* ppi ere > gi 9. — 10 Milk mücadele senelerinde Yazan: A. Cemalettin Saracoğlu Enosis vapuru nasıl zaptedilmişti ? — Efendi kaptan; denizlerin şiddetinden pervane şaftı sekili aşınarak kırıldı, ma- kine dairesine su giriyor. Bu süretle her iki teknecik mü” navebe ile vazife görerek hem istira- hat edilmiş, hem de mayi mahruk tasarruf ile kullanılmış oluyordu. Böylece bir gün bir gece daha geçti. İki motorbot süvarilerin en ziya” de endişe ettikleri cihet “Enösis,, her hangi bir Türk limanma sevkedilir. ken Yunan donanmasiyle bir tesa - düf ihtimali idi. Yunanlıların Karadenizde dole- şan büyük Distroyerleri karşı” sında iki mini mini botumuzun kü - gümecik topları (tabi hiç bir iş gö” remezlerdi ve böyle bir tesadüf vu - kuunda eldeki avın © kaçırılmasıda mühakkaktı. Mahaza eldeki vesaitin. hemen hiç denilecek © derecede ehemmiyet- siz olmasma rağmen fedakâr bahri" yelilerimiz bu ihtimali de soğuk kan İihkln derpiş etmişler ve icap eden tedbiri almışlardı. Böyle bir tesadüfle karşılaşacak olursa “Enosis,, yolcular ve mürette-) bat-tahliye edildikten sonra hemen batırılacak ve düşmanm gemiyi istir- dat etmesine meydan verilmiyecek”| da ti. « Nisanm yirmi sekizinci günü sa- bahı da doğdu.. Vapurun mavkii tayin olundu: Batuma 47 mil mesafe kalmıştı, yani “Enoşis,, in sürati ile beş altı saatlik bir seyahat.. Demek ki tehlikeli Oo mmtakaya yani Türk karasuları civarma giril - miş oluyordu. Gafil avlanmamak zarureti var| dı. — Yedekte bulunan “İ” numaralı motorbot derhal ileriye atıldı ve tam yolla uzaklaşarak keşif yapıl - mıya başlandı. FIRTINA VE TEHLİKE *Enosis,, Batum İilmanma otuz adar yaklaşmıştı ki, bordada ka” vazifesini yapan motorbottan ile Hope üzerine rota değiştiril mesi emredildi.Tabii Türk gençlerini sıkı bir imtihana tebi tutmak istiyor- rwuş gibi, o aralık barometre de sü” ratle düşmeğe başlamış, bir fırtma - nm yakmlaşmakta olduğunu gös - teriyordu. Filvaki biraz sonra şiddetli bir batı karayel etrafı allak bullak etme- ğe başlamıştı. Karadenizde seyahat etmiş olanlar bu denizde bir karayel! fartmasımın ne demek olduğunu peki âlâ bilirler. Karadenizi görmemiş ©! anlara ise bunu lâyikiyle tasvire im- kân yoktur. Şurası muhakkaktı ki, o şiddetli fırtına esnasmda mini mini iki tekne- Giğin iri dalgalara mukavemet etme" Teri ve bilhassa sabık "Enosis, in is - kele bodrası - açıklarmda mevkilerini! muhafaza edebilmeleri bir harika ve! mucizeden başka bir şey değildir. İri ve köpükleri dalgaların çıldır. miş, gibi hücumları o karşısında birer ceviz kabuğu , gibi sallanan gömülen tekneler gözden tamamen kaybo luyorlar, fakat biraz sonra güverte-| lerinden şelaleler halinde sular dökü- lerek tekrar meydana çıkıyorlar, son” ra (dalgalar arasında yeniden kaysi boluyorlardı. Korkunç dalgalarla uğraşıla uğ- raşıla Hopa imanına bir hayli yak pe. ki “2,5, mümaralı motorbotta “ bir arza baş göstermiş ve küçümen:- cik vi plaka tehlikede olduğu e Filveki * *2,, numara lim p tun süyarisi $üz başı Reşat kaptan — fırtmanm enşiddetlibir e tan kulesinde geminin sansi ar: edebilmesi için iri deniz-| erken ikinci çarhçı kap-! vik ederim, Çünkü bu işte dansözlükten gelerek şu raporu verl ar ilim — Denizlerin şiddetinden perva- ne şaftı sekili aşmarak kırıldı, efen- di kaptan. Şimdi şaft yavaş yavaş dışarıya doğru kayıyor. Şaft yatak” larmdan da makine dairesine su hü- cum ediyor. Emrederseniz bir müd. det makineyi staper edelim de şaftı yerine sü Vaziyet porya tehlikeliydi. Korkunç dalgalar arasında maki" neyi staper ederek motorbotu dur- durmak bir facia idi. Sonra da makineler staper edilse bile bu azgın havada denize doğru kayıp giden şaft tekrar yerine nasıl sürülecekti?. süngü ve ölüm karşısında yılmıyan Türk denizde de emsalsiz bir kahramandır. Lâkin bu kahramanlığı ve feragati kendi- si o kadar tabit görür ve bulur ki bun dan bahse lüzum bile görmez. İşte Türkün o dünyalara sığmı * yan şehamet ve fedakârlığına Ka- radenizin o gün kudurmuş dalgaları bir defa daha şahit oldu; Tarihte bin-| lerce. kaleler, istihkâmlar, şehirler kurtaran Mehmetciğin | lekesiz ba” bayiğitliği (2) numaralı motorbotu da kurtardı: (Devamı var) Macera ve aşk romanı Geçen tefrikaların hülâsası: Bir takım esrarı biribirine mezeedetek saray mubitine kapılanmak, orada yük selmek istiyen Beşirağanm £ karşısma, © gün, esir tacirinin konağına doğru yü rürken, bir yaşmaklı kadın çduyor. Bir altın verdikten sonra ondan izahat isti yor, Yaşmaklı kadın, birdenbire sözün mevzuunu! ! | Doğrusunu isterseniz, Beşir, öyle bir altına tenezzül edecek fakirlerden değildi. Maceradan macefaya koşan bir filoda gidip gelirken onun da hisse sine birçok ganimetler düşmüş, sonra, o, limanlar arasında ticaret de yapmış. tı. Kendi de bizzat köle olmakla bera- ber, birçok köleler alacak kadar serve ti vardı. Hatta kendi kendini bile sa. tan alabilirdi. Üstelik de birey ve bir dükkân parası kalırdı. Lâkün o, bunları istemiyordu. Gözleri başka taraftaydı. Altını kabul edişindeki maksadı, tab. ındaki meraktı, Bu kadının halinde bir esrarengizlik sezmişti. “Bakalım; ne çıkacak?,, diye beklemeğe başladı. Kadn dedi ki: — Bu altın hiç bir şey değildir. Ben- den başka altınlar da kazanabilirsin, Tor balarla.. Ancak, beni memnun etmen... — Tabiatile efendim. &Çalışımm. Buyurun. — Oğlum, ben, zengin (bir tacirle evliydim. Efendi “vefat etti. Şimdi kendi boyumca yetişmiş evlâtlarım yar, değiştirdi : “Ben buraya köle almak için değil başkası Evlenmek istiyorum, fakat, hem onlar. dan, hem konudan komşudan utanıyo- rum.. Tabii, benim gibi yaşı başriler. lemiş bir kadının başka türlü çozuk. İuklar yapması da kabil değil. Üstelik sofuyum.. Ne yapayım, ne yapayım *i- ye düşündüm, buldum... Beşir güldü; — Anladım efendim ne yapacağını. — Neymiş? — Haçca gideceksiniz| —iyi bildin... — Ve haçca gitmezden evvel, yanı! nıza bir bae refik: köle alacaksınız. Çoluğunuza, çocuğunuza ve âleme karşı diyeceksiniz ki, “ben ne kadar 80 fuyum, biliyorsunuz. Hicazda insanm bin türlü ihtiyacı olur. Develere binmek falan lâzım. Namahrem bir erkeğe el veremem. Onun için, gelişi güzel te. miz, namuslu bir köleyle nikâh kıya. yım, orada her türlü hizmetimi görür.! Tabii, köle olduğu için de errimden! dışarı çıkamaz, Bana kem gözle baka- maz. Onun için, meraklanmaym, siz Kadm, hayretle: — Tamda adamına diştüm! , dedi. « Sen ne cin gibi adammışsın, ayol! Z'h nimdekilerin hepsini nereden biliyor. sun Beşir, bir kahkaha attı: — — Bücr. İlâhi.. Çok garipsin. Bu “#ierhalde sizi casusluğa teşvik ederim. Çünkü bu işte dansözlükten daha çok kâr var! — Evet. Berlinde bir Türk (casusu varmış! — Kabil değil, Her Götenberg! Ka. bil değil. Türklerin buraya casus gön. dermelerine sebep yoktur. Eğer Türk-! ler gizli bir şey öğrenmek istiyorlarsa, burada asker, diplomat birçok memurla rı vardır. Onlar vasıtasile istediğini öğ- renebilir, Casusa ne üzüm var? Semra fena halde sinirlenmişti.. Zaten yedi gündür su içinde yaşa. maktan asabı çok bozulmuştu. o Semra hastaneye gidecek kadar (o Tahatsızdı.. Bitkindi.. Mustaripti. Götenbergin şüp- hesini çekmemek için, itidalini güçlükle İ muhafaza edebiliyordu. — Yedi gün su içinde yatmak. Bu, ko Tay bir iş değil, Her (o Götenberg! Beni mazur görünüz. Belki sizi rencide edi- yorum Fakat, Oben çok müstaribim. Türklerin Alman dostluğundan şüphele ri olsaydı, buraya sadece bir kadn ca.i sus göndermekle mi iktifa (o ederlerdi? Berlinde her şey apaçık duruyor.. Or-! duları, gemileri, cephaneleri, fabrikaları ile gözönünde duran bir devletin esrarı nt öğrenmek o kadar güç bit iş midir? — Elbette çok güçtür. o Çünkü bir devletin göründüğünden bambaşka bir cephesi daha vardır. — O halde bu gizli cepheyi bir kadın gözü görömezdi. Türklerde bu cepheyi görecek daha nafiz, daha kuktiretli göz- Ter vardır! — Yani Türkiye hükümeti buna lü. zum görmüş olsaydı, buraya kadm yeri ne erkek casus gönderirdi demek istiyor sunuz, öyle mi? — Evet, — Fakat, açık konuşalım, eğe hisle- İl rim beni aldatmıyorsa, siz muhakkak surette bir casussunuz! Casus olmasa- nz bile, casusluğun bütün evsafını taşı. yorsunuz! Herhalde sizi casusluğa teş- daha çok kâr var | — Rica Mem benimle alay etmeyi- niz! Ne kadar mustsarip olduğumu gö. rüyorsunuz! Benden öğrenmek istediği- niz başka bir şey varsa, sorunuz, söyli- yeyim! Ve hemen beni bir (hastaneye göndermeğe delâlet ediniz! — Hayır, şimdilik bu kadar konuşma yı kâfi görüyorum. Polis hafiyesj zile bâstr.. Resmi bir memur içeriye girdi ve as. kerce bir selâm verdi: — Emriniz..? Götenberg, eliyle Semrayı göstere- rek: — Bu hanım mevkuftur, dedi, fakat rahatsız olduğu için. kendisini tevkif- hanenin hasta pavyonuna yatırmız! Semra birdenbire şaşalakı: — Hâli benimle alay mt ediyorsuntuz; Her Götenberg? — 1s başında şakayı sevmediğim bir daha tekrarlamak fırsatmı bana vermiş oluyorsunuz | Bu mezaketinizi teşekttir. le karşılamak borcumdur! ..” Semra tazyik mi görüyor? İri boylu bir sivil polis, (hastanede Semraya ahret sualleri soruyordu: — Sivil polis teşkilâtr Berlinde Ro- zenthal isminde bir kadın bulamamış. — Bana ne bundan?! — Sizden şüpheleniyorlar.. — Benden mi? — Evet, Çünkü, hiçbir o memlekette şimdiye kadar bu derece cüretkâr casus görülmemiştir. Sizin odanıza gelip mek tup bırakacak kadar cesur bir kadın, an cak siz olabilirsiniz! — Ne diyorsunuz. Ben mi olabilirim? Fakat, oteldeki odama maske ile gelen ve beni tehdit eden adama ne dersiniz? — Hayal, derim, Uydurma, derim. Bunlarm hepsi de zabıtayı şaşırtmak 1. çin hazırlanmış plânlar. — Ya Kempinski lokantasındaki hâ. diseler?.. Onlara ne dersiniz? -— O, büsbütün ayrı bir mesele. Bü- tün garsonları tevkif ettik, i Iskender F. Sertelli İ o —se- — Onlar da benim casus “olduğumu mu söylüyorlar? — Hayır. Onlat bir hırsız çetesidir. Seni zengin sanarak tuzağa düşürmüş- ler. — Fakat, benim çantamdaki paraya bile ef uzatmadılar. Beni yakalar yakala maz su mahzenine attılar, — Onların hesabını çete efradıridan soracağız. Seninle de görülecek (ayrı hesaplarımız var! — Desene bu yaştan sonra hesap der sine başlıyacağız?.. Memur çok ciddi ve sert bir tavırla: — Alayın sırası değil, (dedi, şimdi sorduklarıma kısa, doğru cevap veri” niz: Siz“Berline Kudüsten geldiniz de- ğü mi? — Hayır. Pasaportumu (o tetkik edi. niz. Nereden geldiğimi anlarsınız! — Kudüsten İstanbula gelmiş, oradan da bir pasaport uydurarak buraya gel- mişsiniz! — $*zi her suretle temin ederim ki, ben Kudüsü görmüş insan değilim.. — Askeri divanıharbinde yattığınız zaman sizi orada ziyarete geleri bir Al- man varmış. Kimdir. bu adam? — Çok manasız şeyler soruyorsunuz! O adam yüzbaşt Ştarkenin emirberi idi. — Şu aptal Hanstan mı bahsediyor- sun? — Aptallığının ve zekâsının farkeriir değilim. O gelmişti bana. — Ne istiyordu sizden? — Yüzbaşı Ştanke hatırımı söordut- muştu, — Yüşbaşıyı nasıl elde ettiniz? — Bu da ne demek? Ben (o yüzbaşı Ştanksyi diğer bir çok insanlar gibi, ti- yatroda tanıdım. — Sizden çok hoşlanıyordu, öyle mi? — Olabilir ya. Ve şüphesiz ki hoşla- sıyordu, — Çok mu seviyordu sizi? Ga? için geldim!, dedi Yazan : (vâ-Nü) E hilei şeriyeye ilk defa olarak senin saptığını sanıyorsun? Kaç solu tanırım ki, aynen senin düşüncenle lenmiştir Hacca giderek, sonra i dönmüştür. Kocasından da bo si mış, bu izdivaç böylece devam eW tir.. Sen de ayni usulü takip cd Söyle bakalım.. şimdi emrin nedir? Kadın, Beşire bir altın daha — Al şunu... Sen, en temiz, en hatli, en akıllı köle hangisi ise, ond na seç.. Ben bilhassa dişlere yun... Sesin de güzel olmasını isti S Oğullarımla birlikte almağa gelince. “Hİ | tafsilâtı (ve diğer başka tafsilât) mak onlarm hoşuna gitmez... Şüp rini davet düer. Sen ona göre h et., Oralarda bulun.. — Bulunmama da hacet yok.. $ için seçdiğim güzel, yakışıklı ve “&$ manasiyle sıhhatli, akıllı köleye kı bir cebken giydiririm.Böyle bir tane © Bir İspanyol kaptanıfım oğluydu... rada kimse kıymâtini bilemedi. maliyle mülkiyle (o gark olduğu kimse fidye verip kurtaramadı. Ko nl siyah saçir, siyah kadife gözlü, i gibi bir oğlandır... . — Müslüman oldu mu? — Oldu. — Sünnet? i — Ama da tafsilât istiyorsun, Be Müslüman olunca sünnet (o olunmaf — Zh, başka eksikleri varsa da ben tamamlarım. Bütün sureleri retirim.... — Neler biliyorsan öğret b Onun da sana öğretecekleri varöre.! bette... Çünkü, vaktiyle asilzade kadınları kızları kırmış, miş. Şimdi burada sabiktan kadar zerzevat ayıklamakla meşgüi çare... Ahçıbası” kalfaların © | türlü küfürlerini dinliyor.. Bıktı b yattan! Müslüman olmasaydı ineihsf deeckti. — Vah biçare vah... Sakm * il Ben onun hayatımı ne güzel pe kacağım.. Göreceksin.. Haber ü de bu işi bana yapınca on e Kadın birdenbire durdu , Beşirin elini tuttu: — Sana bir şey daha soracâğ” Fakat bunun paprası daha büyüktü —? — Kontes ne oldu? « — Hangi kontes? — Cenevizli! , — Ay sen bunu nereden biliyo — Ben mi?. Ağzın sıkı ise yim... Eğer bu kontes işini benim #* diğim gibi halledebilirsen sen de be” zengin oluruz. Ankyor musun?.. nim ne kaçca gideceğim var, ne bir | Bu Yfkırdıları seninle söze gireli Bun diye açtım.. Bu sözler, Beşirin fevkalâde gi” ne gitti. yo — Senin kontesten falan nasıl rin olabilir? Sen kimsin? .dedi. — Ben mi, çocuğum?... (be iman bir kadınım. Haliriden de af” hıyor, zaten. Değil mi? Fakat, tabii ra kazanmak istiyorum. Bu ko malümat almak için, bana, bir yaştı para vaadettiler.. Seni de en mW vasıta diye gözüme kestirdim. Ne ondan?, , Beşir tereddüt ediyordu: Bu "€'g ip kadındı böyle! Mem de sıcağı na olmak şartiyle, köstenten hal muştu.. O zamanın müslüman ka” fi rmın pek iyi talâffuz bile miy bu kelimeyi serbest serhest söylüy” Begir; ; — Kontesi iade etmek niyetindi * madıklarını MAAŞA dedi, — Neden? gi — O ciheti bilmem! “eğ Yaşmaklı kadının gözleri ışıl — Ne yapacaklarmış? diye — Zannedersem saraya satıla€?