Yazan: Joseph F. Rock İİ e Dilimize çeviren: H. M. Esrarengiz dağlar peşinde Çin - Tibet hududuna bir yolculuk Tibet çöllerinde gramofonla Karuzoyu © — çalınca, yerliler heyecanlarından deli gibi gülmeğe başladılar Artık dünyayı tamamen arkamız da brrakmış gibiydik. Müslümanlarla Ngura kabilesinin çarpıştığı çayırlık sahadan ve maktul düşmüş muharip- lerin iskeletleri arasından geçtikten sonra karlarla örtülü Songçu vadisini boyladık. Kayun postuna (| sarılmış uzun mızraklı muhafızlarımız neşeyle 1s- haklar çalıyor ve garip şarkılar söylü. yordu. Akşam oldu.. Gece karanlıkları bastı ve konak” ladık. Tibetliler ateşi koyun derisin- den yapılmış bir takım körüklerle ya kıyorlardı. Kampımız etrafma nö betçiler diktik.. Ben gramofonumu çıkardım ve çalmağa başlayınca yer- liler hayret içinde kaldılar. Bu suw- retle Karuzo, Melba gibi bütün mede ni dünyaya malüm sanatkârların #€#- leri, o vahşi diyarda ilk defa duyulu” yordu. Bu sırada etraftaki o Tibetlileri tetkika koyuldum. Uzun kollu ko- camon koyun postları (o giymişlerdi. Üzerine bindikleri hayvanları bu u- zun kollarla kamçılamaktadırlar. Ha- zırlamakta oldukları çay, kaynadık” tan sonra uzun saplı kaşıklarından birini alarak bu çaya daldırdılar. Son ra bu kasım icerisine biraz da term. yağı kavarak. sefin carlrmdan dinâz ma— — — ——— - 162 rıya attılar. Bu arada dağlarım allahı için bir takım dualar da okumuşlardı Bütün yabancılara “Urusso,, yâ: hut “Rus,, diyorlardı. Benim gramo” fonuma, “Rus sihir kutusu,, adı ver: mişlerdi. KARLI ÇAYIRLARDA YOLCULUK O gece köpeklerin havlaması ve hırsızları yakımnlaştırmamak için nö- betçilerimizin vakit vakit silâh atma- sı yüzünden pek rahat bir uyku uyu yamadım. Ertesi günü hayvanlarımızı bağ k olarak çayırlara bıraktık. o Çünkü bağlamazsanız, bir daha dönmemek üzere ucu bucağı belli olmıyan saha larda kalbolup gidiyorlar. Konakladığımız yerin yanı başm- da bir ay kadar evvel bir aşiret yaşı yormuş. Fakat son muharebe, bu aşiretten eser bırakmamıştı. Ortalıktr har vurup harman savurmuşlar.. B: harabedir yatıyordu. Ondan sonra günlerce karlı ça yırlardan yürüdük. Bir asra fırtms ile karşılaştık. Yerden kalkan kar lar vüzümüzü gözümüzü sarıyordu 11,300 kadem kadar yukarılara çi kinen riiscâr artık bizi atlarımızdar Minnie iy | GÜZEL PRENSES ei aöienpelei Yanaklarımm donduğunu hissediyo: dum. Atlardan indiğimiz Zaman bir ka bilenin orada bir müddet konaklamış ve sonra çekilip gitmiş olduğunu an- ladık. Çamur sobalar ve kuzban zeb hine mahsus küçük mihroplar yapıl- muştı. Hayvanlarımız burunlarını karlar içerisine sokuşturarak ot arr yorlardı. GOBİNİN RUZGARI Rüzgâr hâlâ esiyordu. Fakat şim di kuru bir rüzgârdı Çünkü Gobi çö- lünden doğru geliyordu. Daha ilerli yerek 11,500 kadem irtifan o kadar çıktık. Burada ben gtamofonu ye niden kurdum. “La Bohem,, opere- tini çaldığım zaman Tibetlilerin nasıl kahkaha ile güldüklerini bir görmeliy diniz! “Kartal kanatları üzerinde w- çan İnsanlarm,, diyarmda ne şeytan ca şeyler icat edilmiş olduğuna hay- ret ediyor ve bu iptidai heyecanları nı delice gülmek şeklinde gösteriyor lardı. KIRLI TASTAN ÇAY ZİYAFETİ Conah nehri civarmda 81 yaşm. da bir Budanm manastırı yanımda ko naklamak bir merhurive kü se! Labrang manastırı önünde bir yazar yeri yahatimizden şüphe edebilecek bütün| bir resmini almak güç oldu: kabilelerle dost olmak bir zaruretti | Manastırı ziyaret ettik. Budayı gör- düm. Ve kendisine daha evvel uğra dığım mabetlerde çektiğim papas ve Budanm resimlerini gösterdim. Hayretle karşıladı. Bizi kâhyasiv. le birlikte mutfağa göndererek iza» etmek istedi. Buda ziyafeti garip oluyor. Kir. li toprak ve kirli bez parçasiyle sır dikler' taslarda kocaman (o maltızda kaynamış çay veriyorlar. Ve bu ça; ağızdan ağıza dolaşıyor. Lâkin içebilmek bizim gibi Avr. palılar için pek güç bir şey.. Fakat misafiri bulunduğumuz Budanm mu: iyetini de gücendirmemek lâzımdı. Tas bana gelince dudağıma (kader kaldırdım. Ve içerisindeki kirli mayie bakn.adan küçük, küçük bir yuducı aldım. Bereket versin bu sırada içeriden Buda beni çağırmış. Diğer mabetler de çektiğim resimler hoşuna gitmis. Bir de kendisinin fotoğrafını almaklı ğımı istiyordu. Bunu fırsat bilerek hemen özü diledim. Ve kirli tas içerisindeki bu laşık suyun dehşetinden bir an evve! kurtularak kimseyi de gücendirme- den oradan sıvıştım. BUDANIN RESMİ ALINIYOR 81 vasmdali Rudanm semnatik GÜZEL PRENSES 165 ne lercüman vasıtasiyle - f yen gülümsemesini » tavsiy€ dum. Ve biçare güleyim derl dar hazin bir hal alıyordu benim de dertlerim kabardı. lamaklı oldum. Her ne bal ise.. Resimle cesinden kendisi memnun © samimi bir vedala oradan 8! Muhafızlarımdan — bir konturatı bitmiş olduğunds kalıyordu. Yerine başkalaf Hayvanları da yenilemiştik. Yalnız şurada kaydetme ki, günlerce beraber arkad ğimiz bu mubafız yerliler, # zerrece muhabbet veya teci mayişinde bulunmadılar. İ da önceden aldıkları için — © doğruya aramızdan © çekil Bir kere daha kısmet olup! nm önünden geçsem beni * caklarına hiç şüphe yoktur. (Devat ense sava sini HABER Istanbulun en çok satıl kiki akşam gazetesidir. İ rmı HABER'e verenleri derler. amme erener Kaptan masaya dayanarak İspnyola nefretle ve gözlerini açarak baktı: — Satmak mı? Bu zavallı (o çocuğu satmak İstiyorsun ha... (Hayır, yemin ederim ki bunu (O yapamıyacaksın. Sesi bundan şiddetle menedeceğim. Esirci İspanyol, kafasına bir tokmak gibi inen bu sözleri işitince bir o adım geri çekildi. Rengi değişti. Yüzü kor. kunç bir şekil aldı. Cevap verdi: — Çok şey.. deli mi oldun? Bu iş başka türlü olur mu? On beş seneden beri beraber çalışmıyor muyuz? Benim işimi bilmiyor musun? Şimdiye kadar senin geminle bir sürü kız (o taşıdığım balde bunların hiçbiri hakkında böyle bir şey söylemedin de bugün mü fazi- İetkârlığın tuttu, Hem ne demek isti- yorsun? Kaptan Yakop, hiddetinden güçlükle nefes alarak dedi kiz — Ne demek istediğimi anlatayım: 'Bu kızı gördükçe ben kaybettiğim ev- İlâdımı hatırlıyorum. Tam zamanında bu kızın imdadına yetişerek onu kızım yerine koyup mes'ut etmek istiyorum Onun için bu biçare kızıda (diğerleri gibi cehenneme kadar o sürükleyip gö- türmiyeceksin. Bunu sana fahişe yap- tırmıryacağım. İspanyol kadın tüccarı dişlerini gıcır datarak haykırdı: — Sen aklını mı kaçırdın be adam. Başını belâya sokacaksın. Hem benim #- şime karışmağa ne hakkın o var? Sen kimsin? Kanunun çoktanberi (Oaradığı bir cani, bir (o haydut, bir korsandan başka nesin? Şunu bil kibir işaretle seni Galaçda sefinenle beraber tevkif ettirebilirim. Sanşo, bunlar: (o söyledikten sonra diğer tayfalara dönerek; — Arkadaşlar, dedi Kaptanın sizi a sl bir uçuruma sürüklemek İstediğini görüyor musunuz. Sizi hapishanelerde çürütmek istiyor. Onun bu sahte tavır- larına inanmayınız. Haydi bana yardım ediniz de şu kırı kamarasına götürelim, Onun serbest bırakılmasma razı olmas- sınız Sanırım, İspanyolun, kafalar tütsülü olan bu haydutlara söylediği sözler (tesirini gösterdi. Kaptanın emri altında çalışan bu on kişiden hiç biri Sanşoyu haksız bulmuyordu. Bunlardan bir kaçı kap- tanın yanma sokularak kendisinin hak- sız olduğunu, İspanyolun, malmi iste- diği gibi kullanması (o lâzımgeleceğini söyliyerek onu kandırmak istediler. Kaptan Yaköp birden o müthiş yum- ruklarını kaldırarak İspanyolun üzerine atıldı ve onu yakasından tutarak < ileri geri bir sarstı ki Sanşo neye uğradığımı bilemedi. Kaptan hiddetle haykırdı: — Sefil haydut... Bir de adamlarımı benim aleyhime tahrik etmek istiyor» sun ha.. Fakat bil ki bu geminin biricik Amiri benim. Hükümete haber verece- ğim diye beni tehdit (ediyorsun ha. Fakat ben böyle şeylerden kotkmam, Yakayı beraber ele vetdiğimiz takdirde yağlı ipin senin de boynuna geçeceğini unutma, Bana haydut (dedin öylemi? Haydi bunu kabul edeyim, fakat senin gibi insan eti ile ticaret (eden, «rz ve namus kasabı hayasiz bir heriften bin kere daha namusluyum. Kaptan, bunları söyliyerek tayfalara emir verdi: — Şu herifin ellerine kelepçe vurup anbara atm. Sırbistana gelince karaya çıkarırız. Kaptan, emrinin yerine getirilmesi i- gin bir kaç adım geri çekilerek tayfalara “Yer verdi ise de kimse bulunduğu yer- den kımıldamadı. Anna, gözlerini kaptana dikmiş, ev- velâ kendisine haşin bir (haydut gibi görünen bu adamm temiz bir kalb taşı- dığını öğrenince onu (bürmetle gör- meğe başlamıştı. Heyecanından kalbi! gümbür gümbür atıyordu. Kaptan kimsenin yerinden kımıldama dığını görünce tayfalara meyus bir İi- sanla dedi ki; için tereddüt ediyorsunuz — değil mi? Pekâlâ! O halde ben bu işi yalrız ba- şma da temizlerim. Fakat bu itaatsiz- Hiğinizden dolayı sonra pişman.... Kaptan sözlerini bitiremedi. Kaplan kükremesine benziyen müthiş bir fer. yat kopararak yere yuvarlandı. Ellerini göğsüne saplanmış olan ince bir hançe- rin bulunduğu yere götürdü . Perz, kaptanm tayfalarma lâf söyle- mesinden istifade ederek birden hançe- rini çekerek ta sapına kadar (o kaptanm göğsüne saplamıştı. Kadın tüccarı: — İşte, dostlarma ihanette bulunan- ların âkibeti budur ». Diye bağrıdıktan sonra eğilerek kap tanın göğsünden bıçağını çekip çıkardı. Anna, gördüğü müthiş manzaradan ürkerek bir köşeye büzülmüştü. Kaptan göğsünden fışkıran oOkanlar içinde ve devrilen masadan düşüp parça parça © lan kadehler, yemek artıkları arasında cansız yatıyordu. Şanşo eğilerek kaptana baktı ve onun çoktan ölmüş olduğunu görünce tayfa lara döndü: — Bu adamı şeytan şaptetmiş.. Bana bakin babayiğitler.. Bana teşekkür et- melisiniz. Sizi büylk bir tehlikeden kur. tardım. Bu kadar budala (bir adamla dünyada hiç bir iş yapılmaz. Neden siz başlı başına bir adam olmuyasınız? Şu budaladan bin bir defa daha (akılı ve cesur olduğunuz halde (niçin bol bol para kasanıp rahat yaşamıyasmız. Bu- gün elinize bir fırsat geçti. Şimdi size bir teklifte bulunacağım, eğer beni din- İerseniz yüz binlerce altın kazanmak iş ten bile değildir. Dinliyor musunuz? İnsan kılığında aç ve muhteris bire! hayvandan başka bir şey olmayan bu or haydut altın sesini işitince gözleri par İayarak hep birden cevap verdiler: — Söyleyin, dinliyoruz. Sanşo tekrar söze başladı: — Size gayet tatlı bir yaşamak yolü öğreteceğim. Hepiniz ceplerinizi alın dolduracaksımız. Hiç zahmet ve meşak* kat çekmeğe lürum yok artık. En iyi şaraplar içerek âlâ kızlar arasmda va" kit geçirebileceksiniz. Tayfalardan bir kaçı ağızlarmı şapıf | datarak: — Alâ, ne dlâ, dediler. Bizde bunu istiyoruz, Para, kadın, hürriyet. j İspanyol kadm tüccarı (sözlerini! | iyi tesirler yaptığını görünce daha fa#” la bir hararetle sözüne devam etti: — Evlâtlar, bu kaçakçılık sanati pek, kârle bir şey değildir. Tunanm üzerin” | de anbarları altınlarla dolu gemiler dr laşıyor. Gece karanlığında bu gemilere yanaşarak içindekileri temizleyip altın” lara kavuşamaz mıyız? Tuna bizim İeorkumuzdan inlemeli, ayağımısf bastığımız yerler titremelidir. Korkun$ bir hayal gibi arada sırada görülüp kaf” bolmalıyız. Ancak bu sayede bol bol âi” tın sahibi olacaksınız. Haydi bakâl bunu kabul ediyor musunuz? Ma K şu hayvan kaptanın yerine geçiyorum Bakım bu vazife nasıl bir ele geçmiş © lacak, siz de şaşacaksınız. i