Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
| fnda bir ekin bölüğü onu (it olmayan küçük ağaçlıktan ayırıyor WADER — Akşam postast Bekçinin evi — Marcel Lawvergannat”dan— İlkbahar cüretkârlığını ve kuyvvetini arttırmıştı, Bekçi Josepf Caillon sakin ve müteyak - kiz,Guy Grandvalin ağaçlıklı malikâne- si boyunca yürüyordu. Caillon, ihtiyar # Grandval'in sağlığında — hizmet eden babasına halef olmuştu; bu istihlâfı se- vinçle, babanın yıpranmasını temenni ederek beklemişti. “Yüz sene yaşamak istiyorsun, Şu halde — daima hir sayis olarak kalacağım,, derken kalbi tırma- lanır gibi oluyordu. Bekçi olmak başka bir sınıfa geçmekti, yapraklar altında tarassut ederek yaşamak, canlı öorman- # bir olmak... Öğy Caillon, zahmetsiz, keçi yolunun yü- Aşak toprağı üstünde yürüyordu. Sa- kendisine © Uzakta bir ekin bükümünü aksettire- ek, küçük bir köy, Bâte süküt içinde iyuyordu. . “— Birkaç tek içmek için ğim.,, Yeleğinden baba yadigârr kocaman bir saat çıkardı, “Beşi çeyrek geçiyor. Oraya her za- man gitmem,,, Köyde pek sevilmezdi. Adma da “ayı Caillon,, derlerdi, ona güler yüz göste- rilmesi de üniformasının ve vazifesinin telkin ettiği hürmetten ileri geliyordu, O da oraya pek seyrek gidiyordu. Ders apmak üzere giden karısı, ona olanı biteni anlatryordu, köy halkile teması bu malümata inhisar ediyordu. Hareketsiz, vücudu ileride, yüzüne tüylü bir buldok ifadesi veren dudakla- rının kenarlarına kadar düşen bryıkla- rını dişlerile yolarak, iri siyah gözle- rile, kararsız, evlere bakıryordu. Doğ- ruldu ve canlr bir hareketle — silâhını düzeltti. gidece- “Ne -de olsa, Hürrüm, Eğer beni çe- nnn nlanan ha İyleryirrIr irakahatleamdaz ğildir!,, Ve tekrar canlı canlı yürümeğe baş—' Ia&:. Kafasının süküneti duymakta ol- duğu sıkmtıyı öldüremiyordu. Her - kesle iyi geçinmeği tercih edecekti. Usaresini içtiği ağaçlarını seven insan namuskâr bir adamdı, Diğerleri bımu anlamıyorlardı, Leziz kokuları tenef - füs ederek, Caillon isyanla — yerinde zıpladı.: Sonuna kadar ormanları ü nr m dafaa edecekti. ! a Bı.ıu riyakâr köyden başını çevirdi ve kürküne büründü. Yüksek e 1 meşelerin bahşettiği sükün, rüzgârr tahayyül e - den çamlar, usare ile dolu — filizler, bu tatlı sükün, göğsünü kabartan isyan kaynağını doldurdu. Marais gölü başı- ha çıktı. Sazan balıkları ı'il;n h':ernavî süküneti teneffüs — etmek bir su;:ınlarını çıkarıryorlar ve havu - husulea mfî:_ı kısa süren — ürpermeler Setiriyorlardı. Bozuk yollu bir tepe bekçinin ku - besine kadar uzanıyordu. Bağlı bı - rakılmış olan köpek Founaud'nun hav- lamaları efendisini ta yarın tepesinden karşxlryordu. Tepede, arduvaz bir çatı i]e örtülülmüş kırmızı tuğlalı bir ev gö Tündü. Kumlu ve ağaçlıklı bir yol etra finr Şevirmekteydi; cenuba müteveccih cephe önünde, boş bir saha evi — derin VE geniş bir çukürdan ayırryordu, Yağmurün beslediği çimento bir ha VUZ evin suyunu temin ediyordu, Ku- Taklık zamanında, bir hizmetçi, ormanın Öte tarafında, Bâtce yakın olan Grand- Val_Şatosundm, havuzun boşalan sit Yerine bir kısım sü getiriyordu MA Çai!lon köpeğini çözdü ve kulübesine girdi. Alaca karanlık yaprakların yu - süratle bir yu- lü mu_ştu ve Genevieve evin son hizmet - le'“ni görüyordu. Karısının karşısına fîığcildi, ellerini kavuşturdu — ve: “Cok iyil, dedi, ve keyifli olduğunu karısı . hin ensesine tokat atmakla izhar etti. Genevieve hoşlanmadığını anlatan bir bareket yaptı: — E, yeter! — Ne oluyorsun? Bu da teşekkür et- Menin başka bir tarzı anlayamadın mı? Karısı müdafaa etti: — Bir şeyim yok, haydi. Delisin. Hiç kimse ile yıldızın barışık değil. Bunu sana söylememiş miydim? Pencereleri kapamağa gitti, — çünkü kalın dudakları titriyordu. Ve yanakla- rında ateş hissediyordu. Kendine hâ - kimdi, lâmbayı yaktı, Yemek yemeğe başlamışlardı. Sükü- tü yalnız çenelerin hareketinden çıkan ses, parçalıyordu, Âra sıra köpeğin sil kinmesi, eski bir duvar saatinin tiktak- ları işitiliyordu, Genevieve birden ıstırap içinde: — İstemiyorsun? dedi. , — Neyi?... Deminkini mi?,., Bir kahkaha attı. » & & *Aşıklarını, — küçük meşelere taze oldukları için böyle — derdi — ziyaret etmek, araştırıcı bir gözle güneş altın- da koşan, zayıf Fujerler, — kuru kayıln ağaçlarile süslü yollarda yürümek, bir yere uzanmak, bir tepenin yamacında suların tatlı seslerini dinliyerek otur - mak, bütün bu bahtiyar halkın efendi- si olmak, asıl saadet bu idi. Bazan ken di kendine: “Kimi tercih — ediyorum? Karımı mr, ormanı mı?,, diye soruyor - du. Uçan bir teebssüm abus suratını aydınlatıyordu. Başkalarının ormanları, bu arazi üze rinde doğduğunu, büyüdüğünü ve kırk beş yaşına yetiştiğini gördüğü kendi ormanları gibi değildi. Ormanlarının, zenginliğinin taarruza uğramasını, kir- letilmesini aklı almıyordu, Yakaladığı ruhsatsız avcıları cezalandırıyordu, Ca- ilion zabıt varakası tanzimindne hoş - lanıyor değildi: Yalnız — ormanlarına girilmeğe cesaret edilmesine kızıyor - dur. - Bazan kulübesine — geldiği zaman, patronun Genevievele — lâubali bir eda ile konuştuğunu gördüğü — oluyordu; Mösyö Guy onu “merhaba, Caillon!,, la.r%a&, eh emin alâkayı anlatan el sıkma larla karşılıyordu. Üzün zamandarnberi karısının bir nevi çapkınlıkla çalışmak- ta olduğunu görüyordu. Göğsünü şişi- ren arkasına giydiği hafif elbise — kısa kollu idi; iki sene de karyolada uyu- yordu, Maamafih, şu veya bu — elbise giymesi onu alâkadar etmezdi. Fakat, bu vakta onu hayrete düşürdü. — Bir rujun, bir de pudran eksik. diye ona takılmaktan zevk duyuyor- du. — İyi, sana hoş göründüğümü zan - nediyorum... Eğer, eğlence ile uğraş- mam hoşuna gitmiyorsa... Versailles'- daki kız kardeşimi düşünüyorum da... Çok bahtiyar, şüphesiz.., — Çok bahtiyar! Çok bahtiyar! Caillon isyan etmişti. İnsanm bu or- mandan başka bir yerde bahtiyar ola - bileceğine aklı ermiyordu. On beş sene- dir ihtiyar Grandval'in eski bir bahçı- vanımın kızı olan Genevieve'le evlen - miş, ve taliinden hiç şikâyet etmemişti. Karısı: — İtiraf et ki, hayatımız çok yekna- sak... İnsan bazan çıldıracak gibi olu- yor. Bekçi varlığının sükünetini karartan bir tehlikeyi evvelden hissediyordu, — Öhi! Ruj, Pudra kullanabilirsin, Henüz 37 yaşındasın. Eğer ısrar edi - yorsan, git kız kardeşini, kayın birade- rini gör, Fikirlerin değişecek. Şedit olmağa başlayan — Genevieve tzun uzadıya kocasına baktı. — Dinle... Niçin şehir civarında bir iş aramıyorsun? Caillon kızmıştı. ÂArtık azıtryordu. — Bak! Söylediğine bak! Geri döndü, kızmış bir halde, orman da kayboldu. Temmuzun son günleri semada gö- rülmedik bir parlaklıkla — geçiyordu. Ormanları bir kuraklık kavurmakta ve sarartmakta idi. Kumlu — toprak suya teşne idi. Hendekler boşalmıştı, arazi üzerinde yeryer çatlaklar görünmek- teydi. Evin sarnıcı hergün — boştu, ve hergün bir hizmetçi bir fıçı su getirmek / teydi, Genevieve âdeti hilâfıina hergün kulü beyi boş bırakıyordu. Şüphesiz, otur - mak ve dikiş dikmek için — ağaçların gölgesine sığınıyordu. (Yarın bitecek) Tonton amca — sunUunNnE Yazan : Niyazi Ahmet — A HABER AKSAM PosTası DARE Evi Istanbul Ânkara Caddesi Posta kutusu ; Istanbul 214 Telgraf adresi : Iİstanbul HABER Yazı işleri telofonu : 23872 ldare ve ilân t 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Eenebi Senetik 1400 Kr. 2700 K, 8 aylık 730 » a aylür iG00 L . aö ü * aylık 150 , 200 », Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası Otobüs alıyorum Acele olarak 14 - 16 kişilik bir oto büs almak istiyorum. Satmak isti yenlerin her gün Sirkeci Balıkesir o telinde Bay Bedriye müracaatları. 13 yıl önce bugün İstanbul kara günlerden kurtularak kahraman askerlerimize kavuştu İstanbulda itilâf kuvvetleri 1923 yılı 6 birinci teşrin günü, 13 sene evvel bugün, İstanbul sevinç için- de çalkanıyordu. Kendi evinde, kendi yurdunun sokaklarında boynu bükük, korku içinde kâbuslu günler geçiren- ler artık aydınlık ve mesut günlere kavuşmuşlardı. İstanbullu, kendi ka- nından olmayanların tahakkümünden kurtuluyor, ebedi hürriyetine kavuşu- yordu. O gün, itilâf generalleri, as- kerlerinin önlerinde Türk bayrağını ve Türk askerini selâmlayarak soan defa İstanbul sokaklarından geçiyor, ebediyen bu topraklardan uzaklaşıyor du, B & & Lozan muahedesinin XIV üncü fas- lında topraklarımızı işgal eden itilâf kuvvetlerinin çekilmesi kararlaşmıştı. Muahede, Millet Meeclisinde tasdik edildikten altı hafta sonra itilâf kuvvetleri İstanbulu terketmiş bulu- nacaktı. Muahede 28 ağustosta tasdik edildi ve aynı günün gecesi saat 22 buçukta İstanbulda bulunan iltilâf devletleri komiserlerine bildirildi. Altı hafta içinde bütün kumandan- lar, askerler, polisler, casuslar, zırh- lılar ve toplar güzel “İstanbul toprak Jarından çekilmiş bulunacaklardı. Öy- le oldu. L O gün, 6 birinci tesrin günü çıkan Vakıt (şimdiki Kurun) gazetesinin manşetinde şu cümle okunuyordu: Kahraman fatihler, bugün İstanbul ufkuna süngülerinizin kanlı meşale- sinden hiç batmayacak bir yüneş ge- tirdiniz; selâm ve minnet size!., İkinci gün çıkan gazetenin başlık- ları da şöyleydi: Beş yıl vyatansız. kalan İstanbul Türkleri dün alkışlar içinde bahadır- lar elinden ebedi istiklâl ve ebedi şeref beratmı aldı, Kahraman ordumuzu dün göğsü- müzde sıkarken gözlerimizden dökü- len minnettar dam?alar ruhumuzdaki elem ve ıztırap pasını yıkadı.,, Diğer başlıklardan biri daha: Gül- gün bayraklar, koördelâlar, çiçekler ve defne dallarile baştan başa süslenen İstanbul, dün dar ve zalim kafesinden azat olmuş bir kuş sevinci ile koştu, bağırdı, çarpındı, fakat bilhassa bütün heyecanına hakim olan vekarı pek cazipti. İstanbulun geçirdiği ulvi ve mu- kaddes heyecanı izah için kelimeler zavallı birer vasıtadır.,, » »B& Buraya, Türk ordusunun İstanbula girişi münasebetile o günlerde yazıl- mış yazılardan birer parça alıyorum: “Anadolunun kudsi ufuklarından generalleri çekildikleri gün " * | Türk İstanbulun halâsı artık katidir.. Artık halk hürriyetinden emin olabi-, lir. Herkes geceleri hiçbir ecnehi sül_ı_—jl güsü ile kapısı kırılarak, alıp götürül- mxeyeceğine kani olarak evinde yata- bilir Gündüzleri hiç ecnebi polisi ge lerek Arabyan hanına götürülmeye- ceğine mutmain olarak dükkânında serbestçe alış veriş ile meşgul olabilir, Vakıt başmuharriri — Mehmet Asım “Dağları ezen, şahikaları yuvarlı.' yan engin setlerile beş kıtanın deniz- Terini taşıran bir mahşer merdarn gibi mühip ve muzaffer geldiniz. Min: net ve selâm size kahramanlar! Uçı larında zafer perilerinin yadigâr sa “ ları savurulan kargılarınız, sık — bir şimşek ormanı haşmetile ufukumuzu kuşattı. O mızrakların keskin ve sivri gölgeleri, Marmaranın yeşil dalgala 1 üstüne düştüğü bu saatte sade biz de- ğil bütün Türk vatanı sevinç içinde- Ey İstanbul ufuklarına kanlı sün: gülerinin meşalelerile hiç batmayacak bir güneş getiren kahramanlar, buz üm beş senelik en korkunç bir esaret n kurtulan son vatan parçasının — her avuç toprağında bir başka facia, he kafesin arkasında başka bir iç yaras vardır. Beş sene, beş ağır ve uzun yıl bu beldenin güneşi, her akşam kanli bir yaş damlası gibi süzülüp gecenin siyah mendiline damladı. Gönüllerle rabıtası olan gözlere kızıl bir sisin ta- lisiz buğusu, kalplere siyah bir bale tın zehirli tortusu çökmüştü.., -4 Seyyah — “Afyonda patlayan ilk top, vatan ufuklarına ebedi necatın müjdes dağıtmıştı. Beş sene gizli gizli ağlayan bu ma: a lüm memlektin tarihine eski Ehli salip istilâsına rahmet okutacak sayfalar yazdıktan sonra Bingazide, Gazzede Kutulemarede ve Çanakkalede yırtıl- mış bayraklarını sararak ve nemrüt pesent kumandanlarını irili, ufaklı muharebe gemilerinin topları altına saklayarak çıkıp gittiler, Şimdi İstan- bul ufuklarında tüfekleri parlayan bazi kıtaatrmızı tebcil ederken duy- duğumuz heyecan, ıztirabimizi avü , YOT gli Ali Haydar Emiri kopup gelen bu halâskârları gördük- ten sonra herkesin kalbi emin oldu. Dönmeyen harp esirleri Rusyada yirmi sene harp esiri sıfa-l tile bulunduktan sonra geçenlerdi Bosna köylerinden birine avdet etmiş olan Mehmet Şehidiç orada hâlâ 30000 esir bulunduğunu ve bunların arasım- dan bazılarınım rahat ve zenginlik ıci;inde yaşamakta olduğunu söylemiş- K.