8 Kasım 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

8 Kasım 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

iy ”g “mi dört kipide'nöbet değistirip ye- » tede kaldık. Arasıra harita odasma © girip soğuktan donmuş ağzımla biraz! Hatıralarım anlatan: Alman korsan gemisi EE A al, Alt yelkenler sıçrayan dalgalarla ıslanmış olduklarından soğukla donmuş, tahta gibi kaskatı olmuştu. Methallerin kapakları donmuş, alttaki kırk Kişi dışarıya çıkamaz olmuşlardı Fırtınadan istifade ederek Orkad ile Şetland arasından geçebiliriz Bu guretle yoldan epey kazanmış olace- gız. Şu halde garba doğru ileri... Fakat tam istikamet değiştireceği-! miz sıralarda rüzgür (değişiverdi ve garp - şimali garptan esmeye başladı. Bu bize allahın bir ihtarı gibi geldi, istikamete gidemiye - : rüzgira tâbi olduk. Böylece seli kadar sürüklendik. Şetland veya Kirkval civarına gidip İngilizlerin kucağıma kendimizi atmak tansa şimalin buzlarına doğru sürük- Jenmeyi tercih ediyorduk, Ertesi günü zadyo ile verilen fırtına haberlerini dinledik; Alman sahillerinde binala - rım damları uçmuş, Emden ve Vil helmshafende gemiler demirlerini ta - rayıp karaya düşmüşler. Golfstrim cereyanmdan çıkmış, müt hiş bir soğuğa yaktlanmıştık. Dalga- lar güverteye dolduğu zaman buz ha- line geliyor, kereste yükitmüzlün ara- « larma girerek tıkıyordu. Donan ipler makaralarda işlemez hale gelmişti, A- sid dökerek donu çözmeye uğraştık ama nafile... Alt yelkenler sıçrıyan dalgalaris ıslanmış olduklarından soğukla don - muş, tahta gibi kaskatı olmuştu. Alt güverteye inen gizli methallerin ka- 'pakları donmuş, alttaki kırk kişi dışa- rıya çıkamaz olmuşlardı. Üstteki yir- taklarma gidemiyordu. Dört buçuk gün bu vaziyette güver- “Bir şey yiyor, dinlenebiliyordum. Gü-| vertede heye dokunaak donmuşlu. Yalnız başta ve kışta iki punç teneöresi mütemadiyen kaynıyordu Bu buy denizinde ne hoş manzara! A» rada sırada sıcak suya bir bardak rum döküp kendimizi ısıtmaya çalışı-! yorduk. Punca Hamburgda “Buzkı- Tan,, adr verilmiştir; bunun manasını ancak bu sefer hakkiyle anlamıştım.! | — Puncun ne demek olduğunu anlamak Için onu, bizim gibi, bu denizde ve bu havada, ağızlar buzdan deniz aygırı na benzemiş bir haldeyken içmek lâ zumdır. Donan iskotalar dolayısiyle yelken- lere hakimiyetimizi kaybetmiş bulun. duğumuz cihetle körükörüne gidiyor - duk. Gene taliimiz varmış, başımıza İ bir felâket gelmedi. | KABINLA ABE ARI AMR. Nakleden: Hatice Süreyya — 6o— — Çünkü sen de beni mes'üt ettin, anhe... Evlâdını bağrına bastırdı. — Haydi... Hepsi bitti. Mazinin Üs-! tüne bir sünger çekelim. Artık yat- mak zamanımız da geldi. ... Biçare bir şelak... yor, Güneş, bütün ihtişamiyle bulut- İarı aydınlaetmiyor.. Yağmurlu bir eylül sabahı... Kuşlar ötüşmü. yerde halviadı. O dşrece bir hâvlayış ki, Enis uyandı. Btrafına bakındı. Evvelâ bir çey göre- medi. Yarı kalan rüyası hâlâ devam mı sdiyor? Elini uzattı. "Denız Kartalı” nın süvarisi Kont Feliks fon Lukner Nihayet beşinci gün rüzgâr şimale çevirdi. Faroer ile İzlanda arasından geçerek Atlantiğin daha sıcak guları- na girdik. Hemen bhaltalara sarılarak gemimizi buz kabuğundan kurtardık: Tekrar teknemize hâkim olduk, Acik abluka hatlarını çoktan geç miş, fırtına ve soğuk tehlikesini at - latmış, serbest denize kavuşmustuk Fakat bu sevincimiz çok sürmedi, 41! Tektekl gözcü hâber verdi: — Arkadan bir vapur geliyor! Bu mıntakada bir vapur? Muhak- kak bir kruvazördür, Hemen gözcü -| Bün yanma tırmandım: Büyük bir mu| avin kruvazör.. Şimdiye kadar işler bu kadar yolunda gittikten sonra ne talihsizlik! — Çabuk tebâllikıyalet! Bu emrin manası, evvelce kararlaş- tordığımız şekilde, şuydu: Norveççe bilmiyenler alta. Bunlar Alman askeri Üniformalarmı giyecek- ler ve silâh basında - bekliyoceklerdi. Kimisi tüfenkle, kimisi el bombasile silâhlanacak ve emre hazır vaziyette bulunacaklardı. Bir kısım mürettebat da motör dairesinde, baş taraftaki mühimmat depomuzir ve kıç tarsl'ta- ki topun mühimmatınm bulunduğu yerde ellerinde fitillerle bekliyecek- İer, icap ederse benden alacakları em- Te göre cephaneye nteş vereceklerd Düşmana tesilm olmamız mMevzuupanr değildi Hemen mürettebatı topladım: — Arkadaslar, dedim, fırtınayı, mayn tarlasını, soğuk tehlikelerini at lattık. Şimdi bir tecrübe daha geçir - memiz lâzımgeliyor. Bana ve kendini. 76 güveniniz. Heyecanlarmayınız. San| cak vardiyası ambarlara... İskele var- diyası burada kalacak. Herkes kendi işiyle meşgul olsun, etrafa merakla bakinmak yok. Kendinize hâkim olu. nuz Ve Norveçli rollerinizi unutmayı- hiz. Kruvazör bize durmamız işaret et mişti. Lâkin çok uzakta olduğu için görmemezlikten gelmeyi tercih ettim. Külüstür bir Norveç yelkenlisinde kuvvetli bir dürbün ne gezer? Bu arada kaptan kamarasını, düş- manlârımızı kabul etmek üzere hazır. amıştık, Her şey ıslaktı. Evrakımı» fırtınadan rslanmız diyecektik, (Devamı 5) Hissi Roman Parmaklarıma ılık bir kol değdi. — Anne?.. Hâlâ burada mus? — Sus... Haydi daha uyu. Vakit! pek erken... Yorgunsun... Bir çocuğu örter gibi, oğlunun yor- ganmı örttü, Arkasını sıkıştırdı. Delikanlı, annesine, yanağını uzat. — Demek bütün gece başi ucumda bekledin enne? — Uyu diyorum $âna... Başını annesinin koluna dayadı. Mu. ti bir halde, gözlerini kapadı. Lâkin uyku, birdenbire gelemedi. — Anneciğim! di, — Uyu... Uyu... * diye tekrar geslen- nlellicen? YAR IBirTÜ, UR! Hatıralarını anlatan : EFDAW TALAT Istanbul nihayet kahraman ve ordusuna kavuşuyordu — Şimdi dalma menfi ihtimallere göre tedbir alsanız fena mı olur? — Ben kimsenin burnunun kanama- Sınt istemiyorum. Her şeyi düşünüyo- rum, Yalnız siz de maiyetinizdeki kuv- vetlere tedbirli ve dikkatli (o olmalarını emrediniz, Halkı tahrik edecek bir şey yapmasınlar, Kölonel Ballarla Esat beyin karşılık- h nasihat ve tavsiyeleri bir hayli sürdü. Neticede Ballar, bütün işleri Türk o po- lis müdürüne bıraktığını söyledi. Mülâ- kat ta böylece bitti, Burada size vaziyeti izah etmeliyim. O zamana kadir İngilizlerin Malte- pede bir miktar da askerleri vardı. Bu askerler güya, Kemalistlerin herhangi! bir hücumuna karşı İstanbulu müdafas edeceklerdi! Anadolüdeki büyük zaferden sonra Londra ile Ankara arasında , siyasi te- mas ve miizakerelere başlanmıştı. Lon- dra hükümeti, Ankaranın tazyiki üzeri- ne, bidayette bir istirdat şeklinde olma- mak kaydile, fakat istirdat ve işgale bir mukaddcme olmak üzere az miktarda bir askeri kuvvetin İstanbula girmesini kabul etmiş, keyfiyeti işgal kuvvetleri kumandanlığına da bildirmişti, Fakat buradaki İngiliz kuvvetleri kumandan: Jarı bir türlü büyük emri vaki hazme- demedikleri için, biraz da İngilizlik gu rurunu kurtarmak kaygusile hâlâ mü- tehakkim vaziyetlerini muhafaza ediyor lardı, Onların bu hareketlerinin mana- 8 daha ziyade zevahiri kurtarmak şeklin de ifade edilebilirdi. Onların o yüksek perdeden atmalarına göre, eğer Malte- pede bu İngiliz Kuvveti müsaade etmez se bizimkiler İstanbula giremezlermiş.. Bu kahkahalarla Gülünecek sözlere biz bittabi kahkahalarla mukabele edeme- diğimiz için bıyık altından gülüyorduk. Ertesi gün daha şafak sökmeden bi- tün İstanbul uyanmıştı. Bugün İstan- bul ve İstanbullular için mukaddes bir gündü. Dişili erkekli, yaşlı, genç, ihti- yar, çoluk çocuk, zengin, fakir, amele, memur, herkes bütün Kalk (sokaklara dökülmüştü. Adeta evler tamamen boşanmıştı. Şehir, halk kalabalıklarının üstünde dalgalanan yüz binlerce kırmızı bayrak tan bir gelincik tarlasını andırıyordu. Her taralta milli şarkılar söyleniyor, galgrlar çalıyordu. Mektep © çocukları grup grup vatan marşları ekuyorlardı. Hava fevkalâde güzeldi. Sanki, tabi- at haksız (o yere ıstırap Türkün bu bayramına & tün müttefikn polisleri (o karakollarına toplanmıştı. Bürolarda memurlar iş ba- şında idi. Kimse sokağa © çıkmıyordu. — Dur, aiçtindleriş söylüyeyim âe öyle... Seninle neler yapacağım. götüreceğim. Çok zengin olacağım ve lere çıkacağız... Ber seni Çine, Japon- yaya, Ameriki her Vere, heryere eceğim... Çok zengin olacağım ev bütün paraları sana vedireceğ m. Bir dediğini iki etmiyeceğim.,. Anlıyor musun?.. Sen de benim Kibi seyahat- leri çok seversin, değil m!?.. Gidede- ğiz... — Anlaşıldı, oğlum. Uyu... Uyu a- ma ya, Sabahleyin Konuşuruz. — Gidersin, benimie berâber #eya- hate değil mi?., — Elbet, elbet... Fakat uyu... — Uyuyorum... Öyle mes'udum ki, Mes'udum.. Ve gu yemini edin uyudu: — Anneciğim... Vallahi. Namusum hakkı işin seni asian terketmem.. Sani | hiçbir kadma tercih etmem.. ... Yaşı elliyi geçmiş, fakat gözü ka - dınlara doymamış bir şik erkek. Be- i yoğlu caddesinde hızlı hızlı yürümeye uğraşıyor. Önünde, mevzun endamile yürüyen, griler giymiş bir kızı (yahut kadını, takip ediyor... k —2S52 — Dış kapılar kapalı idi. Şehirde düşman mümessilleri âdeta kabuğuna çekilmiş bir kaplumbağa gibi bu misilsiz (zafer ve neşeden ürkmüş, karanlığa saklan- mregtt, Kolonal Ballar ile diğer zabitler bu- gün mutat hilâfına çok erkenden Kro- kerde toplanmışlardı, Saat sekiz buçuk ta Ballar beni çağırdı: — Bir şey haber aldm mı? — Hiç bir şey duymadım. , — Esat beye telefon et, sor bakalım! vaziyet nasıl? Telefonu açtım. Biraz sonra Esat be- yin sesi cevap verdi: — Polis müdürü Esat! — Ben Efdal! Beyefendi kolonel va» ziyet hakkında malümat rica ediyor, — Oğlum bütün gece uyumadım, ça- İ lıştım, Merak edecek hiçbir şey yok. — Bizim kahramanlar ne vakit geli yor, ! — Biz de haber (o bekliyorüz. Fakat nerede ise gelirler, Telefonu kapayarak Esat beyin söz- lerini kolenele nalkettim. On o dakika! sonra tekrar telefon çaldı. Ben açtım. Anadolu kısmının İngiliz o kumandanı kolonel Balları arıyordu. o Ballar sen konuş deyince: — Kumandan! Bana söylemenizi em- retti, dedim, Onlarm biraz evvel izah ettiğim manasız gururlarının tesiri al. tada kalmış olan kumandan bana şun- lar: söyledi: — Mustafa Kemalin çocukları ge liyor. Bırakayım mr, sorunuz!? Telefon başımda az daha kahkahayı koyuverecek ve ona alay olsun diye: — Ne münasebet bırakmayınız! diye- cektim. Fakat bugünlerde çok işime ya-| rayan soğuk kanlılığımla (| İngiliz kur! mandanının sözlerini oOaynen kolonel Ballara odada bulunan yüzbaşı Defrey- tasa tekrar ettim. Ağzında piposu oldu- gu halde sandalyesinde hafif befit sal. Yanmakta olan Ballar da kısaca şu ce- vabı verdi: — Söyle, müsaade etsin. Bu numara karşısında patlımamak işten değil!,. İçimde isyan hisleri uya- nıyor, Şeytan, şunların yüzüne tükür — Kerata'ir, siz kim oluvorsunuz” O kahramanları durduracak kudreti ne rede buluyorsunuz, de diyor! Fakat be- nim bir sey söylememe lüzum kalmr. yor. Beni hiç sevmemesine rafmen acık ve dürüst bir adam olduğunu © teslir etmem iktiza eden yüzbası o Defreytar bu kadar riyekârlik arasına kendi tamıyor ve ditlerinin arasından küfre der gibi murıldanıyor: Ne çabuk da yürüyör bu kız... İsti. yar çapkın, bir türlü, onun yüzünü g5 remedi... Öyle de merak ediyor kt...) Çünkü, kıyafetinden de, hareketinden de, pek itinalı bir şey olduğu belli... ' Ah, yüzü de, arkadan görünüşü gibi çıksa... Tünele doğru yürüyorlar. Bir kürk-! çü düklânmin öntinde duran kada! tam yaklaşacak. Fakat, meçhul kadın gene yoluna devem ediyor. Hızlı yürü- düğünü hareketlerinden hiç de belli etmeden o kadar çabuk g'diyor ki, «- radaki mesafeyi ağıyor. Bir iki dük - kânm vitrininde durmasşa, belki, çap- km erkek, onu büsbütün kaybedecek. Son sefer, tam yaklastı$ı vakit, gri- li kadını cepheden gördükten sonra, onun böyle şık bir adam” tarafından! | takip edildiğini de farkeden bir genç dul kadın, kendi kendine; — Yarabbi! Ne talili insanlar var.. İşte, onun peşinden gidiyorlar. Hal buki benim... » diye eseflendi, Şık adam, işte: — Size refakat edebilir miyim? - 8 İkinciteşrin — 1936 Ed Yazan: İHSAN — Bırakmıyacak da one halt sanki! Bir taraftan elleri cebinde odan tasında asabi adımlarla dolaşmakt? bu pervasız çocuğa bakıyor, dil rafatan Balların emrini! telefonda liyen kumandana bildiriyordum. fon muhaveresi bitince kolonel da yerinden kalktı ve yüzbaşı DE sn sesini duymamazlıktan gelerek! — Bakalım ne olacak? Diye mırıldandı. Üçümüz de pencereye gittik. Var mahşeri bir kalabalık içinde” lata tarafmdaki müthiş uğultular kadar geliyor. Ballar soruyor: — Sen ne dersin? Türk askeri rafa geçince bir hâdise olur mu? — Zannetmem. — Haydi, Esat beye bir daha © st. Karşı yakadaki zabitimizden Kımız haberi ve verdiğimiz emri © Emrini yerine getirmek üzere © nu açıyorum. Biz konuşurken dan sesleniyor: — Sor bakalım yeni bir şey vöf Esat bey ayni ciddi ve kat'i cevap veriyor — Henüz bir şey yok! Bâllar, bayağı korku ve endişe W idi. Şimdi içimde ona karşı bir met hissi duyuyordum. Koca İ mütarekenin başindanberi (İsti bu vazifede zoraki olarak ( kel” muhtelif menfaatlere hizmet Daha doğrusu ettirilmişti. Ballar Rikatson Hat (o yaveri nun tesiri altında Türklere çok Y etmişti, Fakat Haf gittikten ilk zamanki hararetli vaziyet b vam edemedi. Saatler bir türlü geçmek Mütemadiyen telefonla o konu: Bir arâlrk şu haberi veriyor: Mili Türk kuvvetleri o UsküğÜ Fındıklıya geçeceklermiş. Mili ki lere Refet paşa isminde bir kun kumanda ediyormuş. Ta, (Be: Fındıklı Kadar olan saha yüz ” ce insanla &rklım tıklım dolmuş. Hiçbirimiz sokağa çıkamıyoruf kaklarda şepkalı kimseye tesadi miydr. Nihayet müthiş bir gürültü di'A İstanbulda ne kadar Türk ve Tür alâkadar ne Kadar canlı mahlük şürekten kopan baktiyarlık v€ duygularile haykırıyordu. kardeşler Fındıkiıya ayak bast # Biz, manlesef. o eşsiz sahneyi & yor, valkiyii telefonla takip / Devami diyerek klâsik bir cümle yor. Fakat etili kadın ya işitme hut da işitmemezlikten gelerek dulun hasut nazarlarını ve şik peşinden sürlikliyerek, tüneli? geçti, altıncı dairenin yanma divenlerden aşağı indi. Orada, otomobiller, Büyük bir düğün alayı vaf.. lin güvey de kol kola girm yorlar, Gelin, tül yığınları iinde» ” rünmüyor, Lâkin şık adam: — Damat fena değil... oğlan! - diye mırıldandı ve on” liğine İmrendi. a Tam bu esnada, grili kad” duran taksilerden birine 4 sındaki erkek de, işte bu esnaği #1 gerek onun yüzünü gördü. duğu gibi bulamıyarak surs' turdu ve beyhude geçen ciyarak, veni bir av çeşme? üzere istikametini değiştirdi” Desen”

Bu sayıdan diğer sayfalar: