11 Ocak 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

dÜ Yazan: A. Cemalettin Saracoğlu h İ | ğ M eat T M FF ram T B yE ! ". ı F?. | bir arıza baş göstermiş ve küçümen- Millit mücadele senelerinde Enosis vapuru mnasiıl zaptedilmişti ? — Efendi kaptan; denizlerin şiddetinden pervane şaftı sekili aşınarak kırıldı, ma- kine dairesine su giriyor. Bu şüretle her iki teknecik mü- navebe ile vazife görerek hem istira- hat edilmiş, hem de mayi mahruk tasarruf ile kullanılmış — oluyordu. Böylece bir gün bir gece daha geçti. İki motorbot süvarilerin en ziya” de endişe ettikleri cihet “Enosis,, her hangi bir Türk limanma sevkedilir- ken Yunan donanmasiyle bir tesa - düf ihtimali idi. Yunanlılarm Karadenizde dola- şan — büyük Dıstroyerlen karşı - sında iki mini mini botumuzun kü - çümecik topları — tabit hiç bir iş gör remezlerdi ve böyle bir tesadüf vu - kuunda eldeki avın * kaçırılması da mühakkaktı. Mahaza eldeki vesaitin. hemen hiç denilecek derecede ehemmiyet- siz olmasma rağmen fedakâr bahri- yelılerımız bu ihtimali de soğuk kan llıkla derpiş etmişler ve icap eden tedbiri almışlardı. — * Böyle_bir tesadüfle karşılaşacak olursa “Enosis,, yolcular ve mürette- bat-tahliye edildikten sonra hemen batırılacak ve düşmanm gemiyi istir- dat etmesine meydan verilmiyecek” ti. Nisanm yirmi sekizinci günü sa- bahı da doğdu.. Vapurun mavkii tayin olundu: Batuma 42 mil mesafe kalmıştı, yani “Enosis,, in sürati ile beş altı saatlik bir seyahat.. Demek ki tehlikeli. mmtakaya yani Türk karasuları civarma giril - miş oluyordu. Gafıl avlanmamak zarureti var"| dı. “Yedekte bulunan “1"”numaralı , * motorbot — derhal ileriye atıldı ve tam yolla uzaklaşarak keşif yapıl - mıya başlandı. FIRTINA VE TEHLİKE “Enosis,, Batum limanma otuz adar yaklaşmıştı ki, bordada ka” 1 vazifesini yapan rmotorbottan ile Hope üzerine rota değiştiril mesi emredildi.Tabit Türk gençlerini sıkı bir imtihana tabi tutmak istiyor- muş gibi, o aralık barometre de sü- ratle düşmeğe başlamış, bir fırtma - nm — yakmlaşmakta olduğunu gös - teriyordu. — Filvaki biraz sonra şiddetli bir batı karayel etrafı allak bullak etme- ğe başlamıştı. Karadenizde seyahat etmiş olanlar bu denizde bir karayel fırtmasının ne demek olduğunu pek âlâ bilirler. Karadenizi görmemiş o" lanlara ise bunu lâyikiyle tasvire im- kân yoktur. Surası muhakkaktı ki, o şiddetli fırtına esnasımnda mini mini iki tekne- ciğin iri dalgalara mukavemet etme" leri ve bilhassa sabık “Enosis,, in is « kele bodrası * açıklarmda mevkilerini muhafaza edebilmeleri bir harika ve mucizeden başka bir şey değildir. İri ve köpükleri dalgaların çıldır- mış gibi hücumları — karşısında birer ceviz kabuğu gibi sallanan gömülen tekneler gözden tamamen kaybo- luyorlar, fakat biraz sonra güyerte- lerinden şelaleler halinde sular dökü- lerek tekrar meydana çıkryorlar, son” ra — dalgalar arasında yeniden kays boluyaorlardı. Korkunç dalgalarla uğraşıla uz- raşıla —Hopa limanıma bir hayli yak- laşmıştı ki “*2,, numaralr motorbotta cik teknenin — tehlikede olduğu anh-[ şılmişti. ' Filvaki “2,, numaralı metorbo - tun süvarisi Yüz başı Reşat kaptan fırtmanm — en şiddetli bir zamanmda kap kulesmde g—mının t&y&mı cedebilmesi için iri deniz- aşırken ikinci çarhçı kap- — Denizlerin şiddetinden perva- ne şaftı sekili aşımarak kırıldı, efen- di kaptan. Şimdi şaft yavaş yavaş dışarıya doğru kayıyor. Şaft yatak- larmdan da makine dairesine su hü- cum ediyor. Emrederseniz bir müd- det makineyi staper edelim de şaftı yerine sürelim... Vaziyet cidden tehlikeliydi. Korkunç dalgalar arasında maki- neyi staper ederek motorbotu dur - durmak bir facia idi. Sonra da makineler staper edilse bile bu azgm havada denize doğru kayıp giden şaft tekrar yerine nasıl sürülecekti?. Karada süngü ve ölüm karşısında yılmıryan Türk denizde de emsalsiz bir kahramandır. Lâkin bu kahramanlığı ve feragati kendi- si o kadar tabil görür ve bulur ki bun dan bahse lüzum bile görmez. İşte Türkün o dünyalara sığmı * / yan şehamet ve fedakârlığma Ka- radenizin o gün kudurmuş dalgaları bir defa daha şahit oldu; Tarihte bin- lerce. kaleler, ıshhkâmlar. şehirler kurtaran Mehmetciğin — lekesiz ba- bayiğitliği (2) numaralı motorbotu da kurtardı: * A, c* y Macera ve aşk romanı - 58 — Yazan # (Vâ-Nü) Yaşmaklı kadın, birdenbire sözün mevzuunu değiştirdi : “Ben buraya köle almak için degl- başkası için geldim !,, dedi Geçen tefrikaların hülâsası: Bir takım esrarı biribirine mezçederek saray muhitine kapılanmak, orada yük selmek istiyen Beşirağanın — karşısına, O gün, esir tacirinin konağma doğru yü rürken, bir yaşmaklı kadın çikıyor. Bir altım verdikten sonra ondan izahat isti| yor. Doğrusunu isterseniz, Beşir, — öyle bir altına tenezzül edecek fakirlerden değildi. Maceradan maceraya koşan bir filoda gidip gelirken onün da hisse- sine birçok ganimetler düşmüş, sonra, o, İimanlar arasında ticaret de yapmış. tı. Kendi de bizzat köle olmakla bera- ber, birçok köleler alacak kadar serve- ti vardı. Hatta kenldi kendini bile sa. tın alabilirdi. Üstelik de bir ev ve bir dükkân parası kalrrdı. Lâkün o, bunları istemiyordu. Gözleri başka taraftaydı. Altını kabul edişindeki maksadı, tab. ındaki meraktı. Bu kadının halinde bir esrarengsizlik sezmişti. “Bakalım; ne çıkacak?,, diye beklemeğe başladı. Ka'dın dedi ki: — Bu altın hiç bir gey değildir, Ben- den başka altınlar da kazanabilirsin. Tor balarla.. Ancak, beni memnun etmen.« — Tabiatile efendim.. — Çalışırım.. Büyurun. — Oğlum, ben, zengin — bir tacirle evliydim. Efendi — vefat etti. Şimdi (Devamı var) kendi boyumca yetişmiş evlâtlarım var. Evlenmek istiyorum, fakat, hem orlar. dan, hem konudan komşudan utanıyo- rüm., Tabii, benim gibi yaşı başı iler. lemiş bir kadının başka türlü çocük. luklar yapması da kabil değil., Üstelik sofuyum.. Ne yapayım, ne yapayım 'di- ye düşündüm, buldum.., Beşir güldü; — Anladım efendim ne yapacağını. . — Neymiş? — Haçca gideceksiniz! — İyi bildin.... — Ve haçca gitmezden evvel, yanı. nıza bir hat refikı köle alacaksınız. Çoluğunuza, çocuğunuza ve — âleme karşı diyeceksiniz ki, “ben ne kadar s8o- fuyum, biliyorsunuz. Hicazda — insanın bin türlü ihtiyacı olur. Develere binmek falan lâzım, Namahrem bir erkeğe el veremem. - Onun için, gelişi güzel te. miz, namuslu bir köleyle nikâh kıya. yım, orada her türlü hizmetimi görür. Tabii, köle olduğu için de — emrimden dışarı çıkamaz, Bana kem gözle baka- maz. Onun için; meraklanmayın, siz Kadın, hayretle: — Tam da adamına düştüm! . dedi. « Sen ne cin gibi adammışsın, ayol! Zih nimdekilerin hepsini nereden biliyor. sün Beşir, bir kahkaha attı: — — Bacı.. İHlâhi.. Çok garipsin.. Bu vkiine gelerek şu raporu ver” “Herhalde sizi casusluğa t'âsvik ederim. Çünkü bu işte dansözlükten daha çok kâr var!l — Evet.. Berlinde bir Türk — casusu!| varmış! — Kabil değil, Her Götenbergl Ka- bil değil, Türklerin buraya casus gön. dermelerine sebep yoktur. Eğer Türk- ler gizli bir şey Öğrenmek istiyorlarsa, buüralda asker, diplomat birçok memurla rı vardır. Onlar vasıtasile istediğini öğ- renebilir, Casusa ne lüzum var? Semra fena halde sinirlenmişti.. Zaten yedi gündür su içinde yaşa-| maktan asabı çok bozulmuştu. — Semra hastaneye gidecek kadar — rahatsızdı.. Bitkindi.. Mustaripti. Götenbergin şüp- hesini çekmemek için, itidalini güçlükle muhafaza edebiliyordu. — Yedi gün su içinde yatmak. Bu, ko lay bir iş İdeğil, Her — Götenberg! Beni mazur görünüz.. Belki sizi rencide edi- yorum Fakat, —ben çok müstaribim. Türklerin Alman dostluğundan şüphele ri olsaydı, buraya sadece bir kadın ca. sus göndermekle mi iktifa — ederlerdi? Berlinde her şey apaçık duruyor.. Ör- duları, gemileri, cephaneleri, fabrikaları ile gözönünde duran bir idevletin esrarı nt öğrenmek o kadar güç bir iş midir? — Elbette çok güçtür. —Çünkü bir devletin göründüğünden bambaşka bir cephesi daha vardır. — © halde bu gizli cepheyi bir kadın gözü göremezdi. Türklerde bu cepheyi görecek daha nafiz, daha kudretli göz- er vardır! — Yani Türkiye hükümeti buna lü. züum görmüş olsaydı, buraya kadın yeri ne erkek casus gönderirdi demek istiyor sunuz, öyle mi? — Evet. — Fakat, açık konuşalım. eğer hisle- rim beni aldatmıyorsa, siz muhakkak surette bir casussunuz! Casus olmasa- nız bile, casusluğun bütün evsafmı taşı. yorsunuz! Herhalde sizi casusluğa teş- vik ederim. Çünkü bu işte dansözlükten daha çok kâr var ! " — Rica ederim, benimle alay etmeyi- niz! Ne kadar mustsarip olduğumu gö. rüyorsunuz! Benden öğrenmek istediği- niz başka bir şey varsa, sorunuz, söyli- yeyim! Ve hemen beni bir — hastaneye göndermeğe delâlet ediniz! — Hayır, şimdilik bu kadar konuşma yı kâfi görüyorum. Polis hafiyesi zile bastı.. Resmi bir memur İçeriye girdi ve as. kerce bir selâm verdi: Götenberg, eliyle Semrayı göstere- rek: — Bu hanım mevkuftur, dedi, fakat rahatsız olduğu için, kendisini tevkif- hanenin hasta pavyonuna yatırımız! Semra birdenbire Saşalaldı: — Hâlâ benimle alay mr ediyorsunüz; Her Götenberg? — İş başında şakayı sevmediğimi bir daha tekrarlamak fırsatını bana vermiş oluyorsunuz! Bu nezaketinizi teşekkür. le karşılamak borcumdur! » & * Semra tazyik mi görüyor ? İri boylu bir sivil polis, — hastanede Semraya ahret sualleri sorüyordu: — Sivil polis teşkilâtı Berlinde Ro- zenthal isminde bir kadın bulamamış. — Bana ne bundan?! — Sizden şüpbeleniyorlar.. — Benden mi? — Evet. Çünkü, hiçbir. memlekette şimdiye kaklar bu derece cüretkâr casus görülmemiştir. Sizin odanıza gelip mek tup bırakacak kadar cesur bir kadın, an cak siz olabilirsiniz! — Ne diyorsunuz.. Ben mi olabilirim? Fakat, oteldeki odama maske ile gelen ve beni tehdit eden adama ne dersiniz? — Hayal, derim., Uydurma, — derim. Bunların hepsi de zabıtayı şaşırtmak i. çin hazırlanmış plânlar. — Ya Kempinski lokantasındaki hâ. diseler?.. Onlara ne dersiniz? — O, büsbütün ayrı bir mesele. Bü- tün gmonlm tevkif ettik. | gordüklarıma kısa, doğru Fazamın: iskender F. Sertelli — 56 — — Onlar da benim casus olduğumu mu söylüyorlar? — Hayır. Onlat bir hırsız çetesidir. Seni zengin sanarak tuzağa düşürmüş- ler. — Fakat, benim çantamdaki paraya bile el uzatmadılar. Beni yakalar yakala maz su mahzenine attılar. — Onların hesabını çete efradınidan soracağız. Seninle de görülecek — ayrı hesaplarımız var! — Desene bu yaştan sonra hesap der sine başlıyacağız?.. Memur çok ciddi ve sert bir tavırla: — Alayın sırası değil, — dedi, şimdi cevap veri- niz: Siz Berline Kudüsten geldiniz de- gil miğ 6 — Hayır. Pasaportumu — tetkik edi. niz. Nereden geldiğimi anlarsınız! — Kudüsten İstanbula gelmiş, oradan da bir pasaport uydurarak buraya gel- mişsiniz! — Sizi her suüretle temin ederim ki, ben Kudüsü görmüş insan değilim.. — Azskeri divanıharbinde yattığınız zaman sizi orada ziyarete geleri bir Al- man varmış.. Kimdir bu adam? — Çok manasız şeyler soruyorsunuz! O adam yüzbaşı Ştankenin emirberi idi. — Şu aptal Hanstan mı bahsediyor- sun? — Aptallığının ve zekâsının farkırıda değilim. O gelmişti bana. — Ne istiyordu sizden? — Yüzbaşı Ştanke hatırımı sorduüt- muüuştu, — Yüşbaşıyı nasıl elde ett.*.mz"ı — Buüu da ne demek? Ben — yüzbaşı Ştankeyi diğer bir çok insanlar gibi, ti- yatroda tanrdım. — Sizden çok Hhoşlanıyordu, öyle mi? — Olabilir ya. Ve şüphesiz ki hoşla: nıyordu. — Çok mu aeviyordu sizi? (Douam w) Li JI hilei şeriyeye ilk defa olarak senin saptığını samyorsun? Kaç sofu ; tanırım ki, aynen senin düşüncenle lenmiştir Hacca giderek, sonra dönmüştür. Kocasından da bo! mış, bu izdivaç böylece devam eti tir.. Sen de ayni usulü takip edece Söyle bakalım.. şimdi emrin nedir? Kadın, Beşire bir altın daha uzat” — Al şunu... Sen, en temiz, en #” hatli, en akıllı köle hangisi ise, onu " na seç.. Ben bilhassa dişlere merat” yım..: Sesin de güzel olmasını istefi” Oğullarımla birlikte almağa gelinct * tafsilâtı (ve diğer başka tafsilât) *7 mak onların hoşuna gitmez... Şllph rini davet eder. Sen ona göre h et. Oralarda bulun.. — Bulunmama da hacet yok.. için seçdiğim güzel, yakışıklı ve manasiyle sıhhatli, akıllı köleye kırt” Üp bir cebken giydiririm,Böyle bir tane V İf Bir İspanyol kaptanıfım- oğluydu.. #”0 rada kimse kıymetini bilemedi.. Balt” maliyle mülkiyle — gark olduğu ; kiı:nıe fidye verip kurtaramadı. KoZE | nf siyah saçlı, siyah kadife gözlü, * gibi bir oğlandır — Müslüman oldu mu? — Oldu. — Sünnet? — Ama ida tafsilât istiyorsun, / Müslüman olunca sünnet — olunma? oldu... — Zh, başka eksikleri varsa of | da ben tamamlarım.. Bütün sureleri retirim... — Neler biliyorsan öğret ba ' ' Önun da sana öğretecekleri varm'r_ bette... Çünkü, vaktiyle memleketif | asilzade kadınları kızları kırmış, g* miş. Şimdi burada sabahtan — ak$$ kadar zerzevat ayıklamakla meşgül çare... Ahçıbaşı! -. — kalfaların tW türlü küfürlerini dinliyor.. Bıktı bü , yattan! Müslüman olmasaydı intihâf deeckti. y — Vah biçare vah... Sakın sai Ben onun hayatını ne güzel bir hale CO kacağım.. Göreceksin.. Haber l;ırl.- " de bu işi bana yapınca on altın .. Kadın birdenbire durdu , Beşirin elini tuttu: İ — Sana bir şey daha soracağı” Fakat bunun paprası daha büyü — ? — Kontes ne oldu? h — Hangi kontes? : — Cenevizli! "'ı — AÂy sen bunu nereden bıhyo — Ben mi?., Ağzın sıkı ise ıbfhf yim... Eğer bu kontes işini benim İŞ’V diğim gibi halledebilirsen sen de bef zengin oluruz.. Anlıyor musun?... : nim ne haçca gideceğim var, ne bir 'd. Bu lâkırdırları seninle söze gngâh sun diye açtım.. ,;iîı' Bu sözler, Beşirin fevkalâde £ pab'| ne gitti. — Senin kontesten falan nasıl rin olabilir? Sen kimsin? .dedi. Jİ — Ben mi, çocuğum?... — befi; iman bir keitiem.. Hallinden de #i İryor, zaten. Değil mi? Fakat, tab” ra kazanmak istiyorum. Bu kost€ malümat almak için, bana, bir valf” para vaadettiler.. Seni de en m vasıta diye gözlime kestirdim. Ne hi ondan?. 4 Beşir tereddüt ediyordu: Bu 119 * ip kadındı böyle! Hem de sıcaği na olmak şartiyle, köstenteni hnbj, müuştu.. O zamanımm müslüman h rının pek iyi talâffuz bile edemi bu kelimeyi serbest serbest söylüy Beşir; — Kontesi iade etmek nıytüna tmadıklarını sarıryotrüm ! - dedi. | — Neden? . — O ciheti bilmem! Yaşmaklı kadının gözleri ışıl€ — Ne yapacaklarmış? diye — Znnnederıem saraya sat! ('how p u #YKS a röonc A tirrET GirrRTDA FPrrrr Pes eu CA err vv vmrr v - LA " n 4 BR * Ürremem Fdi — F GÜ nin v U ada — FU i l

Bu sayıdan diğer sayfalar: