Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
- W M Ü Yazan ]*- dkad; Sxır'l’ —— â Sarayın önüne vezirler de dolunca Hüseyin keytlyeti Halifeye haber vermek lüzumunu hissetti. Tereddütle ilerledi “Aradan bir beş dakika geçtikten ıonrı'ilkı.tlxlu kapının önüne vardı- — lar. Bütün muüuhafızlar oklarını yay- ğ Athlır kapının kapalı olduğunu — ve muhafızlarm kendilerini oklarla - karğıladıklarmı görünce — bağırmağa — başladılar. Bu sırada bunlardan biri- sile Ebukasım arasında şöyle bir ko- - Nuşma gecti: u — Yahu, etme, — Allah aşkma kapıyt acın! Bir lokma bir yuduüm su verin! — Kimsiniz siz? — Tantmadımız mt yahu! Biz siz- deniz, sizden... Halifenin askerleriyiz. — Nereden geliyorsunuz? — Yukarıdan, Hulâgzünun önünden — kaçıyoruz. — Haydi oradan bizi kandıramaz- ]' gsmız! Siz hile ile kapıları açtırmak is - tiyorsunuz. Bizim ordu Hülâgüyu ta- rümar etmiştir. eyleme! Vallahi, billâhi, tallahi doğru söylüyorum. Atlılar gittikçe birikiyordu. Ebu-| < kasım cevap verdi: " J h — 't 5 1 l — Nafile israr etmeyin! Kapıyı açamayız, Bir defa kılık kıyafetiniz halifenin askerlerinden fazla serseri- lere benziyor. Sonra şu yalana bakın hele! Hem Dicle boyundan geliyorlar, — hem de bir yudum su istiyorlar. — Sözlerimize inanmıyorsun öyle mi? Ne diyeyim allah bizim başımıza — verdiği felâketi senin başmıma da ver- — gin! Hoş, nasıl olsa verecek ya? Hu- - lâgünun ordusu hemen peşimiz Srra geliyor. Siz Hulâgünün ne olduğunu, abkerlerinin * ne derece yaman ve yi- - git olduklarımı bilmiyorsunuz, hiç in- — gan oönların önünden kaçarken bir an f ı .'.' — Beniz hepinizin î semin bulunduğundan bu şekilde atmdan inip — nehirden bir yudum su ,'_ içebilir mi? — Böyle palavralara benim karnım tok' Öyle kolay kolay aldanmam. Son ora güneş battıktan sonra kapıları ldmseye açmayız. Haydi savulun! - Yarın sahah gün doğduktan sonra | _İ görüşürüz. O zaman hüviyetinizi isbat edersiniz! Hem şimdi derhal çekilmez göğsünü oklarımız- | ladeleriz. Ebukasım bunun bir hile olduğuna ha- ıreket ediyordu. Hakikaten hile olma- dığını bilse de başka türlü hareket et- , - Mmezdi ya? Kapmın önündeki askerler Ebu Ka - Sıma küfürler ' lânetler yağdırarak ö- ; İıozg-un askeri içeri almıyordu I(ADIIII.AIBEIIİ — bür kapılara baş vurdular. Ayni şey! Kaprlarm hiç biri açılmıyor, hiç biri AN E A / Diğer taraftan bu haber — Bağdada bir yıldıfım süratile yayılmıştı. Bütün halk sokaklara dökülmüş, kılıcını alan kapıların yolunu tutmuştu. Halk arasında da türlü rivayetler dolaşıyordu. Fakat bu rivayetlerin ek serisi Bağdada hücum edenlerin Alevi oldukları mealinde idi. Bü yüzden esasen Bağdatta eksik olmayan mezhep kavgaları akşam ak- şam yeniden baş göstermişti. Hanefi olanlar, ellerinde sopa, bıçak Şit ma- hallelerine akm etmişlerdi. Şiilerde bu- na karşı evlerinde müdafaa tertibatı alryorlar ve Bağdadı muhasara eden kendi taraftarlarının (!) gehri biran evvel zaptetmesini bekliyorlardı. Bu sırada Ebukasımın gönderdiği ilk atlı da saraya varmıştı. Atlıyı mu- hafız zabit Hüseyin karşıladı. Kendi- sine söylenen sözleri dikkatle dinle- dikten sonra: — Fakat aldığım emir katfdir. Hiç bir veçhile halifeyi rahatsız edemem. Sen bir defa da keyfiyeti Bağdat ku- mandanma haber ver. Ne yapacaksa Emirülümera yapar. Maamafih vazi- yet tavazzuh edince bana tekrar haber getirin! İkinci atlı Bağdada hücum edenle-| rin Alevi veya Şit olduklarımı haber verince Hüseyin büsbütün endişeye düştü, Bunun neticesinde şehirde de bir panik çıkması ihtimalinin kuvvet- li olduğunu düşünerek halifeyi mutlak surette haberdar etmek lâzım geldi- ğini düşündü. Hatta bu düşünce İle halifenin odasmın kapısıma kadar yü- MMWWI.M' di: — Halifenin herhalde böyle bir şey 'ler olacağımdan malümatı olmalıdır. Netekim sarayını sıkı bir muhasara altma almış olması da bunu icap etti- rir. Bana da her ne olursa olsun kendi- sini katiyen rahatsız etmemem emrini verdi. Binaenaleyh yapılacak en doğru şey vaziyetin daha ziyade inkişafını bek- lemektedir. Hüseyin bu düşünce ile düşünürken sarayın kapısına üçüncü atlı geldi: — Kapmın önüne gelenler, Hulâgü- nun önünde bozguna uğrayıp kaçan askerler olduklarını iddia ediyorlar. Hulâgünun asekrleri de hemen peşle- rinden geliyorlarmış. Nerede ise onlar da Bağdadım önüne varacaklarmış. Maamafih ihtiyaten kapıları acçma-| dık. Çünkü sözlerinin doğru olması ne dereceye kadar muhtem:lse yalan ol- ması da o derece mümkün. ( Devamı var) Hissi Reoman ı;jNakleden: Hatice Süreyya — Odabir taksi çağırdı. Şoföre çabuk . gîtmesini tenbih etti. Ne kadar müm- ı — Gengç bir kadın, köşeye büzülmüş, — bir melek gibi güzel yüzü, gitgide bu- hi lut.lanıyor Genç bir erkekse, - cama dayamış, tamamile talin- olkh | — Zannedersem konüşüyoruz! Oyor. Sevgilisile meşgul değil.. 4 y |-künse o kadar cabuk. K * * * — — Kuzum ıslık çalma artık. / süratını asmış, homurdanıyor. Sarışım alnmı 'so]s.agı seyrediyor. — Dışarıda boyuna ,ka.r yağmaktadır. - Böyle söyliyen gene kadın, dokunsa-| ar ağlayacak gibiydi. Halbuki, deli- kanlı hâlâ ıslık çalmakta devam edi-| — Ehnis! kar- K L I HBT F | dayasaktıı' Anıagmmım '*' ş.. mışım gibi suratı asıyorsun, beni azar lar gibi vaziyetler takımıyorsun. Anla- şilryör, anlaşılryor.. Beni sevmiyorsun, Hıçkırıklar, genç kadınm göğsün- den boşanıyor. Enis, yapacağmımı yap- Mıştır. Penbe gül yaprağı ve sırma saç yığınma benziyen genç kadına ar- tık yaklaşryor. Onuü okşiyor, teselli e- diyor. Bir fikir fırtması yüzünden ka- barmışa benziyen bu bükle bükle saç- ları elile yatıştırıyor: — Peki, peki bitti.. Artık bundan bahsetmiyelim.. Söz ver bakayım. — Nedir söz vereceğim? DelikanlIr, genç kadınm zihninde yer etsin diye, kelimeleri seyrek seyrek söyliyerek diyoör ki: — Asla, asla, anlıyor musun, asla o ismi ağzına almayacaksm.. Bu mevzu “HABER — Alşam Posi — Hatıralarını anlatan * EFDAS TALAT — —1965 — Yazan; 1HSAN ARIP * w di ' AŞ çiliş Kurnaz casus raporun müsved" desini de, kopye kâğıdımnı da götürmüştü Hay Allah — kahretsin. Ne aktilik... Kantine gidip önu çağıramam, İçeriki odada Ballarla Benet beni bekliyorlar. Bu kızı alrp götürsem bana hayrı yok. Adeta düşman olmuş, zaten o bana bir zamanlar: — Seni sevdiğim müddetçe körü kö- rüne her istediğini yaparım. Fakat sev- mezsem, demişti. Kızda sevgi yerini ki- ne terketmişti.Onunla işe girişme bomba ile oynamak kadar tehlikeli bir iş... Se- ven ve kıskanan veya sevgi yüzünden düşman olan bir kadmmın, sevgisini de, hayatnır da istihkar ederek o erkekten intikamı aldığınt bilmiyen kim var? Balların odasına döndüm. Beni görün ce gördü: — Size Matmazel A... yı gönderecek| tim. En şayant itimat olanı odur. Fakat;, Kantine gitmiş... Birkaç dakika bekler- seniz çağırtalım. Benet atıldı: — Zarar yok, başka bir — daktilo ça- Bir, Ballar ilâve etti: — Bizim daktiloların ikisi de iyi kız- lardır. Ketumdurlar, — Pekâlâ, öyle ise şimdi öbürü gel- 'Tekrar daktiloların odasına — gittim. Matmazel T... somurtmuş, dalgın oturu yordu. Yanıma yaklaştım. Kalbini al - mak arzusile söze başladım: — Sen bana haksız şekilde dargın- sın. Halbuki ben bu muameleye lâyık değilim, Seninle müşterek hatrralarımı- ga çok hürmetkârım, Doşstluğumuzu ni| çin bozüyorsun? -— Önü bozan sensin. Ben kalbini iki kadırla veren bir erkekle arkadaş - ola - mam. — Bu senin kuruntun. — Gözlerim ve kulaklarım beni al - datmaz. — Bu işleri seninle sonra halIederız. Sen şimdi Balların odasına gel. Gülüşümden ve bu mevsimsiz komp- limanlarımdan gene kendisine ihtiya - cim olduğunu anlayan çapkın kız lâkayt bir tarzda omuzlarını — silkerek ayağa kalktr ve belindeki kemeri ve fistanının eteklerini düzelterek önüme düştü. Kı- zı Balların odasına soktuktan sonra bir polisle yazı makinesini de — gönderdim. Kendim de odama geçtim. Ara kapı ka- palr idi. Evvelâ, kulağımı — kaplamaya dayayarak içeriyi dinlemek istedim. Fa- kat, Kapiten Benetin mırıltı halinde ge- len sesi makine gürültüsüne karışıyor; hiçbir şey duyulmryordu. Meraktan çat layacağım. Acaba içerde neler yazılı - yorl Kâdm yeuiden başlıyor: — Sen beni gevmiyorsun. Enis, Zehrayı kendine çekiyot*Göğ- süne basıyor. Nemli alnımı kurülüyor. Dudaklarını yüzünde dolaştırıyor. Fa- kat ağzını bulamıyor; yahut bulmak istemiyor. Dudakları, Zehranm çene- sile ağzı arasında o yumuşak ve yase- min kokulu sahada duruyor. — Ben mi seni sevmiyorum? Öyley- se burada niçin ömrümü heba ediyo- rum? Bu cehennem senin yüzünden bana bir Eden geliyor. Eden?.. Bilmediği bir kelime. Enis, okumuş çocuk., Neler bilir.. Genç ka- dm, ona doğru büzülüyor, göğsüne itimatla sığınıyor.. Onu hem seviyor ve takdir ediyor; hem de ondan nefret ediyor. Ah gu Enis.. Düşünmese, ken- disinden başka bir şey düşiinmese.. Fakat Zehra farkında onun aklı pek uzaklarda bir geylerle mesguldür: hatta muzır seyler düşünüyor.. Önuhn için, Zehra da Enisin hüviyetindeki azgın delikanlı şahsiyetini galeyana getirmek istiyor. Maksadı, âşıkının dü şüncelerini vücudunun arzularına ram etmektir.. Fakat, Enis, kızmış gibi: |det beklemek lâzimdı. —Ha:'în'ı birak! - d;ygr— a t ı Sam benim olamıyorsun, nafile,, FU ği fmnezaketeihümyok.rîm ' Raporun yazılması bir saat kadar sür dü. Bu arada kölönel yukarıya kendi odasına çıktı. Casus zabitle — kız içeriki odada yalnız kaldılar. Bir saat sona ara kapı açıldı. Daktilo kız bililtizam benim odamdan geçti. Masanın yanından ge - çerken bililtizam yan gözle beni şöyle bir süzdü. Bakışlarında öyle istihza doö- lu idi ki... Hiç sesimi çıkarmadım. Bak tım elleri bomboş... Kız odadan çıktık - tan sonra ben de Balların odasına dal- dım, Benet çoktan gitmişti. Yazı maki- nesi ortadaki masada duruyordu. Üze - rinde hiçbir şey yoktu. Kâğıt sepetine bakarak bir müsvedde veya koöpye kâ- Köğıdı aradrm. Orada da bir şeyler yok. Kurnaz casüs yazdırdığı raporun müs- veddesini de, kopye — kâğıdını da alıp görürmeyi ihmal etmemişti. Herife ne kadar içerlediğimi tabit tahmin edersi- niz, Yapacak bir şey yoktu. Odama ge- çerek günlük işlerle meşgul olmağa baş ladım. Saat altıya geldiği zaman oda - dan çıktım. Sevgilim olan Matmazel A.. yı mütat Üzere Ada iskelesine kadar gö- türmek ve o günkü yazıların müsvedde- lerini alarak bizim istihbarata gönder- mek lâzımdı. Bu hareketimle bir taşla iki kuş vurmuş olüyordum. Hem bana şiddetle bağlı olan ve benim de kendi- sine bigâne olmadığımı itiraf etmek icap eden kızcağızın gönlünü — almak, hem de bizim çok işimize yarayan Balların husust muhaberatımı elde etmek,, Benetin bugün yazdırdığı rapora ge- lince onu derhal öğrenmeğe imkân ol- madığını öğrenmiştim. Hâdisatı bir müd Daktiloların odasına girdiğim zaman Matmazel T... yi işlerini bitirmiş, git - meğe hazırlanır bir vaziyette buldum. Nitekim çabucak giyindi, giyinirken de etrafa lâflar attı: — Çok geç kaldım. Arkadaşımı bek- leteceğim, Eyvahlar olsun.. Bir taraftan sinsi sinsi — gülüyordu. Aklınca beni tahrik edecekti. Ortada put gibi duruyordum. Kıskanç kız, şap- kasınır da geçirdikten sonra arkadaşının yanağına bir buse kondurdu, bana da başile şöyle bir selâm verdikten sonra çıktı, gitti. Biraz sonra ben de sevgili - min verdiği müsveddeleri koynuma yer- leştirdim. Matmazel A.. yı ada iskelesi- ne kadar götürdükten sonra — Krokere döndüm. O günkü evrakı polis Selâmi ile bizim istihbarata gönderdim ve mâ- sanın üzerine yığılmış olan evrakı ka - rıştırmağa başladım. BİNBAŞI BAVERİN VERDİĞİ HÜKÜM Bu kâğıtlar arasında onbaşı Kooperi Kızdı mı? Ne var bunda kızacak '?I Zehra bir kabahat yapmadı ki.. Böyle fena fena baktığına ve gözlerini yum- düğüuna ve yüzünü buruşturduğuna göre, demek ki, Enis ona bakmak bile istemiyor. Bu derece basit, bu derece tabil mevzulara temas ettiği için kız- Mâak da ölür müya? — Anlıyorum: Ben senin nazarında basit bir oyuncağım.. Sevgiden başka neden bahsedersem edeyim bana kızı- yorsun! — Tabif değil mi, cicim? Sen ve ben yalnız sevgiden bahsetmeliyiz. Bu, bi- ze yetmez mi? Yoksa seni mesut ede- Miyor muyum" Hoşuna gitmiyor mu- yum ? — Gidiyorsun, gidiyorsun! — Öyleyse?.. Başka şeyle alâkadar olma.. O cihetler senin sahan değil. Genç kadın, gözlerinin altın ışıklari- le, delikanlıyı büyülemek için uğraşı Yordu. Bu bakışlara Enisin asla daya- namadığmı b 'lirdi. Fakat, delikanlı: — Hayır, hayir.. Bu akşam olmaz! -| dedi. — Bari gideyim.. Bu akşam, ne yap-| FHa- öldüren Türke ait divanıharp evrak : elime geçti. Bu işin neticesini müf'kt. dip durüyordum. Fezlekeyi — © başladım. Katil, bana olduğu gibi div nı harp huzurunda da cürmünü mefi itiraf etmiş, üstelik: — Ah bir serbest kalsam sizi bile F bertirim. Siz bizim — düşmanımızsi'i demişti. Bu suretle İngiliz polisinin âmmüden öldürüldüğü katilin de İdfr file sabit olmuş bulunuyor, mahk buna göre hükmünü veriyordu. Hüküm kısmma gelince heye“nd; titiremeğe başladım. Karara göre, FA çimi$ı işgal ordusu küvvetlerine karşı &B asayişi ihlâl etmiş ve bir İngiliz pollj öldürmüş ve suçlarını da itiraf eyİ olduğundan idam cezasına müs ,.r' se de cürmü irtikâp ettiği zaman ga hoş olduğu anlaşılmış bulunduğu? müebbet küreğe mahküm edilmiş W nuyordu, Kendisi bu cezas&mı Fransif” çe larım kürek mahkümlarına mahsu& gö meşhur Cehennem adasında geçiret” Evrakı bitirdikten sonra içimden! — Zavallı çocuk dedim. Yandı, git K w '4 Kısa boyu, tıknaz vücudu, mert rı gözümün önüne geldi. Hıyılimdc lepçeli ellerini uzatarak: — Ah bu oyuncaklar olmasa ben #' yapacağımı bilirim diye söyleni: Kararnamenin altırıda duran Bl"'“'liı kocaman mührüne bakarak dalmiş — ımdeı"' O kadar müteessirim ki bir kaybetsem ancak bu kadar yınl W Dünyada en temiz, en masum, €n ha bir heyecanla kendi toprağınm üzetidy gülmek ve bağırmak saadetini tatan çocuk ağzına kapanmak istenen dü!'”'p elini kırarsa kâbahat — kimin? Fakat ? & sırada kime dert anlatabilirim! Olan müştu. Hınzır Baver adalet dünyâ da yeni bir karar rekoru kırarak işi bucak halletmişti. Zaten, İngilizler; — kâfir herifi, seri icraatr ve ani kararlt” için bu nevi şahsına münhasır mahkt” nin başmma geçirmişlerdi. " İnsana bazan çılgınca -kararlar gî“ yor. O dakikada: Ben bu zavallıyı taramaz mıyım, diye —düşündüm 0": onu kurtarmak ancak kaçırmakla kün olabilirdi. Çünkü divanıharbin m vi rını, ne miralay Ballar, ne de diğer " — 'y mandanlar bozabilirdi. idi. Kaçırmağa gelince © da pek M bir şey değildi. Evvelâ, — katil ay hücrede muhafaza altında bulundu!"ı' 4 yordu, Elleri daima kelepçeli idi. w sında ayrı nöbetçiler bekliyordu. (Devamı , ketiıı beni tahkir eder Aklmm, rinin İstanbulda olduğunu biliyoru’”' — Yine mi başladın? Kadının yumruklarımı yıkıladî ıılf' | | sabi bir hareketle avuçları içinde tı, sıktı. ge' — Anlıyor musun? Bu bahsi bir yip | ha ağzma almayacaksın.. Yoksa, yüze gelmeyiz! —-—A, Zehra, ağlamak manakkna geleu kahkaha attı, birdenbire bütün kanclığı ayaklanmıştı. — Evet, evet.. Bana kızıp da nin yanma dönmek istiyorsun, mi? ge Fakat, bu sözü söyler söylemez, sî*î; | lediğine pişman oldu. Gayet hoş şekilde Enisi kucakladı. — Affedersin, affedersin! Seni diırmak istiyordum. Fakat unutmâ d sen de ben!m sinirlerimle oynuyof'#' | , Çok iztırap çekiyorum, Enis! Niçi? | hislerimi anlamıyorsun ? j Delikanlı, yüzünü genç kadınulln boY' nuna gömdü. Söylediği kelimeler şinliğini bu hareketile miılâyımldlw' rek dedi ki: — Sen cidden aptalsın, delisisi! — Dev mı VAr/ Vxı.'ıı. T y Trrpe K " » dai <u L K .e:.r—ys s“ . .wrr K | ww VA î Re kı Te 'ı_la