akma eş aa LA a Yazan; E. Jonn Lunu Guatemalayı ram. Ni İZ aş iv Ni İR KAÇ GÜN iurkçeye çeviren: Â. E. gezelim Guatemalada yirmiye yakın yanardağ vardır Acaip elbiselerini göstererek cevap verdi: — Onlara biz “Sam amcanın çocuk- ları,, deriz. (Sam amca Amerika dev- letine verilen lâkaptır.) Gerçi bunlar Sam amcanm adını bile işitmemişler- dir. Fakat bu ad kendilerine giydikle- ri kırmızı beyaz çubuklu pantalon- ları dolayısile takılmıştır. Her kabile, hatta her köy kendine mahsüs ayrı bir elbişe giyer. Şekilleri yüzlerce yıldanberi hiç değişmemiştir. Yüksek dağlardaki Hintliler boğazlarındı birer işaret taşırlar. Bu işaretler “Ben Sololadanım,, yahut “Ben Çiçi- kastenangodanım,, ilâh demektir. Dedi.. Ne yazık ki bu kostümlerden birço- ğu yavaş yavaş kaybolmaktadır. Yer- li elbiselerin yerini ithalât pamuklu- ları almaktadır. Manifatura ve ku- maşların hemen hepsi Elsalvadordan gelmektedir. Hintlilerin sabahtan ak- şama kâdar durmadan en ağır işleri #apmaları bu ithalât kumaşlarını çar çabuk yırtmakta ve köylüler umumi- yetle yırtık pırtık elbiselerle dolaş- maktadırlar. Hintlilerin eski Meksiko köyü ya- kınındaki vadisinden çıkarak bir dağ YANAR DAĞLAR KUCAĞINDA ATITLAN GÖLÜ ağ köyü Godinezden çıkar çık. maz yokuş gittikçe dikleşti ve dağ bu dik tepesine varmadan insan soluğu- nu kesecek derecede bir çabuklukla sola doğru derin bir uçurum halinde düştü ve orada çok uzak (derinlikte koyu mavi sulariyle dünyanın en gü. gel gölü olan Atitlan yatıyordu. İsviçre göllerinden < bazıları gibi Atitlan gölü de dik, ve kayalık sahil. İlerle kuşatılmıştır, ancak gerilerde tepeleri karlarla örtülü Alp dağları yerine burada büyük volkanlar var- dır.. Sivri tepelerinden duman sütun. ları yükselen lâcivert renkli dört dağ görünür Dağların vücuda getirdikle. ri set hiç bir le kırılmamıştır. De- mek ki Atillan gölünün yer altından bir mecrası var. Dos doğru aşağıda, kıyı boyundak: bir çukurda sarışın bir yama San An. tenio Palopo ün yerini göster. mektedir. Bu köyde yapılan hasırlar çok meşhurdur. Yerli klavuzlar gölün çevresinde on iki tane Hintli köyü bu. lunduğunu ve her birisinin de A'izze. den birinin adını taşıdığını Klavuzlardan başka düşünen ve başka bilen harita yapanlar da, orada on iki köyden çok daha fazlasmı bul söylerler. yokuşuna tırmanmağa başladık. Sı- ğtmızda solumuzda yükselen birkaç yanar dağı tepesi var, Guatemalaya “Yanar dağlar, ülke- si denmektedir. Memlekette yirmiye yakın yanar dağ krateri mevcuttur. Ve bunlarm bir düzünesi de duman ve ateş püsküren fan! volkan- lari » G muşlar ve bunların yalmız dört tane. sinin hıristiyan azizleri adını taşıdık. larmı meydana çıkarmışlardır. Atitlanm iç kuşağından aşağıya inen şöse yolu bir mühendislik harika- sıdır; bu şose kıvrıla kıvrıla yokuş aşa gı doğru iner, küçücük ve tuhaf olan Panacaşel köyü - vakmımda röle er) ÜZEL PRENSES Hava açık olduğu zamanlarda ha- nın sarmaşıklarla örtülü balkonuna çıkan bir insan, pırıl pırıl parlıyan su ye yanardağ mahrutlarının vücuda ge, tirdikleri manzaraya bakmaktan do. yamaz. Oraya vardığımız günün öğ- le sonunda, bardaktan boşanırcasma an yağmurlar, gümüşten bir perde gibi manzarayı örtüyordu. Vakti nasıl geçireceğimizi (o düşünüp dururken orada ailesiyle birlikte tatil müddeti- ni geçiren Guatemalalı bir misafir, bir şeyier okumak isteğinde olup olmadı. ımız sordu. Teklifini büyük bir memnuniyetle kabul ettiğimizi söyleyince gidip bize “Naşyonal coğrafik maygarinini, ge tirmesin mi! Kendisine bizim de Ame- rikan coğrafya cemiyetine mensup ol. duğumuzu ve bu mağazine makale yaz mak maksadiyle buralara geldiğimizi söyledik. Adamcağız biraz sıkılır gibi oldu ve dün akşam cemiyetimizin baş. kanı doktor Grosernor'un bir mutkunu dinlediğini söyledi. Amerikanın Pen- nsilvaya vilâyetindeki Pittsburg şeh. rinde Amiral Byrad'ın cenubu kutbu se yahatini anlatan kısa dalgalı radyo neşriyatı buradan dinlenmiş. Orta Amerikanın bu 1s8ız ve uzak yerinde cemiyetimizin faaliyeti hak- kında haberler aldım. Guatemalada 371 daimi azamız var. Her ne kadar atitla gölü 22 kilo. metre boyunda ve en geniş yeri 12 ki. lometre isede sahilleri çevresinde Maya kabilelerinden ayrı ayrı üç grup yaşamaktadır. Tzanjuyu yakmmda İspanyol fatihlerine müttefiklik yap- miş olan Çakçikeller oyaşamaktadır. a karsısında GUATEMALA'NIN YÜKSEK YERLERİ HEP YANARDAĞUİ Pasifik Okyanusunun daracık sahil ovasından yükselen yalçın di 1000 den 4700 metro irtifa bulur. Nüfusu 2.285.000 olan bu mutedil Umli ülkenin yarısından fazlası yalçın dağlar ve mavi göllerdir. mala Orta Amerika Cümhuriyetlerinin nüfusu en çok olanıdır. Ve bakımından Nikaraguva'dan sonra ik inci gelir. yaman savaşçılar olan Tzutuhayles grupü var; San Markos ile San Pablo Hintlileri ise Kuviçe kabilesindendir. Su tarafından bakılınca Atitlan gö lü üstündeki Santiago şehri damları samandan örülmüş kârgir kulübeleri ile cenup suları adalarınm köylerine benzer. Burası Tzutuhayles grupu. nun merkezidir. Şehir Sanpedro ile Taliman volkanlarını ngayet zarif te. peleri arasından mavi bir körfeze bak- maktadı GÜZEL PRENSES Sahile çıkınea çevremizi gi KADINLAR “HALE, TAKI ve çekinerek kumaş ve çanak satmak İstiyen kadınlarla “ kuşattı. Başlarmda su dolu testi taşi takım kadınlar da bitmez tüke| ralar halinde sert taşlarla kap”) danlardan aşağı yukarı ayi Vardı; (Devamı ız canı sıkıldı. Fakat bunu oğlunu büyük sevincine atletti. Gelin'ile güvey gittikten sonra Ya- komirlerin “evinde çalgı ve eğlence ge-! ne başlamişdı. Köylüler bu gereline iyice eğleniyorlardı. Zingata ile'gelinin bindiği araba bir saat kadar yolu devam edince alaca ka- ranl; düğünün du. Zingara hududu geçmelerini sabir sızlıkla bekliyordu. Gelin de başını ve yüzünü örten duvağı sık ııkı tutmuş, arabanın bir köşesine büzülmüştü. Zingara, kolunu gelinin boynuna do- Tayarak kendine doğru çekti; — Annacğım, dedi. Nihayet benim oldun. O kadar mes'udum ki bile; sin... Göreceksin benimle evlendiğ hiç de pişman olmıyacaksın. Zaman bu- nu sana isbat edecektir. Gelin cevap vermedi. Yalnız kendini Zingaranın kolundan yavaşça kurtara râk gene arabanın köşesine çekildi. Zin- gaza yumuşak bir sesle surıldandı: a benden kaçıyorsun? Artık zin olduk. N gıkılıyorsun. Seninle evleninceye kadar neler çektim. Bunlar yetişmiyor mu? Ne olur şu du- vağını kaldır da güzel yüzünü göreyim. Gelin gene aldırmadı. Bunun üzerine Zingara onun duvağını kaldırmak iste- di. Fakat kızın mani olması Üzerine vaz üdâet süküt ettiler. Sonra gelin bir sesle kocasına sordu: — Yol da ne kadar uzadı. Acaba hu- duda yaklaşıyor muyuz? Hem size bir #ey sormak istiyorum. — Sorunuz, güzelim. bastırdı. Biraz sonra da gece ok) — Benden evvel bir kadın sevdiniz m? Zingara biraz tereddüt etti. Sonra öyle cevap verdi; İ kimseyi sevmedim. Fakat bir kadın taralından sevildim. Esasen han- gi erkek vardır ki evlenmeden evvel bir işmamış olsun. Fakat bu gelip geçici hi çilgınlıklarıd setmesek dal olmaz mı? — Ne zararı var. Şu macerayı anla- tırsanız bu uzun yolda can (o sıkıntısın- dan kurtulmuş olurüz. ii nlar gençliğin . Şimdi bunlardan bah» — Mademk ar ediyorsunuz, anla- tayım. Beni seven kadın Prenses Vera emişti. Sonra Dülc Jorj İle evlen di, Fakat buna rağmen benden vazgeçe medi, Beni çılgm gibi seviyordu. Hâlâ türlü Nihayet akat ben onu bir 1 Ve sevemedim. da öyle ya. sevemiy İ onun bu aşkı benim için. çekilmez bir hal aldı. O kadar sırnaştı ki ne söyle dimse onu kendimden uzaklaştırama « dm... Baktım ki olacak değil. On- amı kurtara- müz'iş bir nevi beli sin bu çeşidi de çok iğrenç oluyor. Zavalk âdeta acınacak o bir haldeydi. içbir © kabahatim aranıp da bulu- * kuşu olan bu ka- için sadece merhamete İğ i ben para, asalet ve istiyordum, sevebilen yarında idim. İşte nihayet ka gen çıktın. Ve aradığımı bana “ verdin. Şimdi seni sevdiğim için ne kadar mes” Anna... ledikten e tekrar sonra, gen kaldırmak istedi. Fakat gelin şiddetle buna'mani oldu ve: —Zingara, dedi. Eğer beni söylediği niz gibi hakikaten seviyorsanız hududu geçip kendimize bir yer tedarik edince ye kadar sabrediniz. Bu ne aceic?.. Ben kaçırılmış bir kız değilim ki. © Artık zevcenizim.. Bırakmızda şu elbiselerle altında son defa rahat Orahat Eski canbar, daha ileri gidemedi: — Peki, öyle olsun, dedi. Dağlık araziden geçtikleri için araba ağırlaşmıştı. Gittikleri yolun sağ tara- fında sarp ve yalçın kayalar (o yükseli- yordu. Sol taraf ise derin bir uçurum- du. Sağdaki yüksek kayaların üzerinde büyük bir bina yükseliyordu. Demir parmaklıkir pencerelerinden — birinden ışık görünüyordu. Dört tarafında o uç- İarile gökleri delmek ister gibi duran küleleri vardı. İşte bu eski ve korkunç şato memleketin en büyük hapishanesi idi, En ağır cezalı kürek mahkümları bu şatonun kayalara oyulmuş olan mah genlerinde zincirlere vurularak hapse ,dilmişlerdi. Araba yolu bu binanın önünden ge giyordu. Tam binaya yaklaştıkları si- rada adım kadar ileriden: — Dürli. Diye bir sada işitildi. Zingara otur- duğu yerden siçradr. Yüzü mosmor ol- müşta: Fakat gelin telâişla onu teskin etti: — Hayır canım. Burası hududa ye- ımdır ya.. Pataportlarımıza Bakacak) lardır. ! Zingara, geniş bir nefes aldı. Çünkü) yaptırıp baztlattığı muntazam © pasa- portlar yanında idi İ Birkaç kumanda sesi işitüd.. Söara| ellerinde fenerler hulunan Oo üniformalı adamlar arabaya yaklaştılar. Karanirk- ta muhtelif noktalardan askerlerin çık- tığı görüldü ve silâh şakrıtıları işitildi. Arabanın kapısı birden açıldı. Askere lerden biri feneri arabann içine tutarak aydnılattı. Sonra yanmda duran genç bir wülâzim onlara: — İniniz, dedi, Bu sırada üngülü askerler arabanın etrafmı çevirmişlerdi. Zingara sordu: — Bizden ne istiyorsunuz? Hududu geçmek yoruz. İşte pasaportlarımız, Şu benimki bu da zevceminki.. Fakat zabit uzatılan pasaportlara bak madı-bile. Yalnız: — Pasaportlarınız muntazam ise kor kulacak bir şey yok. Yalnız sizi kuman- danın huzuruna götürmek için emir ak dım. Beni takip ediniz, dedi. Zingara, içinden, bildiği en. müthiş küfürleri arka arkaya savurduktan son- ra arabadan indi. Sonra gelini de indir- di. Sanira askerler etraflarını çevirmiş olduğu halde binaya doğru ilerlemeğe başladılar. Şatonun önüne (geldikleri vakit mülâzim bir düdük öttürdü. Bunu müteakip zincir gürültüleri arasında bir indirildi. Desin bir uçurum üze- rine kurulan bu köprüyü geçmeden bi- naya çidilemiyordu. Zingara köprüyü geçerken altındaki uçurumdan su şırıl» tıları geldiğini duyunca, ürperdi. Sonra yeniş bir kapıdan binaya girdiler. Yarı karanlık bir dehlizden geçtikten sonra kumandanın odasına girdiler. Köşedeki yazıhanenin önünde yaşlıca bir kuman dan oturuyordu. Zingaranın içeri girdi- ğini görünce başmı kaldırıp ona baktı. Zingara, kumandanı (o selimladıktan sonra; — Kumandan, dedi. Bizj görmek Is“ temişsiniz. Ermriniz üzerine buraya ge tirildik. İşte pasaportlarımız. Fakat kumandan pasaportlara bek- madı bile, Yalnız sordu;