22 Ekim 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

22 Ekim 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

şa. Fırtınadan kurtulduğumuz zaman güverte yangın yerine dönmüş, arma param parça Yeni yelken tertibatlı yapmak | için gece )gündüz çalıştık olmuştu. Hamburgda on beş gün kadar kal. dıktan sonra Sezaren isimli Alman yelkenlisine tayfa yazıldım. Arkada- şım Navke de benimle beraberdi. Ge- mi Avustralyada Melburna muhtelif! eya götlrmekteyü. Hadisesiz geçen bir yolculuktan sonra Melburna varıp yükümüzü boşalttık. Sonra boş olarak gene Avustralyada Nirkastle giredek oradan Şilinin Ga- lets Buena limanı için kömür yükle dik. Bu limandan da köherçile yükle- yerek İngilterenin Plimut Jimanma müteveccihen yola çıktık. İşte bu seyahat esnasındadır ki bi- rinci smif tayfalığa terfi ettim. Gemi defterine baba fingoyu tek başına İs- tinga ettiğim (yani yelkeni topladı. ğım) yazıldı. Vakıa evvelce Amerikan; gemilerinde birinci sınıf tayfalık yap- mıştım ama Alman gemisi sefer mild- detimi kâfi bulmayarak beni adi tay-! fa diye tanımıştı. Melüin adalarına geldiğimiz zaman! kuvvetli bir fırtma ile karşılaştık" Evvelâ rüzgür önünde kaçmağa baş- Jadık. Esasen gemimizin tarzı da buna mülsaltti, Yalnız dört yelkenimiz açık olduğu halde on milden fazla süratle! gitmeğe başladık. Lâkin rüzgâr gittikçe kuvvetlenme- ğe başladı. Yelken armamızm bu müt- hiş tazyika mukavemet edemiyeceğini! düşünerek hepimiz endişeye . düştük. İ Filhakika endişelerimiz doğru çıktı. Bütün baba fingo çubukları çatır çatır urlaral Armin mgtmlam Binyetem me) Teni ile gabya sereni de biraz sonra kırıldı. Fırtmadan kurtulduğumuz zaman güverte yangın yerine dönmüş, arma param parça olmuştu. Yeni yelken ter- tibatı yapmak için gece gündüz çalışa! rak vaziyeti tamir ettik, Nihayet yüz yirmi gün süren yol- culuktan sonra Plimuta vasıl olduk Geminin yeni bir sefere hazırlığı uzun #üreceği için ikinci kaptanla Navke ve benden başka bütün mirettebata yol verildi. Biz de bir taraftan yiik boşal tirken yelkenleri adam akilli tamir «tmeğe tekneyi temizlemeğe koyulduk Gemi kuru havuza #okularak karnm- daki yosun ve midiyelar kazındı. Yeni miirettebat gemi armatörü te- rafmdan kısmen Hamburgtan gönde- rildi, çoğumu da biz İngiltereden teda- rik ettik, Fakat bunların ekserisi va- purlarda ateşçilik yapmakla beraber ömürlerinde yelken gemisi görmemiş tatlı su gemicileriydi. Büyük bir işe yaramadılar, yelkenden anlıyanları- | hayet yola çıktık. Süvari Nevyorke “Deniz kartalı” nm şüvarisi Kont Feliks fon Lukner mız bu yiizden seferde onların da İşle- rini görmek mecburiyetinde kalarak çok zahmet çektik. Yeni yükümüz fıçılar içinde tebegir taşı idi, Nevyorka götürecektik, Bu yük çok ağır olduğundan hacım İstia- bımız kadar yüklediğimiz halde gemi- hin palavra anbarı tamamile boş ka- yordu. Kıç tarafa da baril içinde üç yüz ton arsenik yükledik. Bunlar da çok yer tutmadığı için hamule istifi- miz hiç de iyi olmadı. Bütün hazırlıklar tamamlanmca ni çabuk gidebileceğimizi ummuştu. Lâ- kin evdeki pazar çarşıya uymadı, fır- tıma fırtma Üstüne geliyor, adam akıl- kt ilerleyemiyorduk. İngiltereden aldı- Zımız teyfalar ne dümen tutabiliyor Jar, ne de yelken kullanabiliyorlardı. Bütün işi biz yapmağı mecbur kal mıştık. Hamburglu miçolarımız bile gemiciliği kendilerinden az bilen bu adamlara hizmet etmek istemiyorlar, onlara istihfafla bakıyorlardı. Ne müthiş fırtmalar atlattık! O günlerin dehşeti şimdi bile beni titre- tir; denizden asla yıldırmaz! Deniz aşkı öyle kuvvetlidir ki imdi bana bir tekne vererek: — Bu $on seferindir, muhakkak ba- tıp öleceksin! Deseler hiç tereddüt etmeden yola çrkarım. Ne ise, noel geldi ve fırtma da kesi- rek müsait bir rüzgür başindı. Hep se-| indik HU Afa miami» bikklke —emlemi fingo yelkenlerini açtık. Kaptan se vinçle söyleniyordu: — Çok şükür rahat hir noel geçire- ceğiz, Gemici usulü bir noel ağacı ha- arladık, yeni bir süpürge sopasını yaldızlayarak türlü şeylerle süsledik. Tayfalara tütün, jambon ve punç da- Zttıldı. Işıklar yakridı ve tayfalardan bir heyet kaptana giderek noeli tebrik etti; temez misiniz? Süvari aramıza geldi, aşçı puho ge- tirdi ve hepimiz kaptanın srhhatma! içtik. İşte tam bu sirada “Beyaz böra.. n baş tarafı- ler fırtmaların| başlayacağını anlarlar, bir müddet ev- vel tehlikeyi sezerler. Bu revl ise ev- velden tahmin etmeğe imkân yoktur. Bu sebeple görünmezliğinden kinaye “Beyaz böra,, adı verilmiştir. Bir hamlede serenler parçalanmış, bir tanesi güvörteyi delerek yatağıma KABINLAR BEM BALE AA ER. Nakleden: Ha e İlüve edecekti; “e Sabah sabah bu zıkkım mi? Kendini mahvediyorsun Fakat, Murad: — Hayir! - dedi. - Ne kakao, be bir| Gideceğim... Sen benim hama- mu hazırl... Sonra, koyu gri elbise- imi çıkar. Dur belkayım.. Siyah çiz- wi çıkar, daha İyi. Elini tez tut ku güm... — Öğle yemeğini evde yemiyecek misiniz? | — Senin üstüne ne vazife kuzum. Sen söylediklerimi yap benim... Ötesi- he karışma... Fakat hizmetçi yemeği hazırlamak Hizm mı, lâzım değil mi? öğrenmek istiyordu. Bunu öğrenmediği ve ters- İendiği İçin fena hslde bozulmustu.! Hülâ olduğu yerde duralıyordu. Mu-| içilir İ Hissi Roman tice Süreyya rad, bir rüyaya dalmış gibi, bulundu- ğu muhitle, gene alâkasını kesmişti, Hizmetçinin gitmediğini, beheme - hal cevap almak istediğini neden son- ra farkedip dedi ki: — Bir telefon bekliyorum... Onun için kararsızım. İyisi mi, sen yemeği hazırlama, lâzım olursa tada ye-| m... Aldın işte ceva Memnun! musun art'k?. Firdevs, müphem bir işarette bu- Jundu. “Memnun” olmak? Ne müna. sebet?.. Niçin?.. Bu küçük bey onun! elinde doğmuş gibidir. Firdevs altı se- nedir doğrudan doğruya Müradın! hizmetinde bulunuyor... Öyle ya: Kü. cük beyin annesi öleli altı sene olma. dı mı?.. Zavallı ihtiyar hanrmefendi. gözlerini ebediyyen yumacağı gün, 0- Du bir aralık yalnız bulmuş: Epişilceensi KAR 'BirTÜBİ Hatıralarım anlatan ? EFDAN TALAT —235 — Yazan: | Sirkecide trene kei wi halkın bir tecavüzüne uğrardı Ben bunları düşünürken yangın yeri bitti ve ışıklı ve kalabalık Oo mıntakayz girdik. Ümidim birdenbire söndü, So * kaklardan gelip geçen insanlara bakıyo- rum, A onlardan bir şeyler bekli » yorum. Fakat onlar lâkaydane gelip geç tikçe çocuk gibi ( sinirleniyorum. Çok geçmeden Topkapıya geldik, Buradaki kahveler tıklım tıklım insan dolu idi. Fakat onlar da bizim kafilemizle hi lâkadar görünmüyordu, Biz sükün de yolumuza devam ederek surların ha- risine çıktık. Sinirden kendi o kendimi yiyorum. Acaba bizim Esat bey Topka- pı ile Yeşilköy arasındaki kırlarda mı bir sürpriz hazırladı. Artık Eskisi ka. dar ümitvar değilim. Fakat kendimi ol hayallerden de bir türlü krutaramıyo » rum. Bu sahada müthiş bir süratle yol alıyorduk. Ara sıra tesadüf ettiğimiz köy arabalarının yanından yıldırım gi- bi geçiçyoruz. Aşağı yukarı bir buçuk sene Rikatson Hatla beraber geçerken bas - kına uğradığımız taş ocaklarnım önün- den geçerken ctrafıma (o bakınıyorum. Kimseler yok. Kafilemiz bütün süratile Yeşilköye doğru uçuyor, İşte Bakırköy ışıklar için de... Biraz sonra uzaktan Yeşilköy de görünüyor, Ana caddeden © Yeşilköye giden tarlalar arasındaki yola #apıyo- ruz. Burada Benet piposunu ateşlerken bana dönüyor: — İyi geldik değil mi? Bu âdeta benimle istihza... o Şeytan herifin suratma bir yumruk indir diyor. Kendimi #96 tutuyorum. Fakat homur- danmaktan da geri kolmiyorum: İyi geldik ama, yolu çok uzattık. Elyne Vey f ——— -—i “kadar saplanmıştı, büyük direklerimiz kırılmıtşr. Telâsla yukarıya fırladığı- mız zaman güverteyi yangm yerine çevrilmiş bulduk, Kaptan hemen dümene koştu. Ser dümen armadan düşen direklerle ağır! yaralanmış, dümen dolabmm dibine düşmüştü. Zavallı ertesi günü öldü. Tabiat kuvvetlerile müthiş bir mü- İ eadeleye başladık. İlk iş olarak bulta. Vela armanm arirk lüzumsuz kalan döktüntülerini keserek güverteyi temis- ledik, Direklerde asılı kalan yelken parçalarmı, seren kırıklarını böylede attıktan sonra sağlam kalan aşağı yel-( kenlerimizi pupasma düzelttik. Dört sanat süren çetin bir mücadele den sonra gene gemiye hakim bir vazi- yete gelmiştik. İngiliz tayfalar fırtma esnasında korkudan dışarıya çikamu. mışlardı. Vaziyet biraz düzelir gibi ol- duktan sonra da bizden korktuklarm- dan gene ortalarda görünmeğdiler, (Devamı var) evvel — — Oğlum : sana "emanet... Ona bak.. Eve bak... - dememiş miydi”. Muradı, pek yürekten seviyordü. Böyle uykusuz kalması, sabah karan- lığında içkiler içmesi, öna dokunmaz mı biç?... Bir de memmun olacaktış*. Lafı Ayaklarmı.sürerek Yürüdü. Kapı- dan çıkacağı esnada, Muradm, kendi kendine: — Ssat oh buçuk ha.. Rezalet! - ye söylendiğini işitti. Nişantaşmdan hiçbir haber yok. Halbuki o, bu haberi alabilmek için, telefonun başında saatlerce © bekledi; sabahı etti. Belki yüzüncü defa ol rak, beyninin içinde binbir güphe, yek- diğerine zıt binbir ihtimal dolaatı.. İsmet, sükün içinde, kendi kendini dinlemek arzusunu göstermisti. Ve Murad da bunu gayet tabif bulmuştu. Bütün hayatı, maddi, manevi mevcu- diyeti allak bullak olmuş bir kadının nefsini mürakabede bulundurmasın. dan daha tabil ne olabilirâ17.. Esasen, sahsiyetini öyle kaybetmişti ii bicare Tanınmaz bir hale gelmisti. Buna rağmen, Murad, kendisin! görmek isti-' İ hacet yok.. On birde sokakta olmalı. — Bana öyle geldi — Nereye gittiğimizin farkında mı- sın? — Ne bileyim, belki hududa gideceğiz. — Seyahatimiz o kadar uzun olmu - yacak. — Çatalcaya mı gidiyoruz! — Hayır! Yeşilköye... — Ne olacak orada... — Misafirlerimizi oradan trene bin- direceğiz. Sirkeciden bindirsek olmaz mıydı? | — Sence malüm olmayan bazı sebep lerden dolayı olamazdı — Öyle olsun, Yeis ve nevmididen fena bir halde « yim. Herlfe ters ters cevaplar veriyor. fakat bir şey çakacak diye de korkuyor- dum, Fakat Benetin de çenesi açıldı: — Vakit bulamadığımız için sana va» ziyeti anlatamadık. Sirkecide (bunları trene bindirseydik, belki halkın bir te- cavüzüne uğrardık. — Halk nereden haber alacaktı bun- ların gideceğini? — Biz onların her şeyi haber aldığını biliriz. Bu söz manidardı. Tecahülü arifane- den geldim. O sörüne devam etti; — Şimdi gelecek trenin arkasında İ- kinci mevki boş bir vagon vardır, Vagon karanlıktır. Misafirlerimizi sessiz sada- sız oraya bindirip selâmetliyeceğiz. Sen onların bu vagona yerleştirilmesine ne zaret et... Şimdiki plâk (4rikasnın yanındaki köprünün altından geçerek şehire gir - İ dik, Yağmurdan dolayı sokaklar tenha. Ara sıra Fransız askerlerine, Senegal - 1 neferlere tesadüf ediyoruz: Nihayet istasyondaki yaprakları dökülmüş bü - yük ağaçların altında durduk. Ben ara- badan atlarken Benet seslendi: — Tren nerede ise gelecek. Sen si * safirlerimizi çabuk kamyonlardan indir ve İstasyonda en #on vagonun duracağı kısımda topla... Otomobilden inince etrafıma seri bir göz attım. Burada kimseler yok, Hani baskın... Esat beyin vaadi one oldu? Adamcağız işten haberdar değil yoksa? Deli olacağım, Kapiten Benet yüzünü pardesüsünün içine saklamış istasyona doğru giderken bağırıyor: — Çabuk olunuz, çabuk olunuz. Birkaç yolcu acele acele yanımızdan! geçiyor. Bize bakmiyorlar bile.. İstas * yonda trenin yanaşmakta (olduğunu ihtar.eden çan sesleri duyuluyor. Başçavuş Raytla kamyonların yanını koşuyor, muşamba perdeleri kaldırıyo- ruz, Ben: — Haydi çabuk ininiz, tren geliyor. diye sesleniyorum. kadar yeceğinden emindi. "Paket ah gu Mal: ke teyze vok mu?. Sülük gibi yapış. mıştı, kadıncağızı bir türlü rahat br. rakmryordu ki., Dün, salonda, teyzenin “Geceyi bu- rada geçireceğiz!,, Biz akrabayız! Se- ni nasıl yalnız bırakırız!, dediğini işitmemiş miydi? Şüphesiz, oradalar.. e Ayrılmıyorlar İsmetin yanından... Onu biraz yalnız bırakmıyorlar., Nefes aldırmıyorlar. ona... Ve böylelikle; sayılı güzel gün- lerin heba olmasına, boşuna geçmesine sebebiyet veriyorlar.. Murad, küduru. yor, küplere biniyor... - Katil olacak. Ama ne fayda?.. İşte, İsinetin İstan bula geldiğinin ikinci günü. Fak Murad onu sade iç dört saat görebil- di.. Yok, hayır, yok..Giyinmesini ikmal edecek.. Sokağa fırlayacak.. Bir türlü bazmlanamayan banyo dn, yerinde dursun her şey de.. İstemez.. Hicbirine Doğru Nişantaş.. Kim ne derse desin, kiminle karşılaşmak ihtimali olursa olsun, oraya girecek. Hizmetçisile Mahut keratalar ellerinöf paketleri ile kamyonlardan * alıyorlar. “Onlara toplena€ gösteriyorum, Kapiten cın altına çekilmiş bizi sey” rif bu işi muvaffakiyetle sevinç içinde.. Hakkı da çak herifler kimi pardesülik desüsüz yalnız ceketle elli İu istasyona doğru koşuyo! Kamyonda kalan son ağı atlamıştı ki Bakırköy taraf motifin fenezleri göründü. meden ekspres korkunç istasyona geldi. İstasyondaki Pransız Ki 4anının bu sevkiyat hakkınd. talimat aldığı anlaşılıyordu *f tasyonda mutat olarak bulW ma miktari arttırıldığı gibi de fazlalaştırılmıştı. Kâfir d şeyi o kadar iyi hazırlamışt parmağını bile kıpırdatmaği “& müyor, bizim çalışmamı#! © seyrediyordu. Ben artık Esat beyden f mi kesmiştim, Ara sıra — Polis müdürü şehir İçi sele çıkmasını doğru buln ki tren Yeşilköyden & hâli arazide trene tharrus diye düşünüyordum ama b de inanmıyordum. Tren du. Hakikaten kapiten B Üi gibi katarın arkasma boğ bağlanmıştı. Hemen bizim leri bu vagona doldurmağa Herifler, telâşla yerleşmeğe Aralarında bir müddet de şası oldu, Tabil biz işin bu alârrış etmiyorduk. “Herkes dikten sonra, ben alay olsun gavuş Rayta sordum: a — Rayt, şunları bir kere © lum m? >. ZA AR e > — Neresini sayacağız me” Onların yüzünden çekmediği” madı, Hakikaten çavuş sucuk çi t&. Bu sırada Benet vagonyf yaklaşırak bize seslendi — Tamam mı? — Tâmam. — Kaç kişi oldular? Ben atıldım. — Orada saydık am, »* dık, — Burada da sayınız. * Biz tekrar içeri (girdik | Rayt müthiş sinirliydi: — Domuz çoban: mıyız? yiz anlayamadık? Akşama muz sayıyoruz, >. (0D bile komuzgbilse, “yine “de Yine de elverir.. ir — Han'mefendi geldi. çıkacaksınız?.. Murad, hamamdan fırlıyö” mel vücudundan sular ski efsaneler'ndeki ilâhlara — Hemen şimdi varak na.. Sakm kapanmasın. — Fakat efendim. TES Hanımefendi kendi bizs3t kücük salonda bekl'yor. Firdevs, burmuzü tufi lak vücudunu sardı.. Hi sinin asabiyetinden yar li leri şaşırıyordu. Bu şaşkın radın asabiyetini artır — Haydi, çabuk! Ü p Leylâk renkli rop dö 9” Rugan terliklerimi de. Ah, ne demeğe yi Hani girmiyecekti, keşke “© m v Ky yi, Ez ee KİN vi vi ? / “ tutsaydı..

Bu sayıdan diğer sayfalar: