6 Ocak 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

6 Ocak 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: A, Cemalettin Saracoğlu MiHi mücadele senelerinde ENOSİS vapuru nasıl zaptedilmişti Düşman gemisinin yanına yirmi metreye badar sokulacağız. Herkes gemiye dikkatle Eldeki: tekne o kadar küçük ve narin idi ki Yunan vepurundan tüfek âteşi açılmış olsa hiç şüphe yok ki çelimsiz bot Karadenizin dibini buy-| Jardı. Aksi gibi bir makine sakatlığı| yüzünden 2 numaralı motorbot geri- de kalarak düşman gemisini durdur- mak ve zaptetmek © vazifesi yalnız! başma (İ) rumaralı bota terettüp et mişti. Mini mini tekne üç mekinesini birden çalıştırarak seyrediyor ve git- tikçe “Enosis,, e yaklaşıyordu. (1) numaralı motorbot Yunan vapuruna bir hayli yaklaştıktan © sonra süvari yüzbaşı Necati kaptan, gecenin koyu mor siyahlığı içinde, daha koyu bir siyahlıkla duran vapurun teknesini e“ liyle göstererek şu emri verdi: ü gemisinin yanma yir mi metreye kadar sokulacağız. Her- kes gemiye dikkatle bakam... Şeyet karşımızdaki “Enosis,, değil de bir Fransiz, yahut bir İtalyan veya Ame- rikan gemisi ise beyhude yere kendi” mizi belli etmiş olmıyalım... Motörbotun güverte efradı iki üç tane arslan yürekli Mehmetçik- ten ibaretti. Bunlardan birisi olan Halit çavuş zaten topunun başında, bütün mevcudiyetiyle dikkat kesil! miş bir halde bekliyordu. Diğerleri, kendilerine gösterilen mevkide yer! ulmışlar ve gözlerini ilerideki kara hayulâya dikmişler, bu kesif gölgenin Yunan vapuru “Enosis,, olup olma- dığmı tanımıya uğraşıyorlardı. Motörbotun keskin başı, hırçın bir gayzla Karadenizin azılı sularını köpürtüyor, tekne her tarafı zangırdı yarak Yunan O vapuruna yaklaşıyor, sokuluyordu. gigi “Enosis,; vapurunda Henüz ve- mekten kalkmışlardı. Gemide elliden fazla yolcu vardı. *“Pire,, ile Rus limanları arasında deri ticareti yapan iki Yunan taciri ile, İs tanbula vazife ile gelen büyük rütbe- li bir Rus memuru, Sovyet Rusyada bir tetkik ve tetebbü seyahatine çık- mış olan Sinyör “Alberto,, isminde bir İtalyan maliye mütehassısı ve üç dört kadın kamara yolcularını teşkil ediyorlardı. İHavanm o mevsimde Karadeniz” de nadir görülen bir letafette olma- #r, yolcuların büyük bir kısmmı gü verteye toplamıştı. Bunlar cigaralarından derin nefes ler çekerek hem kahvelerini içiyorlar, bem de aralarında tatlı tatı konuşur! yorlardı. “Enosir,, in süvarisi “Leo-| nides,. kaptan Arşipel ile Karadeniz arasında mekik dokumuş eski bir de- niz kurdu idi. Biraz evvel geminin yemek salo” nunda bol reçina şarabiyle bir ak-i şam yemeğinin üzerine piposunu w| teşlemiş, vardiyayı ikinci kaptana tes"| Tim etmiş, kamara yolcuları arasmda: bulunan kadınların yanında vaktini hoşça geçirmek, gevezelik ederek! gönül eğlendirmek için yolcuların a-| tasma karışmıştı. O aralık Yunan ordusu meşhur “Anadolu seferi,, ile meşguldü. Düşman Anadoluyu 'a teş ve kann boyarken hariçteki Yur nanlılar da bu seferi medeniyetin bir istihlâz zaferi suretinde göstermek için ellerinden gelen geyreti esirgemi-| yorlardı. Yunan tüccarı, Yunan gemicisi hatta Yunan garsonu ve sokak kadı- nı her fırsattan istifade ederek bu çr” gırtkanlık vazifesini yerine getirmek te kusur etmiyordu. Nitekim “Eno- sis,, de de böyle olmuştu: Nefis bir akşam yemeğinden son- ra hazmı kolaylaştırmak icin güver- tede toplanmış olan yolcular arasın- da muhavere günün meşgelesi olan ! ? baksın !. Anadolu harbine intikal edivermişti. “Leonidas,, kaptan, yolculardan birisinin: — Türkler bu geçtiğimiz sulara sakın torpil dökmüş olmasmlar!.. De- mesine karşı bir eliyle piposunu ağ” zından çıkardı ve kahkahalarla güle-| rek yolcusunu şöyle teskin etti: — Hayir mösyö, Türkler bu su- lara torpil dökemezler!.. — Neden dökemesinler? Umur mi harpte buna mümasil şeyler görül medi mi? — Dökemezler, çünkü onlar şim-| di kıpırdanacak bir halde değillerdir.! Şanlı Yunan ordusu onları kimseyi! taciz edemiyecek bir hale getirdi. — Kaptan, büyük söylemeyiniz.. “Leonidas,, kaptan tekrar kahka” halarla güldü ve: — Yunan harp gemileri bu su-| larda mekik dokurken, dedi, hiç bir tehlikeye maruz bulunmadığımızı ke- mali katiyetle iddia edebilirim. HABER — Akşam vostam Macera ve aşk romanı Yazan :(v3â-NO) Elli kız birden, zamanımızdaki Amerikan Giris'lerinin dans etmeleri kabilinden, hep birlikte, muntazam hareketlerle tahta siliyorlardı Geçen tefrikaların bülâsası: Esir taciri Hacı Mustafa, yeni yeni in gan svlarile İstanbula gelmiştir. Fındık indnki munszam konağına ( yerleşiyor.| Bu kotek, ayni zamanda bir esir ticaret! mananidir. Pek yakmda büyük bir sergi tertip edilecek. Şimdi | hazırlıklar olu yor. Bsk! haremağalarmdan Begirle kar| deşi 4s sihinlerinde bazı entrikalar ya| şatarak bu konağa geliyorlar. Nesim: — Ben görmiyeli burası ama da bü- yütülmüş... - diye eskiden bildiği bir dairenin kaptısma doğru ilerlemek iste- di, Bagir onu tuttu: — Deli misin sen?.. O tarafa gidi mez.. Orası, efendimiz Hacı Mustafa - nm bususi hıdır. Oraya Bn-| cak bizler girebiliriz... Kendine mah -| sus kadınlar, kendi haremağaları hep| İ oradadır. Etrafı da yüksek duvarlarla! İ cevrilidir. Bu kapıdan başka methali! yoktur, Bu tek methalin önü da ne ka- labalık, görüyorsun ya... Hepsi de mu- hafız.. İşte, meşhur haremsaray gemi-| Ve sonra gülünç bir tefahürle ilâ- ve etti: (Devamı var) sinin bütün kadınları buraya nakledil- di. Diğer hususi cariyeler iltihak etti- Jer.. Ah, oranın öçersini bir görsen,) Kapı kendi kendine kapandı. Suyun içinde birçok sesler... — Polis müdürü bizi bekliyedursun.! Böyle işler çarçabuk halledilmez.. Ben| saten bü İokantakla Semrânın izini bu.) lacağımızı sanmıyorum. Hiç olmazsa bu bahane ile nefis garsp içer, eğleni-) riz Kulağını kapıya dayadı. — Demir kapıdan da hiçbir ses işitil- miyor. Acaba şöyle bir kibarlık göste- #ip de kapıyı vursa mı?.. Kendi kendine homurdandı.. — Hayır! Bizim komiseri biraz kot- kutmak lâzım. Gökten iner gibi, birden bire kapıyı açıp içeriye dalmelr.. Daha fazla düşünmeğe ve durmağı vakti yoktu.. Karanlıkta başı dönüyor. du.. Elektrik fenerini (göğsüne taktı. Ve bütün kuvvetile demir kapıya yas- lanarak içeriye girdi. “Oh.. Ne güzül banyo !,, Poliş memuru demir kapıdan O içeriye dalar dalmaz, yüksekten denize atlayan dalgıçlar gibi, birdenbire güm diye su- yun içine düştü. Demir kapı derhal kendi kendine ka. pandı. Suyun içinde birçok sesler.. Ko miserin sesi.. Arkadaşlarının sesi.. Ka- dım sesi Memür süyun içine dalınca: — Oh.. Ne güzel banyo! Plâjda mı yım... Nerdeyim ben?t.. Diye bağırmağa başladı. Arkadan bir tes: —Yay, Her Götenberg.. Siz misiniz? Su mahzenine en sonra düşen çivi memur suyun içinde çırpmarak, nihayet bir demir parmaklığın kenarına tutun- du.. Göğsünde yanan elektrik fenerini kendisinden önce bu tuzağa arkadaşlarının yüzünde gezdirdi: — Hiç eksiğimiz yok.. Komiser efen-| di de bursda. Maliyeti burada.. Sarhoş olup eve giden o arkadasım da burada.| Fakat, ben Götenberg değilim, aziz mes| lektaşlar. O, böyle bir tuzağa düşer mi kiç.? Memur elektrik ışığını suyun içinde u işin! çenesi su seviyesile bir Bizada durüyor.| du. Yeni gelen polis memurunun fazla- ol ca çırpınmasından şikâyet etti: — Çok kımıldanma.. Beni boğacak- sn! Memurun sersemliği geçmişti, Böyle bir su banyosunda sarhoş'uktan eser ka Mir amydı? Komiser biraz sonra ilâve etti: — Aradığımız kadın: bulduk ama. Neye yarar! Ona istediği Yardımı ya- pamadrktan maada, bu tuzaktan kendi. miri de kolay kolay kurtaramıyacağız. galiba..! Sivil memur ellerini suya © vurarak haykırdı: — Ne diyorsun komiser efendi? Kay bolan (Çıplak dansöz)le şimdi burada başbaşa m: bulunuyoruz? Kaybolan memur- arın izleri aranıyor Aradan kırk sekiz saat geçmiş Kem. pinski Jokantasında taharriyat yapma- ga giden sivil memurlar 8318 polis müdü! siyetine dönmemişlerdi. Şimdi meşhur polis hafiyesi Göten, berg, Semranm izini bırakmış, kaybe:| lan memurların peşinden koşmağa, on-! ların İzini aramağa başlarıtıştı. İ Götenberk, ille önce Kerapinski 1o.! kantasında — kıyafetini değiştirerek —! bir akşam yemeği yemeğe karar verdi.) İki gündenberi devam eden skandallar ve muvaffakiyetsirlikler onu az sinir- Jendirmemişti. Oteldeki mahcubiyetini düşündükçe utancından ve höldetinden mütemadiyen dişlerini gıcırdatıp duru- yordu. O akşam çehresini tanınmıya. cak şekilde değiştirdi. e Başma takısa saç, gözüne monokl taktı. Makyaj yap. makta çok muvaffak olan Üstat şimdi bu kıyafetile müflis bir konta benzemiş ti, Öyle ya.. Hakiki ve zengin bir kon- tun Kempniski lokantasında ne İşi var.i dı? Polis hafiyesi, yirmi dört saatten be- ri bucivarda kaybolan sivil memurları| arayacaktı. Kendi kendine: — Semradan vazgeçtik, diyordu, he İr şu meslektaşları bulayım.. v Götenberg fazla © ihtiyatkârde, Za. | ten onu çok defa mesleğinde mahcubi- yet ve hezimete uğratan sebeplerden bi kardeşim acaba hangi paşanın koma - ğında bu derece sanat, ziynet ve servet vardır. Sanâ orasını gösterebilseydim! belki de “padişaha lâyık!” derdin.. Ger| çi, doğrudur; O haremsarayda padişa- ha lâyık birçok kadınlar ve eşya yok değildir.. Ancak, biz seninle beraber, hastane kısmına gideceğiz!, — Şu tarafta mı?. — Yok, canım... Demin kâhyanm hay kırdığı kapı değil mi orası?.. Orası sa- lon, yarın için hazırlanıyor.. Biz senin- le şu hizmet Kaplsından gireceğiz. Evvelâ hizmet balayıklarının bulundu- Zu dalreden geçeceğiz.. Sonra ziynet| cariyelerine varacağız. (Tabiri diğerle yatak cariyelerine) Oradan da bizim küçük haremağalarının, ak ağalarının hastane koğuşuna varacağız... Sana ve receğim ilâç oradadır.. İki kardes, böyle konuşarak, sapa yerdeki bir hizmet kapısmdan uzun bir dehlize daldılar... Bu dehlizin iki ya nında oğalar vardı ki, kapıları açıktı Önlerinde, eli kamçılı müfettişler do- taşıyordu. Bunlar, içerde çalışılıp 'ça- lışılmadığmı kontrol etmek içindi. İlk kapıdan gayet garip bir ses ha- !skendar F. Sertelli — SU ri de onun lizumundan fazla ihtiyatkâr oluşu değil miydi? Salondan içeriye girdi. Kenarda fakat müzikhole yakım bir masayı işgal ede. rek, cebinden bir püro gıkarkir. Garson bu yağlı müşterinin Pürosunu yakmak- ta gecikmemişti. Götenberg eliyle işaret ederek: — Bir bira.. dedi, sonra ilâve etti: | — Bir golaş,, biraz da peynir, Garson giderken, Polis hafiyesi başı- m: önline eğmişti Götenberg düşünüyordu — Ben bu lokantada göze çarpan giz li kapaklı bir yer görmüyorum. Garson çok terbiyeli, Halbuki buranm gar. nları bir çeteye mensuptur diyorlar, Lokantaya gelmeden tesbiti (o hüviyet) bürosuna uğradım. Garsonların fişleri-| ni tetkik ettim. Bunlardan hiçbirinin sa bıkası yok.. Sirkat, cinayet, dolandırıcı hk gibi suçlardan polise düşmemişler. Bu kadar uslu ve terbiyeli adamlardan neden ve nasıl şüpheleniyorlar? Tuhaf ve manasız bir vehim.. Götenberge: “— Oraya giden bütün givil me murları gözünden tarırlar!,, demişler. di.. Götenberg dudağın: bükerek gülüm- sedi: — Haydi bakalım, zekâ ve anlayışları! o kadar yüksekse, beni de tanısmlar,. Polis hafiyesinin 1smarladığı bira ile yemek ve peynir çarçabuk gelmişti. Götenberk gözünün &cuyla garsonu süzerken, eyni pozla garsonun da ken- disine baktığını gördü. Garsonun dudaklarında hafif bir te. beasüm belirdi: .— Lokantamıza ilk defa geliyorsunuz! zannederim..? — Evet. — O halde bizim © yemeklerimizden çok memnun kalacaksınız! — Mahir bir ahçıya malik olduğunu. zu mu söylemek İstiyorsun? — Evet. Ahçımızm Berlinde eşi yok tur, — Böyle mahir bir ahçının buraya düş i remağalarının kulağına çarptı. Sanki yüzlerce bostan dolabı birden, inilti « lerle, gacırtılarla dönüyordu. Nesim; — Bu ne? - deği, — Tahta siliyorlar., — Garip şey.. Bir an, merakmu yenemiye dan içeriye baktı. Gördü hakikaten şaşılmıyacak gibi değil. Elliden fazla kuvvetli, gürbüz, tıkız et- Ii ktz, - ki hiçbiri hususi bir cazibeye malik değil - paçaları sıvamışlar, ayak armin altma kocaman bez parçaları almışlar, biribirlerine benziyen mutta- rit hareketlerle - adetâ İsveç usulü jim mastik yapar gibi - tahta giliyorlar... İşte deminki bostan dolabm: andıran sesler de bundan üeri geliyordu. Eğer Nesim ağa, . bizim devrimizde de yaşamış olsaydı, şüphesiz söyle di- yecekti: “ Ne garip! Amerikan giris'lerine DERZİYOM san Bunların başlarında rejisör gibi, re- jisör muavini gibi Iki kadın ve bir ha- remağası duruyor, vaziyetlerini tetkik ediyordu. Bunlardan biri; — Olmadı Peyker!.. Olmadı. Baştan başlıyacaksınız... Peyker geri kalıyor. En cılızları olan ve saçları kulakları Üzerinden fino gibi sarkan, kırmızı bu runlu bir kız, ağlamaklı bir sesle: — Geri kalmıyorum, Küşüfam! (1) — Sus! Bir de pay veriyor. Utanmaz! Şraak? Haramağası bir kamçı şaklattı. Kız, ağlamasını kesti.. Bu dayağa i- tiraz etmenin arkası daha beter « olduğunu bildiği için, kamçıyı yeyi ce arabaya daha büyük bir aşk ve gevk Je asılan at gibi, olanca kuvvetiyle, tab taları silmeye başladı. “Rejisör” makamındaki ikinci ka - dın, arada sırada: “— Şak!, diye avucunu biribirine vuruyordu. Bu işaret üzerine kızların ayakları altından çıkan enin birdenbi- re kosiliyordu. Seri bir hareketle, yere kapanır gibi Iğiliyorlar, bezlerini kapa rak, ve ayni taraftan dönerek, ayni tarzda bezlerini tutarak koğalarma $0- kuyorlar, ıslatıyorlar, sıkıyorlar, şap gene yere.. Gene uğuyorlar, uğuyorlar. — Olmadı Ferhunde!,. Çok Islak bi- Yaktın.. Baştan! Gene ayni hareket... Gene ayni ses; Gacır, gucur!.. Besir; — İşte bu zavsllılar, ortalıkçı hala- yık olarak satılacakları için, sabahtan akşama kadar bi çâlımrlar.. - diye izahat verdi. - Yarm ân müşterilere böyle iş görür vaziyette teşhir edile - cekler. Beğenen alacak.. Lâkin daha neler göreceksin. Arkam $ira gel... (Devam var) (1) Saran İehçesinde küçük kalfa demek Het acemi kımı bir küşufa ir, terbiye eder. mesi de hayrete değer. — Yemek salonumuza bazan kontla- rın, prenslerin gelmesi kadar bayrete değmez sanırım. — Ünlcersiteden hangi yıl diploma al dın? — Hiç birmektepte okumadım, Herl — Avukat gibi konuşuyorsun !,, — Çok şakacısmız, Herf Götenberg bira kadehini ağzıma gö- türdü. Garson geriye çekildi. Götenberg yavaş yavaş (o garsondan şüphelenmeğe' başlamıştı. Kendi kendi» ne söyleniyordu: — Ben ömrümde bu kadar zeki, an. layışlı ve bilhassa bu kadar düzgün ko nuşan bir garsona rastlamadım, biraz konuşsam herif benim kim olduğumu an Yiyacak. Acaba benden şüphelendi mi? Yoksa bu gevezeliği bütün müşterilere yapıyor mu? , , (Devamtvar)

Bu sayıdan diğer sayfalar: