HABER — Akşam postası Yazan: A. Cemalettin Saracoğlu | “Demirhisar,,ın heyecanlı sergüzeştleri Düşmanın tayyare ana gemisinin borda- sında bir alev ve duman sütunu yükseldi Bu heyecanlı anda gemideki zabit ve neferlerin sinirleri gerilmiş, kopup parçalanacak bir hale gelmişti. Herkesin beynini yakan düşünce şuydu: — Acaba bu hücum da, bir akşam evvelki gibi, bir talisizlik eseri olarak boşa mı gidecek, yoksa Türk torpi tosu düşmanın bağrında patlıyacak Şİ vee Torpitonun başmda duran Türk denizcisi : dikkatle nişan aldı ve dümen de viyada olmak üzere torpi- toyu foga etti. Şimdi gemide herkes canlı birer dikkat heykeli kesilmiş beklemeğe | başladı. Hattâ düşmanın torpitobo- tu keşif ile başlaması artık bir sa- niye işiolan'yaylım ateşini bile u- nutmuştu. Birdenbire korkunç bir gürleyi; duyuldu: Düşmanın tayyare ana gemisinin bordasında bir alev ve duman sütunu yükseldi. Dağ gibi yüksek ve iri bir su kütlesi bir fuare gibi havalara fırlıyarak, düşman ge- Tnisinin direkleri boyunca kabardı, taştı; Sonra bu su sütunu denize yı. kılarak etrafta bir kaynaşma husule getirdi: 'Türk denizcisinin foga etti. ği torpito hedefini bulmuş, düşma - nm bağrmda patlamıştı. Seyyar torpili infilâk eder etmez düşman harp gemileri de projektör lerini yakmışlardı. Şimdi mavimtı - rak nurdan birçok kollar denizin üstünde dolaşıyor, biribirinin için- den geciyor. galam iğiliyor: Kendilerine o ölüm darbesini indirmiş olan cüretkâr tek. neyi araştırıyordu. Halbuki “Demir hisar,, torpitosunu savurduktan son - ra çoktan uzaklaşmıştı. Cesur torpitobot şimdien son süratiyle suları yararak İzmire doğ- ra koşuyordu. Gemide herkes elde edilen muvaffakıyetin neşesiyle san- ki sarhoştu. Yalnız Fon “Melen - tin,, biraz somurtgan duruyordu. Bunun sebebi de basitti: Bir Alman denizcisinin iki torpil| feda ederek muvaffak olamadığı bir! şeye bir Türk denizcisi tek torpil ile muvaffak olmuştu.” Mahaza Fon| “Melentin,; her şeyden evvel asker. di. O sevinç ve heyecan dakikasın - da muvaffakıyetsizliğinin meratet ve kıskançlığı unutmak büyüklüğünü gösterdi ve Türk meslektaşının elini sıkarak: — Tebrik ederim Azizim.. dedi. Türk zabiti Alman silâh arkadaşı” nın tebriklerini nezaketle kabul etti ve karşısındakinin kalbinden geçen- leri okumuş, hissetmiş olmalı ki Türkün kıymetine baha biçilmez o tevazu ve mahviyet perestliği ile Al. man arkadaşını teselliye çalıştı: — Benim taliim sizinkinden yaver çıktı, yüzbaşım.. Koca Türk denizcisi büyük mu. vaffak:yetini bir tali işi menzilesine| indiriyordu. Lâkin Alman yüzbaşısı Türk de- nizcisinin kendisine şu birkaç kelime! ile vermiş olduğu dersi anlamıştı. MAYİNLER ARASINDA.. “Demirhisar,, birgün evvel Çeş - meden telgrafla yapmış olduğu ih. bar üzerine kale önünde kendisini bekliyecek olan klavuzu almak ii sahile sokulmuş ve yolunu kesmi: imdi sığ suları iskandil ede ede ihtiyatla ilerliyordu. Bu suretle sahile mümkün olduğu kadar yakm seyredilerek yeni kale önlerine kadar gelen torpitobot ora- da durdu ve flika ile eahile bir zabit gönderilerek klavuz istendi. Aksiliğ e bakmız ki klavuz henüz isti, Zabit filikasma binip gemiye döndüğü sırada klavuz za“ biti de bir motorbotla çıkageldi. # O gün havanın biraz denizli ol- masi yüzünden klavuz zabitinin binmiş olduğu motorbot biraz gecik- miş, sonra da motorbotun makine- sinde çikan bir arıza klavuzu çile- den çıkaracak derecede hiddetlendir- mişti. Klavuz zabiti “Demirhisar,, ı karşısında sağ ve salim görünce se- vindi lâkin ayni zamanda hayretten de gözleri fal taşı gibi açıldı. Hayre- tinde de yerden göke kadar haklıydı. Bu hayretin sebebini mi soruyor- sunuz?... Anlatayım: Klavuz zabiti torpitobotu mayin! hatlarından “geçirmek için ona gi“ derken yolda karşılaşmışlar ve “De - mirhisar”” a alınmıştır. Güverteye d kıp da süvarinin: | — Kumandayı ele almızda gemiyi| mayin hatlarından geçiriniz!.. deme-| sı uzerine: — Hangi mayin hatları efendi kaptan!.. Siz mayin hatlarını çoktan | geçmişsiniz!.. — Aman ne söylüyorsunuz?. — Hakikati. Evet, “Demirhisar,, klavuz zabiti almak için sahilin sığ sularında yavaş yavaş seyrederken farkına varmadan ve bilmiyerek mayin hatlarını geç - mişti. | Ve klavuz zabitinin de hayretten #ğznm açık kalmasının sebebi beye! du, Bilinmeden savuşturulmuş olan bu büyük tehlike üzerine gemide her kes biribirini tebrik ediyor ve: — Aman geçmiş olsun!.. Farkı-| na varmadan çok büyük bir tehli-| ke atlatmışız!... diyordu. (Devamı var) ç Yazan: EDGCAR VALLAS "Cehennemin dibine kadar yolu var. Yeşil hayalet “Macera veaşk romanı EN Yazan :(vâ” Soku'luyu öldürtmek. Iyi düşünce! Fak ne yapsak da şüpheleri üzerimize davet eimesek... Geçen tefrikaların hülâsası: Üçüncü Murad zamanında devlet divanı kurulmuştur. Sokulu Mabet vaktile Tevkalâde icbalde iken) şimdi fena halde sikışteriliyor. İktida, rmdan kaybetmek Üzeredir. Devlet divanımı, kafes arkasından Nurubünu Velde sultan, Sokullumun zevcesi ve padişahın hemşiresi Bema sultan, pa” dişahın birinci zevcesi Safiye sultan ve sürayın en nafiz kadınlarından Canfeda kadın dinliyorlar. Şemsi paşa: — Beylerbeyi, padişahım kendine tevdi ettiği bütün emanetlerden me- suldür! « dedi. Mustafa paşa, emanet- leri mahvetmiş, Budini tehlikeye Hka etmiştir. Esma Sultan, yan gözle Valde su)- tana bakıyor, onum, tasdikeder gibi baş salladığını görüyordu. Safiye sul. tan da aynı seyi taklit ediyordu. — Evet.. Bvet.. Nihayet, Valde sultan, yanımdaki bir harem ağasımı çağırdı: — Efendimizle görüşmek istiyo- rum! - dedi. Birkaç dakika sonra, haber geldi: lâ padişahımız valdeleri. | ne muntazırdırlar. Üçüncü Murad, annesine çok htr- met eder, onun dediğinden dışarı çık- mazdı. Zira, Nurubânü onu birçok müşkül vaziyetlerden (kurtarmıştı. Hatta, hayatmı bile ona medyundu. Onun için, Valde sultan, oğlunun ağ.! zindan girdi, burnundan çıktı, ve on-| den şu fermanı aldı: | “Budin kalesindeki cephaneliği yıl-| dırımla yaktırtan Beylerbeyi Mustafa paşanm katli? Bu ferman, daha o gün zarfında tat- hakkında kimse ile görüşmek Dünkü kısnım hulâsası: Spik Holland bir gazetecidir. Ga. weteye ir mektüp geliyor. Gar yeter sunda Yeşil hayaletin tekrar meydana | çıktığını bildiren bir mektup, uşaklar rın şatodan kaçtığını haber vermekte, dir. Şatonun sahihi nalet bir adamdır.! zengindir. İsmi Bellamidir. Gotrte mi» dürü, Spik Hollandı bu işi tahki ke memur ediyor. Yeşil hayaletin, asırlarex evvel 6 şatoda idam edilmiş bir kemankoşe ait olduğuna dair ma- sal anlatıyor. Belini işinden eyvel, güzeteci Con Vud isimli bayırperver bir adamin işi olduğunu wöyliyor. Tesadüf bu ii adam da Kariton otelindedir. Gazeteci oray gidiyor, Vicdan azabı ve (korkunun ne olduğunu bilmiyesn Abel, cürümlerini hatırlamazdı bi» le, Yapmış olduğu fenalıklar,, bilâkis kend” sini memmun ediyordu. Söndürdüğü ocaklar, sefalete sürüklediği . çoruklur ve içindeki güyzı teskin için, vahşiyane iskenceler yap» ğı bir kadının batırası, O kendisini hiçbir zaman rahatsız etmezdi. Zenginlik ona güler yüz göstermişti, Yirmi yaşmân iken duvarcıtık ediyordu. Otüz beş yaşmena milyoner olmüştu. 65 yaşında aervc t yirmi ınliyon dolardı. Abel Oo memieketini terkederek İngiltereye yerleşmiş ve buranm en biyük ârazi sahiplerinden biri olmuştu. Boyu bir metre doksanı geçen bu adem, altmız yaşlarında olduu halde birçok genç, lerden kat kat kuvvet! gayruhuyart z , Bunun sebebini w zun boyunda değil, son derece çirkin olan| gebrerinde sramak ihzımdı. Fihakikn, koca| man kırmız: yüzü yara ve bere içindeydi. Büyük bir burau, bir veu yukarıya © de kalkık, kalın dudak: kocaman bir ağrı vaz dt. Çehresi insana dehşet veriyordu. Fakat O tu çehrden hiç de gayri memnun değildi. Madem her istediğini yapıyordu. Çehrenin ne ebermmiyeti olnttlirdi, Eskiden Şikageda © bugün de Berkahir'in Gar şatosında oturan © Abel işte böyle bir Adamdı. Aşk, ona, daha doğduğu gündenberi yüz çevirmişti. Karltonün hususi #alonlarından birisinin kapısı açıldı. Abel Bellami başını çevirdi ve içeriye giren katibi Julyus Saviniyo sert bir! ele: — Ssvini, deği, sizi sabahm 7 sindenberi bekliyorum. Fiğer işinizde kalmak istiyorso 413 üğleden evvel vazifinizin bağında bulun» malımız, anlagılıyor mu? — Affadarainiz, müsyü Bellami; fakat geç geleceğimi size dün skşam söylemiştim. Sevin! bunları korkusundan ttriyerek söy Hiyordu. Çünkti bir #€ne midetle kütipliğini yapmış olduğu bu adamım Şukaya gelmiyece” ğini biliyordu. —."Gilop,, gazetesi muhârirlerinden birisi #izinle görüşmek istiyor, kabul eder misiniz? — Gazeteci mi? Oninrdan nefret etüğimi pekâlâ biliyorsunuz. Ne İstiyor? Kimdir? —.Spik Holland isminde Amerikalı bir gös zeteci! — Kim olursa olsun, kabul etmek istemde diğimi kendisine söylerriniz. Anlıyor müs miz? Hem beni ne İçin görmek istiyor? Julyus bir hayli tereddüt ettikten cevap veri: — Yeşil hayaletten bahsetmek gstiyor Abel Betlami deli gibi yerinden fırlayarak bütün kuvvetile bağıra: — Yeşil hayaletten Gna kim bahsetti? Sen mi eşek herif” Julyuys şaşırmıştı; — Ben hiçbir gezetecile Kendisine ne söyliyeyim? — Cehennemin dibine. Hayır buraya gö mesini söyleyin! Çünkü kabul etmezsem,| kim bilir gider meler yazari. Julyus mişafiri içeriye aimea, Abel kât'. binin dönerek: - Beklemenize lüzüm yok, dedi, gidebiz Hralniz; Semra gazeteciye döndü ve köpeğe kemik atarmış gibi sigâra kutumunu masanın tze rine fırlatarak kızgın bir sesle sordu: | — Siyarn içer misiniz? İ Spik soğuk bir tarzda ö6vep verdi: — Tesekitir ederim, möayö Be'lami, iie yonerlerin sigaralarını içmek adetim değil sonra gürüşmedim.. "miz, clilâslarmda, kendilerini karştla- bik edilmek üzere yola çıkarıldı. Sokullu Mehmet paşa ile arkadaşları da, aynı toplantı devam ederken fer- mandan haberdar oldular, Sokullu Mehmet pağa, ayağa kalks- rak: — Bana müteveccih bazi hareketler| olduğunu görüyorum! « dedi, . Ah, keg ki bunlar sade şahsıma müteveocih ©)- saydı... Korkarım ki, daha ziyade mül kü devletin gleyhinedir! Şemsi paşa: — Devletle devletlinin ne farkı var? - diye gülümsedi. Sokullu: — Kurt kocadı galiba. - diye ağır bir mukabelede bulundu. - Paşa, paşa. Unutma ki, padişahlar bu devlete sa- dakatimi görerek bana itibar etmişler. dir. Velinimetimiz, şevketlü efendi - dığım zaman elimi öpmek tevazuunu | göstermek istemişlerdi... Fakat ben bırakmadım... Onun eteğini öpmeğe davrandım... varıyor! - diye yanmda duranlara işittirecek tarzda yüksek gesle homurdandı. | Bunun üzerine, Esma sultan, büyük bir nezaketle yerinden kalktı: — Kendimde azicık rahatsızlık his. sediyorum.. Müsaadenizle valdeciğim. Müsandenizle hemşireciğim.. Dışarıya çıktı. Kocası aleyhine mühim bir cereyan olduğunu hissetmişti. Nasıl yapıp da bunu önlemeli”.. Aman yarabbi!. Demek Sokullunun istinat ettiği bü - tün şahsiyetleri birer birer ortadan kaldırmak cesaretini gösterdikten bag Çeviren: fa. istemem!,, çünkü soner kendi şiçaralarımdan nefret ediyorum. Abel, yarı kapalı güzlerile gazeteciyi süz dil ve sert bir sesle cevap verdi: — Benden ne İstiyorsunuz? — Sizin şatoya musallat olan bir Yeşil Xamankağ varmış. Bir hayalet, Ondan balis ediliyor da. Yalan.. Bunlt size kim söyledi? Milyoner bunları öyle bir sesle söylemişti ki, o zamana kadar Yeşi kamankeşin bir| masal olduğunu zanbeden Spik, işe yavaş yavaş ehemmiyet vermeğe büşladı? j sözler söyledi... Padişah? gi — Bunu çok emin bir monbadan öğrendik. | Bu habere nazaran, Yeşil kemankeş hem gi. sin odadan çıkarken hem de şatoda gezer) ken görülmüş. — Size söyledim ya.. Yalan. Ru aptal İn giliz uşaklarm uydurması. Hakikaten bir gün odam kapısını açık buldum. Fakat bu bir geye delâlet etmez, Çünkü ben kere dim pekâlâ sçik berakmış olabilirdim. Fo. kat bütün bunları kinden öğrendiniz? Bplik hiç bozmadan cevtip verdi: ! — Bu hüberi Uç muhtelif menbüdan öğ“ rendik, Ve ber bnber diğerine nazaran mus tabıktır. Demek kl mösyö Bellami bu işin içinde bir hakikat var. | Sonrü gülerek İlâve etti; İ — Makat her bâlde bir bayeletin buluns mas, tarihi bir gatonun kiymetini arttırır. — Yanılıyorsunuz, bu bilükin şatoyu kiye metten düşürür. Ve size haber vereyim kt, eğer bu bayalet haklımda gazeterize bir tek se yazı koyatsâniz aleyhinize zârar ve yan davası acârım. Spik merdivenleri inerken düşlünüyardu; Bellami, İngiltereye yerleşen ve bilhassa İn giliz soayetesine dahil olan diğer milyoner lerin tipinde bir edam değildi, İçtimal ter biyesi gayet ket b adamım sosyete de! hir mevki kazsnmal &rrusu da mevzubahs” olamazdı. Spike aşağı salona inince, Julyusun hir) köylü ile konuştutunu gördü. Bu kir sakab adamdı. Julyub adama beklemesini sö'iyordü. Fakat gazetesiyi görünce dediki: do (Devümi'var) | Sokulluyu öldürtmek m ka, sırf bir yıldırım cep ması yüzünden amcasıM yorlar.. Kimbilir, belki de bizzat Mehmet paşaya sil yapıp da bu felâketi önle Zihninde bu düşünceli resine doğru ilerlediği da, devlet divanı hülâ devi du. Nurubanu sultan, kızın f zerine gelinine baktı. Doğrul luyu atlatmak meselesi v kaynana iyice anlaşmı$ Valde sultan, kızını te gelinine: — Gitti! - dedi, — Evet elendimiz.. isi — Fakat, bugün işler ortaya vuruldu... — Öyle efendimiz... e — Her halde; onlar d4 i çöceklerdir.. Bu sebeple L davranmalı, icap eden di İsyız kızım... i Arkâlan, Canfeda kadi | — Hakkı devletiniz ve rım! - dedi. - Mutlaka bİr #5 İı... Zira, bakınız, ne k öpmek İstediğini ileri yi ediyor... Bunu efendimi? gabı şahane vukua gelebilif j Nurubanu, arkasma — Cahil! - deği. , —'. 4 — Sokullu, gelişiyüzel bir Onun kellesini cellâda di lay işlerden değildir.. Ye” sipahisi de ayuğa kalkar O, öyle bir püsküllü bellif'Şİ mak, ancak kolunu ki oluyor... Biz de böyle Yi Meclisteki bütün sar çiğ İ Sokullu aleyhine ittifak et yorlardı. Çünkü o varken © resini, kadmlar, ellerine rmı anlamışlardır. Safiye: — Başka bir çareyle <8 İ kaldırmanın imkânı yok mi — Ne gibi... — Bilmem ki... Nurubanu sultan: gl — Anlıyorum, kızım. “© sadımı anlıyorum... LAKİB Şi ölursak !ş anlaşılır... ÇÜ recektir?.. Senin yahut mım. Başka bir şahsa bü menin imkânı yoktur.. , İ kendi malyetimizde bulaCi al de iş "saray kadmairı cak... Bu, padişahım fer” etmesinden farklı madır? — Hakkınız var... Canfeda : ” — Manmaf'ih, birini YU” di. - Araştırmalı, ne yapmıs” hı, bulmalı... Nurubânu: — Ben bu gibi mesele Yuvarlandım, büyüdün sus çok mes'uliyetli ig. Bi K tından sonra asla Koi” Onun, bu mülk ve derle ei hizmetleri var diye ismi * — Öyle... Tereğdüdümü için zaten... ç Kafesin öte yanında, * kete koşan amcasını büyük bir ıslahat "niyeti ! fitan mesai mekanla du. Tam manasiyel bir luğu İle konuşuyordu. © |; Safiye sultan: z — Muvafık birini b söylendi. Nurubânü:; — Artık bem ihtiyarladi, Böyle şeylerle sen dahs yi labilirsin. Göz kulak ol-