KE Mont Feliks fon Lukner Denizcilik hayatında hiç unutmamalısın: “ Yelkenli gemide bir elin senin, öteki elin de geminindir!,, Lâkin ben gene ümidimi kesmiyor, azmimi kırmıyordum. Nihayet beşin- ci günü sabahı gene rıhtıma geldiğim zaman, beni uzaktan görür görmez bağırdı: jde evlât! Sana bir gemi bul- dum. Dün bir Rus kaptanmı gemisi- ne götürürken senden bahsettim. Bir miço İsteyip istemediğini sordum. “Aylık istemezse peki.,, dedi. Sevinçle Pederin boynuna ssrıldım, teşekkür ettim. — Haydi, dedi. Gemiye gidelim de kaptanla görüş. Üç direkli Niobe güzel bir gemi idi. Fakat keçi sakallı Rus kaptanı hiç gözüm tutmadı. Bana: — Yarın gemide bulun! Diye emretti. Döndüğümüz zaman kaptan hak- kmdakl hislerimi Pedere açtım. — Aldırma, dedi Kaptan ister Rus, ister İngiliz olsün, deniz gene aynı denizdir.. Şimdi bunları bırak da Sana eşya tedarik edelim. Cebimde 90 mark kadar para kal muşlı. Peperle beraber Hamburga giltik. Lüzumlu şeyleri düşünerek, parayı idareli kullanmak şartile müba- yasta bâşladık. Yünlü iç çamaşırları, #£ gömici muşambaları güzel bir bıçak #atm aldık. Müthiş gururlanıyor. dum. Sandık ve gemici param kalmamıştı. Pdr |3 « — Üzülme, dedi, Benim sandığımı ““ririm. Bana yirmi beş sene hizmet etti, âna da uğur getirecektir. Satm aldığımız eşyayı sandığa biz- »at kendisi yerleştirdi. Ertesi günü gemiye beraber gittik. Yatacağım yatağı gösterdi. Yatağımı ve yastı- ğımı yerleştirdikten sonra tavsiye et- tü: — Denizcilik hayatında hiç unut- mamalısın: “Yelkenli gemide bir elin senin, öteki elin de geminindir!,, Ya- ni fırtmalı havada iş görürken, veya direklerde iken muhakkak hir elinle gemiye tutunmuş olacaksm. Birden durakladı ve düşünceli bir tavır aldı. — İyi ama, senin adımı unutuyor- duk. Kont Lükner nasıl miço olur?. Sana bir ad seçmeliyiz. Annenin genç kızlık adı ne tdi? — Fudike... — Mükömmel!. “Unutma, çantası almağa Adm Ludikedir.. KADINLAR BEİ: | AM LAMAER./ Bu ismi yedi sene kullandım. Ayrılırken peder elimi sıktı: — İhtiyar Pederi unutma! Demir aldık. Peder, Sen Pauliye kadar, peşimizden tek kürekle geldi, Sonra bağırdı: — Güle güle delikanlı! Avuslu- ralyaya yolun açık olsun. Pederi u- nutma, Cevap veremedim. Gözlerim yaş- lanmıştı. Utanmasam hıçkıra bıçkıra ağlıyacaktım. Elimle veda işareti yaptım. Bir kaç dâkika sonra sandığını aç- tığım zaman oşyalarım arasında ihti- yar dostumun bir fotoğrafını buldum. Üzerinde “Pederi unutma!,, yazılıydı. Haym, benim ihtiyar dostum, seni unutmadım, unutamam. Tayfalarn konuşmalarmdan hiç bir gey anlıyamıyordum. Hepsi baş- ka bir dille konuşuyordu. Çok acemi olduğum için kaptanm da hoşuna git- meğim. Almanca bilen ikinci kaptan babamın neci olduğunu sordu. — Çiftçi! — Pek âlâ! kâhyası yapalım. Peşinden gelmemi &öyledi. Yeni vazifemin verdiği gurur ve sevinele arkasından gittim. Domuzların bü- lunduğu ahırın önünde durdu. — Bunlarm yiyeceğine, içeceğine bakacaksın. Ahırı temizliyeceksin. Dedi. Seni geminin Başımdan aşağıya soğuk bir duş İkinci kaplan devam etti: — Hepsi bu kadar değil, aynı za- manda sancak ve iskele eczahaneleri- nin müdürü de şen olacaksın. Sonradan öğrendim ki bü “eczaha- ne, ler malüm yerlermiş, vazifem de buraları temizlemek. Domuzları ahırdan dışarı bırâk- mak “yasaktı. Ahır temizlemek için benim onlarm arasma girmem lâzım geliyordu. Su dolu kovalarla içeri girdiğim zaman üstüme sürünüyorlar, ortalığı temizlerken akan pis sular üstüme başıma sıçrıyor, ber böylece yavaş yavaş temizliğine baktığım ahır- Gan ve domuzlardan daha pis bir hale geliyordum.. Gemide tatlı suyu ve sa- bunu da idareli kullanmak icap etti- ğinden temizlenemiyordum. oYedek çamaşınımı da yoklu, Öyle ki gemide kimse yanıma yaklaşamaz oldu. Tay- falar, yanlarmdan geçerken tekme ile| beni Kovuyorlardı. “Eczahane, leri Hissi Roman Nakleden: Hatice Süreyya —37 — ” Ağlamaktan.dön külmüş gibi duran kirpikler.. Endişe ile çizilmiş bir alm. İşte İsmeti bu hale sokmuşlar.. Artık ağlamıyordu da... Bir hıçkırıkla vücudu hâlâ sarsılı- yor. Gözlerinden mendilini ayırmıyor. Arada Murada garip bir nazar atıpi * gözlerini gene kapıyor. Bu bakışların! manası: Muradın mevcudiyetini ya- nında hissedebilmek... Yalnız maddi değil, manevi mevcudiyetini de.. Aca- be o eski Murad mı? Bünu anlıyabil- mek... — O kadar üzülecek bir şey kalma- dı, İsmetçiğim! Mademki o buhrana mukavemet edebildi, demek kuvvetiy- miş. Bütün tehlike atlamış sayılır. Bundan sonrası kolay: Sabretmek mütemadi surette ihtimam göstermek Mizım. İyi hava, iyi gıda, sakin bir mu hit... İşte o kadar... Göreceksin, Yaka- cık ona iksir gibi gelecek... — Bunlara sahiden kani misin?... - diye mırıldandı. Esasen bu sözleri iyice dinlemiyor. du. Şimdi gözleri, Muradın, içinden ziya huzmeleri geçen s#açlariyle pem- be boynu ve mat mercan rengindeki kulak memesi arasında dolaşıyordu. Sonra, ellerine baktı. “Asil parmaklı, ellerine. Bunların da ayası sağlam ve kuvvetliydi. Evvelâ bunlara âşıkma ait vücut parçaları diye hakarken, yavaş yavas nazarı değişti; ümitsizliğe düstü. E- Murad, onun mağmum halini hisse- derek, birdenbire: niz nerede, bu delikanlı nerede? | Hatıralarım anlatan * EFDAv TALAT nlellicen#fervi kansıBirTUR - 16 Birnciteşrin — Y © ” l | Yazan: IHS” 70) | | Benet işi benden gizli tutmağı muvaffak olmuştu O gece, kumandandan iki saat için müsaade alarak eve gittim, Kadmcağı- za Krokere nakletmek meselesini nasıl açacağımı düşünüyor, kendi (o kendime üzülüyordum. Annem vaziyetimi pekâlâ bildiği halde ona bu teklifi yapmaktan utanıyordum. Nihayet yemek arasında bahsi aç - tm, dedim ki: — Ben de istemiyorum ama, (daha bir müddet buna katlanmak lâzım. Ku- mandanlık msiyetinde çalışan yerli müs tahademin ve memurinin ailelerini Türk lerin herbangi bir tecavüz ve taarruzu»! na karşı tedbirli olmak için Krokerin üst katlarına yerleştirmeğe karar ver- di, Bana da seni alarak üst katta o bir daireye yerleşmemi teklif ettiler. Kabul etmezsem doğru olmaz. Binaenaleyh, yarın, çamaşır vesaire gibi muhtaç ol- duğumuz ufaktefek eşyaları o hazırla, muvakkat yerimize yerleşelim, Bu teklifim ânnemi umduğum gibi müteessir etti. Kadıncağız isyan ede. rek bana şu cevabı verdi:: — Buna ne İüzum var? Kimden kaçıyoruz? Ne için korkuyoruz? Bir kabahatimiz mi var?. Gelenler, gele. cek olanlar bizim ordumuz, babanın, ağabeyinin kardeşleri değiller mi? Ben cevap vermeğe (hazırlanırken sözümü kesti. İlik defa kendisinde gör. düğüm bir asabiyet ile gözlerini açtı ve bana garip bir şüphe ile bakarak sor- du: . — Yoksa sen korkuyor musun? , Ç Annemin bu suali bana çok aci gel. di.. Hayatta benden şüphe eden birçok kimseler olabilirdi. “ Fakat, anam," “be. nim en yakınım olan, benim her şeyi. me vakıf bulunan: insan benden nasıl şüphe ederdi. İçim burkuldu. Sesim titriye titriye vaziyeti tekrar anlattım ve ilâve ettim: — Pölis müdürü Esat Bey de bu tarzda hareket etmemizi tasvip ediyor. Dedim. Teessürden gözlerim yaşarmıştı. Annem sorduğu süalden çok pişman olmuştu. Boynuma sarılarak: — Zavallı yavrum! Çok yazık ki se. | temizledikten sonra ise kendimden ben | bile iğreniyordum. Direklerden elân korkmakta idim Çanaklıktan yukarısma bir türlü çı. kamamıştım. Oraya çıktığım bir gün i pek yükseğe tırmandığımı sanarak | tayfalara bağırdım: — Bakın ne kadar yukarı çıktım. Bir de bana korkak dersiniz. (Devamı var) — Yoruldun, değil mi cielm? Seni yalnız bırakayım mı? Dinlenirsin, ben sonra, İstediğin zaman gelirim, « dedi. Titreyip kendine geldi. Aöaba Mu- rad, düşüncelerinin farkina varmış mıydı? Bu derece sıhhatli ve kuvvet- Wi olduğu için İsmetin üzerinde bırak- tığı suitesiri anlamış mıydı? Fakat İsmetteki de ne haksızlık! Muradın bu işte bir kabahati mi var Kİ, onu, böyle mukayeselere maruz birakiyor ve bu yüzden kendisine surat d$iyor.. Mura- dı görmek, onunla yan yana oturmak, kendisi için bir zevkti ve ona bu hisle. rini daima anlatmıştı. Şimdi, onun da zeki gözlerinden bu kal kâçar mıydı sanki? Delikanlı değişikliğin farkına varmaz mıydı? Gözü telefona ilişti: Muradın sade sesini işitmek için bu telefona nasıl İntizarla saatlerce bakmıştı! Genç adam birdenbire yerinden fırlayıp, telefonun yerini değiştirip 0- na gülümsedi. Demek ki, bütün düşüncelerini an- hyor... Gene teselliler devam etti: “Zavallı yavrucuğum! Bu kadar üzülme. Onul ni ben de anlıyamamışım. Seni iste. meden incittimi. Dedi. Ellerinden öperek onu ben de tesel. li ettim. Ve ertesi günü yapacağımız işleri konuştuk. Sonra ben tekrar Kroker oteline döndüm. Mütazeke senelerinin bu meşkur bi. nâsı, bu halkın gözünde bir heyülâ gibi yükselen koca bina, içindekilerin duydukları manevi inditasa uymak için sanki ufalıvermişti. Bina o eski azamet. tini kaybedivermişti. Her tarafta ma. temengiz bir sessizlik hüküm sürüyor. du. Ba'lar, mutadı veçhile yukardaki da. iresine çıkmış ve çıkarken de geldiğim zaman kendisini görmekliğimi tenbih etmişt. Yatak odasına girdiğim zaman kapiten Benetle karşılıklı oturmuşlar, viski iç'yorlardı. Beni görünce: — Gel bakalım seninle konuşacak. larımız var, Dedi. Sonra benete eğilerek bir şeyler söy. ledi. İsühbarat şefi başile tasdik işa. reti yaptı. O zaman Ballar bana döne. rek: — Yarn öğleden sonra yukardaki misafislerimizi sevkedeceğiz. OBinaen. aleyh onların bu saatten evvel hazir ol. maları lâzımdır. Kendilerile temas €. derek hazırlıklarma yardım ediniz. Ballarm sözlerinden evvelçe veril. miş ölan kararın değiştirildiği anlaşı. hyordu. Çünkü bir gün evvel akğam geç vakit Sirkeciden kalkacak Şark sü. rat katarile #evkedilmeleri mukarrerdi. Demek ki ekapresle gitmiycceklerdi. Ballarım Yüzüne istifhamkâr bir şekilde bakmakla beraber (açık ça da sordum: — Dünkü karar değişti mi? Ballar bu sualime cevap verecekti.. Fakat Benet seri bir hareket yaparak Ballarım gözlerine baktı. İhtiyar ku. mandan da sustu. Fakat ben bu işa. reti görmemezlikten ve bu susuşun ma. nasını anlamamazlıktan geldim. Sua. limi tekrarladım. — Evvelki kârara göre akşam eks. presle gideceklerdi. Şimdi başka bir yoldan sevkedileceklerse ona göre ted. bir alalım. Kolonel buna şu sudan cevabı ver. di: — Bu bususta henüz katl bir kârar vezmedik. Fakat kendilerinin her ih. timale karşı sast Üçte hazır olmaların istiyoruz. Bir şey söylemeden odadan çıktım, Yeniden pirelenmişt'm. Herifçi oğul. ları ber ihtimali düşünerek değiştiriyor ve bunu da “ne * maz.,, diyerek benden de 8 — Alacağınız olsun şizin # Diyerek yukarıya, şu baş teci heritlerin katına çıktım havli gec kmiş olmasına rağ” büyük salonda oturmuş der di. Artalarma girdim. başladık : — Yarm saat üçe doğrü sevkedilcceksiniz. o Şimdi # dan emir aldım. Binaenaleyf nızı tacil ediniz. <a — Hani yarın gece gidec€ — Kararı değiştirmişler. — Hayırlısı olsun. | Hemen hepsi İstanbulda mayı cana minnet biliyorlard” Sl — Memleketten ayrım l sizde ne tesir yapıyor? ! — Selâmet buradan uzak dır. Kalkrsak milliciler bizi #” lar. İyisi mi başımızın çat hm, 4 Şeki'nde cevap veriyorali Krokerde çalışan Rum, Yahudi tercümanların hemen ha önceden ailelerini Krokere lerdi. Bin bir çeşit insanla garip bir Babil kules'ni Baş çavuş Rayt işin alayında cümanların maa aile üst kat melerini alaylı gözlerle se; ni gördü: j — Bak, dedi. Hani senin sen, bir de ben galiba burads — Ben annemi getireceği — Yalnız annen olmaz. 1 de karı bulalım. Düğün yaj 4 rada çoluk çocuk da yapa! Yu yerdir. — Senin bugün neşen Uiba?. — öylel. Türkler tavan arasında şenlik yap Viskiyi çok kaçırdığı vuşu alaylarında yalnız bi ma döndüm. O geceyi nisb atsız geç'rdik. MÜLTECİLER SEVKED Sabah kalkar kalkmaz ilk !S dark Saibi bulmak oldu. 4 e eg e Üirli. çekerek: — Ben buradan ayrılam! Esat Beye git, miiltecilerin Kökerden sevkedileceklerinii gönderileceklerini öğrenem ber ver.,, Dedim. (Devat öyle seveceğiz ki.. Behemehal iyileşti-, nin dertlerinin benim de d TEĞOĞİZ.... Ailesi - annesi, teyzesi, - onun bu delikanlıya karsı #lâkâsını gayritabit| duğunu bilirsin. Ah sana 9” mak elimde olsaydı, Bu dostluk cümlesi buluyor. Halbuki, onun mmevcudiyeti-* gülümsedi. nin Enis için zararı olan bir tarafı yok ki.. Bu çocuk Enisi, bir dost gibi, bir kardeş gibi seviyor işte. Dimağında böyle biribirine zırt, bi ribiriyle ancak deruni rabıtası olan fi kirler, taakub ediyor. Murad, ona yaklaştı: Aman, dokunmasm... Aralarmda en ufak bir temasa imkân yok. Şu anda yüzünün kırışık dolu ve saçlarının kır karışık olduğunu b'liyor... Her uzvun- den gençlik saçan bu pürüzsüz erkek- İc, bir tezat halinde vücut vilcuda gelmeyi istemiyor. Hattâ, içinden kaç mak, uzaklara gitmek arzusu yükseli- yor. Her halde onu kızdırmamak niye- tinde! Netekim nezaket olsun diye: — Gitme. Sana ihtiyacım var! - dedi. Halbuki Muraddan uzakta bulun. mak, yalnızlık icinde dinlenmek şu an da en büyük ihtiyacıdır. — Burada yanıbaşında oturayım. Se, — Affet beni, küçücüğü” na hitap eder gibi hitap eti perişan haldeyim vallahi! Sana nasıl anlatayım, bil Seni görmek istiyordum. lunmak en büyük lim iple çektim. Halbuki işte şi” dasın ve bana senden beki seyi söylüyorsun.. Ve beni İersini söylemek ces3”" dinde bula'nadı. : Yastıklırm üstüne kent verdi. Yüzünü kollarıyle ö hareket, ne bir ses... almıyor gibiydi. — Biliyorum cicim... S hiç ses çıkarmam. Şurad turur, gazete, mecmua O tA, onları bile okumam.. benimle konuşmak istersö” sun! Gözleri hâlA kapalı o hareketlerini takip etti. (D