Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
A GeŞ Yazan: A. Cemalettin Saracoglu Milli mücadele senelerinde Enosis vapuru nasiıl zaptedilmişti ? — Düşman gemisinin yanına yirmi metreye kadar sokulacağız. Herkes gemiye p i dikkatle - Eldeki tekne o kadar küçük ve — narin idi ki Yunan vapurundan tüfek — ateşi açılmış olsa hiç şüphe yok ki — çelimsiz bot Karadenizin dibini buy- — Jardı. Aksi gibi bir makine sakatlığı — yüzünden 2 numaralı motorbot geri- de kalarak düşman gemisini durdur- — mak ve zaptetmek — vazifesi yalnız — başma (1) numaralı bota terettüp et — mişti. - — Mini mini tekne üç maekinesini — birden çalıştırarak seyrediyor ve git- — tikçe “Enosis,, e yaklaşryordu. (1) — numaralı motorbot Yunan vapuruna bir hayli yaklaştıktan — sonra süvari — yüzbaşı Necati kaptan, gecenin koyu ü mor siyahlığı içinde, daha koyu bir duran vapurun teknesini e- lıylo gaıuırerek şu emri verdi: gemisinin yanma yir b Am metreye kadar sokulacağız. Her- — kes gemiye dikkatle baksım!,. Şayet ki “Enosis,, değil de bir anı'ız yahut bir İtalyan veya Ame- — rikan gemisi ise beyhude yere kendi" ğ - mizi belli etmiş olmıyalım... Motörbotun güverte efradı iki : Jf üç tane arslan yürekli Mehmetçik- — tenibaretti. Bunlardan birisi olan - Halit çavuş zaten topunun başında, hutün mevcudiyetiyle dikkat kesil — miş bir halde bekliyordu. Diğerleri, kendilerine gösterilen mevkide yer i B_l_mıylar ve gözlerini ilerideki kara — hayulâya dikmişler, bu kesif gölgenin ON vapuru “ »» Olup olma- Jıgmı tanımrya uğraşıyorlardı. Motörbotun keskin başı, hırçın - bir gayzla Karadenizin azılı sularını — köpürtüyor, tekne her tarafı zangırdı yaı'ak Yunan — vapuruna yaklaşıyor, şokuluyordu . . & “Enosis,, vapurunda Henüz ye- — mekten kalkmışlardı. | .!' Gemide elliden fazla yolcu vardı. — "Pire,, ile Rus limanları arasında deri — Hcareti yapan iki Yunan taciri ile, İs- j ıhnbula vazife ile gelen büyük rütbe- — |i bir Rus memuru, Sovyet Rusyada - bir tetkik ve tetebbü seyahatine çık- gmış olan Sinyör “Alberto,, isminde — bir İtalyan maliye mütehassısı ve üç ';doı't kadm kamara yolcularını teşkil — ediyorlardı. - Havanm o mevsımde Karadeniz |— de nadir görülen bir letafette olma- "’ıt, yalcuların büyük bir kısmımı gü- — verteye toplamıştı. - Bunlarcigaralarından derin nefes |— Ter çekerek hem kahvelerini içiyorlar, — hemde aralarında tatlrtatlı konuşur — yorlardı. “Enosis,, in süvarisi “Leo- / nidas,, kaptan Arşipelile Karadeniz — arasında mekik dokumuş eski bir de- — niz kurdu idi. — Biraz evvel geminin yemek salo- mnunda bol reçina şarabiyle bir ak- — şam yemeğinin üzerine piposunu a- — teşlemiş, vardiyayı ikinci kaptana tes” |İim etmiş, kamara yolcuları arasında — bulunan kadınların yanında - vaktini | hoşça geçirmek, gevezelık ederek gö ül eğlendirmek için yolcuların a- ? h. L dusu meşhur “Anadolu seferi,, ile sguldü. Düşman Anadoluyu 'a- ve kana boyarken hariçteki Yur da bu seferi medeniyetin bir s zaferi suretinde göstermek orlardı. — Yunan tüccarı, Yunan gemicisi , hatta Yunan garsonu ve sokak kadı- ğ her fırsattan istifade ederek bu çr İ anlık vazifesini yerine getırmek ha zm kolaylaştırmak için güver- 4 toplanmıg olan yolculaı' arasın- baksın !. Anadolu harbine intikal edivermişti. “Leonidas,, kaptan, yolculardan birisinin: — Türkler bu geçtiğimiz sulara sakın torpil dökmüş olmasınlar!.. De- mesine karşı bir eliyle piposunu ağ zmdan çıkardı ve kahkahalarla güle- rek yolcusunu şöyle teskin etti: — Hayir mösyö, Türkler bu su- lara torpil dökemezler!.. — Neden dökemesinler? Umur mi harpte buna mümasil şeyler görül — Dökemezler, çünkü onlar şim- di kıpırdanacak bir halde değillerdir. Şanlı Yunan ordusu onları kimseyi taciz edemiyecek Bir hale getirdi. — Kaptan, büyük söylemeyiniz.. “Leonidas,, kaptan tekrar kahka” halarla güldü ve: — Yunan harp gemileri bu su- larda mekik dokurken, dedi, hiç bir tehlikeye maruz bulunmadığımızı ke- mali katiyetle iddia edebilirim. - Ve sonra gülünç bir tefahürle ilâ- ve etti; (Devamı var) v HABER — Akşam postası Macera ve aşk romanı —-53- Yazan :(Vâ-Ndü) Elli kız birden, zamanımızdaki Amerikan Girls'lerinin dans etmeleri kabilinden, hep birlikte, muntazam hareketlerle tahta siliyorlardı Geçen tefrikaların hülâsası: Esir taciri Hacı Mustafa, yeni yenl in san avlarile İstanbula gelmiştir. Fındık Irdaki muazzam konağma — yerleşiyor. Bu koönak, ayni zamanda bir esir ticaret hanesidir. Pek yakında büyük bir sergi tertip edilecek, Şimdi — hazırlıklar olu yor. Eski haremağalarından Beşirle kar deşli de zihinlerinde bazı entrikalar ya şatarak bu konağa geliyorlar. Si * * * . « * Nesim: — Ben görmiyeli burası ama da bü- yütülmüş... - diye eskiden bildiği bir dairenin kapısma doğru ilerlemek iste- di, Beşir onu tuttu: — Deli misin sen?.. O tarafa gidil. mez., Orası, efendimiz Hacı Mustafa - nm hususi ikametgâhıdır.. Oraya an- cak bizler girebiliriz... Kendine mah - sus kadımlar, kendi haremağaları hep oradadır. Etrafı da yüksek duvarlarla çevrilidir. Bu kapıdan başka methali yoktur, Bu tek methalin önü de ne ka- labalik, görüyorsun ya... Hepsi de mü- hafız.. İşte, mesşhur haremsaray gemi- sinin bütün kadmları buraya nakledil- di. Diğer husust cariyeler iltihak etti- kardeşim acaba hangi paşanın kona - gında bu derece sanat, ziynet Ve servet vardır.. Sana orasını gösterebilseydim belki de “padisşaha lâyık!” derdin.. Ger çi, doğrudur: O haremsarayda padişa- ha lâyık birçok kadınlar ve eşya yok değildir.. Ancak, biz seninle beraber, hastane kısmma gideceğiz!, — Şu tarafta mı7. — Yok, canım... Demin kâhyanın hay kırdığı kapı değil mi orası?.. Orası sa- lon, yarın için hazırlanıyor.. Biz senin- le şu hizmet kapısından gireceğiz.. Evvelâ hizmet halayıklarının bulundu- ğu daireden geçeceğiz.. Sonra ziynet cariyelerine varacağız.. (Tabiri diğerle yatak cariyelerine) Oradan da bizim küçük haremağalarının, ak ağalarının hastane koğuşuna varacağız... Sana ve receğim ilâç oradadır.. İki kardeş, böyle konuşarak, sapa yerdeki bir hizmet kapısmdan uzun bir dehlize daldılar... Bu dehlizin iki ya- nında odalar vardı ki, kapıları açıktı. Önlerinde, eli kamçılı müfettişler do- laşıyordu. Bunlar, içerde çalışılıp 'ça- Iışılmadığını kontrol etmek içindi. İlk kapıdan gayet garip bir seş ha- a karışmıştı. O aralık Yunan| | di de burada. Maiyeti burada.. Sarhaş kuaur etmıyordu Nıtekım “Eno-| U ! Kapı kendi kendine kapandı. Suyun içinde birçok sesler... — Polis müdürü bizi bckliyedurıun.ı Böyle işler çarçabuk halledilmez.. Ben zaten bu lokantalda Semranın izini bu. lacağımızı sanmryorum. Hiç olmazsa bu bahane ile nefia şarap içer, eğleni- riz. Kulağmı kapıya dayadı.. — Demir kapıdan da hiçbir ses işitil- miyor. Acaba şöyle bir kibarlık göste. rip de kapıyı vursam mı?.. — Kendi kendine homurdandı.. — Hayır! Bizim kömiseri biraz kor- kutmak lâzrm. Gökten iner gibi, birlden bire kapıyı açıp içeriye dalmalı.. Daha fazla düşünmeğe ve durmağa vakti yoktu.. Karanlıkta başı dönüyor. du.. Elektrik fenerini — göğsüne taktı.. Ve bütün kuvvetile demir kapıya yas- lanarak içeriye girdi. «Ohn.. Ne güzül banyo !, Poliş memuru demir kapıdan — içeriye dalar dalmaz, yüksekten denize atlayan dalgıçlar gibi, birdenbire güm diye su- yuün içine düştü. Demir kapı derhal kendi kendine ka. pandı. Suyun içinde birçok sesler.. Ko miserin sesi.. Arkadaşlarının sesi.. Ka- dın sesi Memur suyun içine dalınca: — ÖOÖh.. Ne güzel banyo! Plâjda mrı yım... Nerdeyim ben?1.. Diye bağırmağa başladı. Arkadan bir ses: —Vay. Her Götenberg.. Siz misiniz? Su mahzenine en sonra düşen sivil memüur suyun içinde çırpınarak, nihayet bir demir parmaklığın kenarına tutun- du.. Göğsünde yanan elektrik fenerini kendisinilen önce bu tuzağa düşürülen arkadaşlarının yüzünde gezdirdi: — Hiç eksiğimiz yok.. Komiser efen- olup eve giden — arkadaşım da burada. Fakat, ben Götenberg değilim, aziz mes lektaşlar. O, böyle bir tuzağa düşer mi hiç..? Memur elektrik ışığını suyun içinlde titriyen bir kadının yüzüne tuttu: — Bu da kimı Genç, güzel bir kadın.. Komiser biraz kısa boylu olduğu için çenesi su seviyesile bir hizada duruyor. du. Yeni gelen polis memurunun fazla- ca çırpınmasından şikâyet etti: — Çok kımıldanma.. Beni boğacak- sın ! Memuürun sersemliği geçmişti. Böyle bir su banyosunda sarhoşluktan eser ka hır mrydı? Komiser biraz sonra ilâve etti: — Aradığımız kadını bulduk ama.. Neye yarar! Ona istediği Yyardımı ya- pamadıktan maada, bu tuzaktan kendi- mizi de kolay kolay kurtaramıyacağız galiba..! Sivil memür ellerini suya — yurarak haykırdı: — Ne diyorsun komiser efendi? Kay bolan (Çıplak dansöz)le şimdi burada| başbaşa mr bulunuyoruz? Kaybolan memur- arın izleri aranıyor Aradan kırk sekiz saat Zeçmiş Kem.| 1 $ pinski lokantasında taharriyat yapma- Ba giden sivil memurlar hâlâ polis müdü Tiyetine dönmemişlerdi. Şimdi meşhur polis hafiyesi Göten. berg, Semranın irini brrakmış, kaybo- lan memurların peşinden kosşmağa, on- larm izini aramağa başlamıştı. Götenberk, ilk önce Kempinski lo. kantasında — kıyafetini değiştirerek — bir akşam yemeği yemeğe karar verdi. İki gündenberi devam eden skandallar ve muvaffakiyetsizlikler onu az sinir- lendirmemişti. Oteldeki mahcubiyetini düşündükçe utancından ve hiddetinden mütemadiyen dişlerini gıcirdatıp duru- yordu. O akşam çehresini tanınmıya, cak şekilde değiştirdi. — Başmma takma saç, gözüne monokl taktı. Makyaj yap- makta çok muvaffak oları Üstat şimdi bu kıyafetile müflis bir konta benzemiş ti. Öyle ya.. Hakiki ve zengin bir kon- tun Kempniski lokantasında ne işi var. dı? Polia hafiyesi, yirmi dört saatten be- ri bucivarda kaybolan sivil memurları arayacaktı. Kendi kendine: — Semradan vazgeçtik, diyordu, he le bir gu meslektaşları bulayım.. Götenberg fazla — ihtiyatkârdı, Za. ten onu çok defa mesleğinde mahcubi-| yet ve hezimete uğratan ıe,B. Yazan: iskender F. Sırtıllı —4 — ri de onun lüzumundan fazla ihtiyatkâr oluşu değil miydi? Salondan içeriye girdi. Kenarda fakat müzikhole yakm bir masayı işgal ede. rek, cebinden bir püro çıkaridı. Garson bu yağlı müşterinin pürosunu yakmak- ta gecikmemişti. Götenberg eliyle işaret ederek: — Bir bira,. dedi, Sonra ilâve etti: — Bir golaş.. biraz da peynir,, Garson giderken, Polis hafiyesi başı- nı Öönüne eğmişti. Götenberg düşünüyordu — Ben bu lokantada göze çarpan giz li kapaklı bir yer görmüyorum. Garson çok terbiyeli. Halbuki buranm gar. nları bir çeteye mensuptur diyorlar. kantaya gelmeden tesbiti — hüviyet) bürosuna uğradım.. Garsonların fişleri- ni tetkik ettim, Bunlardan hiçbirinin sa bıkası yok.. Sirkat, cinayet, dolandırıcı lık gibi suçlardan polise Müşmemişler. Büu kadar uslu ve terbiyeli adamlardan neden ve nasıl şüpheleniyorlar? Tuhaf ve manasız bir vehim.. Götenberge: “— Oraya giden — bütün sivil me- murları gözünden tanırlar|, demişler. di.. Götenberg dudağını bükerek gülüm- sedi: — Haydi bakalım, zekâ ve anlayışları o kadar yüksekse, beni de tanısınlar.. Polis hafiyesinin 1smarladığı bira ile yemek ve peynir çarçabuk gelmişti. Götenberk gözünün uUcuyla garsonu süzerken, ayni pozla garsonun ida ken- disine baktığını gördü. Garsonun dudaklarında hafif bir te. bessüm belirdi: — Lokantamıza ilk defa geliyorsunuz zannederim..? — Evet.. — O halde bizim çok memnun kalacaksınız! — Mahir bir ahçıya malik olduğunu- zu mu söylemek istiyorsun? — Evet., Ahıçımızın Berlinde eşi yok tu.r — Böyıe mahî: bir ıhsxmn burayı düş - yemeklerimizden | |remağası duruyor, vaziyatlerini tetkık remağalarının kulağına çarptı. Sanki — — yüzlerce bostan dolabı birden, inilti -- lerle, gacırtılarla donuyordu. Nesim: — Bu ne? - dedi, — Tahta siliyorlar., w — Garip şey... Ü Bir an, merakını yenemiyerek, kapı- | dan içeriye baktı. Gördüğü manzara hakikaten şaşılmıyacak gibi değil... Elliden fazla kuvvetli, gürbüz, trkız et- li kız, - ki hiçbiri hususi bir cazibeye | malik değil - paçaları srvamışlar, ayak larmm altına kocaman bez parçaları almışlar, biribirlerine benziyen mutta- rit hareketlerle - adetâ İsveç usulü jim nastik yapar gibi - tahta &Biliyorlar... İşte deminki bostan dolabmı andıran sesler de bundan ileri geliyordu. Eğer Nesim ağa, bizim devrimizde de yaşamış olsaydı, şüphesiz şöyle di- yecekti — Ne garip! Amerıkan girle'lerine benziyor..., Bunların başlarında rejisör gibi, re- jisör muavini gibi iki kadın ve bir ha- — MÜĞ ASA a ğğğgllam L ediyordu. Bunlardan biri: y — Olmadı Peyker!.. Olmadı.. Baştan —— başlryacaksınız... Peyker geri kalıyor. En cılızları olan ve saoları kulakları j üzerinden fino gibi sarkan, kırmızı bu — runlu bir kız, ağlamaklı bir sesle: — Geri kâlmryorum, Küştüfam! (1) — Sus! Bir de pay veriyor. Utanmaz! Şraak! | Haremağası bir kamçı şaklattı. İ Kız, ağlamasını kesti.. Bu dayağa i- tiraz etmenin arkası daha beter dayak olduğunu bildiği için, kamçıyı yeyin - — ce arabaya daha büyük bir aşk ve şevk j le asılan at gîbî olanca kuvyvetiyle, tah | taları silmeye başladı. ” “Rejisör” makamındaki ikinci ka - dm, arada srrada: “— Şak!,, diye avucunu biribirine vuruyordu. Bu işaret üzerine kızların ı ayakları altından çıkan enin birdenbi- re kesiliyordu. Seri bir hareketle, yere kapanır gibi iğiliyorlar, bezlerini kapa rak, ve ayni taraftan dönerek, âayni tarzda bezlerini tutarak koğalarma so- kuyorlar, ıslatryoörlar, sıkryorlar, şap gene yere.. Gene uğuyorlar, uğuyorlar. | — Olmadı Ferhunde!.. Çok Islak bı- Taktım.. Baştan!.. Gene ayni hareket... Gene ayni ses; —— Gacır, gucur!., Beşir: — İşte bu zavallılar, ortalıkçı hala- yık olarak satılacakları için, sabahtan akşama kadar böyle çalışırlar.. - diye izahat verdi. - Yarın da müşterilere | böyle iş görür vaziyette tesşhir edile - cekler. Beğenen alacak.. Lâkin daha neler göreceksin.. Arkam sıra gel... (Devama vür ) (1) Saray lehçesinde kuçük hkalfa demektir. Her acemi kızı !nf küşufa yetiştirir, terbıye eder. mesi de hayrete değer.. — Yemek salonumuza bazan kontla- rın, prenslerin gelmesi kadar hayrete değmez sanırım, — Ünicersiteden hangi yıl diploma al dın? — Hiç birmektepte ökumadım, Herl — Avukat gibi konuşuyorsun!., — Çok şakacısmız, Herf — < Götenberg bira kadehini ağzına gö- | türdü. Garson geriye çekildi. Götenberg yavaş yavaş — garsondan şüphelenmeğe' başlamıştı. Kendı kendi. ne söyleniyordu: — Ben ömtümde bu kadar zela A, layışlı ve bilhassa bu kadar düzgün ko« nuşan bir garsona rastlamadım, — biraz konuşsam herif benim kim olduğumu an lâayacak. Acaba benden şüphelendi mi? Yoksa bü gevezehğt bütün ııBgterîlm