4 Ekim 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ *-’[ ura_d Sa.r]:ogl'ıi, - IİILBERV-— Akşâm postası * Birinciteşrin — 1936 — n arı, odalık, cariye birlikte düğüne gider gibi Hulâgüya teslim ğ olmak için Bağdattan çıktı — — İnsanımn böyle kuvvetli bir-ordu- ya malik damadı olması hiç de Yfena bir şey değil. Büu ordu, bu kuvvet bir elime geçse, bilirim ben yapacağımı.. ğ velâ yeryüzünde bir tek alevi bı- rakmam, hepsini görülmemiş işkence- ),erle gebertirim. — Bonra Bizansın üzerine — yürürüm. — Anadoluyu baştan başa kana boyiya- Tak İstanbula varır, orasımı da zapte- - derdim. Kimbilir, belki peygamberin hıdisışenfinde mevzubahs ettiği İs- tanbulu zaptedecek kumandan benim. ', İstanbulu zaptettikten sonra şehir- | debir tek insan bırakmamacasına ' hepsini kılıçtan geçirir, hepsinin ser- — vetini, altınımnı kendi hazinelerime ilâ- /— ve ederdim. — O vakit hazinem nekadar zenginle- | girdi. Altınlar, altınlar, altınlar! Evet, |evet, karar verdim. Bağdattan çıkrp — Hulâgünun yanma gideceğim, - Halife Mustasım Bağdattan çıka- — rak Hulâgünun yanına gitmeye ka- | Tar vermişti. Hoş bu işin doğrusu ara ”mrsa. hlife Mustasım artık Bağdadı |-daha-fazla koruyamıyacağını ve ken- di gidip teslim olmazsa Hulâgünun ge " lip kendisini esir edeceğini de pek iyi anlıyordu ya. Yalnız bunu içinde sak- Iıyor, kendi kendisine tekrar etmek- /— ten, düşünmekten bile korkuyoör, çeki- -— niyordu. - Übeyd izin alıp yanından çıktık- | tan sonra oda hizmetcisi halife Mus- — tasıma bir mektup daha getirdi. Ha- life mektubu açtı. Kâğıdm altmdaki - mühür ve damgaları derhal - tamür. -— Bu mühür ve damgalar en ziyade iti- mat ettiği vezirlerinindi.. Mektubu o- - kumaya başladı. | Fakat daha ilk satırlara göz gezdi-| | Tir gezdirmez şiddetli bir tokat yemiş A:' gibi oldu. İşte gözüne ilişen bazı sa- K tırla.r « Memaliki mamurene ki Hulâgü gibı bir düşmeni biaman derya misil- :Iâ askeri ateşefşanla müteveccih olup - havalii darülislâma gelinceyedek ser- - had muhafazasında olan ümeranızdan -— bu vakit oluncayadek feryadnameler gelmedz Böyle küfranı nimet izhar “eden hainlerin cezasın şimşini tizi si- yasets havale buyurmayup ta kangı — düşmanınızı siyaset edersiniz deyu ©- |JHinden hattı hümayun alub ümeraya — mahfi haberler gönderipn böyle 2aman da sizin gibi hayırhah kullarının kat- Nine emreden halifeye vezir olmaktan - Hulâgü Hana esir olmak yeğdir..., Halife Mustasım sayısı yedi de kendisini terkediyordu. Gözleri ka- Mustasım daha ziyade okuyamadı,. YAT AR. (KADINLARBENİi Nakleden Hatice Süreyya yüzü bulan ve hizmetçileriyle Her şeyi anlamıştı. Halk, — askerleri, kümandanları gibi en sonra vezirleri rardı. Korkudan sapsarı kesildi. Diz- leri titremeye başladı. Bir taraftan da: — Ah, şu Hulâgü derdi başımdan bir kalksa, o zaman ben yapacağımı pek güzel biliyorum. Bütün bu ahlâk- sız vezirleri, bana kafa tutanları bi- rer hirer kendi elimle Dicle üzerinde işliyen büyük değirmenlerin çarkları- na atacağım. ÂAh allahım! Göster ba- na o günleri! Artık hiçbir tereddüde yer yoktu. Süratle harem dairesine gitti. Miktarı yedi yüze baliğ olan bütün karıları- nı, cariyelerini, hizmetçilerini ve ço- cuklarımın tevabiini topladı. Onlara keyfiyeti kısaca anlattı. Ve Hulâgü- yu karşılamak için Bağdattan çıkıla- cağını, bunun için herkesin bayram- mış gibi en süslü elbiselerini giymele- rini, elmaslarmı takmmalarını söyle- di. Mütemadiyen büyük bir korku icin- de yaşıyan saray halkı Mustasımın bu sözlerini duyar duymaz kendisinin çıldırmış olduğuna kanaat getirdiler. Fakat korkularından hiçbir şey deme- den verilen emri yapmaya koyuldu- lar. Bir saat kadar sonra takım hazır olmuştu. Yalnız sarayın arabacısı bü- tün atlar ve arabalarla beraber gece- yarısı savuşup bir yere gittiği için ya- ya olarak gitmeleri lâzrmgeliyordu.| “Müstasım bündan dolayı bir hayli hid det ettiyse de yapacak Şey, bilhassa kâybedilecek zaman yoktu. Hep birden yaya olarak saraydan çıkarak yürümeye başladılar, Sokak- larda bulunan halk, halifnein böyle maaaile kapıya doğru yürüdüğünü gö- rünce teslim olmaya gittiğini anladı- lar ve kendisine yol açtılar. Bu suret- le yürüyüş Bağdadın İrem kapısma kadar devam etti ve kapı açıldı. Bu srrada Bağdadın kapısı açılınca Hulâgünun askerleri bir huruç hare- keti yapılryor zanniyle yer aldılar. Fakat az sonra vaziyati kavradıkların dan yerlerinden gıkarak ta Hulâgü- nun ordugâhma kadar bir saf teşkil ettiler. Halife Mustasım bir yanmda oğlu Ebubekir, öbür yanınmda diğer oğlu Abdürrahman ve ailesi efradiyle diğer birkaç kişi olduğu halde müte- bessim bir çehreyle ilerliyordu. ( Devamı vVar ) / Hissi Roman ş -—i - Başmı çevirdi. Uyuma taklidi yap- t ü İhtiyar kadın içini çekip kaşlarmı çattı. -— Demek ona hiçbir suretle itirafta - bulunduramıyacak.. Torunu açılmıya- cak, hislerini söylemiyecek.,. Zübeyde /— hanrmefendinin bu sahadaki her tec- | rübesinde, Enis, halsizmiş, cevap ve- remezmiş gibi bir tavır takınıyor, boy onunu bükerek susuyor, gözlerini ka- - payıp dalıyor. — — Uyüyor musün. yavrucuğum? — — Hayır, niçin sördunuz? — ee« İlâomr alacaksm da.. Saat altı Colmuş... — Oğlan, birdenbler sıcrryarak doğruül di. Yanındaki saate baktı. Sonra, an- Bızm, heyecanla: — ÂAltıyı beş geçiyor. Geç kalmı- “— Her halde (ONA) — yazıyar... | Belli.. gene onunla meşgul... Böyle günlerimizde bile...,, Yüksek sesle: — BHaydi gel... Ver ilâcı.. Senden başkasından istemiyor. Yalnız senin şım... Çabuk, çabuk!.. Annemi!.. * — Canım, ilâcmı ben veririm... Ve- remez miyim sanıyorsun! — AÂman, vakit kayboluyor... Ça- buk çabuk annemi!... Çabuk! İhtiyar kadın, kaşlarını çatarak, dü şünceli gitti. Yan taraftaki odada, İsmet, bir mektubu bitirmekla meş- guldü. — Piramidon zamanı olduğunu bil- miyor musun?, Daima dalgınlıkla vak ti geçiriyorsun. İsmet mektubu annesinin merakl: gözlerinden gizledi. Hatıralarını anlatan ? EFDAt TALAÂT Yazan: İHSAN ARİF ; kendislnl tedavi edebllecei'ini ıamyor. ifadesini tetkik etti. | Huzuru ferah versin... Saçlarını dü- "e Biraz daha dinlemiş olsaydım, bir ikisini pataklayacaktım Tahsin müdahale etti: — İş oraya kadar varmaz. Haşmetlü İngiltere imparatorluğunun himayesin- de olduğumuzu unutmayın, Bizi kaldı- rıp sokağa atacak değiller ya.. — Ya atarlarsa... — İngilizler nankör değillerdir, Hepi- mizin onlara unutulmaz hizmetimiz var dır. Bizi ihmal etmezler. — Peki ama, kedi yavrusunu taşır gi- bi bizi her yerde taşryacak değiller ya.. — Biz onlar için çalışacağız. Bir tanesi de keramet savurdu: — Onlar için çalışmak memleket için çalışmak demektir. 'Tahsin onları teselli ediyordu: — Siz hiç merak etmeyiniz. Benetin sözlerini unuttunuz. Hepimizi beraber götürüp birer yere yerleştirecekler, Bi- ze bakacaklar. Biz de gayemiz için et- kisi gibi çalışmağa devam edeceğiz. Onları biraz daha dinlemiş olsaydım, belki bir pot kıracak, yahut daha ileri- ye giderek bir ikisini pataklayacaktım. Asabıma henüz hâkim olduğfum bir sıra- da bu bahsi kapatmak için sordum: — Buğünlerde sokağa çıkmanız doğ- ru değil., Ne istiyorsanız birer birer söy Hepsi Kapiten Benetle bir kere ko- nuşmak istiyorlardı. — Kendisine telefon eder, arzunuzu bildiririm dedim. Bundan sonra her biri bir şey söyle-- di, Kimi evine mektup gönderdi. Kimisi siparişler verdi. Bunları not ettikten son ra aşağrya indim. Hava iyice kararmıştr. Kolonel Ballar odasında çalışryordu, Bir aralık beni ça- — Derhal emir veriniz. Bu gece kim- se izinli gitmesin. — Herkes iş başında kalsın, dedi, t Kolonelin emrini derhal alâkadarlara tebliğ ettim. Artık paydos saati gelip — geçmişti. Fakat Krokerde her zamanki sessizlik yerine gündüzlere mahsus mutat kala- balık iş hayatı hüküm sürüyordu. Kolonel, yalnız daktilo kızların evle- rine gitmelerine müsaade etmişti, Mat- mazel T... o gün bir iki saat erken izin almıştı. Matmazel A... yı da her zaman ben Ada iskelesine kadar — götürüyor- dum, O akşam da Ballardan bhir saat izin alarak kızcağızı vapura kadar — götür - düm, Yollardaki izdihamı görerek kor- kuyor: — Kuzum Efdal! Ne olur ne olmaz sen bu gece sokağa çıkma! diye y Iva- rıyordu. Matmazel AÂ... yı vapura bindirdikten sonra Şıhinpıga oteline gıttim ne yapalım! İsmet bu sözler üzerine annesine a- laylı alaylı baktı. Mektubu zarfa ko- yup kapadı, Sonra gözde kilitledi. Enisin odastna girmezden evvel, bir an, aynanın önünde durup yüzünün Hoş bir manzara arzetmesi lâzım. zeltti, yuziınde pudra pomponunu gez- dirdi. Acaba, göz kapakları azıcık şiş değil mi? Kızarmamış mı? Oğul, annenin kendisini azıcık ih- malini bile görse derhal tenkit etmek itiyadındadır. “— Anneciğim! Bu gri elbisenden hoşlanmıyorum. Haydi şu beyaz kılı saçlarından çabuk kopar, Bu yaşta şa kaklarında ne işi var onun?,, Yahut da, parmaklarile oynadığı sırada: “El lerin soluyor, buruşuyor, anneciğim! Buna kat'iyyen tahmmülüm yoktur! Benim için üzülme.. Üzülüyorsun da böyle oluyor.,, Ve daima: “Anne! BSe- nin hep şık olmanı istiyorum... Hay- di, benim için süslen!,, Enis, işte, annesine hep böyle söy- ledi. Fakat, şimdi, yastıklarına'" gö- "zam tezahürat yapılıyor. H | ların yerine ekserisi ihtiyat zabiti olan mülmüsş, elmacıkları kadidleşmiş, hiç İstanbul tarafı şimdiden mahşeri bir manzara arzediyordu. Sokaklardan in- san selleri akıyordu. Herkes müstesna bir sevincin müşterek — ahengi içinde kaynaşıyordu, Ana, baba, çoluk, çocuk, ihtiyar, genç; bütün bir millet karanlık ve kâbuslu bir gecenin — korkularından ve ağırlığından kurtulan bir insan gibi huzur surur ve bahtiyarlık içinde çalka— nıyordu, Polis müdürü Esat bey görülmemiş bir faaliyet içindeydi. Her tarafa tele - fonlar ediyor, her dakika kapısını aşındı ran memurlara şayanı gıpta bir taham- mül ve dirayetle emirler veriyordu. Yor gunlük yüzünden akıyordu. Önüne ge- len kahveleri içmeğe bile vakit bulama- dığı için fincanlar, soğumuş olarak tek- rar geri gidiyordu. Beni görünce: — Gel bakalım, öğlum! Kusura bak- ma, Seninle sonra görüşürüz, dedi. — Ben sizi rahatsız etmiyeyim. Çök meşgülsünüz. — Rahatsızlık ne demek. — Böyle bi: günde seni yanımda görmek isterim. — İnşallah yakında büsbütün yanı- nıza gelirim. — Daha birkaç gün sabret, — Daha birkaç gün değil, birkaç sene de sabrederim, Yetişir ki bugünleri gö- relim, — Hepimiz bunun için çalışmıyor mu- yuz? ' — Bugünkü vaziyet nısıl — Mükemmel! Biz şimdi geceki te- zahürata ait tedbirlerle meşgulüz. Saat| ikidenberi binlerce halk Sultanahmet ve Fatih meğdanhrmda.tonl%- —Muaz- halde vekarını muhafaza edıyor. Bu mi- tingi tertip edenler gece için de bir fe- neralayı tertip etmıglı:r Ben halk alay- larının arasına sivil, resmi birçok polis karıştırdım. Bunlarla intizam ve asayi- şin muhafazasına çalışacağım. — Bir hâdise çıkmamasını çok temen ni ederim. — Ben de öyle... Bütün kuvvet ve kud retimi sarfederek, teşkilâtımdaki bütün memurları seferber ederek çalışıyorum. Bununla beraber, kudretimin bir hadde kadar olduğunu da itiraf etmek lâzım, Esat bey polis müdürü olduktan son ra polis kadrolarında hayli tasfiye yap- mış, muzır unsurlardan bir çoğunu, iti- lâfçıları, İngilizlere casusluk eden bir çok kimseleri birer birer tepelemiş bun- milliyetperver gençleri almıştı. Binaen- aleyh. polislerimizin hemen — hepsi de balkla beraber ayni milli zafer duygula- rının sermestisi içinde ve onlarla birlik- te Cğteniyor!ardr bir şeyler aoylemıyor Gozlerîmn için- de belirsiz bir gülümsemenin Trakset- tiği hissolünüyor. Büyük anne, yatağın bası ucunda, kızıyla torunuüna adeta düşmanca bir nazarla bakmaktadır. İsi, onun düşün _celerini bir bir tahmin ediyor. — Büyük anne! Pek yorgunsun! Haydi git, azıcık uyu! Lâkin biliyor, Zübeyde hanrımefen- di, onları baş başa bırakmaktan hos- lanmamaktadır. — Haydi git, uyu, büyük anne! R:- ca ederim, beni üzme.. Bak, yalvarıyu: rum.. Bu gece gene yanımda oturur- Sun. , Halbuki, ihtiyar kadım bir an bile onun yanından ayrılmak iştememek- tedir. Bundan çok korkuyor. Bir sene müddetle buradan ayrıldığına ne feno etm'ş. İşte hep buü fenalıklar o yokken oldu. Ah, gitmseeydi, gitmemeliydi' Fakat, döndü işte.. Ailesini her türlü fenalıklara karsı sıyanet edecektir. Şimdilik her türlü kapris'er'ne bo- yun iğmekten başka çare yok. Boynu- nu iğerek odadan çıkıyor. Kapı kâpandıktan sonra, Enit; — Zavallı nineciğim! diye büyük Bu'gün polis müdüriyeti de bir düğür yerine benziyordu, Esat beyin yanındar ayrıldığım zaman bütün çehreleri gülei bir halde buldum. Polisler, benim Esa! beyi hemen hergün ziyaretimin sebebi ni bilmiyorlar, beni Krokerle polis mü düriyeti arasında gidip gelen bir âdi pol tacı zannediyorlardı. Ve bittabi bu na zarlarla üzerimdeki İngiliz askeri elbi sesinin de tesirile beni * hiç de hoş bi gözle görmüyorlardı. O gün polis müdürîüğünde'ç_arıa bir hakarete maruz kaldım. Fakat, sız layan kalbime elimi — bastırarak Şahir paşa otelinden âdeta kaçtım. Alt kata indiğim zaman, üç polis ka pının önünde durmuş konuşuyorlardı. Üçü de başı fesli, üzeri İngiliz elbisel bir adamın kendilerine doğru geldiğin görünce dönrek bana ters ters baktılar Ben kapıya doğru ilerliyordum.Geçebi mem için onların bana yol vermesi lâ zımdı, Fakat onlar hiç istiflerini bozma! dılar. Ben de mecburen durdüm. O zaman içlerinden biri beni şöyle & cı bir bakışla süzdükten sonra, arkada! larına: — Bunların hâlâ sokakta dolagmall' rı ne cesaret? 1 Arkadaşlarından biri homurdandı: — Yakında cesaretlerinin de, kü lıklarının da cezasını görürler. | Üçüncüsü de bana gözucuyla bıkl j rak cevap verdi: . — İntikam saati geldi. — Dünyada hiçbir şeye güvenm li, Nihayet İngilizler de hak ve vet karşısında pes ettiler. — İngilizler nihayet de!sıih: ama kendilerini ve şereflerini satanlar ne haltedecekler, Orada daha fazla duramadım. Tıtm'l rek yürüdüm. Teessürden hıçkırıklağ mış bir seslet — Müsaade eder misiniz? dedim. Bir tanesi geri çekildi ve suratıma kürür gibi söylendi: | — Geç bakalım; Mister satılmış! — Sendeler gibi basamakları — atladım Sokaktan âdet koşa koşa caddeye çık tım. Birisi dokünsa ağlayacaktım. ! aralık geri dönüp onları bulmak: — | — Benim beyhude yere günahıma gi diniz. Ben temiz bir — vatandaşınızın Ne kendimi, ne şerefimi satmadım. B€ de sizin gibi çalışıyorum, demek isti dim, Fakat iş işten geçmişti. İçim kâ ağlayarak yürüdüm. Bu da taliimin hi zin tecellilerinden biri idi. Yolda tektük İngiliz, Fransız ve İt van askerlerine tesadüf ediyorum. Hej sinin neşesi kaçtığı nasıl da belli., " (Devamı var) chı onîad annesine acıdı. Hiç kımqeye itimat yoktur. Sanki dünyada beni seven B b varmış... Bu kanaattedir.. — Kendisi mi söyledi bunu? — Kapalı cümlelerle... Hem sön! lâfa ne ihtiyaç var? Ben anlamaz ni yım? Yüzüne bakınca düşüncesini ki 'rarım... Ö, her yerde tehlikeler teve hüm eder. Mülümsedi. Ânnesinin göğsüne başmmı daya! ?übeyde hanımın sesini taklit edere '— Haydi bana her şeyi nnlat g na ne yaptılar söyle evlâdım! Bir gi gi derdin var, biliyorum.. Haydi, söy söyle!,, Sonra, onun taklidini yaparak al ettiğine pişman oldu. Derhal sesif .perdesini değişt'rerek: — Zavallı büyük anneciğim! - * di. İsmet; “— Niçin bunları Enis bana anlâ yor? - diye'düşündü. Acaba tuzağa düşürmek istiyor veni? Sualler & mamı istiyor galiba... Yoksa taş atıyor?,, - “(Devamı var

Bu sayıdan diğer sayfalar: