22 Ocak 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

22 Ocak 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: A. Cemalettin Saracoğlu bekliyecek olan klavuzu almak için ( biti de bıı- motorbotla çıkagcldı “Demirhisar,, ın heyecanlı sergüzeştleri Düşmamn tayyare ana gemisinin borda- sında bir alev ve duman sütunu yükseldi - Bu bheyecanlı anda gemideki zabit ve neferlerin sinirleri gerilmiş, kopup parçalanacak - bir hale gelmişti. Herkesin beynini yakan düşünce şuydu: — Acaba bu hücum da, bir akşam evvelki gibi, bir talisizlik eseri olarak boşa mı gidecek, yoksa Türk torpi- tosu düşmanın bağrında patlıyacak mMmr?... Torpitonun başmda duran Türk denizcisi - dikkatle nışan aldı ve dümen de viyada olmak üzere torpi- toyu foga etti. “Şimdi gemide herkes canlı birer dikkat heykeli kesilmiş beklemeğe başladı. Hattâ düşmanın torpitobo- tü keçif ile başlaması artık bir sa - niye işi olan yaylım ateşini bile u- mıtmugtu - Birdenbire korkunç bir gürleyiş Ğuyuldu. Düşmanın tayyare ana gemisinin bordasında bir alev ve duman sütunu yükseldi. Dağ gibi Yüksek ve iri bir su kütlesi bir fuare gibi havalara fırlryarak, düşman ge- misinin direkleri boyunca kabardı, taştı;. Sonra bu su sütunu denize yı- kılarak etrâfta bir kaynaşma husüle getırdı Türk denizcisinin foga etti- gi torpito hedefini bulmuş, düşma - nm da - patlamıştı. — Seyyar torpili infilâk eder etmez düşman harp gemileri de projektör - lerini yakmışlardı. Şimdi mavimtı - rak nurdan birçok kollar denizin üstünde — dolaşıyor, biribirinin icin- den geçiyor. Ufka dikiliyor, dal galara — iğiliyor; Kendilerine o ölüm darbesini indirmiş olan cüretkâr tek- neyi araştırıyordu.. Halbuki “Demiri hisar,, torpitosunu savurduktan son * ra coktan uzaklaşmıştı. Cesur — torpitobot şimdi en son süratiyle suları yararak İzmire doğ- ru koşuyordu. Gemide herkes elde edilen muvaffakryetin neşesiyle san- ki sarhoştu. Yalnız Fon “Melen - tin,, biraz somurtgan — duruyordu. Bunun sebebi de basitti: Bir Alman denizcisinin iki torpil feda ederek muvaffak olamadığı bir şeye bir Türk denizcisi tek torpil ile muvaffak olmuştu.” Mahaza ' Fon “Melentin,; her şeyden evvel asker- di. O sevinç ve heyecan dakikasın - da muvaffakıyetsizliğinin meraret ve kıskançlığını unutmak büyüklüğünü gösterdi ve Türk meslektaşınm elini sıkarak : — Tebrik ederim Azizim.. dedi . Türk zabiti Alman silâh arkadaşı- nın tebriklerini nezaketle kabul etti ve karşısındakinin kalbinden geçen- leri okumuş, hissetmiş olmalı ki Türkün kıymetine baha biçilmez o tevazu ve mahviyet perestliği ile Al- man arkadaşını teselliye çalıştı: — Benim taliim sizinkinden yaver çıktı, yüzbaşım.. : Koca Türk denizcisi büyük mu - vaffakıyetini bir tali işi menzilesine indiriyordu. Lâkin Alman yüzbaşısı Türk de- nizcisinin kendisine şu birkaç kelime ile vermiş olduğu dersi anlamıştı. MAYİNLER ARASINDA.. “Demirhisar,, birgün evvel Çeş - meden telgrafla yapmış olduğu ih - bar üzerine kale önünde kendisini sahıle sokuîmuş ve yolunu kesmişti. di sığ suları iskandil ede ede ve tiyatla ilerliyordu. Bu suretle sahile mümkün olduğu kadar yakm seyredilerek yeni kale önlerine kadar gelen torpitobot ora- da durdu ve flika ile sahile bir zabit gönderilerek klavuz istendi. Aksiliğ' e bakmız ki klavuz henüz şelmemisti. Zabit filikasma binip gemiye dondugu sırada klavuz za- O gün havanın biraz denizli ol- rması yüzünden klavuz zabitinin binmiş olduğu matorbat biraz gecik- miş, sonra da motorbotun makine- sinde cıkan bir arıza klavuzu çile - den çıkaracak derecede hiddetlendir- mişti. Klavuz zabiti “Demirhisar,, ı karşısında sağ ve salim görünce se- vindi lâkin ayni zamanda hayretten de gözleri fal taşı gibi açıldı. Hayre- tinde de yerden göke kadar haklıydı. Bu hayretin sebebini mi soruyor- sunuz?... Anlatayım: Klavuz zabiti torpitobotu mayin hatlarından -geçirmek için ona gi - derken yolda karşılaşmışlar ve “De - mirhisar” a almmıştn' Güverteye çı- kıp da süvarinin: * — Kumandayı ele almızda gemiyi mayin hatlarından geçiriniz!.. deme- si üzerine: — Hangi mayin hatları efendi kaptan!.. Siz mayin hatlarını çoktan geçmişsiniz!.. — Aman ne uoyluyorsunuz? — Hakikati.. Evet, "Demîrhioar,, klavuz zabiti almak için sahilin sığ sularında yavaş yavaş seyrederken farkına varmadan ve bilmiyerek mayin hatlarını geç --| mişti. Ve klavuz zabitinin de hayretten ağzının açık kalmasının sebebi buy- du. Bilinmeden savuşturulmuş olan bu büyük tehlike üzerine gemide her kes biribirini tebrik ediyor ve: — Âman geçmiş olsun!.. Farkı - na varmadan çok büyük — bir tehli- |ke atlatmışız!.. diyordu. (Devamı var) Macera ve aşk romarnı (VE â-” Yazan : Soku'luyu ©O öldürtmek.. İyi duşunce' Fakî__ ne yapsak da şüpheleri üzerimize davet eimesek... Geçen tefrikaların hülâsası: Üçüncü Murad zamanında devlet divanı kurulmuştur. Sokullu Mehmet paşa, vaktile fevkalâde ikbalde iken şimdi fena halde sıkıştırılıyor. İktida. rmdan kaybetmek Üüzeredir. Devlet divanmı, kafes arkasından Nurüubânu Valde sultan, Sokullunun zevcesi veı padişahınm hemşiresi Esma sultan, pa" dişahın birinci zevcesi Safiye sultan ve saraym en nafiz kadmlarından Canfeda kadın dinliyorlar. Şemsi paşa: — Beylerbeyi, padişahm kendine tevdi ettiği bütün emanetlerden me- suldür! - dedi. Mustafa paşa, emanet- leri mahvetmiş, Budini tehlikeye ilka etmiştir. Esma sultan, yan gözle Valde sul- tana bakıyor, onun, tasdik eder gibi baş salladığını görüyordu. Safiye sul- tan da aynı seyi taklit ediyordu. — Evet.. Evet.. Nihayet, Valde sultan, yanmdaki bir harem ağasmı çağırdı: — Efendimizle görüşmek istiyo- - dedi. Birkaç dakika sonra, haber geldi: | -— Şevketlü padişahımız valdeleri- ne muntazırdırlar.. Üçüncü Murad, annesine çok hür- met eder, onun dediğinden dışarı çık- mazdı. Zira, Nurubânü onu birçok müşkül —vaziyetlerden — kurtarmıştı. Hatta, hayatmı bile ona medyundu. Onun için, Valde sultan, oğlunun ağ- zından girdi, burnundan gıktı, ve on- den şu fermanı aldı: “Budin kalesindeki cephaneliği yıl- dırımla ya.ktntan Beylerbeyi Mustafa Bu ferma.n, daha o gün zarfmda tat- bik edilmek üzere yola çıkarıldı.. Sokullu Mehmet paşa ile arkadaşları da, aynı toplantı devam ederken fer- mandan haberdar oldular. Sokullu Mehmet paşa, ayağa kalka- rak: — Bana müteveeccih bazı hareketler olduğunu görüyorum! - ki bunlar sade şahsrma müteveccih ol- saydı... Korkarım ki, daha ziyade mül |kü devletin aleyhinedir! Şemsi paşa: — Devletle devletlinin ne farkı var? - diye gülümsedi. Sokullu: — Kurt kocadı galiba.. - diye ağır bir mukabelede bulundu. - Pasa, paşa. Unutma ki, padişahlar bu devlete sa- dakatimi görerek bana itibar etmişler- dir. Velinimetimiz, şevketlü efendi - miz, cCülüslarında, kendilerini karşıla- dığım zaman elimi öpmek teyazuunu göstermek istemişlerdi.. Fakat ben bırakmadım... Onun eteğini öpmeğe davrandım... Valde sultan: — Çok ileri varıyor! - diye yanmda - duranlara işittirecek tarzda yüksek sesle homundandı. Bunun üzerine, Esma sultan, büyük bir nezaketle yerinden kalktı: — Kendimde azıcık rahatsızlık his- sediyorum.. Müsaadenizle valdeciğim. Müsaadenizle hemşireciğim.. Dışarıya çıktı. Kocası aleyhine mühim bir cereyan olduğunu hissetmişti. Nasıl yapıp da bunu önlemeli?.. Aman yarabbit.. Demek Sokullunun istinat ettiği bü - tün şahsiyetleri birer birer - ortadan| kaldırmak cesaretini gösterdikten baş ) Yım EDGĞAR VLLAS “Cehennemin dibine kadar yolu var. Yeşil hayalet _2— hakkında kimse ile görüşmek Dünkü kısmın hulâsası: Spik Holland bir gazetecidir. Ga. ' geteye bir mektüp geliyor. Gar şato- sunda Yeşil hayaletin tekrar meydana çıktığını bildiren bir mektup, uşaklar rm şatodan kaçtığını haber vermekte. “dir. Şatonun sahibi nalet bir adamdır. | zengindir. İsmi Bellamidir. Gazete mi'» dürü, Spik Hollandı bu işi tahki. ke memur ediyor. Yoşil hayaletin, asırlarcax' evvel o şatoda idam edilmiş bir kemankeşe ait olduğuna dalr ma- sâalr anlatıyor. Bellami işinden evvel, gazeteci Con Vud isimli hayırperver bir adamla işi olduğunu söyliyor. Tesadüf bu iki adam da Karlton otelindedir. Gazeteci oraya gidiyor. Vicdan azabı ve — korkunun ne olduğunu bilmiyen Abel, cürümlerini hatırlamazdı bi« le. Yapmış olduğu fenâalıklar,, bilâkis kendi" sini memnün ediyordu. Söndürdüğü ocaklar, sefalete sürüklediği — çocuklar ve içindeki gayzı teskin için, vahşiyane İşkenceler yar- tığı bir kadının hatırası, — kendisini hiçbir zaman rahatsız etmezdi. Zenginlik ona güler yüz göstermişti. Yirmi yaşında iken duvarcılık ediyordu. Otuz beş yaşında milyoner olmuştu. 55 yaşında servce ti yirmi milyon dolardı. Abel — memleketini terkederek İngiltereye yerleşmiş ve buranın en büyük arazi sahiplerinden biri olmuştu. Boyu bir metre doksanı geçen bu adam, altmış yaşlarında olduğu halde birçok genc* lerden kat kat kuvvetliydi. Sokakta yürüken herkes — gayriihtiyari döner kendisine bakardı. Bunun sebebini u- zun boöyunda değil, son derece çirkin olan çehresinde aramak lâzımdı. Filhakika, koca man kırmızı yüzü yara ve bere içindeydi. Büyük bir bürnu, bir ucu yukarıyâa — doğru kalkık, kalın dudaklı kocaman bir ağzı vüra| dr. Çehresi insana dehşet veriyordu. Fakat | O bu çehrden hiç de gayri memnun değildi. Mademki her istediğini yapryordu. Çehrenin ne ehemmiyeti olabilirdi. Eskiden . Şikagoda — bugün de Berkahir'in adamdı. Aşk, ona, daha doğduğu gündenberi yüz çevirmişti. Karitonun hususi salonlarından — birisinin kapısı açıldı. Abel Bellami başmı çevirdi ve içeriye giren kâtibi Julyus Saviniye sert bir sesle: — Bavini, dedi, sizi sabahm 7 sindenberi bekliyorum. Eğer işinizde kalmak İstiyörsa» nız öğleden evvel vazifenizin başında bulune malısımız, anlaşılıyor mu? — Affedersiniz, mösyö Bellami; fakat geç geleceğimi size dün akşam söylemiştim. Savini bunları korkusundan titriyerek söye liyordu. Çünkü bir sene müddetle kâütipliğini yapmış olduğu bu adamın şakaya gelmiyece" ğini biliyordu. ' —,"Glop,, gazetesi muharrirlerinden birisi sizinle görüşmek istiyor, kabul eder misiniz? — Gazeteci mi? Onlardan nefret ettiğimi pekâlâ biliyorsunuz. Ne istiyor? Kimdir? — Spik Holland isminde Amerikalı bir güs zeteci! — Kim olursa olsün, kabul etmek istemce diğimi kendisine söylersiniz. Anlıyor musu- nüz? Hem beni ne için görmek istiyor? Julyus bir hayli tereddüt ettikten sonra cevap verdi: — Yeşil hayaletten bahsetmek istiyor Abel Bellami deli gibi yerinden fırlayarak bütün küvvetile bağırdı: — Yeşil hayaletten Oona kim bahsetti? Sen mi eşek herif? Julyuya şaşırmıştı: — Ben hiçbir gazetecile Kendisine ne söyliyeyim? — Cehennemin dibine.. Hayır buraya gel“ mesini Böyleyin! Çünkü kabul etmezsem, kim bilir gider neler yazar!.. Julyus misafiri içeriye almca, Abel küt'- bine dönerek: — Beklemenize lüzum yok, dedi, gideb'» Hirsiniz, Sönra gazeteciye döndü ve köpeğe kemik atarmış gibi sigara küfusunu masanın Üze- rine fırlatarak kızgın bir sesle gordu: — Bigara içer misiniz? görüşmedim.. Spik soğuk bir tarzda cevan verdi — Töşekkür ederim, mösyö Be'lami, mil- Gar şatosunda oturan — Abel işte böyle bir yönerlerin sigaralarını içmek Aadetim değil,; v V * N AŞ A YA ge- ÇA C Y LA A 25 * $ " 0_'. 5İ | Vi tet ci KS e & İ Çeviren: fa. istememl!,, çünkü sonra kendi şigaralarımdan nefret ediyorum, Abel, yarı kapalı gözlerile gazeteciyi süz- dü ve sert bir sesle cevap verdi: — Benden ne istiyorsunuz? — BSizin şatoya musallat olan bir Yeşil kemankeş varmış.. Bir hayalet.. Oridan bahs ediliyor da.. — Yalan.. Bunu size kim söyledi? Milyoner bunları öyle bir sesle söylemişti ki, o zamana kadar Yeşil kemankeşin bir masal olduğunu zanneden Spik, işe yaüvaş yavaş ehemmiyet vermeğe başladı? — Bunu çok emin bir menbadan öğrendik, Bu habere nazaran, Yeşil kemankeş hem Si« zin odadan çıkarken hem de şatoda gezers, ken görülmlş. — Size söyledim ya.. Yalan. Bu aptal İn" giliz uşaklarım uydurması. Hakikaten — bir, gün odamın kapısını açık buldum. Fakat! bu bir şeye delâlet etmez. Çünkü ben ken—l dim pekâlâ açık birakmış olabilirdim. Fe- kat bütün bunları kimden öğrendiniz? Spik hiç bozmadan cevan verdi: — Bu hüberi Üç muhtelif menbadan öğs rendik, Ve her haber diğerine nazaran mu“ tabıktır. Demek ki mösyö Bellâami bu işin içinde bir hâakikat var. Sonra gülerek İlâve etti: — Fakat her halde bir hâayaletin buluns masrı, tarihi bir şatonun kıymetini arttırır. — Yanılryorsunuz, bu bilâkis şatoyu kıys metten düşürür. Ve size haber vereyim ki, eğer bu bayalet hakkında gazetenize — bir tek satır yazı köyarsanız aleyhinize zarar ve ziyan davası açürım. Spik merdivenleri- inerken düştünüyordu; Bellami, İngiltereya yerleşen Ve bilhassa İn- giliz sosyetesine dahil olan diğer milyoner" lerin tipinde bir adam değildi. İçtimat! ter- biyesi gayet kıt olan bu adamımn sösyete de! bir mevki kazanmak' âarzusu da mevzubahs | olamazdı. l Spike aşağı salona inince, Tulyusun biri köylü ile konuştufunu gördü. Bu kitr sakal" r, uzun boylu bir adamdı. Julyu& adama beklemesin! söv'iyördü. Fnkı.t gmtodyi 'guruncodeakr- çi rm!w" ga Blz bilğef l gi dedi., - Ah, keş; ka, sırf bir yıldırrımın od“ ması yüzünden amcasın! 5;' yorlar.. Kimbilir, belki d€ bizzat Mehmet pasaya ü sıl yapıp da bu felâkeü Zihninde bu düşüncel resine doğru ilerlediği I“'.“ da, devlet divanı hâli du. l Nurubanu sultan, kızınif zerine gelinine baktı, DOĞ“ luyu atlatmak meselesi M kaynana iyice anlaşml! Valde sultan, kızımı. gelinine: . — Gitti! - dedi. l — Evet efendimiz.. M' — Fakat, bugün işler ortaya vuruldu... Vaf — Öyle efendimiz... —— — Her halde, onlar da "” geceklerdir.. Bu sebeple :î;u davranmalı, icap eden | İryız kızım... Arkadan, Canfeda ka.dııı ;ı — Hakkı devletiniz Vaf !” - dedi. - Mutlaka bir 5| 11 Zira, bakmız, ne kad"f'j sözler söyledi... Padişahm * öpmek istediğini ileri ediyor... Bunu efendimize ? | zabı şahane vukua gelebilif | Nurubanu, arkasmma d05 — Cahil! — ? - dedi. — Sokullu, gelişigüzel bİF | Onun kellesini cellâda V_ T oluyor Biz de böyle i Meclisteki bütün saraY . Sokullu aleyhine ittifak yorlardı. Çünkü o varken " . resini, kadınlar, ellerine &” rını anlamışlardı. # Safiye: ğ — Başka bir çareyle ğ / kaldırmanm imkânı yok MÜ” — Ne gibi... ' — Bilmem ki... Nurubanu sultan: — Anlıyorum, kızım.: < sadımı anlıyorum... Lâkj“ ölursak iş anlaşılır... bj recektir?.. Senin yahut mım. Başka bir sahsa b“ menin imkânı yoktur.. kendi maiyetimizde b de iş “saray kadmaluöw cak... Bu, padişahın fe etmesinden fark!ı mıdır? l — Haklıınız var.. . Canfeda: Wâ — Maamafih, birini bu di. - Araştırmalı, ne yapf lı, bulmalr... *l Nurubânu: Zi — Ben bu gibi mesel yuvarlandım, büyüdüme - Sokulluyu öldürtmek m f sus çok mes'üliyetli iş.. tından sonra asla Kait Onun, bu mülk ve devlet€ * y hizmetleri var âdiye ismi $" 4 — Öyle:... 'reı-eddudw için zaten... — S Kafesin öte yanmd& lğer kete koşan amcasını bile büyük bir ıslahat * du. Tam manasiyel hu' ' luğu ile konuşuyordu. * Safiye sultan: ş — Muvafık bırin.î söylendi. Nurubânü: labilirsin... Göz kulak € ol- |

Bu sayıdan diğer sayfalar: