Yazan: A. Cemalettin Saracoğlu '.. izzettin, Erkadi,, yi nası! zaptetti? “İzzeilin,,in iskele bordasındaki 12 librelik Armstrong topları muttarit tasılalarla gürlüyorlardı Şimdi “İzzettin,, ve “Erkedi,, , provaları adaya müteveccih, biribiri- ne müvazi bir rota takip ediyorlardı. We karaya doğru batasına uçuyorlar. dı. Gamsız Hasan kaptan “Erkadi., nin kendisinden (iki mil daha süratli olduğunu düşünmüş ve çu kuman- dayı vermişti: — Düşmanın baralarına ateş e diniz!.. Her iki vapur bacalarından alev ve duman saça saça karaya doğru tı çarlarken aralarında şiddetli bir top ve tüfek düellosu da başlamış bulu- nuyordu. “İzzettin,, in iskele bordasmdaki 12 librelik Armsrong topları muttarit fasılalarla gürlüyorlardı. — Doldurl... — Ateşi... Kumandalar biribirini takip edi" yor, Türk topcuları başlarmın üzerin- de vatlıyan düsman güllelerinin ser- piatlerine ehemmiyet bile vermiye* rek düşmana mermi üzerine mermi gönderiyorlar. Top yaylımlarmın, kızıl renkli şimşekler gibi, parlayıp sönen alevle. ri karanlık gecenin bağrında açılmış kırmızı yaralara benziyordu. “Erkadi,, fazla süratine güven - menin vermiş olduğu bir cüretle baş tarafı vakamozlu o beyaz köpüklere bürünmüş, bir taraftan “İzzettin,, in ateşine mukabele ediyor, diğer tara tan neymidane bir gayretle “Sfakya,, sahillerine can atmıya çalışıyordu. Gamsız Hasan kaptan, “ her za- man olduğu gibi, bu seferde. doğru görmüş isabetli karar vermişti. Çün- ü “İzzettin,, ber civatasın ayrı ayrı ek ateşçilerinin o fe gayretleri sayesinde, tecrübe sürati o” lan 1Z mil sürati aşarken “Erkadi,, “İzzetlin,, in top Ve tüfek mermileriy Ve bacaları delik, deşik olmuş süratter, düşüyordu. olüyor şesındaki düşmanının pek öyle gürül tüye pabuç bırakır bir denizci olma” dığmı arlamıya başlıyor. Kemisinde! hamule arasında barut da vardı. Da”) ha şimdiden “Erkadi,, nin ötesinde berisinde yangınlar o büşgöstermisti. Br “idişle vapur berhava olup gide- cek Ayni zamanda bacaların delik de. lik deşik olması yüzünden gemisinin yoldan düştüğü.. . ..bii herkesten ev” vel "Erkadi,, süvarisi farketmişti. Şimdi ne olac Kaçakçı kruvozörü her şeyden evvel süratine çüvenmişti. Halbuki oyununda istinat ettiği o büyük ko- Zun şimdi yavaş yavaş elinden çıktı- ğını görüyordu ve tıpkı bütün hilele ri meydana çıkmış usta bir kumarbaz gibi kaybedeceğini hissediyordu. » 4 “İzzettin,, in süvarisi mini mini toplariyle “Erkadi,, de husule getir. diği hasarın ehemmiyetini zifiri ka. yüzü z kaçırmak iktimali karşısında kumanda köprü- sünda yanında durmakta olan gemi- nin ikinei sol kolağası Sinoplu Hasan kaptana seslendi: — Rampa edeceğim efendi kap” tan, provaya asker hazırla!.. . Ve serdiimene: -—Alabanda iskele!... emrini ver. RA “İzzettin,, in kemane başı denizle ri köpürterek civartrası “Erkadi,, nin sancak bordasina doğrulmuştu ki “Erkadi,, süvarisi rakibinin manev- rasını anlıyarak alabanda iskele edip gemiyi müsademeden kurtarmıştı. Vaziyet şu idi: “Erkadi,, vapuru “Sfakya,, dan “Kriya,, burnuna ka- dar uzanan <ahile müvazi bir rota takip ediyordu. “İzzettin,, vapuruna|* gelince süvarisi Gamsız Hasan kap tan korsan vapurunun burun buruna sahile inmesine mâni olmak için ge misini “Erkadi,, ile sahil arasma ala- rak korsan vapuriyle borda bordaya seyir etmekte idi. “Erkadi,, Gamsızın tasavvur ve tahmininden fazla hırpa” lanmış olmalı ki tayfasınm barut va- rillerini denize atmıya başladığı gö- rüldü, y Harbin bu safhasında korsan kru- vazörünün süvarisi, İostroması vurul muştu. “Erkadi,, de artık eski disip- lin kaybolmuş, korsan kruvazörünün atışlarına intizamsızlık gelmişti. . Şimdi onun herçe badıabat ha mulesini karaya çıkarmaktan ziyade kendisini Deri in pençesinden kurtarmak için kaçmıya mu” hakkaktı. op “İzzettin,, süvarisinin maksadı bu Macera ve aşk romanı e m “Aman yarabbi! Bu kadar güz kibarlık, bu kadar zerafet bir arada Yazan : (Vâ-Nü) ellik, bu kadar “ nasıl bulunabilir ? ,, Geçen tefrikaların hülâsası: Hadım ağası oldu diye Hin edilen fakat hakikatte dalavereci bir kadm olan Havve tarafmdan kurtarılan Sün « Mil ismindeki küçük zeririnin sörgıları esir taciri tarafından uçılyor. Bütün, esrar ıaaydana çıkasaklır. — Neden korkuyorsun evlâd... Her gün yaranı açıp değiştirmüyorlar mı zaten... Açılsın.. Ben de bakacağım. Senin iyiliğinedir. Meraklanma, fona- lik gelmez yâvrum.. Gene Beşir: —'Tabii her gün açılıyor yârası.. Yeniden tiftik konuyor. Fakat bu gün değişmişti zannederim, öyle değil mi? Biri: — Hayır!- diyebek oldu. Beşir, onun sesini boğarak: — Bugün değişti, değişti evet.. Günde iki kere fena değil midir? Ama, bütün işleri mükemmelen biler Haci Mustafayı kandırmağa hiç de im kün yok! — Maşallah ne usta kesilmişsin! - diyerek esir taciri, Beşiri tresledi, - Neredeyse benden daha iyi bilecek- mağrur korsan gemisini yakalamak! #in« Bir gün zarında iki defe tiftik ve yedeğine takarak amiraline getir.) dcğistirmekten (e ne zarar olurmuş?. mekti. Deniz cenklerinde yalnız mal| His Açm gunun yarasını diyorum zemeni n harp etmeyip mürettebatın da ne yaman bir muvaffakıyet âmili olduğunu “İzzettin, — “Erkadi,, mü cadelesi bütün denizciler âlemine par lak bir surette ispat edecekti. (Devamı var) sana.. Ben bakacağım, muayene ede ceğim.. Entari belden yukarı siyrılnılşr.. Kat kat sarılmış bezler göründü. Bunların arasmda birde kırmızılık görünüyordu. Havva, her ihtimale &ar Karı koca Berlinde saklanan Ingiliz casuslarinı çok yakından tanırım Semranm karşısına çıkan o görsonlar şaşkın şaşkın genç kızım yüzüne baka- Tax: — Kümi arıyorsunuz? Demekten kendilerini alamadılar. Semra sadece: — Bir hırsız vir. Diye mırıldandı. Garsonlar düştüler > Hırsız mr..? — Evet. Mahir, kurnaz bir İursiz. — O halde hemen polise haber vere, lim.. Görsonlardan biri telefona koşmuş- tu. Diğerleri Semra ile. birlikte 31 nu maralı odaya döndüler. Girsonlar sordu: — Neyinizi aşırdı acaba?., — Hiçbir şey.. Hiç bir şey. Sadece beni tehdit etti. Benden para istedi, Semra yalan söylüyordu. Maskeli a. dam Semradan para istememişti. Fakat o, garsonlara burdan başka bir şey söy iyemezdi. Odanın içindeki eşyayı göz- den geçirdi. Ellerini başına * götürerek haykrıdı; — İşte, el çantamı da çalmış. Aman, çabuk tutun bu hırsızı! Garsonlar tekrar merdivenlerden ine- rek hâdizeyi müdüriyete haber verdi. ler, telâşa ... Ştanke otele gdönünce Polis müdüriyetinden gelen sivil me- murlar, 3i numaralı odadaki sirkat hal Gisesi etrafında tahkikat yaparken, yüz başı Ştenke * sevgilisile birlikte öğle yemeğini yemek üzere - otele dönmüş- tü, Otel garsonları yüzbaşıya hadiseyi haber verdikleri zaman kulaklarma ina- namamıştı. Hemen yukarıya koştu. Semrayı odasmda çok telâşlı buldu: — Ne var, Semracığım? Benim ar- kamdan neler olmuş burada.. Semra kapıda duran garsona bir şey serdirinemek için şöylece bir omuz sil- kerek; — Ehemmiyeti bir şey deği!, dedi, bayağı bir hursız.. Para çantam: çalıp gitti. Ve garson kapıdan çekilince yerinden fırladı; — Berlin gibi bir şehrin göbeğinde ve otel içinde beni tehdide gelen mas- keli bir adam, evrak çantamı alıp gitti. Bu ne rezsiet? Bu memlekette polis yok mu? Yoksa bütün otel müstahdemler: de hıtsızlarla ortak mudırlar? Semrahin bu kadar şiddetli davran- makta hakk: vardı. Güpegündüz otelde geçen bu hadise, ancak dağ başında ya- pilar soygunculuktan başka bir şey de- gitdi. Yüzbaşı Ştanke derhal rılmak istedi. Semra yüzbaşının elini tuttu: — Ağele etmeyiniz. Odama kadar gelmek cesaretini gösteren bu adam alelâde bir haydut değildir. Beni sizin- le görüşmekten menetti ve hemen Fi» listine gitmemi söyledi. 'Yüzbaş: Ştanke hayretler içinde ne söyliyeceğini şaşırmuştı, — Rezalet. Rezalet bu! Bir otel içinde bu kadar cesaret gösteren bir adamı herhalde ele geçirmeliyiz. Diye bağırıyordu. Tam bu sırada oda mraştu, Yüzbaşı kapıyı açtı, — Hah.. İşte aradığım adam geldi. Yüzbaşı kapıda duran orta boylu, amele kılıklı bir adamı sevinçle kolum- dan tutup çekti: — Hans. Harpts maiyetimde bulu- nan ve büyük yararlıklar gösteren sa- dık askerim. telefona sa- kapısı vurul- ERİ V ar gi ne de tedbirli davranmış, sahte kan. k sargılar sarmıştı, Beşir, son bir gayretle: — İşte, kanı hâlâ dinmemiş . Açıi- ması zârarlı olacak sanmım ©fendi- — Ukalâ sus Hem sen amma ân ge- veze olmuşsun ha... i — Açın. Herkes sus pus olmuştu. Sargılar a- gılıyordu.... Neredeyse, bütün esrar meydana çıkacaktı. Havva bayılmak derecelerindeydi “— Bir mucize!...., diye dua edip yal- varmağa başladı. Ve işte, mucize belirdi. Koğusun kapısından hâdim reis gir- di: — Getirdim efendimiz. — Neyi? — Düşesi... — Ya, Fakat şunu açıp da öyle git: sek. Garip şey... Intakı hak; — Siz daha iyi bilirsiniz ama, efen-|' dimiz, açmasak daha iyi olur... Madem- ki bu dtireyi Havva hatuna teslim e) tiniz, o, bildiği gibi tedavi edyior. Bazı | hastaları sırf köndi tedavi etmektedir. Bu iyi netiöeyi de onun bu ihtimamı- na borçluyuz. Onum için, daire reisi- mizin nizamını bozmıyalım... O, yara- iârı değiştirirken, emrederseniz sizi çağırır, gi i Yazmu: 1 İ IskendarF, Sertelli İ i -39— | Semra kapıyı kapadı: — Casusları tanıdığını bahsettiğiniz aşker bu mudur? Hans başını salladı: — Evet. Karı koca Betlinde sakla: nan İngiliz casıslarım çok yakından tanırım. Yüzbaşı doktorun kıyafeti hakkında malümat vermesini emredince, Hans dektor Şmiti şöyle tarif etti: — Siyah gözlüklü. Uzunca Boylu. Tıknazca.. Kadın sesine yakın ince bir sesi var,. Yürüyüşü daima telişli.. Sık sık öksürür.. Semra ellerini çırperak bağırdı: — Ta kendisi,. Ta kendisi. Bana söz söylerken sık sık öksürüyordu.. Kadın sesi gibi ince ve ürkek bir sesi vardı. Gözünde gözlük yerine muürke #oymuş- tu, Ilansın ağzı bir karış açık kaldı; — Ay, onu siz de tanıyor musunuz?i Zavallınm bir şeyden haberi yoktu. Yüzbaşı, sabaktanberi otelde olup bi- tenleri anlattı: — Bu herif bir İngiliz olamaz.. İngi lizler bu derece tedbirsizlik göstermez- ler. Bu, başka bir mülete mensup olsa gerektir. Hans yüzbaşının sözünü tamamladı: — Evet. O Lehli bir doktordur. Kempinski otelinde “Şenit,, adile otu- ruyordu. Fakat, karısından şüpheliyim. Almancası çok bozuk.. Şiyvesi yaban- &r.. Fakat, İngilizceyi bir ingiliz gibi konuşuyordu. Yüzbaşı yumruklarını sılıyordu.. Hansın yanında durdu: — Kocasının İngilizze konuşması na- “idi? i — Dedim ya,. O Lehistanda doğmuş bir doktordur. İngilizceyi gayet kötül Bunu yüksek #esle söyledikten sah rü, efendisinin kulağına iğildi: —'Ne güzel kadın görseniz... Fğe onun gilzelliği hakkmda bir fikir sahi bi olsaydmiz, eminim ki bü köhne has tanede geçirdiğiniz bir dakikaya bil Aacırdımız .. Hakikatte, hadım reis, hastaneni intizamını filân değil de, efendis'n hoş görünmeyi düşünmüştü. Zira, « nun düşesten fevkalâde memnun olâ cağmdan emindi. Esasen bu emsalsi Venedik gelini, allahın öyle özene be zene yarattığı ve insanlarm öyle mü kemmel terbiye ve tahsil ettirdiği bi mahlüktu ki, hangi erkek görse hay ran kalırdı. Görmllş geçirmiş hadım reisin b dereos tehalükle medhüsena etmesi zerine, Mustafanın da dikkat artık çile Habeşlinin yarı açılmı yarasından ayrıldı. * En son cümle olarak: — Tuhaf şey... Neler tıkmışlar b hadım oğ'anın sargıları içine? dedi, Fakat artık, düşesle meşguldü. Havvaya: — Çok asil bir Venedikli esir etmi siz. Gidip bakalım! - dedi. — Baş üstüne efendimiz. Emir bu yurupsunuz... Kafile, Sünbülü, korkudan yarı bay gın bırakıp yukarı çıkarken, Havri sargıları çözen hasta bakıcıya: — Sen fazla el sürme... Ben bağlı rım! « emrini verdi, Sonra, “müstakbel zsve,ine; — Sakin tepreşme... Ben gelince kadar kimıldanma... Kapın öşiğine varan Haci Mustaf geri döndü: © — Neredesin, Havva? — Geliyorum efendimiz. Güverteye çıktılar.. Ve orada gördükleri manzarayl hepsi de gasyoldu. Venedikle esir geli oradaydı. Esir!.. Fakat esir b'r ilâh O kadar ihtişanılı, o kadar mağrur bi duruşu vardı ki.. Hacı Mustafa; “— Aman yarabbi!.. Bu kadar gi zellik, bu kadar kibarlık, bu kadar 2 rafet bir araya nasıl toplanabilimiş diye düşündü, — Ben bununla hazin ler kazanabilirim. Venedikli düssa mesekkalli Hubesistan seferinden bi kat daha kârlt olacaktır”. (Devama var) ———— ———- Ee İlam konuşuyordu. Yalnız kalınca başka Yisanla konuşmazlardı. Umümi yerle dalma Almanca görüşürlerdi. — O halde seh nasıl anladın onat İngilizce bildiğini?.. | — Doktorun karısı otelin tavan af sma atılmış kitap yığınları içinden gilizce romanları seçip odasina götü dü. Hatta bundan benim de şüphel diğimi anlayınca, bana: (Çocukl dan beri İngilizceyi severim, faket türlü. bulisanı iyice öğrenemedi derdi. — Lokanta sahibi ilc hangi dille nuşuyorlardı? i — Almanca, Ştanke çök asabiydi.. -— Ne diyorsunuz.. Buraya mi miş?. Amanyarabbi., Bu ne cesaret! — Geçirezek vaktimiz yok. Oi arayıp bulacağız ve Gen bu dakils” itibaren hükümetin emrile benim yetimde çalişacaktın! ğ — Azaan yüzbaşım, ben askerlik pamaa ertik.. — Hayır. Askerlik yapacak © sin!. Ben de sivil olacağım. mizi değiştiredeğiz.. Üçlimüz bütün otelleri, pansiyorları, Jokan! dolaşacağız. y Hans gözlerini açarak gülümsedi” — Fena bir iş değil bu, yüzbö” Bu dakikadan itibaren emriniz AV. yım.. Fakat, ilk önce lokantalarda Jayalım, 4Devamı vör)