Yalancı tüccarı kovalamak için koşuşan askerlerin önüne birdenbire bir atlı dikildi Tiz ve ince bir kadın çığlığı duyuldu Bunu düyan bütün askerler ortaya fır- ladılar, Devenin yüklerini ipi bir ham- lede köserek aşağıya indirdiler. Keskin ve ince bıcaklar yükü saran çuvalları, kalın ve kaba bezleri süratle kesti- ler. Örtüleri keserken gittikçe bü- yüyen kan lekeleri beliriyordu. Az sön- ra örtüler kesildi. Ve Hulâgünun kızı Gökbigem, yahut halifenin kaçmış esi- ri Güzide baygm bir halde meydana çıktı. 'Ebukasımın insafsız” şişi genç Ve güzel kızın sol kolunu delmişti. Kaba, saba askerlerin önüne yayili- veren bu kardan daha ak tenli kız on- Jarm İlezrinde gayri ihtiyari hayretle karışık bir arzu kasırgası yarattı. Sağ- dan soldan ne dedikleri anlaşılmıyan homurtualr yükseldi. Nihsyet nöbetçi zabiti yeniden hay- kırdı: — Ne öyle aptal aptal bakıyorsu nuz! İnsan görmediniz mi? Çabuk bir bez yırtın de şu kolu bağlayın. Askerler kendilerini dalgmiıktan kurtararak verilen emri tatbik İçin atıldılar, Bu esnada kapı mubhafızlarının za- biti şöyle düşünüyordu: — Eğer bu dilber halife Mustasmım âradığı kaçak cariye değilse ben sakal- larımı, bıyıklarımı kökünden kazıtı- rm. Yaşasm! Partiyi vurduk. Şimdi yapılacak şey bu güzel kızı doğruca kendisine teslim etmektir. Fakat şu yalancı tücear nerede? Onun da her halde bazı bildikleri olacak, Fakat yalancı tüccardan ortada tek bir işaret bile yoktu, Onlar devenin yükünden ortaya çıkan genç ve güzel kızla meşgul olurlarken deveci bir yo- lunu bulmuş eve sıvışmışlı, Zabit.bunu ince haykırdı: — Hey sersemler, gördünüz mü?) Yalancı tüccarı kaçırdınız. Koşunuz bakalım peşinden! On on beş asker kimi atına binerek, kimi yaya olarak sağa sola dağıldılar. Bu samana kadar yerde hâlâ baygın bir şekilde yatan genç ve güzel kızın kolundaki yara sarılmış ve kan din- mişti, Kendisini derhal üstü örtülü bir sediyeye koydular, Sediyeyi yirmi mu- hafız sardı. Zabitleri de en başlarma gecti. Ve saraya doğru yürümeğe baş- ladrlar. Bu grup kapımın önündeki meydan- lığı aşıp da saray taraf'ma giden yola saptıklarından bir dakika kadar sonra yohün öbür ucundan gittikçe artan bir gürültü ve haykırışma sesleri yüksel- di Bu gürültü üzerine kapıda kalan di. ğer muhafızlar hemen kılıçlarını, mız- raklarmı hazırlıyarak vaziyet aldılar. Bu gürültünün ne olduğunu iyice anlamak için bir evvelinden hareket etmek lâzımdır. Yalancı tüccarı ele geçirmek için ha-| reket eden askerler, peşinden atla git- İikleri için az sonra ona yetişmiglerdi Fakat tam ona yaklaştıkları zaman birdenbire önlerine yabancı bir atlı çı- karak dikilmişti, Bu yabancı atlı ile yalancı tüccar arasmda ancak beş on saniye siren bir konuşma cereyan et- mişti, Atlı, tüccarı görür görmez: — Müeyyededdin! diye haykırmış- ti. O da nefes nefese: — Ayküt! diye cevap vermişti. — Ne oluyor? — Pegimdei geliyorlar. Mahvoldum. — Gökbiğem nerede? — Yakaladılar, İşte aralarında cereyan eden konuş- ma ancak bu kadarcıktı. Birçok fikirler Aykütun dimağında büylik kartallar gibi çarpıştı. Ne yap- malı idi? Mademki Gökbigemi ele geçirmiş- lerdi. Onu şimdiye kadar çoktan sara- ya götürmüş olacaklardı. Saraya de lice hücum etmek bittabi tam manasi- le bir çilgmlrktr. Maamafih onu oradan tekrar kurta» rabilmek ümidi her azman mevcuttu. Ayküt içinde, kuyunun dibinden ağzı- na kadar çektiği dolu ve ağır bir ko- vayı tekrar kuyuya düşüren bir ada- mın yeisini duydu. — Şimdi ilk yapılacak şey şu köpek sürüsünü dağıtmak ve vezir Mileyye- deddini kurtarmak olmalıydı. Kötü tesadüf! Onu Bağdadm içinde ne kadar, ne kadar aramış fakat bula- “Şimdi ise böyle bir vaziyette omamışta. her şey mahvolmuşken kendisile kar- şılaşıyordu. Yapacak başka şey yoktu. Ayküt bir anda kafasının içindeki- leri şimdilik bir köşeye kilitledi. Ve kılıcını sıyırarak Müeyyededdine dön- dü; — Seninle sonra buluşuruz konuşu- Tuz. Şimdi sen dikkatli hareket et! Ben bunları oynlarken bir yere sıvışmanm yoluna bak! Tüccar kılığına giren vezir Müeyye- deddinin peşine düşmüş olan askerler, karşılarma bu yalın kılıç dikilen atlınm karşısmda gayri ihtiyari dizginlerini kastılar, Yalnız başlarma bu çelik ba- kışlı adama hücum etmeğe cesaret ede- medikleri besbelli idi. Askerler arkalarından yetişip ken- dilerine Katışan arkadaşlarile iki iken dört, sonra altı, daha sonra sekiz ve dokuz olmuşlardı, (Devamı var) | HABER — Akşam Postası feilicensı o ” ze FER 31 AĞUSTOS — — 1936 ervif 'BirTUDK Hatıralarını anlatan ? EFDAN TALAT —163 — Yazan: yasan Tahsin ellerime sarılıyor. Köpe riyakâr herif... gibi — Evet, velinimetiniz, hâminiz İngi lizler, buradan giderlerse de götü - recekler ve Kemalistlerin eline geçerek öldürülmenize imkân vermiyecekler. Ölüm kelimesini duyyunca korkusun- dan büsbütün titremeğe başlıyor: — Tabii, koca ve medeni bir impira- torluk bizi teslim eder mi? — Bugünlerde şehirde halk tarafın. dan taşknılıklar yapılması muhtemel. Bu meyanda sizin gibi bazı zevatın evle- ri ve şahısları taarruza uğrayabilir.. Ku mandanirk bunları düşünerek herhangi münasebetsiz bazı hâdiselerin (önüne geçmek için tedbirler alıyor. Bu meyan da sizin hayatınızı emniyet altına al - mak için bu nazik günlerde İngilizlerin misafiri olmanız; kararlaştırdılar. Şim - di siri Krokere götüreceğim. Tahsin ellerime sarılıyor. Sevinçten âdeta eğilip öpecek. Köpek gibi riyakâr herif... Tiksinerek geri çekiliyorum, O! beni bırakmış, başçavuş (O Rayta yapış- mış; mütemadiyen: — Çok teeşkkür ederim beni düşün- düğünüz için.. Size ebediyyen minnetta- rim. ; Ben işi kısa kesmek için; — Yalnız, vaktimiz yok. Biraz acele etseniz.. dedim, Herif, etekleri zil çala- rak yukarı çıktı. On dakika sonra elinde küçük bir bavul ve içi evrak dolu siyah bir çanta olduğu halde yanımıza geldi. Otomobile ilk olarak bu hiyaet mostra- lığını attık ve oradan hareket ettik. YTİLAFÇILARI TOPLUYORUZ 'Tahsinin evinden çıkarken (içetden bir kadın hıçkarığı geldi. Bu sesler, bir zalimin seyyiatına kurban olan bir ta - kım zavallılarn ah ve zatlar! idi. Kim- bilir, bu, vatan gibi (Omukaddes ocağa ihanet etmiş olan herif kendi ocağında nasıl bir mevki ve vaziyet içinde bulu- nuyordu.? Polis müdürü Tahsinden sonra, O zâ- san, itilâfçıların en ileri gelenlerinden bir şeriat müsveddesinin evine uğradık. Bu sarığı boynuna dolanarak boğulacak ölan herif ölüm uykusuna yatmış olacak ki yarım saat kapıyı çaldığımız halde bir açan olmadı. Nihayet küfürle karı- şık bir tekme indirerek son bir defa da- ha çalmıştım ki pencere aralandı. Bir nâra duydum: — Kimdir o be? Gürültümüzden komşular uyanmıştı. Herife işittirmek için bizi general Ha- iş e e elini Evi ZU CARTE kendisine söyleyin bir gün bize buyur- sun, şöyle bir kahvemizi içmek tenez- zülünde bulunsun, çoluk çocuğa etek| öptürmek istiyorum. Kuzum beyim söyle. Yapılacak işleri varsa emrini| bekliyorum. — Peki söylerim. — Ams unutma, kurtardığın Dur. muş, penbe evde hirsizlik etmek için gi olan adam dersin. Metin irkildi, çilingir güldü. — Korkma beyim, o bir kaza idi. Bir ikinelsi olmadı, Allahtan o kireç ocakları yok mu işte onlar selâmetime| sebep oldu, Zehirlendim. Az kalsın ölüyordum bey baban beni kurtardı. Sen ona söyle o unlar. Dükkânı kolay bulür. Fırmın karşısında eczahaneye| bitişik! Akşam üstü Naili bey gelince delikanlı havadis verdi; — Senin kurtardığı bir adam gel- di. — Kim miş? — Durmuş, çilingir, az kalsın hırsız olacakmış, sayende yola gelmiş, sana pek minnettar, — Evet, evet öyle bir şey akl:ma geldi. — Babacığım ne merhametlisin, doğ rusu adam söyledikçe ben iftihar et- tim. Böyle iyilikler yaparsın da niye anlatmazsın? Naili bey başını çevirdi birkaç sa- '& sonra sordu: — Demek Durmuş namuslu bir adam olmuş öyle mi? ni — Öyle.. Hatta para bile biriktir. miş bir küçük dükkân satın almış, — Nerede. — Burayn yakm eczahanenin yanm- da! — A... Bizim köye yerleşmiş demek! — Evet, çilingirlik yapıyormuş. Ri- ca ediyor sen ona pek uğur gelmişsin | dükkânma gidip bir kahve içmeni isti- yor. İhtiyar doktorun kaşları çatıldı. Ak- si bir sesle: — Yarm gidip görürüm. Dedi, Ertesi gün Naili bey dükkândan içe- İ ri girinee Durmuş birdenbirş onu ts- nıyamadı. Çok değişmiş, çok ihtiyarla- mıştı, On sene değil adetr yüz sene gi- bi değişmişti; alelâde bir müşteri zan- nederek yerinden kalktı sordu: — Bir şey mi istiyorsunuz beyim” — Beni tanımadın mi Durmus, ben doktor Naili beyim! Adamcağız mah cubiyetinden kıpkırmızı oldu, hemen eteğine sarıldı: — Affedrsiniz bilemedim., Buyurun ; buyurun, Koştu, dükkânın öPipmki) kapıyı açtı içeri seslendi: — Fatma Fatam çabuk güzel bir) kahve yap getir. Bizim veli nimetimiz. tington gönderdi diye bağırsam herkes duyacak ne yapayım. Araba köşe başın da duruyordu. Ben kapıda çavuş Rayt| ile yalnızdım. Şüpheyi celbetmemek için | seslendim: — Telgrafçı: Softa, homürdana homurdana aşğı in- di. Kapıyı açtı: — Nereden bu cenabet telgraf? diye! elini uzatır Başımı uzatarak yavaşça: — Telgrafçı flân değilim. Beni gene- ral Harington gönderdi. Lâfımı kesti. Adeta bağırarak haşin bir sesle: — Canım, bu saatte gelinir mi? Bu| İngilizler de ne tuhaf herifler. — Siz insanı ki, könuşturmayorsunuz Uyku başma vurmuş, aksileşmişti.: | — Ne konuşacaksın. Yüreğim ağzıma geldi. Ben size yardım etmeyi kabul et- tim ama böyle geceyarısı rahatsız edil- meğc de hiç niyetim yok. Gafil, daha bir şeylerin farkında de-| ğildi. Bildiği dağlara kar (o yağdığının farkında olsa bile yüksek perdeden atar mı idi? Softacık, ne yapsın? Kemalist - lerin galip geleceğini geç aklına getir- mişti ki.. Düşmanlar onları bir avuç cş- kiyadan başka ne telâkki ediyorlardı ki.. | Bundan dolayıdır ki, Anadoludan gelen| ilk muvaffakiyet haberlerine herkes kah kahalarla gülmüştü. | Bizim hoca efendi de hâlâ o haleti ru- hiye içinde büyük hakikatten gafil bu- lunuyordu. Ona kısaca dedim kiş — Sizi almağa geldim. — Beni ne yapacaksınız. — Bizim polis kumandanlığına götü- receğiz, — Ne münasebet? — Münasebeti şu ki Türk ordusu İzmi re giriyormuş. Harp bitiyor. İstanbul. da yakında millicilerin eline geçecek. — Nereden bu haberler? — Haberler mevsuk ve doğru. — Hay Allah müstahekkın: versin! — Sizin bu işlerden (haberiniz yok mu? — Bizim dünya işlerile ne alâkamız var? — Orasmi bilmiyorum. Fakat itilâfçı olmanız ve İngilizlerle münasebette bu lunmanız dolayısile halkın husumetin celbedenler meyanımdasınız. — İyi adamların düşmanı çok olur! — Muhakkak! Fakat halk galeyanda dır. Sizi ve arkadaşlarınızı himaye etmei ğe karar verdi geldi. Çocukları da getirin etek öpün Teşekkür merasimi bittikten sonra Naili bey Durmuşa eğildi: — Seninle hususi görüşmek istiyo- rum, — Söyleyin efendim, emriniz başım. Ja beraber, , — Durmuş sana yaptığım iyiliği unutmadığını anlıyorum. Şimdi benin: de buna mukabil senden bir istediğim var, Söyliyemiyeceğim bazı sebepler- den oğlayı senin bu köyde kaldığını is- temiyorum. Burasını terketmelisin. — Aman beyim dükkânı yeni aj dım. — Zarar yok ben kârile senden sa» tın alırım. — Baş Üstüne beyim, yalnız müsaa- de edin bir ay sonra bu isi yapayım. — Olmaz, derhal, yarın! — Aman karım ne der, Zzavallıcık gebe hem gün meselesi bu halde onu nasıl yola çıkartırım. — Çıksın ne olacak! — Hatirinız için işimi altüst etme- fe lereddüt bile etmedim lâkin karı- mm hayatile oynayamam, Siz ki dok- tor: z, bunu nasil bana tavsiye ede- bilirsiniz? — Lâzım! — Teşekkür ederim. Beni hissi decekseniz kapıma bir polis ko! — Sizin gibiler o kadar çok sinin kaprsma bir polis koysak | bulda polis kalmaz. — Peki nc yapazaksınız? — Sizi bir binada muhafafâ bulunduracağız. — Yarın sabah gelsem olmâf — Eğer şimdi benimle gelm” n evinizin bir tecavüze mari lunmast pek muhtemeldir. — Deme Allah aşkıma... — Bu iş çok ciddidir hocam. H kit geçirmiyelim, — Göreyarısı nereye gideceli — Bizim Krokerdeki polis kun lığıma... — Bir vesait bulsak. — Köşede otomobil bekliyor. —Âlâ! Başka kimse var mi? — Var. — Kim? — Polis müdürü sabıkı Tahsisi — Haaa.. Bizim kadim (dost * geliyorum öyle ise... Mahut hoca eteklerini toplayars , ri koştu. Ben on dakika (o sonrü cübbe hepsi tamam bir halde gıt Halindeki telâş: gizlemiyor, dud mütemadiyen kıpırdayordu.. Bi İ dım yürüdük. Durdu. Bir şey OP” mış gibi: — Evliti dedi. Ben yanıma fas şey almadım. Gideceğimiz yerde * $ır, elbise gibi şeyler tedariki mü dür? yi Herif bize epey vakit kaybetti” Baştan savma bir cevap verdimi — Tabii efendi hazretleri! Asf yurduğunuz zaman hepimiz âmadeyiz. — Acaba orada çok mu kalsf — Orasını bilmem. Hâdisatın cereyana göre hareket edeceğiz. zin gibi muhterem! simaların bef” münasebetsiz bir tecavüze uğra” rı için ibtiyati tedbir alıyoruz. in yakında gene ailenizin (o yanına Ci rahat edersiniz. — İnsallah evlât, inşallah... s1 gibi bir din adamına gösterdiğin P” dımdan dolayı sende manevi ve mükâfatını görürsün! Solta bozuntusunu da mahut 7 nin yanına bindirdik. Bu iki dert ğı sarmaş dolaş oldular, biz de P ettik, vi (Devamı ça) | — Neden benim ici #| bu kadar rahatsız ediyor, siz€ | nalığım dokunabilir ? — Hiçbir fenali kat burada kalamaz yor. — Neden benden bir korkunu$ var? — Sen'deli m'sin? Niye ko: Lâfın kısası gidecek misin? — Gidemem! — Pekâlâ, mademki inat ediy? Ben de önüme gelene senin vak! #izlık ettiğini söylerim. Küyün ği olursun, kimse emniyet edip slış veriş etmez! Zavallı adamm gözleri yaşlar!$ du: — Beyim bir kere beni kurtarö/" seferde beni mahvediyorsun. M” met et, birak şu karım doğu sonra!.. — Son sözün mü? Yapacağını P yorsun? Adamcağız deliye dönmüştü. Nİ yeceğini şaşırmış, başını önün — | düşündü sonra kekeliyerek: y — Giderim beyim. Ne yap?” Başka çarem yok ki.. | (Devamı gar)