ilinbalar esasen yanıyordu. İhtiyar kapıyı açarak; — Bain, dedi, Içerdedir. Giriniz. Bavini ihtiyarm bir kurnazlık hazırladığı». m Hisseler gibi olmuştu: — Pen, dedi, burada kalacağım. Fay kocamın koluna girmişti, © Şevini onun titrediğini hissediyordu. Bellami onla. rm geride dürup (beldediklerimi (o görünce o da döndü, — O hala, dedi, çıktım. Yakat karı koca ne olduklarım anlamadan, ihtiyar ant ve mukavemet edilmiz. bir hür cwmls ildatri birden o kucaklamış ve açık bıraktığı aparimman kapısından içeri fırla. tarak, üstlerine kapıyı kapamıştı. Bir dakika sönre, kapmın üstündeki küçük bir delik açılıyor, kâtip e karısı Bellaminin yüzünü görüyorlardı. Bellami..: — Ha. ba. diyordu, evinize dönmek isti yardunuz değli mi, işte burada evinizde der #tl misiniz hem de son evinizde, ebediyyen burada kalacaksınız. Dışarı çekip eleyhim da şahndetta Bulumamıyacalımnız. Belinminin sesi boğuklaşmıştı O kadar tuhaf bakasak konuşuyonlu İdi, üdetm çel dırmak Uzars olduğunu hükmedilirdi. — Hey Savini ve sen Fay, sizi beldiyor dum, Mahsus gatoya çağırdım ki. Ballami yıldırım giti süratle geri çekildi. Bir kurşun biran evvel bulunduğu delikten geçmiş ve duvara saplanmıştı. İkinel bir kurşün deliğin demir. parmaklığına çarp» muptı. Sarini içerden ateş ediyordu. Bellami deliği kapadı dar Ülnelden yürüdü, kütüphas) neye çıktı, kapağı kapayarak yazıhaneyi eski vaziyete #soztu. Biraz sonra, Bellam! şatonun o parkında dolaşıyordu. Kapının önünde birisi . vardı. Belinm! ilerleyince bunun O gazeteci Spik Holland olduğunu gördü, ona doğru yürüdü ve: — Nama, dedi, senin ahbap gitti — Kim? , — Savini! Karısı da burada Idi, Dün gece omi kasamı zorlarken yakaladım, bu sabah Pelatni birden defettim. — Yu. Ne tarafa doğru (gittiler. Bep köyde iğlm. Orudan geçtiklerini görmedim. — O tarafa gitmediler Nevburiye gidesör gini, bir dava vekilini göreceğini söyledi. — Şimd! ne yapscakamız”? —Şatoyu kapamağa karar verdim. BU. tün hademelere yol vereceğim — #sdece bir kapıcı bırakacağım. — Yeli hayalet ne olacak” — O tarafa gitmediler Nevrubiye gidece land hafta içinde gelirseniz belki size ona önir malmat verebilirim. Hiç onun yüzünü gördünüz m0? — Hayır. Esasen yüzl beni alâksdar ete max, Ben onun surtını görmek isterdim. (Devamı var) HABER — Akşam postan 8 MART — 1937 NAM US mmemr ms UĞRUNA Nakleden: Hatice Süreyya Beş gün sürecek kısa bir roman: 8 O da daima köyünde yaşarmış. Bil. hassa bü hal bizim hanımın çok ho. guna gitti. Çünkü İstanbuldan nefret ederdi. “Orada ahlâk bozuluyor, kiz- Tarımın gittiğini asla istemem!" der. di. “Aliye hanım, bu haystmdan kur- tulmak için, kime olsa varmağa ra zıydı. Hoş, fikrini de soran yoktu ya. ““Nisanm başlangıcında, nikâh 'ce- miyeti oldu. Düğün hazırlığı da İki ay sonra bitecekti. Davetliler ara- sında damat bey de geldi. Doğrusu gü. zel bir gençti. O gün bizim Aliye ha- nım âdeti hilâfma, pek neşelenmişti. Hattâ bana bakarak gülümsedi bile.. “Göz uciyle, şöyle Müfide hanıma baktim. O di tamamen değişmişti. Fakat aksine... Rengi uçmuş, suratı. nı aşmış, Itirapla gözleri büyü- mülştü, Mütemadiyen nikâhlıları sü. ziyordu. “Şerbeti uzatırken, yavaşça fısla. dım: “.s Yakmda size de. sira gelecek, küçük hanım! “Delirmiş olsa gerek ki, o sakin, © süküti kız, birdenbire bana: «— Gözüm ablamın kocasında! .de- di. “O günden itibaren, haftada iki ke. re, damat bey bizde yemek yedi. Ali. ye hanım, piyano çalardı, Müfide ha. nıma da keman çaldırırlardı. “Bir çün kahveyi getirirken, küçük beyin Müfidenin kemanı hakkmda gayet iltifatkâr sözler söylediğini i- gittim: “ “— Ne güzel, ne hassas çalıyor! - “Genç kız, bu sözlerden pek mem- nun olmuştu. Fakat Aliye hanım su. ratını astı. “Mayısın başlangıcmda köye git. tik. Düğün, konakta olacaktı. Fakat bazı tamirler icap ettiği için, biz, o müddet zarfmda köşkte oturacaktık. “Damat Malik beyin pek mükemmel bir atı vardı. Ona biner, her pazar, her cuma öğle yemeğine gelirdi. Te- bif nikâhlılar, bir an bile yalnız bıra. kılmazdı. Hanrmefendi yunlarından hiç ayrılmazdı, “Yirmi gün böyle geçtikten sonra, bir gün hanımefendi hastalandı. A- teşler içinde yanıyordu. Malik bey, kasabadan bir doktor getirdi. On beş gün yataktan çıkamıyacağı anlaşıldı. Dışarda damat bey bu sözleri Müfide hanıma söylerken, ikisi de fevkalâde sevinmişlerdi. Bende tesadüfen o a. ralık oradaydım gm, nedense sevin- diklerini bir türlü anlıyamamıştım. “Hastalığı müddetince, delikanlı. nm gelmesini, hanımefendi pek arzu etmiyordu. Ve bunu zannederim ki ihsas etti. Fakat Malik beyin bu fikre fena halde kızması üzerine iş bozulur korkusiyle ısrarımdan vazgeçti. Gene damat bey ayni şekilde gelip gitmeye başlamıştı. “Hanrmefendi, benim “ onalrın ya, nmda oturmamı tenbih etti. Bir köğe- ye büzülür, elime dikiş alır, utana u. tana otururum. “— Çık buradan, bizi rahat bırak! deseelrdi, eminim ki tereddütsüz söz lerini dinliyecektim; fakat Aliye ha- nrm buna hiçbir zaman cesaret edemi- yordu; Malik bey de oralı olmuyor. du, “İşim çıkar da hanmnefendinin ya. nma gitmem icap ederse hemen Mü- #lde hanrm yerimi alırdı. “Üçü bir araya toplandıkalrı vakit, ne konuştuklarını - işitmezdim, fakat kahkahaları duyulurdu. Hanımefendi, hemen, merakla: “— Git bak... Ne yapıyorlar?.. Ne ye gülüyorlar... Aliye hanımı çağır!..» “Aliye hanımm delikanlı ile otur» masmı bir türlü hazmedemiyordu. Mü- temadiyen şüpheleniyordu. Kızcağız, yanıma geilp de biraz oturduktan son. ra müsaade isteyince, haberi öğren. sin diye, onu İnadına, beş on dakika daha yanında alıkoyardı. “Diştinün, beyefendi: Esma hanı- mm hastalığı altı gündür devam edi. oyrdu ki, bir akşam, bahçede ayak 86- si işittim. “Ben, alt katta, Müfide hanımım o dasınım #ltında yatardim. Penberedeni baktım. Bir erkeğin çalılar arasmda saklanarak ilerlediğini gördüm. Üst kattaki pencere de yavaşça kapandı. “Esma hanımın sesini işittim, O, stoşi, öksürüğü, sılması arasmda, ge- ne İtimdisizlikla kulağını dört açmış. t; “Ne yapıyorsun, Müfide? Pence. Teni mi açtın? - diyordu. “.— Evet, anne.. Hava çok sicak... Biraz serinlemek istedim. “Annenin odası ortada, kızlarınki onun yanalrındaydı. Bu cevap gayet tabiydi, değil mi? Fakat ben bir er. — Be herif, ne duruyorsun ? Korkulacak ne var ki? Bu kadar adamın var Rusyalı, bu yamyammn durak- Tadığını görünce, daha çok çırpınma” ğa başladı: — Be herif, ne duruyorsun? Korkulacak ne var ki?,. Bu kadar « damın var. Hepsi mızraklarını at salar, pars da bağlı düşmanımız da göz açıp parça parça 0- İurlar! Yamyamlar reisi nihayet, Roko- fun istediği kumandayı vermek için ağzını açtı. Fakat tambu sırada Tarzanm arkasına doğru * baktığını görünce o da gözlerini o yana çevir di. İşteo zaman yamyam yüzü süpsart oldu. Dili tutuldu. Vermek üzere olduğu kumandayı unuttu, ttriyen dudakları arasından bir kor” ku çığlığı çıkardıktan sonra arkası- na dönüp köyün kapısına doğru kaçmağa başladı!.. Yüzlerce yamyam da başbuğla- larının neden korktuğunu anlayınca acı acı haykırışarak arkasından te- Ör» ği ilimli banları kaldırdılar. Yamyam reisi- nin ve yamyamların kaçmağa hak-- ları vardı. Onlar Tarzanm baktığı yerde pek korkunç bir alayın yaklaş tığını görmüşlerdi.. Büyük may munlarn kralı Akut, o kocaman ve yürek yırtıcı arkadaşlariyle koşa ko” şa geliyorlardı, Her şeyi olduğum dan büyük gösteren ay ışığı ile yam yamların yaktığı büyük ateşin kızıl alevleri bu korkunç hayvanlara da- ha korkunç bir şekil veriyor, ağızlar rından fırlamış keaman dişlerini par- latıyordu. Yamyamlar sürüsü Tar zana arkalarını çevirip kaçmağa baş- lar başlamaz, delikanlı Parsm ve maymunların o kadar iyi tanıdığı gür sesini titreterek bir kere daha haykırdı... Yamyamların korku çığlıklarını bastıran bu nara gümbürdeyince hem pars hem koca maymunlar ka- çan yabanileri homurdanarak kova lamağa başaldılar. lü e eken ii hi e is anlı Yamyamlardan bir tekımı bu düşmanlarla çarpışmak için geri döndü. Fakat korkunç canavarla- rın pençeleri altında parçalanarak yere yuvarlandılar. Pek az sonra yamyamlardan bir çoğu ölmüş, kurtulanlar da köyü br rakarak bayı'lara, ormanlara kaçıp gitmişlerdi. ; Tarzan etrafına baktı. Arkada” şı kara derili Mugambinin henüz gel meyişine çok canı sıkılıyordu. Bir #- ralık Akuttan kara derilinin ne ol duğunu öğrenmeğe kalkıştı. Tarzan bir şeyden korkuyordu: Vahşi hay vanları kendisi istediği gibi kullanr yor, hayvanlar uslu duruyordu. Fa- kat onlardan ayrıldıkları zamanlarda gerek maymunlar, gerekse pars azr yorlardı, Böyle bir azgınlık anında karaderili - Mugambiyi o yaralamış hatta yemiş olmaları bile ihtimal da- hilindeydi. (Devamı var) Sİ ni ile ii enbe keğin kaçtığını görmüştüm. Akirm. dan bin bir müthiş fikir goçti. Kendi kendimi kandırmak istedim: “ Belki bir hırsızdı, belki bir ser. seriydi... - diyordum. “Fakat buna rağmen içimde bir ka. naat vardı. bu «dim mutlaka bizim Müfide hanimin penceresinden atla, mış olucaktı. Endammdan, boyundan da onu İanir gibi olmuştum. “Bütün gün şaşkın şaşkın dolaştım. Soranlara baştmın ağrısını bahane et- tim. O gece bir türlü uyuyamadım. Pen- cereden bakmağa da cesaret edemiyor- dum. Üst kattaki pencerenin kapanıp kapanmadığın: işitmedim. Fakat sabah karşı bahçede gene ayak sesleri duyuldu Ertesi gece, daha ertesi gece ayni, “Yüreğime iniyordu. Utanıyordumu Hem koricudan ölüyordum. Kendi ken- dime: “— Aman allahım. Ya Aliye hanım, ya hanimefendi duyarsa? “Müfide hanımla damat beyin ba» kışmalarımı artik sezet oldum. Esasen gok çekinen ve korkak tabiatlıyımdır. Bu evde kopabilecek fırtmanın heye caniyle harap oluyordum. “Aptal aptal, mütemadiyen Müfide hanımm yüzüne bakiyordum. Nazar dilekatini celbetmiş olacağım ki, birgün sordu: “— Kuzum Fatma... Suratımda ne var? “Pe açılmıştı, pek serbestlenmiş. ti. Aşk ona cesaret ve neşe vermişti, Ne düşünüyordu?. Hemşiresinin koca- siyle kaçacak mıydı? — Ah, bu emeline muvaffak olsa. » diye dua bile ediyordum. “Çünkü rezalet hiç olmazsa bununla kapanır, gider.. Müfide hanımı kaba- hatli bulmakla beraber öna acıyor, hak da veriyordum. Esasen onu ablasına tercih ederdim. Daha sevimliydi, daha yakındı. “Aliye hanım meseleden şüpheler - miyordu. Çünkü damat bey muntaza, man geliyor, hiç halini bozmuyor. Bi- xim hanımefendi ise günden güne İyi, leşmeğe başladı. Odadan çıkmıyordu ama, yatağından kalkmıştı. “Artık ne ayak sesi, ne pencere sesi.. Hiçbirini işitmiyordum.Acaba gece gö rüşmeleri kesilmiş miydi? yok, hayır, gene devam ediyordu ama, artık itiyat haline geldiği için usullerini almışlardı. “Bir sabah, güneş çıktıktan sonra , penceremi açtım. Bir dene göreyim? Tam Müfide hanımın penceresi altında bir erkek mendili, Beyaz, büyük, ke» ten... Bunun bizim Malik beye #tol- duğu muhakkaktı. Çürkü on beş gün evvel, “İstanbuldan iki düzine getirt « tim,, diye cebinden çıkarıp göstermiş - ti. Zaten bizim evde mendilin öylesi- ni kullanacak kim vardı? i “Bahçeye koşup onu almak İstedim, Fakat o esnada hanımefendi seslendi. Tabit, yanıma gitmeğe mecbur kaldım. Beş on dakika, onunla mesgul olduk- tan sonra, bahçeye çıktım. Fakat men- dil yoktu. Müfide hanımın penceresi kapalıydı. Aliye hanımınki açık , “ Eyvah, buldu! « dedim. “Boğulacak gibi oldum. Ne yapaca- Eımı şaşırdım. “— Damat beyin yolunu kestirip de meseleyi anlasam mı? - diye düsün- düm. a “Ne yaptığımı bilmiyordum. Bir tür- Tü karar veremiyordum: Susayım mı? Söyliyeyim mi? “İmdat!,, diye bağıra - çağım geliyordu. “Halbuki evin içinde hiç bir değişik- Hik yoktu. Küçük hanımlar, her z3- manki gibi, kahvaltılarını ettiler. Anne- lerinin ellerini öptüler. Adetleri veçhile terbiyeli terbiyeli oturdular. Onlar; öy- Ie görünce içim rahatladı. "— Yanılmışım! - dedim, - muhak- kak mendili Müfide hanım görüp almış olacak! “O gün Esma ban:mefendi ilk defa dışarı çıktı. Birinci işi kızlarının odala- vını yoklamak oldu. Köşe bucak araştır- dı. Menettiği romanları, Kastalığini fır. sat bilip okumuş olmasınlar diye baktı. Sonra mutbağa girdi diğer odalara göz attı. ,