11 Eylül 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

h " n w HABER — Akşam Postaör T _',ı_mm yrutuır Halife şimdi Güzidenin hâlâ baygın bir halde yatmakta olduğu odasında ylnız bulunuyordu. Artık Güzide onundu Hüseyini görür görmez yanma yak- laştı. Bir elini omuzuna koyduktan sonra kendisine şu emri verdi: — Sözlerimi iyi dinle Hüseyin! Bu gece sarayın içini sıkı bir ablokaya alacaksmız, hiç kimse, hatta Zübeyde bile odasından dışarı çıkmayacak. Hiç kimse koridorlarda gezmiyecek. Her kapının önüne bir nöbetçi koyacaksı- nız. Haremlik, selâmlık.. Bütün kori- dorlarda kol gezilecek, harem ağala- rmın da hepsi uyanık olacak. Herkes tam bir kontrol altında bulunacak! — Emredersiniz! — Dur., Güzidenin odası var ya? — Evet! — Onun kapısının iç tarafmdaki dört nöbetçi dış kapınım önünde sekiz kişi olarak nöbet bekliyecek. Hasta- nm yanında bulunan cariyelerde ken- di odalarma gidecekler. Ancak harem ağalarının kontrolü altında her iki saatte bir yanma giderek hastayı yok layacaklar. Anladın mı? — Emirlerinizi tamamile anladım. Aynen tatbik edilecektir. — Sen de Güzidenin dairesi önünde nöbet bekliyeceksin! — Pekâlâ! — Haydi şimdi git! Emirlerimi yap! Ve bana her şeyin hazır olduğu haberini getir, ha, şunu da ilâve ede- yim, sarayın dışını da aynı şekilde sıkı bir muhafaza altına alacakımız. Saraya kimse yaklaşmayacak. Hatta kâfi derecede askerin yoksa kışlalar- dan bir mitkar getirtebilirsin! Muhafız zabit Hüseyin halifeyi tekrar selâmlayarak dışarı çıktı. Halife oda- da yalnız kalmca tekrar bir aşağı bir Oyukarı dolaşmağa ve; — Her iş bu gece olacak! Bu gece muradıma ereceğim. diye homurdan- mağa başladı. Şimdi artık suratında- ki çirkin mana, en korkunç bir şekil almıştı. Biraz dolaştıktan sonra bir dolaba doğru yaklaştı. Cebinden çı- kardığı bir anahtarla dolabı açtı. Dolabımn içinde yanyana iki büyük şarap destisi duruyordu. Halife Mus- tasım bu destilerden büyüğünü kavra- dı. Ve bir dikişte, hemen hemen yarı- sını bitirdi. Nefes alrp biraz dinlendik- ten sonra destiyi ikinci defa olarak dikti. Yine lıkır lıkır şarap İçti. Yarım saat kadar sonra muhafız zabiti Hüseyin içeri girdiği zaman son derece sarhoş olmuştu. Hüseyin halifeye aynen şu sözleri söyledi: — Btün tedbirler almmıştır. Muh- terem halife! Sarayın içi ve dışı gayet sıkı bir kontrol altındadır. Bunun için hariçten iki tabur asker daha getir- mek mecburıyetmde kaldım. — Çok güzel! Zübeyde dairesinde nti ? — Dairesindedir muhterem halife! — Kapısmın önünde söylediğim ted- birleri aldın mı? — Bütün tedbirler alınmıştır. — Şimdiye kadar dışarı çıkmak is- tedi mi? — Hayır! — Çıkmak istediği takdirde yapa- cağınız şeyi de unutmamış olduğunu- zu tahmin ediyorum, — Hiçbir veçhile dışarı çıkmasına müsaade etmiyeceğiz. — Ya daha fazla ısrar ederse? — Gelip size haber vereceğiz! Mustasım bu cevap üzerine birden- bire kızdı: — Hayır, hayır.. Sana böyle bir şev söyledim mi hiç? Katiyen bana uğra- mayacaksınız! Beni odamda hiç kimse rahatsız etmiyecek, hiç kimse,., Anla- dım mı? —N — Çünkü sarayda bir tehlike var. Sa- raya bir casus sokulduğunu haber al- dım, Güzide odasında yalnız mı? — Yalnızdır muhterem halife.. Bir az evvel kendisine bakan cariye kulla- rmız odasından çıktılar. İki saat sonra tekrar kendisini odasında yoklayacak- lar.. — Alâ! Şimdi sen de artık mevkiine gidebilirsin. Hüseyin halifeyi selâmladıktan son- ra odadan çıktı. Mustasım içeride yine yalnız kaldı. Yalnız kalmca yine dolabı açtı. 'Ve yine içmeğe başladı. Belki aradan on, belki yirmi dakika geçmişti ki Mustasım tam manasile Dülut gibi Sarhoş olmuştu. İcerisinde gök gürültüsü gibi uluyan hayvanlık hislerine mukabil zayıf bir horoz gibi vızıldayan vicdanı, artık büsbütün susmuştu. İçtiği afyonlu şarap halifeyi tam manasile hayvanlaştırmış bulunu- yordu. Nihayet.. Şarap destisi bomboş kal- » di. Mustasım o zaman dolabı kapattı. Bir sarhoş gibi sallana sallana başka bir dolabın kapısımı açarak içerisine girdi. Bu dolabın içinde gizli bir met- hale açılan başka ufak bir kapı vardı. Halife bu dar dehlize daldı. Daha evvelden oda kapısının kalın sürgüsünü sürmeyi de unutmamıştı. Bu dar dehliz vasıtasile duvarların içinden hemen hemen her tarafa, her odaya gidilebilirdi. Ve bu yolları sa- rayda biri halife olmak üzere pek az kimse biliyordu, Hatta halifenin kızı Zübeyde bile bu gizli yolların farkm- da değildi. (Devamı var) KADIIII.AR BENi FAH AIR/ Hissi Roman Nakleden: Hatice Süreyya - 3- — Çok ihtiyar olduğumu mu sanı- yorsun, anneceğim? — Hayır kızım. Hayatını yeniden kuracak bir devirdesin. Sana izdivacı ben bile kaç kere tavsiye ettim. — Görüyorsun ya... — Mesele o değil ki.. Maksadrmı an- lamıyorsun demek.. Hayır, hayır! Anlıyordu. Gençilği- nin başlangıcında olan Murat, onun dengi değildi. Annesi bu nokta üzerin- de duruyordu. Kendisine, ihtar ediyor- — gdu ki, kırkıma yaklaşmıştır. Yüzünde bir buruşuk, saçlarında bir ak tel ol- maması neyi ifade eder ki? Yirmi ya- gında imiş gibi güzel, zayıf ve iyi mu- hafasa edilmiş bir vücudu olması da manasızdır. Âşk işlerinde yaş adetle- rinin pek büyük ehemmiyeti vardır. rağmen, onu istikbal için bir aşk kur- banı halinde hazırlıyor. İhtimal gülünç bir hali var. Fakat muhakkak ki ih- tiyatsızlık ediyor. İsmet bunları anla- mayacak kadar saf ve deli değildir, Esasen sırrını, büyük bir hazine gibi üzerine titriyerek, kıskançca saklama- | sıma da sebep bu değil miydi? Murada karşı beslediği büyük aşka adi bir ma- na verecekler diye öyle Üüzülüyordu ki.. 'Annesi, ona, evlenmeği hakikaten de, mütemadiyen tavsiye edip durmuş- tu. Lâkin kendi çağında, kendi safmda ve aileye itibar verecek bir erkekle.. Bu tüysüz oğlan kimdir? Nereden çık- tı? Kızının istikbal hakkındaki tasav- vuru nedir? — Bu oğlana varacağını düşünerek seni küçültmek aklımdan bile mk Hatıralarını: anlatan * EFDAtH TALAT —194 — Yazan: IHSAN M haykıtıyorlar. Beyoğlu, ve Galatadan ge- endı;e edıyorum gelen her şeyin konuşulduğunu anlıyor. İzmir sukut etmiş.. Ordu lstanlî!l'II üzerine yürüyor Beyoğlu caddeleri hissedilir bir ten- halık taşıyordu .Hiristiyanlarla 'Türk- ler yüzlerinden belli oluyorlar. Bizim- kilerin yüzü istisnasız şekilde gülüyor, hareketlerinde bir canlılık meşhut... Diğerlerinde ise surat asılmış, gözler endişe bulutlarına bürünmüş... Her hal- lerinde bariz bir nevmidi göze çarpı- yor. Her şey tersine dönmüş... Nerede o çılgın Beyoğlu... Nerede o lâtarna- lar, kitaralar, kasap havalar, hora tep- meler... İstanbul tarafına geçince iş birden- bire değişiyor. Hayat burada daha can h.. Grup grup toplanmış insanlar, se- vinç cesaret ve ümit dolu sesler.. Bil- hassa Eminönünden Sirkeciye giden yoldaki canlılık — göz alıcı bir halde.. Arabayı yavaş sürdürüyorüum. Etraftan çocukların, delikanlıların - bağırışlarını duyuyorum. — İzmir sukut etmiş.. — Ordumuz İzmire girmig... — Daha on bin esir alınmış.. — Yunan ordusunu denize dökmüş- ler... — Ordu İstanbula yürüyor.. Bu sözleri bağıra bağıra söylüyor- lar, hele bizim İngiliz bayrağını taşıyan otomobili görünce: — İzmir almmdı, İzmir alındı. Diye çerken herkes otomobilimize sevgi hürmetle bakıyordu. İstanbul tarafına geçince bu bakış- lar değişti. Ve gözler arabamızı gayız ve nefretle takip etmeğe başladı. Doğ- ru Aksaraya '-dik, oradan Yedikuleye kadar uzandık.. Sokaklarda hiç bir fev- kalâdelik göze çarpmıyordu. - Samatya tarafına geldiğim zaman Ermenilerin her zamanki gürültülerini aradım. Et- raf tıs... Velhasıl, İstanbul — tarafında halkın hudutsuz sevincine rağmen hiç bir fevkalâdeli: yok. Dönüşte — Şahin paşa oteline uğra- dım, Esat Beyi çok yorgun ve heye- canlı bir halde gördüm. Küçük odaya çekildik. Anlatmağa başladım: — Çok müessif bir vaka oldu. — Hayırola... — Krokerde bir polis onbaşısını öl- dürdüler. — Bu sabah duydum. İrtibat komi- seri telefon etti. — Kolonel Balların bu işe çok canı| sıkıldı. : — Ben daha fazla üzüldüm. Ve İn- gilizlerin bu — “alar üzerine İstanbul- da bir takım cezri tedbirler almaların - dan korkuyorum, Sen neler düyüyor - sun? : — Ben de sizin gibi ayni şeylerden Ve smet, yedığı bu ds.rbenin . Yuhunda- ki aksmı belli edecek hiçbir zahiri ha- rekette bulunmadı. Cevap teşkil ede- cek cümleyi hazırlamak için biran dur- du. Sonra, cesurane: — Belli olmaz ki.. İhtiyar kadınım kahve fincanı, taba-| ğmna çarpıp duruyor. Nefes alışı sıklaş tr. Göğsünde hafif bir ıslık işitiliyor. Yanakları, oyuklaşmış, çukurlaşmış gibi.. | Duvar saati üçü çaldı. İsmet, dalgm, Sigara üstüne sigara içiyor. Zübeyde hanımefendi, artık konuşulması lâzım Epeyce kuvvet ve gayret sarfederek birdenbire kalktı. Odadan çıkmağa hazırlandı. Kapmım eşiğine geldiği za- man durarak: — Akşam yemeğinden evvel görüşe- miyeceğiz. Çünkü yerleşmeğe uğraşa- cağım, Sonra da yazılacak mektupla- rım var.. Hem şey.. Zavallı Eniscik?.. Bu söz üzerine de, İsmet sarsıldı, fa- kat belli etmedi Annesi dışarı çıkıp kapiyi epeyce gürültü ile kapadıktan Sonra, yalnız kaldı ve kendisini toplayıp bir dakika çevvel konuşulanların sanki aksi seda- smı dinledi. Kelimelerin herbiri, yüre_ 'R e S TU — Hele ... sr çok fena. — Ballar derhal umumi karargâha gitti. Her halde general Harington ile bu meseleleri konuşarak emir ala-| cak. — Bence bu gibi vakalar — şimdiden sonra olacak'- . Ve gayri kabili içtinap- tır... Çünkü Türk halkı dünyada hiç vakanın Krokerde olma- Lir süretle if " si mümkün —olmıyan Süyük bir &. * ; içindedir. Onun coş- kun tezahüratının —önüne . nek na- sıl mün sün olur. Bütün milleti, tevkil edemeyiz ya.. Hem şurasını unutma- mak lâzımdır ki böyle milli hisleri ga- leyana gelmiş kalabalıkların önüne düş man kuvvetlerin — velev polis ola- rak — çıkması doğru bir şey değildir. Halk İngiliz polislerini gördükçe gayız hisleri kabaracak ve böyle vaka- lar çıkaracaktır. Binaenaleyh, İngiliz polislerinin bu işlere müdahale etmeme lerini kolonel Ballardan rica etmek ni- yetindeyim. Biz elimizdeki — kuvvetler- le inzibatr muhafazaya çalışırız. Yetişir ki onlar işe müdahale etmesinler. — Biz de Ballarla ayni şeyleri ko- nuştuk. Ben bütün bu sizin söyledikle- rinizi uzun uzadıya anlattım. Bana hiç itiraz etmedi. (Vaziyet nazik. Ben bu işleri Haringtonla bir konuşayım.) Dedi ve çıktı gitti. — Beraber Krokere kadar gidelim. Esat bey benim otomobilime — bindi. Beraberce Krokere geldik. Kolonel Bal- lar Krokere henüz. dönmemişti. Polis müdürünü kendi odama aldım. Bir müd .det-ötedenberiden konuştuk. Bu sırada Balların odasındaki ayak seslerinin aka binde de nöbetçi gelerek haber verdi: — Kolonel, Kapiten Benet ile birlikte geldiler. Polis çıktıktan sonra Esat beye: — Benetin gelmesi yeni bir hâdiseye delâlet eder. Siz burada oturunuz; ben içeri gidip vaziyeti öğreneyim. — Benim geldiğimi de kolonele ha- ber ver. Balların odasına girdiğim zaman Be- net kanapeye bezgin bir halde uzanmış- tı. Casus zabitte yorgun ve ümitsiz bir hal vardı. Yalnız zekâ parlayan küçük gözleri mütecessis bakışlarla üzerimde dolaşıyordu. Ben doğruca Balların yazı- hanesine yaklaşarak: — Polis müdürü Esat bey geldi. Sizi görmek istiyor, dedim. Bu sözü duyun- ca Kapiten Benet yerinden — doğruldu. Ballar ile göz göze geldiler. — Akabinde Ballar dönerek: — Derhal buraya getiriniz, dedi. Esat beyi alarak tekrar kolonelin o- dasmna girdim. Polis — müdürü ikisinin ğinde ayrı bir yara açmıtştı. Ve sonra, o zehirli tebessüm.. — Güzelleştim mi? - sualine annesi- nin istihza ile bakışı.. Hacı Hüsnü paşanın haremi, -her şeyi artık zevkinden mahrum olan ih- tiyar ruhile tahlil ettiği için, bu suale cevap vermeği lüzumsuz bulmuştu. Çi- karken de son meydan okuyuşu şu ol- mMuştu: — Enise bir mektup yazmalı. Fakat yine elhamdülillah.. Artık an- nesi içini boşalttı ya.. Zübeyde hanım efendi, kızile ancak bu kadar hainane istihza edebilirdi.. Annesinin neler düşündüğünü İsmet şimdi tahmin ediyor: Evinde pijamalı bir delikanlı görmüştür. Bu adamın 'buraya sokulmasile torununun İstan- bul dışına gitmesi arasında bir müna- sebet yok mu? Demek ki Enis sürgün- dedir; ve bu delikanlı onun yerini gasbetmiş! Daha yalnız, daha hür ya- şamak için, oğlunu başmdan savan bir kadın!.. — İşte böyle düşünüyor, beni böyle telâkki ediyor. Haydi bakalım, haddin varsa Enisin mutlaka ve her şeye rağ- men gitmek istediğine annemi inandır. Oğlumun ileri sürdüğü bahane: Ta- | biatın ortasmda yaşayıp de elini sıktı. Esat, bey, kendi'i’“b,y terilen koltuğa oturmadan evvel ki vakayı mevzuu bahsederek! — Bu hiç arzu edılmıyecek yı essif hâdisede bir İngiliz PO%' müş bulunması beni cidden mü etmiştir. Size taziyet ve teessür bildiririm. dedi. Bu sözleri başı önünde dıı'llil’eıı lar, Esat beye teşekkür etti. BeN w .* konuşmuyor, benim iki polis m rasındaki tercümanlığımı d;kkıî“ liyordu. Esat bey yerine oturduktan sabahki cinayeti vesile ederek lerin inzıbat ve asayiş vaziyetm ğişikliği mevzuu bahsetti ve dedi — Mütareke başlayınca Tüfk büyük bir yeis ve ıstırap içinde ğ; ',Hf eıi“" sinmişti. Ümit ve cesaret yoktü: bir ölü sükünu içinde yaşıyordu: Anadoluda Kemalistlerin son Mü ö kiyetleri üzerine vaziyet birdenbir€ d,,ıı ğişti. Türk halkı, yeni bir hayat # jisile harekete geliyor. Bir ölün 11’,. rilmesi kabilinden bir mucize Fâ ı”'bd da kalan millet son zaferlerden tur. Onları yabancı vesait ve kuv” CM le durdurmak mümkün olarmyl Böyle bir teşebbüs halk üzeri j sülâmeller yapacaktır. Sabahki mü vaka buna bir misaldir. Son yi saat içinde buna benzer birkaç va ha olmuştur. Esat bey bu vakaları da anlattı. V man Ballar sordu: u,t — Bize ne teklif etmek ıstıycı"":ı öi — Size sarih olarak bir teklifte b pi mağa gelmedim. Vaziyeti müzikînwı’ dip müştereken bir karâr almami? sip olmaz mı? — Çok iyi düşünmüşsünüz.; — O halde vaziyete beraber tTayalım. — Pekâlâ! Evvelâ siz yin, Bizim polis teşkilâtımızı memizi mi istiyorsunüz? , — Böyle bir şey düşünmedlm' ; yalnız bugünkü inzıbat şartlanm“ Ö'; gıştırılmesmı istiyorum. — Bu, si menfaatinize uygun olacaktır '1_ — Nasıl değiştirelim? y — Meselâ İngiliz polislerinin de gezmelerine lüzum yoktur. — Peki, bir dahili iğtişaş olursâ ! siz nasıl önlersiniz. Ve iş işten & ten sonra biz ne yapabiliriz? — Türk milleti vakur — ve sâ millettir. Göreceksiniz ki lüzumsu? kınlıklara, hâdiselere sebebiyet VE fr yecektir. Hem biz sıkı bir kordol! r'd” mak ve devriyeleri çoğaltmak ı“ şehrin umumi hayatını heran kof' 2 (Devamı im tlh hazırlamak.. İstanbulda başı raİ:;:w miyormuş, avare oluyormuş F A Fakat hakikatte, beriki kız için dan gitti. Büyük annenin ve İsmeti an”’.:; dan muhakeme edenlerin nazarındâ W | hale karşı söylenecek bir tek söZ dır: Zavallı Enis! M Bu sitemden kurtulmanın mı var? İsmet hanım, böyle duşîınurke”' nada kendine bakıyor.. yüzü be, Yanakları çizgisiz ve düz.. Delll’v gindeki gözlerine dalıyor.. İpek € 9" fikrinizi "’ ilga .,r çeti ” edeceğiz. v&'î—â % bisesinin vücuduna yapışışmı MÜ 'e;ı[' | ne ediyor. Ayna, mucize denece de henüz genç olduğunu ona habef M riyor. Şu duvarda resmi asılı komik kadından bin kere cazIP halde! O da kendi Tresmidir. l—. harpten evvele ait, Bir takım P fi * sebetsiz tentene yığınları arasınd np!l hele başmdaki saç yığımı.. Ms O sıralarda yirmi yaşmday resim, izdivacının hemen erte!’ çıkarılmıştır. Bakın: Nasıl da PH bek ifadesi var.. Ne hatıradan " çük rum bakışlar bunlar! Mesut bir * gülümseyişi., — (Devamı var/ bl' 4Ü vA geei ğ: eei d & rx?;f_ v !lğ'ırm —— .If!' hi r !? #3:#:??; Heh ...! | Na ;"*ı K n “ıîîî î?i.- l M İ | W e sry P;'EE'.?! YE F .râğ;_?âf!;'îf ? D rs el

Bu sayıdan diğer sayfalar: